sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 131. VE 135. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 131. VE 135. AYETLER
13.02.2025
11
A+
A-

131- Onlara iyilik ve bolluk geldiği zaman: “Bu bize aittir.” derler. Bir kötülüğe uğradıkları zaman da bunu, Musa ve beraberindekileri uğur­suzluklarına yorarlar. İyi bilin ki, onların uğursuz saydıkları şey, Allah ka-tındadır. Fakat çokları bunu bilmez.

Firavun kavmine iyilik, bolluk ve bereket geldiği zaman: “Biz buna layı-kiz bunlar bizim hakkımızdır.”derler. Kendilerine bir kötüîük, bir bela ve kıtlık geldiğinde ise, Musa ve beraberindekilerin uğursuzluğuna yorarlar: “Bu belala­rın sebibi onlardır.” derler. İyi bilin ki onlara dokunan hayır ve şer, Allah’ın tak-diriyledir. Ne kendi iyiliklerinden ne de .Musa’nın uğursuzluğundandır. Fakat çocukları bunu bilmezler. [1][166]

 

132- Firavun kavmi Musa’ya: “Bizi büyülemek için ne kadar mucize getirirsen getir sana inanacak değiliz.” dediler.

Firavunun kavmi, Hz Musa tarafında getirilen mucizelere inanarak hak yolu bulmaları gerekirken Hz. Musayı, kendilerini büyülemekle itham ediyor, ona inanmiyacaklanni ilan ederek saygısızlıklarını çekinmeden açığa vuruyor­lardı. [2][167]

 

133- Bunun üzerine onlara, açık mucizeler olarak, tufan, çekirge, ha-şerat, kurbağa ve kan gönderdik. Yine de büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.

Firavun kavmi inkârlarında ısrar edince, Musa’nın Peygamberliğinin doğ­ruluğunu gösteren açık deliller olarak biz de onlara, mahsullerini suya boğan tu­fanı, yine mahsullerini yeyip bitiren çekirgeyi, hububattan türeyen haşeratı, yi­yecek ve içeceklerinin içine düşecek kadar çok olan kurbağalan, elbiselerini, sularını ve yemeklerini bulayan kanı gönderdik. Buna rağmen onlar, Allaha ve onun Peygamberi Musaya iman etme hususunda böbürlendiler. Ve böylece inat­çı, günahkâr bir topluluk oldular.

Rivayet edildiğine göre Firavun ve kavmi, Hz. Musayı yalanlayınca Al­la onlara, ardı ardına gelen çeşitli musibetler vermiştir. Herşeyi yakıp yok eden bir tufan, ekinleri yeyip bitiren çekirge, hububatı mahveden güve, evlerinin içi­ne kadar dolan kubağa, kuyu ve akar sularına karışan kan gibi felaketler bunlar­dan bazılarıdır. Bu felaketlere maruz kalan Firavun ve kavmi, her belaya uğra­dıklarında Hz. Musaya başvuruyor, onun emirlerine uyacaklarına dair söz veri­yorlar, Musa da Allah’a yalvarıyor ve belanın kaldırılmasını sağlıyordu. Fakat onlar felaketten kurtulunca Musa’ya verdikleri sözü tutmuyor, tekrar eski günahkâr hallerine dönüyorlar Allah da kendilerine başka bir bela gönderiyor­du. Bundan sonra gelen âyetler, onların bu davranışlarını beyan etmektedir.

Âyet-i kerime’de zikredilen “Tufan”dan neyin kastedildiği hususunda, müfessirler, çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- Abdullah b. Abbas, Ebu Malik ve Mücahidden nakledilen bir görüşe göre bu âyette zikredilen “Tufan”dan maksat, yağmurların sebep olduğu su taş­malarıdır.

b- Hz. Aişe, Ata Mücahid ve Ubeydullah b. Kesir’den nakledilen diğer bir görüşe göre burada zikredilen “Tufan”dan maksat Ölüm’dür.

c- Ebu Zıbyan’ın, Abdullah b. Abbas’tan rivayetine göre buradaki “Tu-fan”dan maksat Allah’ın Firavun kavminin üzerinde dönüp dolaşan azabıdır. Abdullah b. Abbas, buradaki tufanın, bu manada olduğunu gösteren bir delil olarak şu âyeti zikretmiştir. “Onlar daha uykuda iken rabbin tarafıdan o bahçeyi bir bela sardı da simsiyah kesiliverdi. [3][168]

d- Diğer bir kısım alimler ise, buradaki tufandan maksadın, çokça yağ­mur ve rüzgar olduğunu söylemişlerdir.

