SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA SAF SURESİ 7 VE 9. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
7- İslama çağrılırken Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
8- Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki zalimler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.
9- Müşrikler istemese de dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O’dur.
İsrailoğulları yeni gelen dine karşı düşmanca bir tutum içine girmişlerdi. Bir dizi hilelere ve sapınmalara başvurmuşlardı. Çeşitli yollara ve yöntemlere başvurarak ona karşı savaşmışlar ve bu çirkin savaş o gün bugündür devam etmektedir. İsrailoğulları önce ona karşı ithamlarda bulunarak savaştılar. “Kendilerine apaçık belgeler gelince bu apaçık bir büyüdür dediler.” Tıpkı ilahi kitabı olmayan ve yeni dinin geleceğinden, müjdesinden haberi olmayan müşrikler gibi. Sonra bu savaşlarını hile ve oyunlarla sürdürdüler, islam ordusu içine şüphe ve desiseler sokmaya çalıştılar. Medine’de Muhacir ile Ensarı birbirine düşürmeyi planladılar. Ensar ile Evs ve Hazrec kabilelerinin arasını açmaya çalıştılar. Sonra bazen münafıklarla bazen de müşriklerle işbirliği yaparak komplolar kurdular. Bu yolla islama karşı savaştılar. Bazen Hendek savaşında olduğu gibi islamın saldırgan düşmanlarına katılarak bu mücadeleyi sürdürdüler. Hz. Aişe’ye karşı oluşturulmuş iftira olayında Abdullah İbni Übey İbni Selül vasıtasıyla asılsız haberleri yayarak da bu çarpışmayı sürdürmeye çalıştılar. Daha sonra Allah’ın düşmanı Abdullah İbni Sebe vasıtasıyla Hz. Osman dönemindeki kargaşayı körüklediler. İslama karşı savaşlarını Hadise, Siyere ve Tefsire karıştırdıkları yalanlar ve uydurmalarla sürdürdüler. Çünkü onlar Kur’an-ı Kerim’e yalan ve uydurma şeyler yakıştırmaktan aciz düşmüşlerdi.
Şu ana kadar bu savaş bir an dahi dinmemiş ve sona ermemiştir. Dünya siyonizmi ve haçlı zihniyeti bugünde islama karşı hile ve tuzaklarını sürdürmektedir. Nesiller boyunca aralıksız ve amansız bir şekilde bu iki kitle islama karşı saldırılarını ve mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Doğu’da haçlı seferleri ile ona karşı savaşmışlar, batıda ise İspanya’daki savaşlarla mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Ortadoğu’da ise son hilafet devletine karşı iğrenç bir savaşa girmişler. “Hasta adam” dedikleri bu ülkeyi paramparça edip bir miras gibi aralarında paylaşmışlardır. İslam yurdunda sahte kahramanlar yaratmaya ihtiyaç duyduklarında islama karşı bu kinlerini kusmaya ve bu planlarını uygulamaya kendini adayan sözde kahramanlar ileri sürmüşlerdir. Bunlar “halifeliği” yıkmak ve islami idarenin en son şekli ve görüntüsünü yok etmek istediklerinde . ..’de “bir kahraman” yarattılar! Omuzlarından kaldırıp onu şişirdiler. Göstermelik olarak başkenti işgal eden ve vatandaşların gözünde bir kahraman yaratmayı amaçlayan müttefik güçlerin orduları da bir bir geri çekildiler. Artık bu kahraman vasıtasıyla rahatlıkla halifeliği kaldıracak, Arap alfabesini yürürlükten kaldıracak ve Türkiye’yi diğer müslüman milletlerden ayırabileceklerdi. Türkiye’nin dinle ilgisi bulunmayan medeni, laik bir devlet olduğunu söyleyebileceklerdi. Siyonizm ve haçlı zihniyeti islamın herhangi bir ülkesinde islama ve islami hareketlere son darbeyi indirmek istediğinde bu türden sahte kahramanlar türetmeyi bir gelenek haline getirmiştir. Böylece bu sahte kahramanı din bağının ve tutkusunun yerine geçirmekte, dinin sancağını bir kenara itip onu bayraklaştırmaktadır.
