sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 97. VE 98. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 97. VE 98. AYETLER
21.09.2024
30
A+
A-

97- Orada apaçık deliller vardır. İbrahimin makamı vardır. Kim oraya girerse emniyette olur. Oraya gitmeye gücü yeten herkese, Allah için Kâbeyi haccetmek farzdır. Kim inkâr ederse şüphesiz ki Allah, âlemlere muhtaç değildir.

Orada Allahın kudretini gösteren ve İbrahimin eserlerini ortaya koyan apaçık alâmetler ve Hacerül Esved ile Hatim arasında. İbrahimin makamı vardır. Kim, sığınma isteyerek oraya girerse o, emniyet içinde olur. Oraya gitmeye gü­cü yeten herkese, Allah için Kâbeyi ziyaret edip Hac yapmak farzdır. Kim d Haccın farz olduğunu inkâr ederse, bilsin ki Allah o kimseye de, yaratıklarında herhangi bir kimseye de asla muhtaç değildir.

Bu âyet-i kerime, Haccın farz olduğunu bildirmektedir. Buna dair başk .âyetler de vardır. Haccm farziyetini ve eda edilişi şeklini belirten hadis-i şerifler ise pek çoktur. Hac, Müslümana ömründe bir kere farzdır.

Peygamber efendimizden bu hususta şu hadis-i şerif rivayet edilmektedir. Hz. Ali diyor ki:

“Bu âyet nazil olunca: “Ey Allanın Resulü Hac yapmak her yıl mı gerek­lidir?” diye sordular. Resulullah cevap vermedi. Tekrar: “Her yıl mı gereklidir?” diye sordular. Resulullah cevap vermedi. Tekrar “Her yıl mı gereklidir?” diye sordular. Resulullah: “Hayır. Şayet “Evet” diyecek olsaydım her yıl farz olur­du.” cevabını verdi. [1][197] Bu hadis-i şerifin benzerini, Nesei, Ebu Hureyre ve İbn-i Abbastan [2][198] İbn-i Mace İbn-i Abbastan, Hz. Aliden ve Enes b. Mâlikte[3][199] rivayet etmişlerdir.

Âyet-i kerimede “Orada apaçık deliller vardır.” buyurulmaktadır. Müfes-sirler, apaçık delillerden neyin kastedildiği hususunda çeşitli izahlarda bulun­muşlardır.

Abdullah b. Abbastan nakledilen bir görüşe göre buradaki apaçık deliller­den maksat, Hz. İbra İlimin makamı, Meş’aril Haram ve benzeri yerlerdir.

Hasan-ı Basriye göre buradaki apaçık deliller’den maksat, Hz. İbrahimin makamı, bir de oraya girenlerin güven içinde olmalarıdır.

Süddiye göre ise, sadece Hz. İbrahimin makamıdır. Katade ve Mücahide göre de Hz. İbrahimin makamı, oradaki apaçık delillerden sadece bir tanesidir. Taberi de bu görüşü tercih etmiş diğer delillerden bazılarının da Hacerül Esved ve Hatim olduğunu söylemiştir.

Ayet-i kerimede “Kim oraya girerse emniyette olur.” buyurulmaktadır. Katade, Hasan-ı Basri, Mücahid ve Ata, âyetin bu bölümünü şu şekilde izah et­mişlerdir: Kim cahiliye döneminde bir suç işledikten sonra Mescid-i Harama gi­recek olur idiyse ona ceza uygulanmazdı. O kişi güven içinde olurdu. “Bu izaha göre âyet-i kerime, cahiliye döneminde hakim olan bir örfü beyan etmektedir. İslam geldikten sonra bu örf kaldırılmıştır. Bu itibarla her kim bir hırsızlık ya­par veya zina eder yahut haksız yere birisini öldürecek olursa, Kâbeye sığınması onu yakalayıp cezalandırmaya engel değildir.

Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Ubeyd b. Umeyr, Şa’bi, Ata b. Ebi

Rebah ve Süddiye göre ise “Kim Mescid-i Harama girerse emin olur.” ifadesin­den maksat, “Şu anda insanlardan kim Mescİd-i Harama,girecek olursa o kimse güven içindedir.” demektir. Bu görüşte olanlara göre bir insan cinayet işler de Kâbeye sığınacak olursa kendi iradesiyle dışarı çıkmadıkça ona ceza uygulan­maz. Ancak dışarı çıkmasını sağlamak için kendisine bir şey satılamaz ve kimse tarafından barındırılamaz. Bu hususta Mücahid diyor ki. “Abdullah b. Abbas dedi ki. “Bir adam birini öldürdüğünden veya hırsızlık yaptığından dolayı ceza­yı hak eder de Mescid-i Harama girecek olursa ona bir şey satılamaz ve o kimse banndınlamaz. Ta İd o, açlıktan kıvransın, mescitten çıksın ve kendisine ceza uygulansın.” Ben de İbn-i Abbasa dedim ki. “Ben bu kanaatta değilim. Ben şu kanaatteyim. Böyle bir suç işleyen kimse yakalanmalı, dışan çıkarılıp kendisine ceza uygulanmalı. Zira o kişinin, suç işledikten sonra Mescid-i Harama girmesi onun ancak suçluluğunu artırır. Bu hususta Abdullah b. Ömer de: “Ben Mescid-İ Haramda babam Ömerin katilini görecek olsam onu oradan zorla çıkarmam.” demiştir. Ubeyd b. Umeyr ve Şa’bi bu durumdaki kişinin, Mescid-i Haramın içinde suç işlemiş olmasını istisna etmişlerdir. Eğer bir kişi Mescid-i Haramın içinde suç işleyecek olursa ona Mescid-i Haramın içinde, suçunun cezası verilir.

