sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ZÜMER SURESİ 36 VE 40. AYETLER

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ZÜMER SURESİ 36 VE 40. AYETLER
02.09.2023
285
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

36- Allah, kuluna yetmez mi? Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. ,4llah kimi saptırırsa onu artık doğru yo!a ileten olmaz.

37- Allah kime de doğru yolu gösterirse; artık onu şaşırtan olmaz. Allah, galip ve öç alan değil mi?

38- Ey Muhammed! Andolsun ki, onlara, “Gökleri ve yeri yaratan kimdir?” diye sorsan; “Allah’dır” derler. De ki: “Öyleyse bana bildirin; Allah bana zarar vermek isterse, Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, O’nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet di!erse, O’nun rahmetini önleyebilir mi? “Deki: Allah bana yeter. Dayananlar O’na dayanır. “

39- De ki: “Ey kavmim! Durumunuza göre bildiğinizi yapın: ben de bildiğimi yapıyorum. Yakında bileceksiniz. “

40- “Kendisini rezil edecek azap kime geliyor: Kime sürekli azab inecek?”

Bu ayetler, sağlıklı imanın mantığını bütün sadeliği, zindeliği, açıklığı ve derinliğiyle ortaya koymaktadır. Tıpkı Hz. Peygamberin kalbine yerleşen iman gibi. Bir mesaja iman eden herkesin ve bir dava sahibi olan her insanın kalbinde yerleşmesi gereken iman da bu özelliklere sahip olmalıdır. Bu imandır tek başına insana yeterli olan onu başka şeylere muhtaç olmaktan kurtaran: hedefe ulaştırıcı, değişmez ve doğru yolu önüne seren temel gerçek.

Bu ayetlerin iniş sebebi hakkında kaydedilen rivayetlere göre Kureyş müşrikleri, Allah’ın elçisi olan Hz. Muhammed’i (s.a.s.) ilahları ile korkutuyor ve onların gazabından (öfkesinden) sakındırıyorlardı. İlahlarına aşağılayıcı sözler söylemekten vazgeçmediği takdirde onların hışmına uğrayacağını söylüyorlardı.

Fakat bu ayetlerin anlamı daha kapsamlı ve daha geniştir. Bu, hakkı çağıran davetçi ile yeryüzünün ona karşı koyan tüm güçleri arasında meydana gelen savaşın gerçek yüzünü ortaya koymaktadır. Bu güçleri sağlıklı terazide tarttıktan sonra mü’min kalbteki güveni, kesin inancı ve huzuru da tasvir etmektedir.

“Allah, kuluna yetmez mi?”

Evet, yeterlidir. Öyleyse kim onu korkutabilir? Hangi şey onu korkuya düşürebilir; Allah onunla beraber olduktan sonra… Kendisi kulluk makamına yükselip, bu makamın hakkını ödedikten sonra. Bütün kullarının üstünde egemen olan, yüce kudret sahibi Allah’ın kendi kuluna kâfi olduğundan kim şüphe edebilir?

“Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar.”

Nasıl korkar O? Allah’ın dışındakiler O’nun koruduğu kimseyi korkutamazlar. Yeryüzünün tamamı Allah’ın dışındaki varlıklarla dolu olmasına rağmen bunların hiçbir O’nu etkilemez.

Bu, rahat anlaşılabilecek, apaçık bir meseledir. Kafa yormaya ve tartışmaya gerek yok bu konuyu. Bir tarafta yüce Allah, diğer tarafta Allah’ın dışında kalan varlıklar. Bu konu üzerinde düşündüğümüzde artık ne herhangi bir şüpheye ne de herhangi bir karışıklığa neden olacak bir şey kalır.

Geçerli olan, Allah’ın iradesidir. Üstün olan, O’nun dilemesidir. Kullar hakkında hükmü geçerli olan O’dur. Kulların kendilerine, kalblerinin hareketlerine ve duygularına hükmeden O’dur.

“Allah kimi saptırırsa onu artık doğru yola ileten olmaz. Allah kime de doğru yolu gösterirse artık onu şaşırtan olamaz.

Kimin sapıklığa müstehak olduğunu bilip onu saptıran; kimin de doğru yola layık olduğunu bilip ona yol gösteren Allah’dır. Şu veya bu şekilde biri hakkında karar verdiği zaman artık O’nun dilediğini değiştirecek kimse olamaz.

“Allah, gâlip ve öç alan değil mi?”

Şüphesiz evet. Kuvvet ve üstünlük sahibi olan O’dur. O, herkese hakettiği karşılığı verir. İntikâma müstehak olandan intikam alır. Gerçekten Allah’a kulluk görevini yerine getiren bir insan nasıl bir kişiden veya bir şeyden korkabilir? Hem de yüce Allah onun koruyucusu ve kendisine yeterli olduğu halde!

