SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA TUR SURESİ 17 VE 28. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
17- Allah’a karşı gelmekten sakınanlar da cennetlerde, nimet içindedirler.
18- Rabblerinin kendilerine verdikleriyle sefa sürerler. Rabbleri onları, cehennem azabından korumuştur.
19- “Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için; “
20- “Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak.” Onları, iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
21- İnanan, soyları da inançta kendilerine uyan kimselere soylarını da katarız. Onların işlediklerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazancına bağlıdır.
22- Cennette olanlara diledikleri meyve ve etten bol bol veririz.
23- Orada bir kadehi kapışırlar fakat onda ne saçmalama vardır, ne de günaha sokma.
24- Sedefteki inciler gibi olan gençler yanlarında dolaşırlar.
25- Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar:
26- Derler ki: “Daha önce biz, ailemiz içinde korkardık.”
27- `Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azabtan korudu.”
28- “Biz bundan önce yalnız O’na yalvarırdık. Çünkü iyilik eden, esirgeyen O’dur O.”
Bu sahne, somut nimet sahnelerine çok benzer imajlardan oluşan bir sahnedir. Duyguların çocukluk dönemine seslenirler. Vicdanları saf haldeki somut hazlarla cezbederler. Bu tablo kupkuru kaskatı ve eğlenceye dalan kalplerin karşılaştığı şiddetli azaba karşılıktır.
“Allah’a karşı gelmekten sakınanlar da cennetlerde, nimet içindedirler.” “Rabblerinin kendilerine verdikleriyle sefa sürerler. Rabbleri onları, cehennem azabından korumuştur.”
Bu surede sahneleri gösterilen cehennem azabından kurtuluş bile tek başına bir nimet ve lütuftur, bir de yanında “Cennetlerde nimet içindedirler” müjdesi olursa, Rabblerinin kendilerine verdiğini tadarak, beğenerek yemek olursa nimet ne de katmerlenir?
Bir de nimetlerin ve lezzetlerinin yanında şereflendirme ve afiyet olsun dilekleri vardır:
“Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için.”
Başlıbaşına en şerefli bir nimettir. Çünkü böylesi gerekli bir seslenişe muhatap oluyorlar ve içinde yüzdükleri nimetleri hak ettikleri ilan olunuyor. “Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak.” Düzgün olarak dizilmiş bu tahtlara yaslanmakla nimetler içerisinde arkadaşları ile toplanmanın zevkini tadıyorlar. “Onları iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir.” Huri, insanın aklından geçen en güzel eğlenceyi simgelemektedir.
Onlara yapılan şereflendirme bir adım daha ileri gidiyor. Çünkü bir de bakıyorlar ki, kendi soylarından gelen mü’minler de bu nimetler içerisinde kendileri ile bir aradadırlar. Bu da gözetme ve önem vermeyi bir kat daha artırıyor. Kendi soylarından gelenlerin amelleri müttakilerin seviyesinden az olsa bile madem ki bunlar da imanlıdırlar bir şey fark etmez. Ayrıca bu babaların amel ve mertebelerinden hiçbir şeyi eksiltmeyecektir. Sorumluluğun kişisel olması ve herkesin kazandığı amellerle hesaba çekilmesi prensibini de zedelemeyecektir. Bu ancak ve ancak yüce Allah’ın hepsine lütfü ve ihsanıdır.
Burada tablo, sözü yine önceki nimetler yurdundaki çeşitli nimet ve zevkleri sergilemeye getiriyor. İşte istedikleri cinsten meyveler ve etler onlara. Ve işte orada kadehler kaldırıyorlar. Ama bu dünya içkilerinden değil. Çünkü dünya içkileri dudak ve dillerden boş ve yakışık almayan sözler çıkmasına yol açar. Duygulara ve organlara günah ve isyan tohumları eker. Ama bu öyle mi? Bu ancak ve ancak arınmış ve temizlenmiştir. “Onda ne saçmalama vardır ne de günaha sokma”. Onlar şarabı birbirlerine veriyor ve topluca içiyorlar. Bu da aralarında kaynaşmayı, lezzeti ve nimeti bir kat daha artırıyor. Öte yandan, tertemiz masum ve parlak yüzlü genç çocuklar (gılman) hizmetlerinde bulunuyor, kâselerini doldurmak için aralarında dolaşıyorlar. Ki bu çocuklar temiz mi temiz, her türlü kirden uzaktırlar. Bunlar öyle çocuklar ki temizlik onlarda, masumluk onlarda, cömertlikte onlarda… Onlar “Sedefteki inciler gibi”dirler. Bu da bu hoş meclisin organlarda ve kalplerde zevk ve tadını daha da katmerleştirir.
