BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Taassub Kur’an’i bir kavramdır. Bağnazlık, doğru veya yanlışlığa bakmaksızın bir fikrin savunmasını yapmak, kendi dinini, mensup olduğu düşünceyi veya ekolü her türlü düşünce ve inançta üstün görmektir. Taassub da kör bir tarafgirlik ve doğruluğu hiç araştırılmadan karşıt düşünceyi inkar vardır.
İnsan da herhangi bir konuda oluşan aşırı sevgi ve heyecan bilgi ile değil de cehaletle desteklenirse taassub; ilimle desteklenirse, müsamaha (hoş görülük) meydana gelir.
Taassub sahiplerine mutaassıp denilir. Mutaassıp kimdir?
Bir şeyi müdafaa da itiraf ve inat gösteren, körü körüne inat ve ısrar eden aşırı dercede kendi tarafını tutan kişidir.
Her ne kadar halk arasında mutaassıp kelimesi dindar anlamında kullanıyorsa da bu çok yanlış bir kullanım der.
Taassuba en çok İslam karşı çıkmaktadır. Bir de Taassub kavramıyla bağdaşan asabiyye kavramı vardır.
Asabiyyenin aslı olna asabe sözcüğü sözlükte bağlamak, sarmak, şiddet, kuvvet, himaye etmek gibi anlamlara gelir.
Konumuza dönecek olursak, Rasulullah (sav) müşrikleri İslam’a davet ettiğinde, onlara yanlış, eksik yönleri olduğunu söylersek değil; körü körüne atalarının dinine sarıldıkları ve kendi dinlerini üstün gördükleri için İslamiyeti kabul etmiyorlardı.
“Hakk dini kabul ettirmeyen ona karşı koyduran bu kör inada Kur’an Cahiliyye taassubu (Hamiyyetül Cahiliyye demektir) kılıp kışkırttıkları zaman, hemen Allah Rasulunun (sav) ve Mü’minlerin üzerine (kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu indirdi ve onları takva sözü üzerinde kararlılıkla ayakta tuttu zaten onlarda, buna layık ve ehil idiler.” (Fetih 26)
Cahiliyet hamiyeti denmekle kastedilen, bir kişinin sırf kendi şöhreti ve gururu uğruna veya kendi menfaati peşine düşüp bilerek, kasten uygunsuz bir işi yapmasıdır.
Mekke kafirleri herkesin Hacc ve Umre için Kabe’yi ziyaret etme hakkı olduğunu biliyordu ve buna inanıyorlardı. Hiç kimsenin, bu dini görevin yapılmasını engellemeye hakkı yoktur.
Bu Araplar arasında eskiden beri kayıtsız şartsız oyulan bir kanundur. Fakat kendilerinin baştan sona haksız olduklarını bildirmelerine rağmen, sırf gururları uğruna Müslümanların Umre yapmalarını engellerdiler.
Bizzat müşrikler arasında fıtraten doğruluğu sevenler de ihram giyinip kurbanlık adak develeri yanlarına alıp umre yapmak üzere gelen bu insanları engellemek yersiz ve yanlış bir harekettir diyorlardı.
Fakat Kureyşin liderleri sadece şu düşünceden dolayı zorluk çıkıyorlar, Müslümanları Mekke’ye sokmamak için çırpınıyorlar, “eğer Muhammed (sav) bu büyük kalabalıkla Mekke’ye girerse bütün Araplar arasında şöhretimiz sönecek gururumuz kırılacak” diyorlardı.
İşte bu onların Cahiliyet hamiyeti idi.
Onların ne yaptığı biraz da olsa öğrendik peki bizler bugün yaşarken ne yapıyoruz kendi tutuğumuz yolu mu yoksa İslam’ın bize gösterdiği doğru yolu mu yaşamaya çalışıyoruz?
Onar kendi atalarının yolunu, kendi batıl düşünlerini kendi kör inatlarını, asabiyetlerinin hiçbir delili olmadığı halde böyle böyle bağışlanmışlardı.
Müslümanım diyen bu kadar insanın Kur’an ve Sünnet gibi ellerinde deliller hayatların da İslam dinine sıkı bağlılık İslam’ı savunma yoktur.
Bugün İslam’ı savunmayan milyonlarca sözde Müslümanlar!
Yaşarken kimin safında yer aldık Taassublarımızın mı yoksa İslam’ın mı?