“Onlar gözleriyle Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki zalimler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.”
Bu ayet-i kerime önemli bir gerçeği dile getirmekte ve aynı zamanda ağıt yakmayı, hafife almayı çağrıştıran bir tablo çizmektedir. Bu gerçeğin ta kendisidir. Onlar kendi ağızlarıyla “Bu Kur’an apaçık bir büyüdür” diyorlardı. Yine dini yok etmek için çeşitli oyunlara ve tuzaklara başvuruyorlardı. Burdaki tablo onların çirkin bir çaba içinde olduklarını sergiliyor. Çünkü onlar güçsüz, cılız imkanları ile kendi üfürmeleriyle Allah’ın nurunu söndürmeye çalışıyorlar!
“Kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.”
Allah’ın sözü bütünüyle doğrudur, nurunu Hz. Peygamber’in hayatında tamamlamış. Allah tarafından seçilen ilahi sistemin gerçeğe dayalı canlı bir örneği olarak islam toplumunu ortaya çıkarmıştır. Belli başlı özellikleri bulunan ve çizilmiş bir sınırı olan bir şekilde bu cemaati, bu toplumu gün yüzüne çıkarmıştır. Kendisinden sonra tüm nesillerin gözleri önüne getirmiştir. Bu seçkin topluluğun kitapların sayfaları arasında teorik olarak bulunan bir toplum olmasını istememiş, realiteler dünyasında onu bir gerçek olarak gözler önüne sermiştir. Nurunu tamamlamış, dinini eksiksiz kılmış, böylece onlara büyük nimetini sunarak islamı onlara din olarak seçmiştir. İslamı sevdikleri, uğrunda savaştıkları, ateşe girmeye razı olup onu terkederek küfre dönmeye razı olmadıkları bir din kılmıştır. Böylece din gerçeği hem gönüllerde hem yeryüzünde egemen olmuştur. Bu gerçek bugün halâ yeryer dirilmektedir. Nabzı atmakta ve silkinip ayağa kalkmaktadır. İslama ve müslümanlara karşı sergilenen onca savaşlara, hilelere, cezalandırmalara, soyutlamalara ve ağır zulümlere, işkencelere rağmen! Çünkü Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek, kulların ellerindeki ateş ve demirle onu bastırmak mümkün değildir. Azgın zalim diktatörler, siyonistlerin ve haçlı zihniyetinin türettiği sahte kahramanlar bu uzak hedefe ulaştıklarını hayal etseler de Allah’ın bu nurunu söndüremeyeceklerdir.
Allah’ın takdiri bu dini hakim kılmayı dilemiştir. Öyle ise bunun gerçekleşmesi zorunludur, kesindir:
“Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O’dur.”
Yüce Allah’ın bu din için onun “doğru yol ve hak din” olduğuna tanıklık etmesi, tanıklığın en büyüğüdür. Bu konuda söylenecek en kesin söz budur. Bunun ötesinde bir tanıklığa gerek yoktur. Zaten Allah’ın iradesi tamamlanmış ve bu din tüm dinlere karşı üstün gelmiştir. Bir din olarak tüm dinlerin üstüne çıkmıştır. Onun gerçekliği ve yapısı karşısında hiçbir din ayakta duramaz. Putperest dinler zaten bu konuda hiçbir şansa sahip değillerdir. İlahi kitaba dayalı dinlere gelince bu din onların sonuncusudur ve o halkanın en son, en kapsamlı ve en mükemmel şeklidir. (Öyle ise bu din ilahi dinler içinde de sonuna kadar onların en üstün ve en mükemmeli olmaya devam edecektir.
