TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 144. VE 145. AYETLER
144- Muhammed ancak bir Peygamberdir. Ondan önce de Peygamberler gelip geçti. Şimdi o ölür veya öldürülürce, ökçelerinizin üzerine geri mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerine geri dönerse Allaha hiçbir zarar veremez. Allah, şükredcnlcri mükâfaatlandıracaktır.
Muhammed de ancak kendisinden önce gelen -ve vadeleri yeterek ölüp dünyadan giden Peygamberler gibi bir Peygamberdir. Şayet o ölür veya öldürü-lürse Allaha iman ettikten sonra tekrar inkâra mı döneceksiniz? Dinilen çıkıp mürted mi olacaksınız? Sizden kim iman ettikten sonra dinden çıkar ve kâfir olursa, elbette ki o, Allaha hiçbir zarar veremez. O kimse ne Allanın azametine bir küçüklük ne de mülküne bir eksiklik verebilir. Allah, kendisine şükredcnleri, hakta kararlı oldukları ve dine sarıldıkları için mükâfaatlandmlaeaktır.
Hz. Ali (r.a.) “Allah, şükredenleri mükâfaatlandıracaktır.” ifadesindeki “Şükredenler” den maksadın, dinlerinde karar kılanlar olduğunu, bunların da Ebubekir ve arkadaşları olduğunu söylemiştir. Hz. Ali (r.a.) derdi ki: “Ebubekir, şükredenlerin önderi ve Allanın dostlarının önderidir. O, insanların, Allaha en çok şükredeni ve en çok sevimli olanıdır.”
Müfessirler diyorlar ki: Müşrikler, Uhut savaşında Resulullahın öldürüldüğüne dair yalan haberi yayınca müminlerin kalbine bir gevşeme ve zafiyet inmişti. Bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu ve gevşekliklerinden dolayı müminlere sitem etti.
Bu hususta Katade diyor ki: “Bu âyet, Uhut savaşında yaralanan ve arkadaşları Öldürülen müminlere işaret etmektedir. Zira bunlar Resulullah hakkında tartışmaya girişmişlerdir. Bir kısım insanlar, “Eğer bu hak Peygamber olmuş olsaydı öldürülmezdi.” dediler. Sahabilerin ileri gelenleri ise “Sizler, Peygamberiniz Muhammedin savaştığı gibi savaşın. Ta ki, Allah size fethi ihsan etsin veya siz de Peygamberinize kavuşmuş olasınız.” dediler. İşte bunun üzerine bu âyet,i Celile nazil oldu.
Rebi’ b. Enes diyor ki: “Savaş sırasında muhacirlerden bir adam Ensardan olan binadamın yanından geçti. Ensardan olan adam kana bulanmış bir haldeydi. Muhacirlerden olan adam ona “Ey filan, sen Muhammedin öldürüldüğünü hissettin mi?” dedi. Ensardan olan adam da ona “Eğer Muhammed öldüyse o tebliğ ederek vazifesini yaptı. Siz, dininiz uğranda savaşın.” dedi. İşte bunun üzerine bu âyet nazil oldu.
Süddi diyor ki: “Resulullah, Uhut gününde müşrikleri görünce, okçulara, müşriklerin süvarilerinin karşısında, Uhut dağının altında mevzi lenmel erini emretti ve onlara “Bizim onlara galip geldiğimizi görseniz dahi yerinizden ayrılmayın. Zira sizler, yerinizde kaldığınız müddetçe bizim onlara galip gelmemiz devam eder.” dedi. Okçuların başına da, Havvat b. Cübeyrin kardeşi Abdullah b. Cübeyri emir tayin etti. Zübery b. el-Avvam ve Mikdat b. el-Esved müşriklerin üzerine hamle yaparak onları hezimete uğrattılar. Resuüah ve diğer sahabileri de hamle yaparak Ebu Süfyanı mağlup ettiler. Müşriklerin süvarilerinin başında bulunan Halid b. Velid, müşriklerin mağlubiyetini görünce ilerlemeye çalıştı. Fakat müslümanlann okçularının ok atmaları üzerine ilerleyemedi. Fakat müs-lüman okçular, Resulullahın ve sahabilerinin, müşriklerin ordusunun içinden ganimet topladıklarını görünce bazıları, “Biz buradan ayrılmayalım, Resulullahın emrine karşı gelmeyelim.” dedilerse de çoğunluk yerlerini terkedip ordunun içine gittiler. Halid b. Velid, okçuların ayrıldığını görünce atlılara seslendi, hücuma geçtiler. Okçuları Öldürdüler ve Resulullahın diğer sahabilerine karşı hücum geçtiler. Müşrikler de süvarilerinin savaştıklarını görünce onlar da savaş giriştiler. Müslümanlara karşı yoğun bir saldırı başlattılar. Onların bir kısmını öldürerek mağlup ettiler. Haris oğullarından “İbn-i Kamie” diye adlandırılan Abdullah gelip Resulullaha bir taş attı. Onun ön dişlerinden birini ve burnunu kırdı. Yüzünü yaraladı. O anda Resulullahın sahabileri dağılıp çeşitli yerlere gitmişlerdi. Bazıları Medineye dönmüş bazıları da dağın yamacındaki kayanın üzerine çıkmış bakıyorlardı. Resulullah da müminleri kendisine çağırıyor ve “Ey Allanın kullan bana yönelin ey Allanın kullan bana yönelin.” diyordu. Bunun üzerine Resulullahın etrafında otuz kadar insan toplandı. Onlar Resulullahın önünde gidiyorlardı. Fakat Resulullahın önünde ancak Talha ve Sehl b. Hu-neyf durabilmişlerdi. Talha, Resulullahı atılan oklara karşı koruyordu. Koluna isabet eden bir ok’tan dolayı daha sonra kolu çolak kalmıştı. Bir ara müşriklerden Übey b. Halef el-Cumahi çıkıp geldi. Bu kişi, Resullahi Öldüreceğine dair yemin etmişti. Resulullah da ona “Bilakis ben seni öldüreceğim.” dedi. O da “Ey yalancı nereye kaçıyorsun?” dedi. Bunun üzerine Resulullah ona hamle yaptı. Zırhının kenanndan onu hafifçe yaraladı. Übey yere düştü ve öküz gibi bögümıeye başladı. Onu alıp götürdüler ve ona: “Sende yara yok.” dediler. O da “O demedi mi ki “Ben seni öldüreceğim.” Vallahi bu yara, bütün Rabia ve Mu-dar kabilelerinde bulunacak olsa onların hepsini öldürür.” dedi. Ve bir gün veya daha az bir zaman sonra, müşrikler Mekkeye dönerken “Şerif denen yerde bu yaradan Öldü.