Taberi, tufan hakkındaki bu görüşlerden üçüncü görüşün daha isabetli ol­duğunu, tufan’dan maksadın, Allah’ın, Firavun kavminin üzerinde dönüp dolaşan bir azabı olduğunu söylemenin doğru olacağını zikretmiş ve tufanın bu şe­kilde kapsamlı alındığı takdirde zikredilen diğer tüm görüşleri de kapsayacağım bildirmiştir. Buna göre buradaki tufan şiddetli bir yağmur da olabilir, Ölüm de olabilir, rüzgarlı bir yağmur da olabilir.

Ayet-i kerime’de zikredilen ve “Haşerat” diye tercüme edilen  kelimesinden de neyin kastedildiği hakkında, müfessirler, çeşitli izahlarda bu­lunmuşlardır.

a- Said b. Cübeyr’in, Abdullah b. Abbas’tan rivayet ettiğine göre buradaki maksat, buğday gibi hububatta bulunan güvedir.

b- Ali b. Ebi Talha’nm, Abdullah b. Abbas’tan naklettiğine ve Südd’i, Ka-tade, Mücahid ve İkri’meye göre ise, burada zikredilen maksat, kanatsız olan küçük çekirge’dir.

c- İbn-i Zeyd’den nakledilen bir görüşe göre ise burada zikredilen maksat, piredir.

d- Said b. Cübeyr ve Hasan-ı Basri’den nakledilen başka bir görüşe göre buradaki maksat, siyah ve küçük bir haşeratür.

e- Bir kısım Basralı âlimlere göre ise burada zikredilen maksat, hayvan kenesidir.

Abdullah b. Abass, bu âyetin izahında şunlan söylemiştir. “Musa, Firavu­na, Peygamber olduğunu bildirince Firavun, ona iman etmemekte ve İsrailoğul-larını Musa ile birlikte gitmeleri için serbest bırakmamakta diretmiş ve büyük­lük taslamıştır. Musa’ya demiştir ki: “Yemin olsun ki İsrailoğullannı seninle bir­likte serbest bırakmayacağım.” Bunun üzerine Allah onlara tufanı göndermiştir. Tufan, gökten yağan yağmur sularıdır. Onlar, nerdeyse yağmurla helak olacak­lardı. Bu yağmurlar yüzünden her şeyleri tükendi. Bu sebeple İsrailoğullan, Musa’ya gidip demişlerdir ki: “Ey Musa, sana verdiği vaade binaen bizim için rabbine dua et. Eğer bu azabı bizden kaldıracak olursan, yemin olsun ki sana iman eder ve İsrailoğullannı seninle beraber göndeririz. [4][169]Musa Allah’a dua etti. Allah Yağmuru durdurdu. Ekinlerini bitirdi. Bu yağmurların memleketle­rinde bulunan her şeyi yeniden diriltti. Bunun üzerine onlar, “Vallahi bize böyle bir yağmurun yağmamış olmasını istemezdik. Çünkü yağmurun yağması bizim için daha hayırlı oldu. Ey Musa, biz İsrailoğuilannın seninle birlikte gönderme­yiz. Sana da iman etmeyiz.” dediler Bu defa Allah onlar’a çekirge gönderid. Çe­kirgeler onların her şeyini yeyip bitirdi. Bunun üzerine îsrailoğullan tekrar Mu­sa’ya gelip çekirgelerden kurtarılmaları için Allah’a yalvarmasını istediler. Bun­lardan kurtarılmaları halinde Musa’ya iman edeceklerini ve İsrailoğullarım onunla birlikte göndereceklerini söylediler, Musa dua etti. Allah Teâlâ, çekirge­leri onlardan giderdi. Çekirgeler, onlara bir kısım mahsuller bırakmışlardı..Fira­vun ve taraftarlan tekrar şımararak, “Bizim ekinlerimizden, bize yetecek kadar kaldı. Biz, dinimizi terkedip sana iman edemeyiz, İsrailoğuUarını da seninle bir­likte gönderemeyiz.” dediler. Bunun üzerine Allah onlara kanatsız çekirgeleri musallat etti. Bunlar da, önceki çekirgelerden arta kalan ekinlerini, ağaçlarını ve bütün bitkilerini imha ettiler. Bu çekirgeler, öncekilerden daha dehşetliydi. Bun­lara karşı hiçbir çare bulamadılar. Aciz kaldılar. Yine Musa’ya geldiler, aynı is­teklerde ve vaadlerde bulundular. Allah onlardan, diye adlandırı­lan bu tür çekirgeleri de bertaraf etti. Firavun taraftarlan tekrar Musa’ya iman etmeyeceklerini ve “İsrailoğullannı onunla birlikte göndermeyecekleri bildirdi­ler. Allah bu defa da kurbağalar gönderdi. Evleri, yiyecekleri ve içecekleri kur-bağlarla doldu. Onlann, kurbağalardan çektikleri sıkıntı, önceki sıkıntılardan daha dehşetli idi. Yine Musa’ya gelip aynı istek ve vaadlerde bulundular. Fakat . Allah onlardan, bu türden olan azabı kaldırınca da yine sözlerinden ve vaadle-rinden döndüler.

