TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 134. VE 138. AYETLER
134- O takva sahibi olanlar, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcarlar. Öfkelerini yenenler ve insanların kusurlarını bağışlarlar. Allah, iyilik yapanları sever.
O takva sahipleri, bolluk zamanlarında da sıkıntı ve darlık zamanlarında da mallarım Allah yolunda harcarlar. Kızdıkları zaman öfkelerini yenerler. İnsanların kusurlarını bağışlarlar. Allah, iyilikte bulunanları sever.
Ayet-i kerimede, takva sahiplerinin üç sıfatı zikredilmektedir. Bunlardan birincisi cömertliktir. Bu hususta Peygamber efendimizden şu hadis-i şerif rivayet edilmektedir:
“Cömert insan Allaha yakındır, cennete yakındır insanlara yakındır. Cehennemden ise uzaktır. Cimri kişi ise Allahtan uzaktır, cennetten uzaktır, insanlardan uzaktır. Cehenneme ise yakındır. Muhakkak ki Cömert olan cahil kişi, Allaha, âbid olan bir cimriden daha sevimlidir.
Bu sıfatlardan ikincisi: Öfkeyi yenme sıfatıdır. Peygamber efendimiz (s.a.v.) bu hususta da şöyle buyurmaktadır:
“Sizler, içinizden kimi kahraman sayarsınız?” Sahabiler “Kimsenin yenemediği kişiyi.” dediler. Resulullah “Kahraman bu değil, kızdığı zaman öfkesini yenendir. [26]
Üçüncüsü ise başkalarının küsurunu bağışlama sıfatıdır. Resulullah efendimiz bu hususta da şöyle buyurmaktadır:
“Hiçbir sadaka, malı eksiltmez. Allah, başkasını affeden kulun, mutlaka şerefini artırır. Allah, kendi rızası için alçak gönüllü davranan bir kulun ise derecesini mutlaka yükseltir.
135- Onlar, bir hayasızlık yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman Allahı hatırlarlar ve hemen günahlarının bağışlanmasını isterler. Günahları Allahtan başka kim bağışlar? Yaptıkları kötülükte bile bile ısrar etmezler.
Onlar, bir hayasızlık yaptıklarında veya Allaha isyan edip cezayı hak ederek kendilerine zulmettiklerinde, işledikleri günaha dair Allahm tehdidini hemen hatırlarlar. Rablerinden, günahlarının bağışlanmasını, cezaya uğratılma-malannı dilerler. Allahtan başka günahları kim bağışlar ki?
Onlar, işlemiş oldukları günahlarda Allahm kendilerini cezalandıracağını bile bile ısrar etmezler. Bilakis tevbe eder ve affedilmelerini isterler.
Bu âyet-i kerimede de takva sahiplerinin, bir günah işlemeleri halinde hemen tevbe ederek Allahtan, bağışlanmalarını istedikleri ve günahlarında ısrar etmedikleri beyan edilmektedir.
Resullah (s.a.v.) buyurmaktadır ki:
“Ey insanlar, Allaha tevbe edin. Zira ben ona günde yüz kere tevbe ediyorum.
Âyette zikredilen ve “Hayasızlık” diye tercüme edilen kelimesinin asıl mânâsı “Çirkin amel ve Allahın izni dışında yapılan işler”dir.
Cabİr b. Abdullah ye Süddiye göre burada zikredilen kelimesinden maksat, zina etmektir.
Ata b. Ebi Rebah ve Abdullah b. Mes’uda göre bu âyet-i kerime müslü-manlara, günahların affedilmesi hususunda İsraioğullarına tanınan imkândan daha büyük bir imkânın tanındığını beyan etmek için idrilmiştir. Zira İsraioğul-lan günah işledikleri zaman, sabahleyin kapılarına, işledikleri günah ve keffareti yazılırdı. îsrailoğullan, kendilerinden istenen keffareti yerine getirerek günahlarını affetirme imkânına sahib oluyarlardı. Halbuki, müslümanlarm, günahlarını affettirmeleri, sadece dilleriyle, rablerinden af dilemeleri şeklinde olmaktadır. İşte âyet-i kerime, müslümanlara verilen bu özelliği beyan etmektedir.
