SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA YASİN SURESİ 77 VE 83. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
YARATILIŞ VE DİRİLİŞ
77- İnsan, bizim kendisini nasıl bir nutfeden (sperm) yarattığımızı görmedi mi? Ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi.
78- Kendi yaratılışını unutarak “çürümüş” kemikleri kim yaratacak”diyerek bize misal vermeye kalkar.
79- De ki; “Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir.
80- O size yeşil ağaçtan ateş yaptı da siz ondan yakıyorsunuz.
81- Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaz mı? Elbette yaratır. O, çok bilen yaratıcıdır.
82- Bir şey dilediği zaman. O’nun buyruğu sadece, o şeye “Ol” demektir, hemen olur.
83- Her şeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de kendisine döneceğiniz Allah münezzehtir.
Bu kesin insanoğlunu bizzat kendisi ile ilgili kendi özelliği ile ilgili bir realite ile yüz yüze getirerek söze başlıyor. Bu realite onun kendi hayatında bizzat kendisinin gördüğü gözü ile ve hisleri ile tekrar-tekrar tanık olduğu gibi onun doğmasını ve gelişmesini canlandırmaktadır. Sonra da insanoğlu kalkıp bu realitenin anlamına dikkat etmemekte ve bundan yüce Allah’ın ölüp yok olduktan sonra yeniden dirilme ve mahşere gelme vadinin doğruluğuna dair bir delil çıkarmamaktadır.
“İnsan bizim kendisini nasıl bur nutfeden (sperma) yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi?”
İnsanın yakın “aslı” olduğuna kuşku duymadığı bu sperm nedir? Bir kıyamet ve değeri olmayan bayağı bir damla sudur O. İçinde binlerce hücre olan bir damla su… İşte bu, binlerce embriyona dönüşen hücre Rabb’i ile mücadele eden, cedelleşen ve O’ndan kanıt ve delil isteyen insan haline geliyor.
Yaratıcı gücün kendisi bu spermadan o apaçık hasmı var ediyor… İnsanın başlangıcı ile sonu arası alınan yol ne kadar da uzundur… İnsan çürüyüp toprağa karıştıktan sonra bu kuvvetin kendisini yeniden diriltip mahşere getirmesini bu kuvvet için üstesinden gelinemez çok büyük bir olay mı görüyor?
“İnsan, bizim kendisini nasıl bir nutfeden (sperma) yarattığımızı görmedi mi, şimdi apaçık bir hasım kesildi? “Kendi yaratılışını unutarak “çürümüş kemikleri kim yaratacak” diyerek bize misal vermeye kalkar.”
Şu sadeliğe bakın, Şu fıtratın diline bakın. Yakın ve görülen gerçeğin, realitenin mantığına.
Çürüyüp dağılmış bir kemikten, bir sperm damlası daha mı canlı, daha mı güçlü veya daha mı değerlidir? O spermadan meydana gelmemiş midir? O spermandan meydana gelmemiş midir insanoğlu? Bu sperm değil midir ilk varoluşu bu spermi insana çeviren ve sonra da apaçık bir hasım kılan yüce Allah’ın çürümüş kemikleri yeni bir canlı yaratık haline getirmeye gücü yetmez mi?
Bu iş üzerinde soru sorulmayacak kadar açık ve kolaydır yüce Allah için. O halde uzun boylu tartışmaya ne gerek var?
“De ki; “onları ilk defa yaratan diriltecek. O her yaratmayı bilir.”
Sonra yüce Allah, yaratıcı kudretin niteliği ve sahip oldukları şeylerden gözlerinin önünde ve ellerinin altındaki eşyada olan eseri hakkında onlara biraz daha açıklamada bulunuyor.
“O size yeşil ağaçtan ateş yaptı da siz ondan yakıyorsunuz.”
İlk anda o basitçe yapılan bir gözlem, bu harikanın doğruluğu hakkında insanı ikna edebilir… Gaflet içinde bakıp geçtikleri harikanın… Şu suyu doymuş yemyeşil ağacın birbirine sürtünerek ateş çıkarması ve sonra da onun körpe ve yeşermiş bir dal olduktan sonra şu ateşe yakıt olması harikası… Yemyeşil bir ağacın emdiği Güneş enerjisinden depoladığı, suya kanmış ve yeşile boyanmış olduğu halde onu koruduğu ve yanması ile olduğu gibi sürtünmesi ile de ateşin doğduğu ısının mahiyetine dair gelişmiş ilmi bilgi… İşte bu bilgi bu harikayı daha açık ve daha net bir şekilde ortaya koyuyor. Ağaca bu özelliği veren, her şeye karakterini veren ve sonra da onu fonksiyonunu yapmaya yönelten yüce yaratıcıdır. Ancak biz insanlar, eşyayı ve olayları bu açık gözle göremiyor, onu bilinçli his ile ölçüp tartmıyoruz. Dolayısı ile de eşya bizlere hayret verici esrarını göstermiyor, varlığı yaratan o yüce yaratıcıya ulaştırmıyor. Bizler eşyayı gönlümüzü ve kalbimizi açsak, onlar da bizlere sırlarını açardı… Ve onlarla birlikte sürekli bir ibadet ve tesbih ile yaşadık.
