SİYERİN MAHİYETİ | Siyer Programı – 1. Bölüm
SİYER’İN MAHİYETİ
“Siyer”, Arapça “sîre” sözcüğünün çoğulu olup Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in hayatını (zhal tercümesini) anlatmak için kullanılır. Zaman içinde: Soy dizini, doğumu, çocukluğu, gençlik yılları, peygamberliği, Mekke ve Medine’de meydana gelen olaylar ve gerçekleşen savaşları da içine alacak şekilde, doğumundan ölümüne kadar Hz, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’İn hayatından sözeden kitaplara “Siyer-i Nebî” “es-Siretü’nNebeviyye” veya kısaca “Siyer” adı verilmiştir.
Siyer ile sıkça beraber kullanılan ve savaş, savaş yeri, savaş menkıbesi anlamlarını ihtiva eden “Meğâzi” kelimesi vardır. Hz. Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem)’İn savaşlarının anlatıldığı kitaplara da aynı ad verilmiştir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere siyer, daha genel, meğâzî ise daha dar anlamı ifade eder. Ancak bu iki isim sık sık karıştırılmış ve birbirini ifade edecek tarzda kullanılmıştır. Bazı meğâzi türü eserler, siyer kaynakları gibi, Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in hayatından bütünüyle bahseder ve bu tür meğâzi kitapları, Siyer-i Nebî türü eserleri andırırlar. Ancak çoğunlukla meğâzî türü eserler, Peygamberimizin savaşlarını asıl olarak ele almışlardır.
Siyer, bir yönüyle Hadis’e bir yönüyle de İslâm tarihinin içine girmiştir. Gerçekten siyer, Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in söz ve davranışlarından bahseden Hadis ilminin bilinmesini gerekli kıldığı gibi; O’nun hayatının her safhasından bilgi vermesi itibariyle de İslam tarihinin bir bölümünü oluşturur.
Nitekim İslâm âlimlerinin çoğu, siyerden itibaren İslâm tarihini bir bütün halinde ele almışlar ve eserlerinde, Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’İn hayatından -hattâ öncesinden- başlayarak İslâm tarihi ile ilgili olayları, yaşadikları döneme kadar anlatmışlardır.[1]
2- ıslâm’ın Anlaşılmasında Siyret-İ Nebeviyye’nin Önemi
Siyret-i Nebeviyye’yi ve onunla ilgili fıkhî hükümleri incelemekteki asıl gaye, yalnızca tarihi olayları öğrenmek değildir. Olay ve hikâyelerin tümünü ya da bir bölümünü anlatmak da değildir. Bunun için Siyret-i Nebeviyye ile ilgili fıkhi hükümleri incelemeyi, tarihî incelemelerden saymamız hatalı olur. Çünkü bu tür bir inceleme, geçmiş tarihî dönemlerden bir bölümü veya halifelerden birinin hayatını öğrenmek gibi bir şeydir.
Hâlbuki Siyret-i Nebeviyye ile ilgili fıkhî hükümleri incelemekteki asıl gaye, bir müslümanın Resûlullah’ın hayatına; birtakım prensipler, kaideler ve hükümler olarak iyice kavradıktan sonra, islâm gerçeğini O’nun mukaddes hayatında şekillenmiş ve heykelleşmiç olduğunu düşünebilmesidir.
Yâni; Siyret-i Nebeviyye incelemesi, İslâm Hakikatinin Hz. Muhammed (s.a.v.)’in örnek hayatında eksiksiz olarak şekillendirme gayesini güden pratik bir çalışmadan başka değildir.
îmdi bu maksada ulaşabilmek için bir plânlama ve tasnife girişecek olursak, bunu aşağıda açıklanan hedeflerde çerçeveleştirmek mümkündür.
