sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA RAHMAN SURESİ 14 VE 16. AYETLER

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA RAHMAN SURESİ 14 VE 16. AYETLER
13.04.2024
126
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

14- O insanı pişmiş çamuru andıran kuru balçıktan yarattı.

15- Cinleri de dumansız alevden yarattı.

16- Peki, Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz?

Yaratma ve yoktan varetme nimeti, bütün nimetlerin temelini oluşturur. İlke olarak varolmak ile yokolma arasındaki mesafenin boyutları, insanoğlunun tanıdığı, bildiği hiçbir ölçü ile ölçülemez. İnsanoğlunun elinde olan ya da aklı ile kavrayabildiği bütün ölçüler bir varlık ile başka bir varlığı karşılaştırmaya yarar. Var olan ile “yok” olan arasındaki mesafeye gelince bunu insan aklı asla kavrayamaz. Aynı imkânsızlığın cinler için de geçerli olduğunu sanıyorum. Çünkü onlar da yaratıklara özgü karşılaştırma kriterlerini kullanan bir yaratık türüdürler.

Buna göre yüce Allah, cinlere ve insanlara yaratma ve yoktan varetme nimetini hatırlatırken aslında onlara kavrama sınırlarını aşan bir nimetten sözetmiş olmaktadır.

Yüce Allah bu hatırlatmanın arkasından insanların ve cinlerin hangi hammaddelerden yaratıldığını açıklıyor. İnsanoğlunun yaratılış hammaddesi de bir başka yaratıktır, yani sertçe dokunulduğunda ses veren, çınlayan kuru balçıktır. Kuru balçık, çamurdan ya da topraktan yaratılma sürecinin bir halkası olabileceği gibi insanın ve toprağın aynı elementlerden oluştuğu gerçeğini vurgulayan sembolik bir ifade de olabilir.

“Modern bilim, insan organizmasının, toprağın içerdiği elementleri aynılarını içerdiğini kanıtlamıştır. İnsan organizması karbondan, oksijenden, hidrojenden, fosfordan, kükürtten, azottan, kalsiyumdan, potasyumdan, sodyumdan, klordan, magnezyumdan, demirden, manganezden, bakırdan, florinden, kobalttan, çinkodan, silisyumdan ve alüminyumdan oluşur. Bu elementler, aynı zamanda toprağı da oluşturan elementlerdir. Gerçi bu elementlerin oranı insandan insana değiştiği gibi insan ile toprak arasında da değişiktir. Fakat oranlar bir yana, elementler aynı elementlerdir.”

Yalnız modern bilimin bu buluşunu bu ayetin kesin açıklaması saymak doğru değildir. Kur’an’da dile getirilen gerçeğin amacı pozitif bilimin bu buluşu olabileceği gibi başka bir şey de olabilir. Yani bu benzeri ayetlerde insanın topraktan çamurdan ya da kuru balçıktan yaratıldığı gerçeği ile bağdaşan çok sayıdaki oluşum tarzlarından biri kastedilmiş olabilir.

Burada bir noktayı ısrarla vurgulamak istiyoruz. Bu nokta Kur’an’ın ifadelerini insan ürünü bilimsel buluşlarla sınırlamaktan kaçınılmasının gereğidir. Çünkü bilimsel buluşlar hem doğru, hem de yanlış olabilecekleri gibi insanın bilgi ufku genişledikçe, bilgi edinme yöntemleri çoğalıp olgunlaştıkça değişmeye, başkalaşmaya açıktırlar. Bazı iyi niyetli araştırmacılar Kur’an’daki ifadelerin anlamları ile bilimsel buluşlar arasında -bu buluşların deney sonucu mu, yoksa teori mi olduklarına bakmaksızın- uyum sağlamak için can atarlar. Bunun Kur’an’ın ileri görüşlülüğünü, mucizevi niteliğini kanıtlamak niyetiyle yaparlar. Oysa Kur’an, değişmez ifadeleri değişken bilimsel buluşlarla uyuşsa da, uyuşmasa da mucizedir. Onun ifadelerinin anlamları her zaman değişmeye ve başkalaşmaya açık olan, hatta temelden doğruya da yanlış sayılma ihtimali ile sürekli karşı karşıya bulunan bilimsel buluşların dar kalıplarına sıkıştırılamayacak derecede geniş kapsamlıdır. Bilimsel buluşların Kur’an’ın ifadelerini açıklamaya ilişkin tek faydası vardır. O da Kur’an’ın kafamızdaki anlamını genişletmektir. İnsanın gerek iç dünyasına, gerekse dış dünyasına ilişkin bir konuya ayetler kısaca değinmekle yetinmiş ise o konudaki bilimsel buluşlar ayetin anlamını düşünürken düşünce ufkumuzu zenginleştirebilir. Fakat bu durumlarda “filânca ayetin anlatmak istediği şey işte şu bilimsel buluştur” diye kestirip atmaktan kaçınmalıyız. Bunun yerine ‘ `şu bilimsel buluş, falanca ayetin anlamının bir bölümü olabilir” dememiz gerekir.

Cinlerin dumansız alevden yaratıldıkları konusuna gelince bu, insan ürünü bilimlerin sınırları dışında kalan bir meseledir. Bu konudaki tek kaynak, işte bu Kur’an’dır. Yani tüm varlıkları yaratan ve yaratıklarını herkesten daha iyi bilen yüce Allah’ın verdiği bilgidir. Ayetin orjinalinde geçen “meric” sözcüğü “rüzgârların hareket ettirdiği dil biçimindeki ateş alevi” demektir. Cinler şu yeryüzünde insanlarla birlikte yaşayabilen bir canlı türüdürler. Fakat onların nasıl yaşadıkları konusunda hiçbir bilgimiz yoktur. Yalnız kesin olarak şunu biliyoruz. Onlar da tıpkı insanlar gibi, bu Kur’an’ın muhataplarıdırlar. Nitekim incelemekte olduğumuz bu surenin yanısıra aşağıdaki ayet de bu gerçeği dile getirir:

“Hani cinlerden bir grubu, Kur’an’ı dinlesinler diye sana göndermiştik…”(Ahkaf suresi, 29) Yukarıdaki ayette cinlere ve insanlara yöneltilen seslenişin amacı onlara varoluşları nimetini hatırlatmak, hangi hammaddeden yaratıldıklarını bildirmektir. Bu nimet bütün dïğer nimetlerin temelini oluşturur. Bu yüzden hemen arkasından bu surede sık sık tekrarlanan belgeleme ve tanık tutma içerikli değerlenme ayeti geliyor. Okuyalım:

Peki, Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz?

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.