Yahya b. Ca’deye göre ise “Kim Mescid-i Harama girerse güven içinde olur.” ifadesinden maksat, “Kim Mescid-i Harama girerse o, cehennem ateşin­den güven içinde olur.” demektir.

Taberi birinci görüşü tercih etmiş ve “Kim bir suç işler de Mescid-i Hara­ma girecek olursa güven içinde olur. Ta ki kendi iradesiyle oradan çıkıncaya ka­dar. Oradan çıktıktan sonra ise işlediği suçun cezası ona uygulanır. Ancak Mes­cid-i Haram içinde suç işleyecek olursa o suçunun cezası Mescid-i Haramın içinde dahi uygulanır.” demiştir.

Âyet-i kerimde “Oraya gitmeye gücü yeten herkese Allah için kâbeyi Haccetmek fardır.” buyrulmaktadir. Müfessirler, Hacca güç yetirmenin ne de­mek olduğu hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- Hz. Ömer, Arar, b. Dinar, Abdullah b.” Abbas, Atâ, Süddi, Said b.Cü-beyr, Hasan-ı Basri, Abdulla b. Ömer ve Hz. Aliye göre “Hacca gitmeye güç yetinnek”ten maksat, yol azığı ve bineğin bulunması d ır.Btınlara göre yol azığı­na ve Hacca gidecek bineğe sahibolan herkesin Hacca gitmesi farzdır. Zira bu hususta:

Abdullah b. Ömer bir adamın Resulullaha: “Hacca güç yetirmek ne de­mektir ya Resulullah?” diye sorduğunu, Resulullahın da “Yol azığı ve binektir. [4][200] buyurduğunu rivayet etmiştir.

Hz. AH de Resulullahın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Kim kendi­sini Beytullaha ulaştıracak azığa ve bineğe sahibolur da buna rağmen Hac yap­mazsa artık o kimsenin Yahudi veya Hristiyan olarak ölmesi farketmez. Zira Allah, kitabında “Oraya gitmeye gücü yeten herkese Allah için Kâbeyi Haccet­mek farzdır.” buyurmuştur[5][201]

b-. Abdullah b, Zübeyr, Dehhak, Ata, Âmir eş-Şa’bi ve Hasan-i Basriden nakledilen diğer bir görüşe göre “Hacca gitmeye güc yetirmek”ten maksat, “Oraya ulaşacak güce sahibolmaktir.” Kişi yürümeyle de bu güce sahibolabilir, binekle de. Bazan da kişi, her ikisinin de bulunmasına rağmen, yol emniyeti ol­madığından Hacca gitme gücüne sahibolmayabilir. Kısaca, herhangi bir yolla Hacca gidebilen kimse, oraya gitmeye gücü yeten kimseder. O kişinin Hacca gitmesi farzdır.

c- îkrimeye göre “Hacca gitmeye güç yetirmek”ten maksat, kişinin sıh­hatli olmasıdır. Sıhhatli olan herkesin Haccetmesi gerekir.

d- İbn-i Zeyde göre “Hacca gitmeye güç yetinnek”ten maksat, nafaka, vücut salığı ve binek yönünden Hacca gidecek güç ve kuvvette olmaktır. Buna göre, bir kişinin Hacca gidecek kadar nafakası ve bineği olsa dahi vücudu sıh­hatli olmazsa onun Hacca gitmesi farz değildir. Keza vücudu sıhhatli olsa da na­faka bulamasa veya bineği olmasa yine onun Hacca gitmesi farz değildir.

Taberi diyor ki: “Bu görüşlerden tercihe şayan olan, Abdullah b. Zübeyr, Atâ, ve arkadaşlarının zikrettikleri ikinci görüştür. Zira, âyet-i kerimede “Hac-cın yoluna güç yetinenler” ifadesi zikredilmiştir. Bu itibarla, Hacca gitmeye her­hangi bir yol bulan kimsenin Haccetmesi farzdır. Bu itibarla, bir kimsenin, kö-türüm olması veya acizliği yahut düşmanın engel olması veya yolda suyun az bulunması, azığın yetersizliği ve kişinin yürümekten acizliği gibi engeller bu­lunmadığı takdirde Hacca gidebilen herkes için Hac farzdır. Şayet bu zikredilen engellerden biri bulunacak olursa Hacca gitmeye bir yol bulamayacağı düşünüleceğinden, Haccetmesi farz değildir. Taberi sözlerine devamlı diyor ki “Bizim bu görüşü tercih edişimizin sebebi, Allah tealanın, Haccın farziyetini mutlak bir güç yetirmeye bağlamış olmasdır. Allah teala, güç yetirmeyi mutlak bir şekilde zikrettikten sonra, güç yetirmenin belli şeyler olduğunu söylemenin bir mânâsı yoktur. Bu hususta, güç yetinnenin azık ve binekten ibaret olduğunu, Resulul-lahtan nakleden haberlerin senetleri tartışılabilir olduğundan bu haberleri dini meselelerde delil kabul etmek isabetli değildir.