Sonra Kan ile imtihan edildiler. Yine aynı dilekte bulundular. Allah, bu belayı da onlardan giderince yine iman etme ve İsrailoğullannı serbest bırakma sözlerinden döndüler. Böylece Allah’a karşı hiçbir mazeretleri kalmadı. Allah da onlan, denizde boğdu. [5][170]

 

134- Üzerlerine azap inince şöyle dediler: “Ey Musa, sana verdiği ah­de binaen bizim için rabbine dua et. Eğer bu azabı bizden kaldınrsan, ye­min olsun ki sana iman eder ve İsraioğullarını seninle beraber göndeririz.”

Firavun kavmine Allah’ın azabı gelince hemen Musaya koştular ve ona şöyle dediler: “Ey Musa, bizim için rabbine, sana emir ve tavsiye ettiği şekilde dua et bizden bu azabı kaldırsın. Yemin olsun ki eğer sen, içinde bulunduğumuz bu azabı bizden kaldınrsan senin Peygamberliğine iman ederiz ve İsrailoğullan­nı, dilediğin yere göndeririz.”

Ayet-i kerime’de geçen ve “Azap” diye tercüme edilen  kelimesi iki şekilde izah edilmiştir.

a- Said b. Cübeyr ve Abdullah b. Abbas’a göre buradaki ‘den maksat, taun hastalığıdır. Allah Teâlâ, Firavun ve kavmine tufan, çekirge, haşerat, kurbağa ve kan gibi şeyleri musallat kıldıktan sora. Onların yine de iman etmemeleri üzerine bu defa onlara taun hastalığını musallat etmiş ve onlar­dan, yetmiş bin kişi ölmüştür. İşte bunun üzerine Musa’ya başvurarak bu azabın, kendilerinden kaldırılması için Allah’a ydua etmesini istemişlerdir.

b- Mücahid Katade ve İbn-i Zeyd’e göre ise, burada geçen kelimesinden maksat Allah Teâlâ’nın, Firavun ve kavmine göndermiş olduğu tu­fan, çekirge, haşerat kurbağa ve kan gibi azabıdır. Bu azaplardan her biri geldi­ğinde onlar, Musa’ya giderek, kaldırılması halinde ona iman edeceklerini ve İs-railoğullannı onunla birlikte serbest bırakacaklarını söylemelerine rağmen her azap kaldırıldığında tekrar inkârlarına dönmüşlerdir.

Taberi diyor ki: “Burada geçen  kelimesinden maksat, Allah Tehalâ’nın, Firavuna ve kavmine gönderdiği azap ve gazabıdır. Bu azap, tufan, çekirge, haşerat, kurbağa ve kan da olabilir, taun hastalığı da olabilir. Bu husus­ta herhangi bir açıklık bulunmadığından, Resulullah’tan da herhangi sahih birha-ber rivayet edilmediğinden bu kelimeyi genel manada azap olarak izah etmek daha isabetlidir. [6][171]

 

135- Ne zaman ki erişecekleri bir süreye kadar üzerlerinden azabı kaldırdık hemen yeminlerini bozdular.

Biz onlardan azabı, son helak olma zamanlarına kadar her kaldırdığımız­da onlar hemen verdikleri sözü bozup kâfirlik ve sapıklıklarına döndülerr. [7][172]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.