Bu tatlı ve sevimli sahnenin atmosferini tamama erdirmek için yüce Allah, aralarında geçen sohbetlerini, geçmişlerini yad etmelerini ve gark oldukları nimet, güzellik, bolluk, rahatlık, hoşnutluk ve emniyetin sebeplerini birbirlerine sıralamalarını yansıtmakta ve canlandırmaktadır. Ve gönüllere bu nimetin sırlarını açıklamakta ve onlara bu nimete götüren yolu göstermektedir.
“Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar.”
“Derler ki: `Daha önce biz, ailemiz içinde korkardık.”
“Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azaptan korudu.”
“biz bundan önce yalnız O’na yalvarırdık. Çünkü iyilik eden, esirgeyen O’dur O’: ‘
O halde bu nimetlerin sırrı, onların bu günden sakınarak hayat sürdürmüş olmalarıdır. Rabbleri ile karşılaşmanın korkusunu içlerinde duyarak hayat sürmeleridir. Rabblerinin hesaba çekmesinden korkarak yaşamalarıdır. Ve nihayet insana aldatıcı emniyet hissi veren, insanı oyalayıp meşgul eden ailelerinin arasında yaşamakla birlikte bunlara aldanmayıp, onlarla meşgul olmamalarındandır. İşte o zaman yüce Allah kendilerine lütfetmiş ve kendilerini yakıp kavurucu zehir gibi vücuda sızan semum azabından korumuştur. Yüce Allah kendilerinin takvalarını, korkularını ve huşularını bildiği için kendi katından bir lütuf ve ihsan olmak üzere onları korumuştur. Onlar bunu bilmektedirler. Onlar ulu Allah’ın fazlı ve ihsanı olmadan sadece amelin insanı cennete sokamayacağını bilmektedirler. Amelin, insanın olanca gücünü harcadığına, kulun yüce Allah’ın katındaki şeyleri arzu etmiş olduğuna tanıklık etmekten öte bir fonksiyonunun olmadığını da bilmişlerdir. İnsanı Allah’ın ihsanına layık kılan da budur işte.
Onlar Allah’tan çekinip korkmalarının yanında O’na dua ediyorlardı:
“Biz bundan önce yalnız O’na yalvarırdık.”
Ve onlar, Allah’ın kullarına karşı ihsan ve rahmetinin olduğunu biliyorlardı.
“Çünkü iyilik eden, esirgeyen O’dur O.”
Böylece nimet diyarında, ikrama eren kurtulmuşlar zümresinin kendi aralarındaki fısıltılı konuşmalarından, oraya ulaşma yollarının sırrı ortaya çıkmış oluyor.
Şimdi, insanın hissi birinci bölümde şiddetli azab kamçılarını yedikten ikinci bölümde ise bol nimetlerin seslerini işittikten ve gerek birinci gerek ikinci gerçekleri almak üzere hislerini tam hazır hale getirdikten sonra şimdi, ayetin akışı, insana çok hızlı etkiye sahip bir hücumda bulunuyor. Bu hücumda insanı haykıran gerçeklerin bombardımanına tutuyor. İnsanın ruhunun derinliklerinden geçen vesveseleri, güçlü meydan okumalar ve soru şeklinde kınama ifadeleri ile izliyor. Ki meydan okumalar herhangi bir noktadan yol bulur da insanın benliğine ulaşırsa o benlikte istikrar kalmaz.