SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA TEĞABUN SURESİ 7. VE 13. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
7- İnkar edenler, diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler. De ki: “Hayır Rabbime And olsun ki mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız kesinlikle size haber verilecektir. Bu Allah’a göre kolaydır.”
8-Öyleyse Allah’a, peygamberine ve indirdiğimiz nur â (Kur’an’a) inanın. Allah yaptıklarınızı haber almaktadır.
9- Toplanma günü (hesap günü) için, sizi bir araya getirdiği zaman, işte o, kimin aldandığının ortaya çıkacağı gündür. Kim Allah’a inanmış ve yararlı işler yapmışsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onu, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar orada ebedi kalırlar. İşte büyük başarı budur.
10- Kafir olup ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar da ateş halkıdır. Orada ebedi kalacaklardır. Orası gidilecek ne kötü yerdir.
11- Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.
12- Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir duyurmadır.
13- Allah O’dur ki, O’ndan başka ilah yoktur. Mü’minler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.
Daha başlar başlamaz ayet-i kerime kafirlerin ölümden sonra dirilişin olmayacağına ilişkin sözlerini iddia olarak nitelendiriyor. Dolayı siyle bu iddia anlatılır anlatılmaz yalanlanmaktadır. Ardından Peygamber Efendimize diriliş meselesini en güçlü ifadelerle vurgulaması, yani Rabbine yemin ederek meseleyi açıklaması yönünde bir direktif veriliyor. Zaten Hz. Peygamberin Rabbi adına yemin etmesinden daha güçlü, daha etkili bir vurgu olamaz:
“De ki: Hayır, Rabbime And olsun ki mutlaka diriltileceksiniz: ‘ “Sonra yaptıklarınız kesinlikle size haber verilecektir.”
Şu halde yapılan hiçbir şey göz ardı edilmeyecektir. Yüce Allah onların neler yaptıklarını onlardan daha iyi bilir, bu yüzden kıyamet günü dünyadayken yaptıkları şeyleri kesinlikle onlara bir bir anlatacaktır: “Bu, Allah’a göre kolaydır.” Çünkü Allah göklerde ve yerde olanları bilir, gizli-açık her şeyden, göğüslerin içindeki duygulardan haberdardır. Ve bu gerçeği vurgulamaya dönük bir hazırlık olarak surenin başında belirttiği gibi O’nun gücü her şeye yeter.
Bu sağlam ve yeminle pekiştirilmiş ifadenin ışığında müşrikler Allah’a, peygamberine ve onunla birlikte gönderilen Nur’a inanmaya çağrılıyorlar. Bu nur Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerim’in müjdelediği bu dindir. Gerçekten bu din özü itibariyle bir nurdur, çünkü Allah katından gelmiştir. Allah ise göklerin ve yerin nurudur. Bu din etkileri bakımından nurdur. Çünkü kalbi aydınlatır ve kalp artık kendi kendine aydınlık saçar, içinde gizli bulunan gerçekleri görür.
Allah’a, peygamberine ve peygamberle birlikte indirilen nura inanmalarını öngören çağrının üzerine yapılan değerlendirmede, her şeyleriyle Allah’ın gözleri önünde oldukları ve hiçbir şeylerinin O’na gizli olmadığı vurgulanıyor:
“Allah yaptıklarınızı haber almaktadır.”
Bu çağrının ardından ayetlerin akışı, yeniden gerçekliği en güçlü vurgularla pekiştirilen ölümden sonra diriliş sahnesini tamamlamaya koyuluyor:
“Toplanma günü için sizi bir araya getirdiği zaman, işte O, kimin aldandığının ortaya çıkacağı gündür.”
