TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 151. VE 152. AYETLER
151- Allanın, hakkında hiçbir şey indirmediği şeyleri ona ortak koştuklarından dolayı, yakında kâfirlerin kalblcrine korku salacağız. Onların varacağı yer ateştir. Zalimlerin karargahı ne kötü bir yerdir.
Allahın, haklarında hiçbir delil indirmediği putları, Allaha ortak koşmaları sebebiyle, Uhutta size karşı savaşan kâfirlerin kalblerine yakında korku salacağız. Kıyamet gününde onların sığınakları cehennem ateşidir. Zalimlerin makamı olan o ateş ne kötü bir yerdir.
Allah teala bu âyet-i kerimede, Resulullalıın, sahabilerine, düşmanlarına karşıyardım edeceğini, sonunda düşmanlarını cehennem azabına koyacağını vaadetmektedir. Yeter ki müminler, Allaha verdikleri sözden ayrılmasınlar. Ona itaate sımsıkı sarılmış olsunlar.
Süddi bu âyet-i kerimenin, Hamrâul Esed hadisesine işaret ettiğini söylemiştir. Şöyle ki, Ebu Süfyan ve müşrikler Uhut savaşından sonra Mekkeye giderlerken Müslümanları tamamen mağlup etmeden geri dönmelerinden dolayı pişman olmuşlar ve kendi kendilerine şöyle demişlerdir. “Ne kötü bir iş yaptık. Onlan öldürdük. Fakat sıra Mekkeden kovulanlara gelince onları bıraktık. Haydi geri dönelim ve onların kökünü kazıyalım.” Fakat Allah onların kalblerine korku saldı ve onlar mağlup oldular. Şöyle ki onlar bir Bedevi ile karşılaştılar. Ona ücret vererek dediler ki: “Sen Muhammedi görecek olursan, O’na karşı ne kadar asker hazırladığımızı bildir.” Aziz ve Celil olan Allah, Kureyşlüerin bu durumunu Resulullaha bildirdi. Resulullah Kureyşliîeri takibe başladı. “Hamrâul Esed” denen yere varınca Kureyşliler korkup yollanna devam ettiler. İşte bu âyet-i kerime onların bu halini tasvir etmektedir.
Resulullah efendimiz de kâfirlerin kalblerine korkunun nasıl salındığını beyan ederek buyuruyor ki:
“Bana, benden Önce hiçbir Peygambere verilmeyen beş şey verilmiştir. Bir aylık mesafede bulunan düşmanın kalbine korku salınarak bana yardım edilmiştir. Yeryüzü beniıı için mescid ve temiz kılınmıştır. Ümmetimden kim namaz vaktine erişirse namazını kılsın. Bana ganimet helal kılınmış benden önce ise hiçbir kimseye helal kılınmamıştır. Bana, şefaat etme verilmiştir. Benden önceki Peygamberler sadece kendi kavimlerine gönderilirlerken ben bütün insanlık için Peygamber olarak gönderildim.
152- Allanın izniyle kâfirleri öldürdüğünüz zaman, Allah size verdiği vaadinde durdu. Ne zaman ki başarısızlığa düştünüz, savaş hususunda münakaşa ettiniz, Allah size, sevdiğiniz zaferi gösterdikten sonra isyan ettinz. Kiminiz dünyayı istedi kiminiz de âhireti diledi. Sonra Allah, imtihan etmek için sizi onlardan uzaklaştırdı ve sizi affetti. Allah, müminlere karşı lütuf sahibidir.
Ey, Uhut savaşma katılan Resulullahın sahabileri, AUahın hükmü ve müsaadesiyle düşmanlarınızı öldürdüğünüz zaman Allah, düşmanlarınıza galip geleceğinize dair olan vaadinde durdu. Ne zaman ki gevşediniz, korktunuz, başarısızlığa uğradınız ve Allanın emri olan savaş hakkında tartışmaya giriştiniz. Allah, arzuladığınız zaferi size gösterdikten sonra. Peygamberimizin emrine karşı gelip savaş için yerleştirildiğiniz mevzileri terkettiniz. İşte o zaman içinizden bazıları dünya ganimetini istiyor, yerlerinden ayrılıyor diğer bazılarınız ise âhiret sevabını arzuluyordu. Mağlup olmanızdan sonra Allah, imanlarınız hakkında sizi imtihan etmesi, samimi olanlarınızı münafıklardan ayırdetmesi için sizi, düşmanlarınız olan müşriklerden uzaklaştırdı. Şüphesiz ki Allah, günahlarınız sebebiyle sizi cezalandınnaktan vaz geçip affetti. Zira savaşta sizi helak etmedi. Allah, iman edenlere karşı lütuf sahibidir.