Âyet-i kerimenin sonunda “Kim inkâr ederse şüphesiz ki Allah, âlemlere muhtaç değildir.” buyurulmaktadır. Âyette, inkâr edilen şeyin ne olduğu açık­lanmamaktadır. Bu sebeple müfessirler, bu hususta çeşitli görüşler zikretmişler­dir.

a- Abdullah b. Abbas, Dehhak, Ata, İmran el-Kattan, Hasan-ı Basri ve Mücahide göre burada zikredilen, inkâr edilecek şeyden maksat, Haccın farziye-tidir. Yani, kim, haccın farziyetini inkâr ederse bilsin ki, Allahın ona da, yapa­cağı Hacca da ihtiyacı yoktur. Zira Allahın, âlemlerden hiçbir şeye ihtiyacı yok­tur.

b- Mücahid ve Abdullah b. Abbastan nakledilen diğer bir görüşe göre “İnkâr edilecek şey”den maksat, Haccın yapılması halinde sevap kazanılacağım, yapılmaması halinde ise günah işlenmiş olacağını ve cezalandırmayı inkar et­memektir. Buna göre âyetin mânâsı “Kim, Haccettiğinde sevap kazanacağını, etmediğinde de cezalandırılacağını inkâr edecek olursa bilsin ki, Alanın âlemlerden hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.” şeklindedir.

c- Mücahid, Dehhak, Âmir, Abdullah b. Ömer ve İkrimeden nakledilen diğer bir görüşe göre buradaki “İnkâr edilecek şey”den maksat, Aüahı ve âhiret gününü inkâr etmektir. Buna göre âyetin mânâsı “Kim AUahı ve âhiret günün inkâr edecek olursa, bilsin ki, Allahın, âlemlerden hiçbir kimsenin ibadetine ih­tiyacı yoktur.” elemektir. Bu hususta İkrime diyor ki: “Kim, İslamdan başka bir din ararsa o din ondan asla kabul edilmeyecektir. [6][202] âyeti kerimesi nazil olun­ca diğer dinlerde olan insanlar, “Müslüman biziz” dediler. Bunun üzerine Allah teala “Oraya giüneye gücü yeyten herkese Allah için Kâbeyi Haccetmek farzdır. Kim inkar ederse şüphesiz ki Allah, âlemlere muhtaç değildir.” âyetini indirdi. Müminler Hac yaptılar.Kafirler ise Hacca gitmediler. Böylece “Müslüman biziz” iddiaları çürümüş oldu.”

d- İbn-i Zeyde göre “İnkâr edilecek şey “den maksat, Kâbedeki apaçık de­lil sayılan Hz. İbrahimin makamıdır.

e- Ata b. Ebi Rebaha göre buradaki “İnkâr edilecek şey”den maksat Beytuilahtır.

f- Süddiye göre ise, bundan maksat, ölünceye kadar, Hac yapmamaktır. Buna göre âyetin mânâsı “Kim, hayatı boyunca Hac yapmaz da ölürse bilsin ki, Allahın, âlemlerden hiçbir kimseye ihtiyacı yoktur.” demektir.

Taberi bu görüşlerden tercihe şayan olan görüşün, birinci görüş olduğu­nu, buradaki “İnkâr edilecek şey”den maksadın, Haccın farziyetini inkâr etmek olduğunu söylemiş, buna delil olarak ta “Kim inkâr ederse.” ifadesinin, Haccm farz olduğunu belirten ifadenin ardından zikredilmesini göstermiştir. Ayrıca, zikredilen bu görüşlerin, lafızları birbirinden farkıl ise de ifade ettikleri mânâların birbirlerine yakın olduklarını söylemiştir. Zira, Haccm farziyetini inkâr eden, onu eda etmenin sevabını ve etmemenin günahını da inkâr etmiş olur. Keza, Haccın farziyetini inkâr eden kimse dinden çıkmış olur. Artık bu ki­şinin Hacdaki alâmetleri delil kabul etmesi beklenemez. [7][203]

 

98- Ey Muhammet!, de ki: “Ey kitap ehli, Allahın âyetlerini niçin İnkâr ediyorsunuz? Halbuki Allah, sizin yaptıklarınıza şahittir.

De ki: “Ey kitap ehli olan Yahudi ve Hristiyanlar topluluğu, Allahın, Mu-hammedin Peygamberliğinin doğruluğunu gösteren delillerini niçin inkâr edi­yorsunuz? Halbuki Allah, yaptıklarınıza, Aîlahı ve Resulünü kasıtlı olarak inkâr etmenize, şahittir. [8][204]

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.