O günün toplanma günü olarak nitelendirilmesi, her kuşaktan tüm yaratıkların o günde diriltilecek olmasından kaynaklanır. Nitekim sayıları ancak Allah tarafından bilinen melekler de o gün hazır bulunurlar. Şu kadarı var ki Hz. Ebu Zer -Allah ondan razı olsun- kanalı ile bize ulaşan Peygamber Efendimizin şu sözü olayı bizim anlayışımıza biraz yaklaştırmaktadır: “Ben sizin görmediklerinizi görür, duymadıklarınızı duyarım. Gökyüzü ağırlıktan gıcırdadı ve çökecek gibi oldu. Çünkü dört parmaklık bir yer kalmamıştı ki bir melek Allah’a secde etmek amacıyla oraya kapanmamış olsun. Allah’a And olsun eğer siz benim bildiklerimi bilseydiniz kesinlikle az güler çok ağlardınız. Yataklarda kadınlardan zevk almazdınız. Yüce Allah’a yalvarmak için yüksek tepelere çıkardınız. Ben gördüklerim karşısında budanan bir ağaç olmayı istedim.(Tirmizi)
İşte her dört parmaklık yerinde bir meleğin yer aldığı gök, insanların sınırlarını bilemediği şu dehşet verici genişliktir. Bu genişlik içinde bizim güneşimiz gibi bir güneş uzay boşluğunda yüzen bir toz zerresi gibi görünür. Bu benzetme acaba meleklerin sayısı ile ilgili olarak insana bir fikir veriyor mu? işte bu melekler toplanma günü toplananlar arasında yer alacaklar.
Bu toplanma sahnesi içinde kimin aldandığı ortaya çıkacak. Ayetin orijinalinde geçen “Tegabun” kelimesi “Gabin” kökünün iş deş kipidir ve birbirini aldatmaya çalışmak anlamına gelir. Bu ifade mü’minlerin nimetler elde ederek başarıya ulaşmaları ile birlikte kafirlerin bunlardan yoksun kalıp sonunda cehenneme yuvarlanışlarını tasvir ediyor. Hiç kuşkusuz bunlar birbirlerinden çok uzak, farklı iki paydırlar. Sanki her şeyde başarılı olmak için kıyasıya bir yarış varmış ve her yarışçı grup rakibini aldatmaya çalışıyormuş gibi bir durum çıkıyor ortaya. Ve bu yarışta mü’minler kazanıyor, kafirlerse yeniliyor. Evet olay bu tasvirliliği ve hareketliliği ile kazanmak için rakibi aldatmayı öngören bir oyun gibidir. Nitekim ayetin devamı bunu açıklayıcı niteliktedir.
“Kim Allah’a inanmış ve yararlı işler yapmışsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onu altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada ebedi kalırlar. İşte büyük başarı budur.”
“Kafir olup ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar da ateş halkıdır. Orada ebedi kalacaklardır. Orası gidilecek ne kötü yerdir.”
Ayet-i kerime iman etmeleri için onlara yönelttiği seslenişi tamamlamadan önce imani düşüncenin kadere ve Allah’a inanmanın kalbin doğru yolu bulmasının üzerideki etkisine ilişkin bir kuralını ifade ediyor:
“Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.”
Belki de bu gerçek, sadece müşriklerin çağırıldıkları iman gerçeğinin sunuluşu münasebetiyle burada söz konusu edilmiştir. Buna göre her şeyin merciinin yüce Allah olduğuna inanmak gerekir, insanın başına gelen iyi ve kötü şeylerin Allah’ın izniyle olduğuna inanmak lazım. Bu gerçek bu şekilde algılanmadan iman söz konusu olamaz. Bu gerçek, hayatın iyi-kötü olayları ile karşı karşıya kalınırken insanın içinde depreşen duyguların, düşüncelerin imani temelini oluşturur. Aynı şekilde bu gerçeğin burada söz konusu edilmesinin surenin veya bu ayetin inişi esnasında mü’minler veya müşrikler arasında baş gösteren bir başka nedeni de olabilir.
Hangi nedenden dolayı gündeme getirilmiş olursa olsun bu gerçek, İslam’ın mü’minin vicdanına yerleştirdiği iman esasına dayalı düşüncenin önemli bir yönünü oluşturur. Bu sayede mü’min her olayda Allah’ın elini hisseder. Meydana gelen her harekette O’nun elini görür. Bu yüzden başına gelen zorluklar ya da esenlikler karşısında kalbi sarsılmaz, dengesini yitirmez. Zorluklara sabreder, genişliğe, esenliğe şükreder. Bazen bundan daha yüce ufuklara ulaşır ve hem zorluklara hem de esenliğe karşı şükreder duruma gelir. Çünkü bu durumda esenlikte olduğu gibi zorluklarda da Allah’ın lütfunu görür. Zorlukları uyarı, günahların örtülmesi, iyilikler kefesinin ağır basması, kısacası her halükârda kendisi için bir iyilik olarak algılar.