3- NEDEN Siyer öğrenmeliyiz
1.Geçmişten ders alarak, bugünü ihya, yarını inşa etmenin yollarını öğrenmek için
2.Dünyayı dönüştürecek imkânların ilkelerini öğrendiğimiz gibi, ahiretin mamur edilmesinin yollarını da öğrenmek için
3.Siyerin sahibi ile aramızdaki zaman ve MEKÂN farklılıklarına aldırmadan beraber yaşamak için
4.Hz. Muhammed (s.a.v.)’in yalnız şahsî dehasıyla kavminin arasında tanınmış yalnızca bir dahî olmadığını; fakat onun bundan da önce, Allah katından bir vahiy ve tevfikle desteklenen peygamber olduğunu sezdirebilmek için yaşadığı çevreden ve hayatının, bütün dönemlerinden «peygamberlik şahsiyetini» kavramak.
5.insanın, karşısında erdemli bir hayat için en ideal bir örneği bulması… Çünkü O, bu örnekten kendisine tutunacak ve takib edecek bir düstur edinecektir. Hâlbuki bu insanın, en ideal örneği, hayatın neresinde ararsa arasın; yine en mükemmel ve açık şekliyle bu örneği Hz. Muhammed (s.a.v.) ‘in hayatında bulacağında şübhe yoktur. Çünkü Allah onu, bütün insanlığa rehber kıldı. Nitekim Cenâb-ı Hak: «Sizin için Allah’ın Resûlü’nde (takib edeceğiniz) pek güzel bir örnek vardır»[2] buyurmuştur.
6.insanın, Kitabullah’ı anlamada, onun maksadlanrı ve ruhunu tatmada, kendisine yardımcı olacak şeyi de Resullulah’ın siyretini incelemekte bulması… Çünkü Kur’ân-ı Kerim ayetlerinin çoğunu ancak, Resûlullah’ın başından geçen ve onun bulunduğu yerde cereyan eden hâdiseler aydınlatıyor ve tefsir ediyor.
7.Bir müslümanın, Resûlullah’ın siyretini araştırma esnasında, islâmî bilgi ve kültürün daha büyük miktarda onun yanında birikmiş olması… O bilgi ve kültürün akâid, ahlâk ve ahkâm ile ilgili olması aynıdır. Zira Hz. Peygamber’in hayatı, İslâm prensip ve ahkâmının tümünü sergileyen yegâne canlı tablodur.
Resûlullah’ın hayatını şu yukarıda saydığımız maksadları gerçekleştirmede yeterli kılan en önemli şey, onun hayatının, insandaki sosyallik ve beşerilik yönlerini kapsamış olmasıdır. Çünkü insan bizatihi bağımsız bir fert veya toplumun faal bir uzvudur.
Resûlullah (s.a.v.)’in siyreti, onun yolunda yürüyen” dürüst ve çevresine güven kazanmak isteyen bir genç için de, Allah’a daveti kendine yol olarak seçen, hikmet ve güzel öğütle onun risâletini tebliğ etmek için bütün gücünü sarfeden insan için de, devletini ustalıkla idare edecek olan bir devlet başkanı için de, güzel muamelede örnek bir koca için de: Çocukları ve eşi arasında hak ve ödevleri tevzi ederken âdil davranmakla beraber şefkat ve merhameti elden bırakmayan bir baba olacak için de, yetenekli, sevk ve idareyi bilen usta bir komutan için de; hâsılı Allah’a karşı ibadetiyle, çevresine karşı münâsebetlerini çok iyi dengeleyen, şaka ile ciddiyi uyumlayabilen her müslüman için de en güzel ve şaşmaz örnekler, Ölçüler sergilemektedir.
Şüphesiz ki bu duruma göre, Resûlullah’ın siyretini araştırmak demek, insanlığa «yaşamaya değer hayat» için en üstün ve en güzel yönetim biçimini canlı tablolar halinde sunmak demektir.
[1] İbni Kayyim El Cezviye Fıkhu’s- Siyre
[2] Ahzâb sûresi, âyet: 21