Savaş sırasında Resulullahın öldüğü haberi yayılmıştı. Uhuttaki kayaya sığınan insanlardan bazılan “Bizim, Abdullah b. Übeye göndereceğimiz bir elçimiz olsa da gelip bizim için Ebu Süfyandan eman alsa. Ey kavim şüphesiz ki Muhammed öldürüldü. Gelip sizi de öldünnelerinden önce geri dönüp kavminize gidin.” dediler. Enes b. Nadr ise “Ey kavim, şayet Muhammed öldürüldüyse onun rabbi de öldürülmedi ya. Muhammed (s;a.v.) niçin savaştıysa siz de onun için savaşın. Ey Allahım, ben şunlann söylediklerinden beriyim. Ve şu müşriklerin de yaptıklanndan beriyim.” dedi. Sonra da kılıcıyla savaşa girişti ve öldü-riilünceye kadar savaştı Resulullah, insanları çağırmaya devam eti. Nihayet kayanın üzerinde bulunan insanlann yanına vardı. Onlar Resulullahı görünce tanıyamadılar. İçlerinden biri yayına ok yerleştirerek Resulullaha atmak istedi. Re-sululla da “Ben Allanın Resulüyüm.” dedi. Bunun üzerine kayanın üstünde bulunan müslümanlar Resulullahın sağ olduğunu görünce çok sevindiler. Resulullah da sahabilerinden, düşmana teslim olmayanlan görünce o da buna sevindi. Onlar, Resulullahın etrafında toplanınca üzüntüleri gitti. Ve onlar, zaferden, ona ulaşmaktan ve sahabilerin öldürülmelerinden konuşmaya başladılar. Allah teala da: “Muhammed öldürüldü, artık kavminize dönün.” diyenlere karşı “Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçti. Şimdi o ölür veya öldürülürse ökçelerinizin üzerine geri mi döneceksiniz?” âyetini indirdi. [1][279]
145- Allahm izni olmadan hiçbir nefsin ölmesi mümkün değildir. Bu yazılmış bir eceldir. Kim dünya menfaatini isterse ondan kendisine veririz. Şükrcdenlcri mükâfaatlandıracağız.
Allanın takdir ettiği ecele ulaşmadan, Muhammed dahil, hiçbir nefsin ölmesi mümkün değildir. Bu, Allah tarafından yazılmış bir eceldir. Hiçbir kimse vadesi gelmeden ölmeyecektir. Kim, işlediği amellerle dünya mükâfaatını isterse, ona dünya hayatında kendisi için takdir edileni veririz. Artık onun, Allahm ikramlarından bir payı yoktur. Kim de yaptıklarıyla, Allahm, salih ameller işleyenler için hazırladığı âhiret mükâfaatını isterse biz onu, dünyada nzıklandır-makla birlikte ona âhiret mükâfaatları veririz. Evet şükredenleri bu boj mükâfaatlarla mükâfaatlandıracağız
-^Âyet-i Kerimede, her canlı için bir ecel takdir edildiği beyan edilmektedir. Bu hususta diğer âyetlerde de şöyle Duyurulmaktadır:
“Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman onu ne bir an geribırakabilirler ne de ileri alabilirler. [2][280]
“De ki: “Allahm dilediğinin dışında benim, kendime ne bir zarar ne de bir fayda sağlamaya gücüm yeter. Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri geldiğinde onu ne bir an geciktirebilirler ne de öne alabilirler. [3][281]
“Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden, hemen cezai andı rsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat Allah, onlan belli bir vakte kadar erteler. Vâdeleri geldiğinde onu ne bir an erteleyebilirler ne de bir an öne alabilirler. [4][282]
“Hiçbir ümmet ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.