Tevbe edilerek günahların affını dileme hususunda:
Hz. Alinin şunları söylediği rivayet edilmektedir. “Bana, herhangi bir kimse Resulullahtan bir şeyi anlattığında ben ona, anlattığını, Resulullahtan duyduğuna dair yemin ettirirdim. Yemin ederse ona inanırdım. Ebubekir bana dedi ki: (O doğru söylerdi:) “Ben, ResuluIIahın şöyle dediğini işittim: “Hiçbir adam yoktur ki, bir günah işlesin sonra da kalkıp temizlensin, namaz kılsın. Daha sonra da, Allahtan kendisini affetmesini istesin de Allah da onu affetmesin.” Sonra da Resulullah “Onlar, bir hayasızlık yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman Aüahı hatırlarlar ve hemen günahlarının bağışlanmasını isterler.” âyetini okudu.
Âyet-i kerimede “Yaptıkları kötülükte bile bile ısrar etmezler.” buyrul-maktadır.
Katadeye göre bu ifadeden maksat, “Yaptıkları günahta devam etmezler. Ondan vaz geçip Allahtan affedilmelerini dilerler.” demektir.
Hasan-ı Basri ve Mücahide göre bu ifadeden maksat, “Günah işlemeyi kasteder fakat onu işlemezler.” demektir. Bunlara göre bir günahı fiilen işleyen, onda ısrar etmiş sayılır.
Süddiye göre ise “Günahta israr”dan maksat, günah işledikten sonra tevbe etmemek ve susup kalmaktır.
Taberiye göre, tercihe şayan olan görüşün, “Günahta ısrar etmekt”en maksadın “Günah işlemeye devem etmek”tir. Diyen veya “İşlenen günahtan tevbe etmemektir” diyen görüşlerdir. Günah işlemeyi kastedip sonra da fiilen günah işlemeyi “günahta ısrar” saymanın bir mânâsı yoktur. Zira günah işlemeyene “Günahkâr” denilmez. Ta ki, onu işleyene, “Günahında ısrar eden” densin. Nitekim bu hususta:
Peygamber efendimiz buyurmuştur ki: “Af dileyen, ısrar etmiş sayılmaz. O günahı bir günde yetmiş kere işlemiş dahi olsa.
136- İşte bunların mükâfaalı, rablcri tarafından bağışlanmak, altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedi olarak kalacakları cennetlerdir. Çalışanların mükâfaatı ne güzeldir.
İşte sıfatlan zikredilen bu insanların itaatjarıha karşı sevap ve mükâfaatlan, rableri tarafından günahlarının affedilip cezalarının kaldırılması ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi olarak kalacakları cennete girmeleridir. Allah için çalışanlara bu cennetler ne güzel bir mükûfaattır.
137- Sizden önce de Allahın nice kanunları gelip geçmiştir. Yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların hali nice olmuş bir görün.
Ey Muhammed ümmeti, sizden Önce nice ümmetlerin olayları gelip geçmiştir. Onların yurtlarında gezip dolaşın. Peygamberlerini yalanlayanların akıbetlerinin nasıl olduğunu bir görün. Helak olmuş ve hüsrana uğratılmışlardır.
Ey müminler, sizler Uhut savaşında galip gelmeyişinize üzülmeyin Zira bu, kâfirlere bir mühlet vermedir. Onların akıbeti de Nuh, Lut ve Salih kavimleri gibi geçmiş ümmetlerin akıbetine benzeyecektir.” Görüldüğü gibi, bu âyet-i kerime, Uhut savaşında müşriklere galip gelemeyen müslümanlan teselli etmekte ve müşriklerin akıbetlerinin kötü olacağını bildirmektedir.
138- Bu, insanlara bir açıklama ve AHahtan korkanlar için bir hidayet rehberi ve öğüttür.
Size beyan ettiğim bu şey, insanlara bir açıklama, hak yolu gösterme, takva sahiplerine de bir öğüt ve hatırlatmadır.
Müfessirler, bu âyet-i kerimeyi iki şekilde izah etmişlerdir:
Hasan-ı Basri ve Rebi’ b. Enese göre buradaki ism-i işaretten maksat, Ku-ran-ı Kerimdir. Buna göre de âyetin mânâsı şöyledir “Bu Kur”an, insanlar için, hükümleri ve geçmişteki hadiseleri açıklayan bir rehber, takva sahipleri için ise doğru yolu gösteren bir kılavuz ve bir öğüttür.”
İbri-İ İshaka göre İse, buradaki ism-i işaretten maksat, yukarıda zikredilen meselelerdir. Buna göre ayetin mânâsı şöyledir: “Ey müminler, size izah ettiğim bu husus ta, insanlar için bir açıklamadır. Takva sahipleri için ise, hak yola ileten bir rehber ve bir öğüttür.”
Taberi, bu son izah şeklini tercih etmiştir.