Sonra bu gerçeği başka bir kalıpta ortaya koymaktadır. Bu kalıp, onların kendi mantıklarından ve fıtratlarında mevcut olan, Allah gerçeğine ilişkin realiteden kaynaklanmaktadır: “Ey Muhammed! Andolsun ki, onlara “Gökleri ve yeri yaratan kimdir?” diye sorsan; “Allah’dır” derler. De ki: “Öyleyse bana bildirin Allah bana zarar vermek isterse, Allah’ı bırakıp da taptıklarınız,

O’nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, O’nun rahmetini önleyebilir mi?” De ki: “Allah bana yeter. Dayananlar O’na dayanır.

Onlar, sorulduğu zaman gökleri ve yeri yaratanın Allah olduğunu belirtiyorlardı. Hiçbir fıtrat bu sözün dışında başka bir şey diyemez. Hiçbir akıl, göklerin ve yerin yaratılışını, yüce, üstün bir iradenin varlığına bağlamadan açıklayamaz. İşte yüce Allah, müşrikleri ve aklı başında herkesi bu apaçık fıtri gerçekle kıskıvrak yakalamaktadır. Yüce Allah göklerin ve yerin yaratıcısı olduğuna göre, bu göklerde ve yerde yaşayan bir kimse veya bir varlık, yüce Allah’ın, kullarından birine dokundurmak istediği bir zararı önleyebilir mi? Yine bu göklerde ve yerde yaşayan bir kimse veya bir varlık, yüce Allah’ın kullarından birine dokundurmak istediği rahmetine engel olabilir mi .

Bu sorulara verilecek kesin cevap, hayırdan ibarettir. Bu gerçek kesinleştikten sonra Allah’a çağıran davetçinin, kendisinden korkacağı ne olabilir? Neden korkabilir? Neyi umabilir? Ona dokunacak zararı kim önleyebilir? Kim ona gelen rahmeti engelleyebilir? Kim onu endişeye düşürebilir veya korkutabilir, yahut yolundan alıkoyabilir?

Bu gerçek, inanmış bir kalbe yerleştiğinde onun açısından mesele bitmiş olur. Tartışma sona erer. Korku, kökünden sökülür. Bütün arzular sona erer; sadece yüce Allah’a bağlı olan umutlu kalır. O, kuluna yeter. Yalnız O’na tevekkül edilir.

“De ki: “Allah bana yeter. Dayananlar O’na dayansın”

Ayrıca bu, iç huzurdur, güvendir. Kesin kanaattir. Korkunun etkisinde kalmayan iç huzuru, sarsılmayan güven ve gevşemeyen kesin kanaat. Yolun düze çıkacağına tam bir güvenle yoluna devam etmektedir.

“De ki: “Ey kavmim! Durumunuza göre bildiğinizi yapın; ben de bildiğimi yapıyorum. Yakında bileceksiniz.”

“Kendisini rezil edecek azap kime geliyor; kime sürekli azab inecek?”

Ey milletim, kendi yolunuza ve durumunuza uygun olan işleri yapmaya devam edin. Ben de sapmadan, korkmadan ve sarsılmadan yoluma devam ediyorum. Siz ilerde kime dünyada kendisini rüsvay edecek bir azabın geleceğini ve ahirette sürekli azabın kimin başına getirileceğini öğreneceksiniz.

Fıtratın, kendisini dile getirdiği ve bütün bir varlığın kendisine tanıklık ettiği, rahat anlaşılabilen gerçeğin sergilenmesinden sonra karar veriliyor. Göklerin ve yerin yaratıcısı, göklerin ve yerin üzerine egemen olan Allah’dır. Peygamberlerin insanlara ulaştırdıkları ve davetçilerin, sorumluluğunu üstlendikleri davanın sahibi de O’dur. Buna göre göklerde ve yerde olan varlıkların hangisi O’nun elçilerine ve davetçilerine hükmedebilir? Kim onların başına gelen bir zararı savabilir veya onlara gelen rahmeti engelleyebilir? Bunların hiçbiri söz konusu olmadığına göre neden korkabilirler? Allah’dan başka kimden ne bekleyebilirler?

Dikkat edin! Artık mesele aydınlanmıştır. Yol belli olmuştur. Artık tartışmaya veya bahane aramaya gerekçe kalmamıştır.

Allah’ın elçileriyle onların yolunda duran diğer yeryüzü güçlerinin konumu budur işte. Peki onların görevlerinin gerçek mahiyeti nedir? İlahi mesajı yalan sayanların konumları nedir acaba?

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.