Buhari ve Müslim’in doğruluğunda görüş birliği içinde oldukları bir hadiste Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Ne kadar şaşırtıcıdır mü’minin durumu! Allah’ın verdiği her karar O’nun için hayırdır. Başına bir zorluk gelirde sabrederse bu, O’nun için iyilik olur. Yine, genişlik ve esenlik gelir de şükrederse o da iyilik olur kendisi için. Bu durum mü’minden başkası için söz konusu değildir.”
“Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğru yola götürür.”
ilk kuşak bazı tefsirciler, bunun Allah’ın kaderine inanmak ve başa gelen herhangi bir olay karşısında Allah’ın kaderine teslim olmak şeklinde yorumlamışlar. İbn Abbas ise “Yani Allah onun kalbini genel anlamda doğruluğa iletir” der. Gizli ve dolaysız gerçekleri doğrudan algılayacak şekilde kalbini açar. O’nun eşya ve olayların özü ile iletişim kurmasını sağlar. Bu noktaya ulaşınca eşya ve olayların kaynağını ve hedefini görür. Dolayı siyle yatışır, oturur ve huzura kavuşur. Sonra amaca ulaştırıcı kapsamlı bilgiyi elde eder. Artık hata ve eksikliklerle kuşatılmış yarım yapalak bakışlara ihtiyaç duymaz.
Aşağıdaki değerlendirme cümlesi de bunu pekiştirmektedir. “Allah her şeyi bilendir.”
Şu halde burada söz konusu olan, Allah’ın bilgisinden bazı şeylere iletilmedir. Allah doğru yola ilettiğine bu bilgiyi bahşeder. Fakat bu da imanın gerçek oluşu ile de mümkündür. Bu durumda önünde perdelerin aralanmasını, sırların açılmasını hakkeder. Ama belli ölçüde…
İmana gelmesi için kendilerine yöneltilen çağrı sürdürülüyor ve şimdi de .Allah’a ve peygambere itaat etmeye davet ediliyorlar.
“Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir duyurmadır.”
Bundan önce onlara, yüz çevirenlerin ne tür bir akıbete uğradıkları anlatılmıştı. Burada ise peygamberin mesajı duyurmakla yükümlü olduğu vurgulanıyor. Buna göre peygamber mesajı açıkça duyurduğu zaman emaneti yerine ulaştırmış, görevi tamamlamış, bir kanıt ortaya koymuş demektir. Bundan sonra geriye onlar ve biraz önce kendilerine akıbeti hatırlatılan isyankârlıkları ve yüz çevirmeleri kalıyor.
Ardından bu bölüm, onların inkar ettikleri, yalanladıkları Allah’ın birliği gerçeğinin vurgulanması ile son buluyor. Bunun yanı sıra Allah ile iletişim halindeki mü’minlerin tavrı dile getiriliyor:
“Allah O’dur ki, O’ndan başka ilah yoktur. Mü’minler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.”
Allah’ın birliği gerçeği iman düşüncesinin temelidir. Bu da sadece Allah’a güvenilip dayanılmasını gerektirir. İşte iman düşüncesinin kalpler üzerindeki etkisi bununla somutlaşır.
Bu ayetle birlikte artık surenin akışı müminlere hitap etmeye koyuluyor. Dolayı siyle bu ayet surenin geçmiş bölümleri ile bundan sonra gelecek kısmı arasındaki bağlantıyı sağlıyor. ‘
Surenin sonunda hitap müminlere yöneltiliyor. Burada yüce Allah onları eş, çocuk ve mal sınavında uyanık bulunmaya çağırıyor. Allah’tan korkmalarını, Allah’ın sözünü duyduklarında itaat etmelerini ve Allah’ın verdiği rızktan hayır amaçlı, yapıcı harcamalarda bulunmalarını istiyor. Bunun yanı sıra içlerdeki cimrilik duygusundan da sakındırıyor. Buna karşılık rızklarının kat kat arttırılacağını, günahlarının bağışlanacağını ve en sonunda kurtuluşa ereceklerini vaad ediyor. Sonunda ise, yüce Allah’ın görünen ve görünmeyen her şeyi kapsayan ilmi, caydırıcı gücü, üstünlüğü, karşı konulmaz yüceliği ve hikmeti hatırlatılıyor: