SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA SEBE SURESİ 19. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
19- Fakat onlar “Ey Rabb’imiz, seferlerimizi uzun aralıklı yap” diyerek kendilerine yazık ettiler. Bunun üzerine onları dillere düşürdük, toplumlarını parçalayarak öteye-beriye dağıttık. Hiç kuşkusuz sabırlıların ve şükredenlerin bu olaylardan çıkaracakları bir çok dersler vardır.
Evet, şimdi ayetin başına dönelim:
“Fakat onlar `Ey Rabb’imiz, seferlerimizi uzun aralıklı yap’ dediler.” Görüldüğü gibi yakın konaklarla biribirine bağlı kısa aralıklı yolculuklar yerine yılda ancak bir kaç tanesi yapılabilecek olan uzun aralıklı, uzak konaklamalı yolculuklar istiyorlar. Anlaşılan kısa aralıklı yolculuklar “seyahat” zevklerini tatmin etmiyor! Bu istek ne kadar şımardıklarını, kendilerine nasıl yanık etmeye kıyabildiklerini gösteriyor. Okuyoruz:
“Böylece kendilerine yazık ettiler.”
Duaları kabul edildi. Ama şımarıklıklarına yaraşır bir biçimde. Okuyalım:
“Bunun üzerine onları dillere düşürdük, toplumlarını parçalayarak öteye beriye dağıttık.”
Göçler yolu ile parçalandılar. Rüzgârda savrulan saman yığını gibi Arap yarımadasının çeşitli yörelerine dağıldılar. Artık dilden dile dolaşan söylentilere karışmışlar ve heyecanla anlatılan şaşırtıcı hikâyelerin konusu olmuşlardı. Oysa bir zamanlar somut varlığı olan, canlı ve dinamik bir millet idiler. Devam edelim:
“Hiç kuşkusuz sabırlıların ve şükredenlerin bu olaylardan çıkaracakları bir çok dersler vardır.”
Sabır ile şükür yan yana getirilmiş. Yani sıkıntılara karşı “sabır” ve bolluk sırasında “şükür” Sebe’lilerin hikâyesinde hem sıkıntılara karşı sabredenlerin ve hem de bolluk sırasında şükredenlerin alacakları dersler vardır.
Bu ayet bu şekilde yorumlanabileceği gibi şu şekilde de yorumlanabilir. Bu ikinci yoruma bağlı olarak yukarda okuduğumuz “Onların yurtları ile kutsal kentler arasına birinden bakınca öbürü görülebilen kentler serpiştirdik” ayetindeki “birinden bakınca öbürü görülebilen” deyiminin anlamı “çevrelerine karşı üstünlük sağlamış güçlü kentler” olabilir. Bu güçlü kentlerin komşusu olan Sebe’lilerin yurdu ise o sırada yoksul düşmüş, kupkuru bir çöle dönüşmüştü. Bu yüzden hayvanlarını otlatabilecekleri, sulak yerler aramaya koyuldular. Günlerini, hayatlarını hep bu “arama”lar uğruna harcıyorlardı. Bu sıkıntılı hayata dayanamadılar. Yüce Allah’ın bu sınavına katlanamadılar. Bu yüzden “Ey Rabb’imiz seferlerimizi uzun aralıklı yap” yani “Ey Rabb’imiz artık yorgun düştük, seferlerimizin sayısını azalt” diye dua ettiler. Fakat dualarının kabul edilmesini hakkettirecek şekilde Allah’a bağlanmamışlar, emirlerine sarılmamışlardı. Vaktiyle bolluk yüzünden şımardıkları gibi şimdi de sıkıntılar karşısında sabırsız davranıyorlardı. Bu yüzden yüce Allah, onlara hakkettikleri karşılığı verdi. Toplumlarını parçalayarak öteye-beriye dağıttı. O göz alıcı uygarlıklarından geriye sadece bir takım harabeler, dilden dile gezen söylentiler ve halk arasında anlatılan hikâyeler kaldı. Buna göre ayetin sonunda yer alan “Hiç kuşkusuz sabırlıların ve şükredenlerin bu olaylardan alacakları dersler vardır” şeklindeki değerlendirme cümlesi adamların nimetlere karşı az şükretme1erini ve sıkıntılar karşısındaki sabırsızlıklarını vurgulayan, konu ile uyumlu bir yorum olur. Bana göre bu ayet böyle de açıklanabilir. Tabii ki, ne demek istediğini tek bilen, yüce Allah’dır.
ALLAHIN DEĞİŞMEZ YASASI
Sebe’lilere ilişkin hikâyenin sonunda hikâyenin sınırlı çerçevesi aşılarak genel kapsamlı ilâhi tasarının değişmez yasaları ile yüzyüze geliyoruz. Burada bize hikâyenin tümünden süzülen hikmet, hikâyenin olaylarında ve bu olayların arkasında saklı duran ilâhi plan ve tasarı açıklanıyor. Okuyoruz.