TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 194. VE 195. AYETLER
194- Rabbimiz, Peygamberlerin vasıtasıyla bize vaadcttiklcrini ver. Kıyamet gününde bizi rezil etme. Şüphesiz sen vaadinden dönmezsin.
Rabbimiz, Peygamberlerin vasıtasıyla bize vaadettiğin zaferi hemen ver. Günahlarımız yüzünden kıyamette bizi rezil ve rüsvay etme. Şüphesiz ki sen, vaadinden dönmezsin.
Müfessirler, akl-ı Selim sahibi olan müminlerin, Allah Tealanın, vaa-dettiği şeyden dönmeyeceğini bildikleri halde “Ey rabbimiz, sen bize Peygamberlerin vasıtasıyla vaadettiklerini ver.” şeklinde duada bulunlannm sebebinin ne olduğu hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.
a- Bir kısım âlimlere göre, her ne kadar âyetteki ifade istek şeklindeyse de aslında bu ifadeden maksat, haber vermedir. Bu izaha göre âyetin mânâsı şöyledir: “Ey rabbimiz, biz, iman etmeye çağıran bir davet edeni işittik ve iman ettik. Ey rabbimiz, bizim günahlarımızı affet, kötülüklerimizi ört. Bizi takva sahipleriyle birlikte vefat ettir ki, Peygamberlerinin diliyle vaadettiğin şeyleri bizlere vermiş olasın ve bizi kıyamet gününde rüsvay etmeyesin.”
b- Diğer bir kısım müfessirlere göre ise. burada zikredilen ifade, istek bildirmektedir, Ancak, bunu isteyen müminler Allanın vaadini yerine getireceğinden şüphe ettiklerinden dolayı bunu istemiş değiller, fakat onlar, kendilerini buna layık görmeyerek Allanın, mümin kullarına vaadettiği şeyleri, kendilerine de vermesini istemişlerdir. Bunların izahına göre âyetin mânâsı şöyledir: Ey rabbimiz, sen Peygamberinin diliyle, mümin kullara vermeyi vaadettiğin nimetleri bize de ver.”
c- Başka bir kısım âlimlere göre de buradaki ifade istek bi İd ilmektedir. Fakat müminlerin isteği, Allanın, kâfirlere karşı müminlere vaadettiği zaferi acele olarak yermesini istemektir. Burada müminler. Allanın, vaadinden döneceğinden şüphe etmemişler fakat onlar AİIahın vaadinin, zaman geçmeden acele olarak gerçekleşmesini istemişlerdir.
Taberi de bu son görüşün tercihe şayan olduğunu beyan etmiş ve özetle şunları söylemiştir: “Bu ayette zikredilen sıfatlar, Resulullahın sahabelerinden, vatanını, evini ve ailesini bırakarak Allaha ve Resulüne hicret eden müminlerin ve Resulullaha tabi olan diğer müminlerin sıfatlandır. Bu müminler, AİIahın ve kendilerinin düşmanlarına karşı, rablerinden kendilerini derhal zafere ulaştırmasını istemişler artık düşmana karşı sabırlarının kalmadığım ve Allah lealanın “Halim” sıfatının gereği olarak düşmanlarına mühlet vermesinin kendilerini güç duruma düşüreceğini söylemek istemişlerdir. Nitekim bundan sonra gelen âyet-i kerime, hicret eden, yurtlarından çıkarılan, Allah yolunda eziyet gören, savaşan ve öldürülen müminlerin dilediklerinin kabul edildiğini beyan etmektedir ki bu âyette de zikredilen müminler aynı müminlerdir. İstekleri de, zaferin acele olarak verilmesidir. [1][347]
195- Rableri onların dualarını kabul edip şu cevabı verdi: “Şüphesiz ben, erkek olsun kadın olsun içinizden amel işleyen hiçbir kimsenin amelini zayi etmem. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenlerin, memleketlerinden çıkarılanların, benim yolumda eziyete uğrayanların, savaşanların ve öldürülenlerin günahlarını mutlaka örteceğim ve onları Allah katından bir mükafaat olarak, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfaatın en güzeli Allah kalındadır.
Rableri onların dualarım kabul etti ve dedi ki: “Şüphesiz ben, erkek olsun kadın olsun, içinizden amel eden herhangi bir kimsenin amelini zayi etmem. Sizler birbirinize destek olmakta ve aynı dine mensup olmakta ve benim sevabıma erişmekte aynı durumdasınız. Topluluklarım ve aşirtlerini bırakıp hicret edenlerin, müşrikler tarafından yurtlarından çıkarılanların, bana itaat ve ibadeti sebebiyle kendilerine eziyet edilenlerin, Allanın kelamını yüceltmek için savaş anların ve Allah yolunda şehit düşenlerin günahlarım mutlaka affedeceğim. Kötülüklerini örteceğim. Onların, Allah yolunda verdikleri imtihanlara karşılık. altlarında ırmaklar akan cennetlere mutlaka koyacağım. Gözlerinin gütmediği; kulaklarının işitmediği, herhangi bir insanın hatnna gelmeyen güzel nimetler, ancak Allah katındadır.
Mücahid ve Ümmü Selemenin çocuklarından birinin rivayet ettiğine göre Ümmü Seleme, Resulullaha “Ey Allahın Resulü, hicret etme hususunda erkekler zikrediliyor fakat bizler zikredilmiyoruz.” demiş, bunun üzerine “Rableri onların dualarını kabul edip şu cevab vermiş ve “Şüphesiz ben, erkek olsun kadın olsun içinizden, amel işleyen hiçbir kimsenin amelini zayi etmem.” âyetini indirmiştir.
Âyet-i kerimede, hicret eden. Allah yolunda eziyet gören, savaşan ve öldürülen müminlerin, bağışlanıp cennete konacakları zikredilmektedir. Bu hususta Abdullah b. Amr b. el-Ass, Resulullah (s.a.v.)in şöyle buyurduğunu işittiğini rivayet etmektedir.
“Şüphesiz ki cennete girecek olan iki fırka, kendileriyle sevilmeyen şeyler uzaklaştırılan (Kendilerine zor işler yaptırılan) muhacirlerin fakirleridir. Onlara bir şey emredildiğinde dinler ve itaat ederler. Onlardan birinin, Devlet başkanına bir ihtiyacı olsa, ölünceye kadar onun ihtiyacı karşılanmaz ve o ihtiyaç içinde ölür gider. Şüphesiz ki Aziz ve Celil olan Allah, kıyamet gününde cennete çağırır O da cennet de bütün süs ve ziynetleriyle gelir. Allah, “Ey yolumda savaşan, öldürülen ve eziyet gören ve yine benim yolumda çihad eden kullarım, siz cennete girin” buyurur. Onlar cennete, hesaba çekilmeden ve herhangi bir azap görmeden gireceklerdir. [2][348]