Bu dinler tahrifata uğramış, değiştirilmiş, paramparça edilmiş, kendilerinden olmayan şeyler ilave edilmiş, bazı yerleri çıkarılmış ve artık hayata yön verebilecek yeteneklerini ve özelliklerini yitirmiş bir hale düşmüşlerdir. Bunlar oldukları gibi kalıp, tahrif edilmemiş değiştirilmemiş olsalardı bile bunlar zamanı geçmiş dinlerdir., Sürekli değişen hayatın bütün ihtiyaçlarına cevap verecek kapsamlılıktan uzaktırlar. Çünkü bunların her biri Allah’ın takdirinde sınırlı bir zaman içinde gönderilmiştir.
İşte bu, Allah’ın dininin yapısı ve gerçekliği açısından gerçekleşmesidir. Hayattaki gerçeklik açısından baktığımızda ise Allah’ın vaadi bir kere gerçekleşmiş ve bu din bir güç, bir geçeklik ve bir idare biçimi olarak bütün dinlere üstün gelmiştir. Yeryüzünün büyük bir bölümü bir asır içinde ona boyun onun hükmü altına girmiştir. Sonra bu din barışçı bir yolla Asya ve Afrika’nın içine doğru açılmış ve bu dine sırf çağrı yoluyla ilk cihad hareketlerinin süresi boyunca islama girenlerin beş katı onunla müşerref olmuştur. Dünya siyonizmi ve dünya haçlı zihniyetinin ……. deki son halifeliği kendilerinin türettiği kahramanlar vasıtası ile ortadan kaldırmasından bu yana islam halâ hiçbir devlete dayanmadan ve dünyanın dört bir yanında aleyhinde sergilenen savaşlara ve tuzaklara rağmen yayılmaya devam etmektedir. Bu yayılmasına dünya siyonizmi ve dünya haçlı zihniyetinin elbirliği ile ortaya çıkardıkları sözde “kahramanlar” vasıtasıyla islam ülkelerinden herhangi birinde meydana gelen islami diriliş hareketlerini yok etme çabalarında islamın yayılışına engel olmamaktadır
Bu din hala insanlık tarihinde tarihi misyonunu ve gücünü korumaktadır. Allah’ın sözünün bir gereği olarak bu din tüm dinlere karşı üstün gelecektir. İnsanlar güç, tuzak ve saptırma konusunda ne kadar ileri giderlerse gitsinler islamın bu yükselişini insanların basit çabaları ile durdurmak asla mümkün olmayacaktır
Bu ayetler kendileri ile muhatap olan müminler için itici bir güç niteliğindeydi. Yahudi ve hristiyanların artık gereğini yerine getirmedikleri emaneti taşımaya Allah’ın kendilerini seçtiği bu göreve sarılmaya bir teşvik niteliğindeydi Yine bu ayetler onların kalplerini huzura kavuşturuyordu. Gönül huzuru ile Allah’ın üstün kılmayı dilediği dinin yüceltilmesine ilişkin Allah’ın kaderini gerçekleştiriyorlardı. Onlar bu kaderin gerçekleşmesinde bir araç oluyorlardı. Yine bu ayetler bu günde Rabbinin sözüne güvenen müminlerin gönüllerine huzur vermekte, onlar için itici bir güç olmaktadır ve bu ayetler gelecek nesiller içinde aynı duyguları diriltme kaynağı olacaklardır. Allah´in izniyle Allah’ın sözü hayatta bir kere daha gerçekleşinceye kadar bu ayetler mesajlarını vermeye devam edecekler.
İnanç davasının tarihi süreci içinde ve Allah’ın bu son dinin yeryüzüne hakim kılınacağına dair sözü doğrultusunda Kur’an-ı Kerim inananlara seslenmektedir. Bu hitapla ilk defa karşılaşan inananlara ve onlardan sonra kıyamet gününe kadar gelecek imanlı nesillere çağrıda bulunmaktadır. Onlara dünya ve ahiretin en kârlı ticaretinin Allah’a iman ve Allah yolunda cihad ticaretinin olduğunu göstermektedir.