Bu âyet-i kerimede, Uhut savaşındaki okçuların durumuna işaret edilmektedir. Bilindiği gibi Uhut savaşında Peygamber efendimiz (s.a.v.) müslü-manları arkadan korumaları için yetmiş tane okçuyu Uhut dağına yerleştirdi ve onlara “Biz, galip gelsek te mağlup olsak ta yerlerinizden ayrılmayın.” buyurmuştu. Fakat okçular ilk anda müsltimanlann galip geldiklerini görünce onlardan bir çoğu yerlerini bırakıp ganimet toplamaya koştular. Böylece Resulullahın emrine muhalefet ettiler. Müşrikler, okçuların, yerlerini terlettiklerini görünce. arkadan hücuma geçtiler. Ve müsltimanlann dağılmalarım sağladılar. Böylece Peygamber (s.a.v.) in emrine muhal afet sebebiyle felakete düşmüş oldular.”
Müfessirlere göre bu âyet-i kerimenin: “AHahııı izniyle kâfirleri öldürdüğünüz zaman Allah, size verdiği vaadinde durdu.” cümlesindeki “Vaadinde durdu” ifadesinden maksat, Resulullahın, okçuların, yerlerinde durmaları halinde müminlerin galip geleceklerini bildirmesidir. Zira, okçular yerlerinde iken müs-lü mani an arkalarından kuşatmak isteyen müşrik süvarilerini geri çekilmeye mecbur etmişler böylece müslümanlar, müşrikleri mağlup etmiş ve Allah teala-nın, Peygamberinin diliyle vadettiği zafer gerçekleşmiştir.
Âyet-i kerimenin “Ne zaman ki başarısızlığa düştünüz, savaş hususunda münakaşa ettiniz, Allah size, sevdiğiniz zaferi gösterdikten sonra isyan ettiniz.” bölümü de Resulullahın, “Bizim galip geldiğimizi de mağlup olduğumuzu da göresiniz yerinizden ayrılmayın.” emrine okçuların uymadıklarını beyan etmektedir. Zira, okçuların başında bulunan Abdullah b. Cübeyr ve onların az bir kısmı, Resulullahın emrine bağlı kalarak yerlerinden ayrılmamayı isterlerken, okçuların çoğunluğu, savaşın zaferle neticelendiği ve ganimet toplamaya imkân doğduğu gerekçesiyle, Abdullaha ve arkadaşlarına muhalefet etmişler ve yerlerini terkederek savaş ahnında ganimet toplamaya gitmişler, neticede de müminlerin mağlup olmalarına sebep olmuşlardır.
Âyet-i kerimenin devamında okçuların bu iki gurubu tasvir edilerek ganimete gidenlerin, dünyayı istedikleri, yerlerinde kalanların da âhireti istedikleri beyan edilmektedir. Bu hususta Abdullah b. Mes’udun şunu söylediği rivayet edilmektedir. “Uhut savaşı oluncaya kadar Resulullahın sahabilerinden herhangi birinin, ünyayı ve metaını istediğim tahmin etmiyordum.”
yine âyet-i kerimenin devamında “Sonra Allah, imtihan etmek için sizi onlardan uzaklaştırdı.” buyuru İm aktadır. Bu ifadeden maksat, şudur “Sonra Allah, sizleri imtihan edip gerçekten mümin olanlarınızı, münafık olanlardan ayır-detmek için, zafere erişmenizden sonra sizin elinizi müşriklerin üzerinden çekip aldı. Sizler galip iken, Peygamberin emrine karşı geldiğiniz için sizi mağlup etti. Çeşitli kayıplar verdiniz.”
Âyet-i kerimenin sonunda “Ve Allah sizi affetti.” buyurulmaktadır.
Hasan-ı Basri, İbn-i Cübeyr ve İbn-i İshaka göre bu ifadeden maksat, “Allah yine de sizi korudu. Hepinizi toptan yok etmedi.” demektir. Bu hususta Hasan-ı Basrinin şunları söylediği rivayet edilmektedir. “İçlerinde Resulullahın amcası bulunan yetmiş kişinin öldürülmesine Resulullahın ön dişinin kırılıp yüzünün yaralanmasına rağmen Allah onları nasıl affetmiş olabilir? Evet, Allah onların kökünü kurutmayarak affetmiştir. Bunlar, Allahm Resulüyle birlikte olan, Allah yolunda Allah düşmanlarına karşı savaşan ve kendilerine yasaklanan bir şeyi yaptıkları için bu kadar üzüntüye sokulmadan bırakılmamışlardır. Günümüzde ise fasıklann en fasıkı, her türlü büyük günahı işlemeye cesaret göstennekte, her türlü kötülüğü irtikabetmekte, bununla birlikte bunları yapmasının bir mahzuru olmadığını sanmaktadır. Bu fasık kişi, neyin en olduğunu elbette anlayacaktır.”