Hamd alemlerin Rabbi olan Allah Azze ve Celle içindir. Salat ve selam Peygamberimize ve O’nun aline ve ashabının üzerine olsun inşaAllah.
Müslüman putperest olur mu?
Müslüman putperest var mıdır?
Tabi ki saçma soru bunlar!. Çünkü İslam’ın olmazsa olmaz olan en önemli şartı, putları ve putperestliği reddetmektir. Nitekim müslümanların arasında putperestliğe eğimli veya putperestliği inkar etmeyen tek bir kişi dahi yoktur.
Ancak sormak istiyorum, putperestlikle dünyaperestîik, birbiriyle ilgisiz, birbirinden alakasız şeyler midir?
Dünyayı bir put haline getiren dünyaperestlerin, putperestlerden önemli bir farkı var mıdır?
Düşünceli bir tavırla kafanızı kaşımanıza ve dilinizin ucuna gelen “Yoktur!.” cevabını ısırarak zabdetmeye çalışmanız gereksizdir!. Bu cevabı yeterince duyuyor ve küçük bir soru daha soruyorum.
Müslüman dünyaperest olur mu?
Müslüman dünyaperest var mıdır?
Herhalde zor bir soru oldu!.
İyi ama, müslümanların arasında putperest olmadığını, putperest olamayacağını bir solukta söyleyenler, söyleyiverenler, şimdi neden susuyorlar ki!.
Yoksa bu susanlar, putperestliği inkar eden dünyaperestler mî!.
Deşmeyelim, daha fazla deşmeyelim ama, aşağıdaki soru ile yine de tahlil edelim, yine de sorgulayalım bu durumu.
“Neden böyle oluyor?”
Son zamanlarda dünyevi kaygılar, dünyevi istekler, dünyevi beklentiler neden arttı?
Dünya mı değişti, yoksa dünyadakiler mi? İslam’ın dünyaya yaklaşımı mı değişti, yoksa müslümanların İslam’a yaklaşımı mı?
Dünyaya yönelik bu rağbet o kadar arttı, o kadar arttı ki,
“Benim hayatım, yaşantım ve Ölümüm Allah içindir” demesi gereken müslümanlar dahi, dilleriyle olmasa da elleriyle, halleriyle, yönelişleriyle ve ameileriyle “Benim hayatım, yaşantım ve ölümüm dünya içindir” demeye başladılar!.
Evet, İslam’ın dünya görüşü konusunda rahmetli Seyyid Kutub’un, İslam’ın dünyalık görüşü konusunda ise bir iş adamının izinde gitmeye çalışan ve iki ayrı hedefi aynı anda görmeye çalışan bu şaşılar, dillerindeki teorilerle ahireti, ellerindeki pratiklerle dünyayı kazanmak istemektedirler!.
Bu insanlara, “Allah bizleri sadece kendisine kulluk etmemiz ve ebedi ahiret hayatını kazanmamız için yaratmıştır. Hayvanlar dahi yaratılış gayelerine uygun olarak yaşamakta ve bu yaratılış, gayelerini yerine getirmektedirler. Bir insan olarak hayvanlardan geri kalmamamız ve yaratılış gayemize uygun olarak yaşamamız gerekmez mi?” dediğinizde ise kendilerini mazur göstermek ve temize çıkarmak için şu cevabı vermektedirler.
Ama biz hayvan değiliz ki!. Allah bizlere hayvanlardan farklı olarak birer nefs vermiş ve bu nefse bazı şeyleri sevdirmiştir!.
Böylesi bir kısır yaklaşımda bulunarak insana yeni bir tanım getiren ve “İnsan, nefs sahibi hayvandır!.” demek isteyen bu şaşkınlara sormak istiyoruz.
Affedersiniz, Allah (c.c.), insanlara hayvanlardan farklı olarak yalnızca nefs mi vermiş?
Bu nefse sadece fücru mu, sadece isyan ve kötülüğü mü ilham etmiş?
Akıl vermemiş mi?
Fikir vermemiş mi? bütün nefslere hem fücrunu, hem de takvayı ilham etmemiş mi?
“Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene sonra ona fücrunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı (yani takvayı) ilham edene (andolsun).”
Peki, nerede bu takva, nerede bu sakınma!.
Nefslere ilham edilen fücurun, nefslere ilham edilen isyanın, nefslere ilham edilen kötülüğün tezahürlerini gördüğümüz gibi, nefislere ilham edilen takvanın, nefslere ilham edilen sakınmanın tezahürlerini neden göremiyoruz? Tertemiz bir aklın, tertemiz bir fikrin, tertemiz bir imanın tezahürlerini neden göremiyoruz?
Oysa felah ve kurtuluşumuz, nefislerimizi bu fücurdan arındırmamıza, nefislerimizi bu fücurdan temizlememize bağlı.
“Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah (kurtuluş) bulmuştur.”,“Ve onu (isyanla ve haksız savunuyla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.”
Evet, nerede bu takva, nerede bu sakınma!.
Bunlar yok mu?
Bunları yitirdik mi
Size ne oldu Allah aşkına!.
Oysa şanı yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de mü’minleri şöyle tarif ederek, mü’minlerin dualarını
şöyle zikrediyor.
“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki;) “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.”, “Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan’, artık onu ‘hor ve aşağılık’ kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur”, “Rabbimiz, biz “Rabbinize iman edin” diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik ve hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kusurlarımızı ört ve canlarımızı iyilerle beraber al.”, “Rabbimiz, peygamberlerine va’dettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi ‘hor ve aşağılık’ kılma. Şüphesiz Sen, vadine muhalefet etmeyensin.”
Ne olur doğru söyleyin, bu sizin tarifiniz mi veya siz bu tarife uyuyor musunuz?
Yoksa, yoksa sizi şöyle mi tarif etmek gerekir.,
“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken dünyayı zikrederler ve işlerinin gelişmesi konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, sen bu dünyayı boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi parasızlık azabından koru.”
“Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi fakirliğe sokarsan, artık onu ‘hor ve aşağılık’ kılmışsındır; fakirlerin yardımcıları yoktur.”
“Rabbimiz, biz “Dünyanızı imar edin” diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik ve hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim zekatlarımızı bağışla, borçlarımızı ört ve canlarımızı mallarımızla beraber al, bizi mallarımızdan ayırma.”
“Rabbimiz, zenginlere verdiklerini bize de ver, üç günlük dünya hayatında bizi ‘hor ve aşağılık’ kılma. Şüphesiz Sen, vadine muhalefet etmeyensin.”
Sizinkiler Ne oldu, gülüyor musunuz? Hoşunuza mı gitti bu benzetme!. Kendinizi bizimkilerden sanıp, sizinkilere gülüyor musunuz?
Gerçekten dünyaperest değil misiniz?
Herşeyinizi hakkıyle bilen Allah (c.c.)’a yönelip, kalbi bir mutmainlik ile “Ya Rabbi Sana hamdolsun ki dünyaperest değilim” diyebiliyor musunuz!.
Lütfen sınayınız kendinizi!.
Ve bu beladan yüzlerce kez, binlerce kez Allah’a sığınınız.
Selam ve dua ile