Sonra yüce Allah kudretini gösteren delilleri, sergilemeye ve yaratma ile insanlığı tümüyle yeniden diriltme konularını, kolay anlaşılır örneklerle bizlere sunmaktadır.
“Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratamaz mı? Elbette yaratır. O, çok bilen yaratıcıdır.”
Gökler ve yeryüzü, hassas, dehşet veren hayret verici bir yaratık varlıktır… Şu milyonlarca cins ve türde canlılarla ortaklaşa yaşadığımız ve sonra da ne hacmi ne de mahiyeti hakkında bir bilgi elde edemediğimiz, bugüne kadar çok az şey bildiğimiz şu yeryüzü… İşte bu yeryüzü, güneşin ışığı ve ısısı ile yaşayan bu yeryüzü onun uydularından küçük bir uydudur.
Güneş ise, kendisinin de üyesi ve yakın dünyamızı oluşturan bir galakside yüz milyon yıldızdan sadece biridir. Ve daha birçok galaksiler veya yakın dünyamız gibi dünyalar vardır. Astronomi bilginleri ellerindeki kapasitesi sınırlı teleskopları ile bu galaksilerden yüz milyon galaksi saymışlardır. Bu uzmanlar dürbün ve gözetleme araçlarının daha da gelişmesi ile rakamın daha da artacağı beklentisi içindedirler. Bizim galaksimizle ya da dünyamızla onu izleyen galaksi arasında, yediyüz ellibin ışık yılı uzaklık vardır. (Bir ışık yılı, yirmi altı milyar mil olarak hesaplanmıştır) Bunlardan başka daha bir takım büyük yoğunlaşmış gaz kütleleri olduğu ve bu gezegenlerin de o kütlelerin parçaları olduğu tahmin edilmektedir. Bizim dar ve sınırlı bilgi alanımıza sığabilen kısım işte bunlardır.
Sayılarà sığmayan bu gezegenlerin her birinin döndüğü bir yörüngesi vardır. Yeryüzünün tıpkı güneş çevresinde yörüngesi olduğu gibi, bunların çoğunluğunun yörüngesi olan uyduları vardır. Ve bunların tümü çok hassas ve normal olarak dönmesini ve akmasını sürdürmektedir. Bir an durmadan ve hareketlerinde aksama olmadan… Yoksa görülen şu evren paramparça olur ve şu uçsuz bucaksız uzayda yüzen bu korkunç kütleler birbiriyle çarpışmaya başlarlardı.
Bu sayılara sığmayan milyonlarca kütlelerin sanki birer zerre gibi içinde yüzdüğü uzay boşluğunu ise anlamaya ve anlatmaya çalışmayacağız. Çünkü bu insanın başını döndüren bir iştir.
“Gökleri yeri yaratan, onların benzerlerini yaratamaz mı?”
Bu hayret verici ve korkunç yaratıklara göre insanların yaratılması nedir ki? “Elbette yaratır. O, çok bilen yaratıcıdır.”
Fakat yüce Allah, şunu, bunu, ve başkalarını külfetsiz ve zahmetsiz yaratır. Ona göre büyüğün yaratılması ile küçüğün yaratılması arasında fark yoktur. “Bir şey dilediği zaman, O’nun buyruğu sadece, o şeye “Ol” demektir. Hemen olur.”
Bu şey, ister gök olsun, ister yeryüzü. İster sivrisinek olsun, ister karınca, bu ve o, yüce Allah’ın sözü karşısında eşittir. “Ol” Hemen oluverir.
Ortada zor ve kolay diye bir şey yoktur. Uzak yakın diye de bir şey yoktur. Bir şeyin yaratılması için o şey ne olursa olsun, yüce iradenin onun yaratılmasına sadece yönelmesi yeterlidir. Ancak yüce Allah konuları birtakım yollarla ins2lnlara yaklaştırıyor ki, o konuları kendi insani ve sınırlı ölçülerine vurup anlayabilsinler…
Bu kesitte surenin son vurgulaması geliyor. Varlık alemi ile bu varlığı yaratan arasındaki ilişkinin gerçek niteliğini canlandıran vurgular.
“Her şeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de kendisine döneceğiniz Allah münezzehtir.”
Meleket (Mülk) kelimesi, bu kalıbı itibarı ile, bu ilişkinin aslını büyütüp yöneltiyor. Varlık alemindeki her şeye mutlak bir sahiplik ilişkisi… Ve şu varlık alemindeki her şeyi tutan hakimiyet ilişkisi.
Sonra O’na yalnız O’nadır dönüş ve varış…
Bu son cümle, yapılan şu dehşetli gezintiye, surenin tümüne ve içine bütün ayrıntıları alabilecek olan bu büyük gerçeğe dair, surenin ele almış olduğu konulara uygun düşen bir bitiş vurgulamasıdır.