TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 146. VE 149. AYETLER

146- Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri ayetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar, her âyeti görseler yine ona iman etmezler. Doğru yolu gördükleri zaman onu kendilerine yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu gördüklerinde onu kendilerine yo! edinirler. Bunun sebebi ise, âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil kalmalarıdır.
Yeryüzünde haksız yere böbürlenerek bana itaat etmeyenleri gururlanmalarının cezası olarak, yüceliğimi gösteren delillerimi anlamaktan mahrum edeceğim. Onlar, ibret alıp düşünmeyeceklerdir. Onlar, Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren herhangi bir delil ve alâmeti gördükleri zaman ona inanmayacaklar ona “Bu bir sihirdir.” veya “Efsanedir” şeklinde iftiralarda bulunacaklardır. Onlar, doğru yolu gördüklerinde onu takıbetmeyecekler, sapıklık ve bozgunculuk yolunu gördüklerinde ise ona sahip çıkıp onu takibedeceklerdir.
Bizim, onları, âyetlerimizi düşünüp ibret almalarından mahrum etmemiz, âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlara kayıtsız kalmalanndandır.
Âyet- kerime’de geçen ve “Âyetlerimden uzaklaştıracağım” diye tercüme edilen ifadesi, iki şekilde izah edilmiştir.
İbn-i Uyeyne’ye göre bu ifadenin mânâsı şöyledir. “Yeryüzünde haksız yere böbürlenen kâfirlerin kalbinden Kur’ân’ı anlama kabiliyetini çekip olacağım ve onları, ayetlerimi anlamaktan uzaklaştıracağım. Çünkü onların, iman etmeyecekleri kesindir. Buna göre âyet, Resulullah dönemindeki ve günümüzdeki kafirlere hitabetmektedir.
İbn-i Cüryc ise bu ifadenin şu manayı içerdiğini zikretmiştir. “Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri gerçekleri gösteren delillerden öğüt ve ibret almaktan uzaklaştıracağım. Onlar, göklerin ve yerin yaraühşındaki delillerden ve onlardan bulunan çeşitli alemeüerden uzak kalacaklar, düşünüp ibret almayacaklardır.” Bu izaha göre âyet, bütün kafirlere hitabetmektedir.
Taberi bu son görüşün.âyetin genel ifadesine uygun olması hasebiyle daha evla olduğunu söylemiştir. Çünkü Allah Teâlâ, kullarına emrettiği ibadetlerin hak olduğunu gösteren, kendisinin birliğini ve âdil olduğunu ortaya koyan delil ve alametlerini, yeryüzünde haksız yere böbürlenenlerden uzaklaştıracağını, onların artık iman etmeyeceklerini beyan etmiştir. Elbetteki, gökler, yer ve bütün yarattıklar, Alllah’ın, bu türden olan delillerindendir. Kur’an-ı Kerim de bu delillerden biridir. İmam etmeyecekleri kesinleşen kâfirler, bunların hiç birinden ibret olmazlar. [1][184]
147- Âyetlerimizi ve âhiret gününe kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa gitmiştir. Onlar, yaptıklarından başka şeyle mi cezalandırılacaklardır?
Yeryüzünde haksız yere böbürlenenlerin ve Allah’ın delillerini ve âyetlerini yalanlayanların, öldükten sonra kıyamet gününde dirilip Allah’ın huzurunda varılacağını inkâr edenlerin amelleri boşa gitmiştir. Çünkü onlar, Allah’tan başkası için amel işlemişler, kendilerini, Allah’ın razı olmadığı şeylerle yormuşlar, böyece amelleri, aleyhlerine bir vebal olmuştur. Bu gibi insanlar, yaptıkan amellerin karşılığı olan şeyler dışında başka şeylerle mi cezai and ınla: caklardır? Hayır, onların amelleri, Allah’a ittat değil şeyytana itaat idi. Karşılığı da çevresi surlarla çevrilmiş olan cehennemdir. [2][185]
148- Musa rabbinc dua etmek için gittikten sonra kavmi, ziynet eşyasından, boğ ürür gibi ses çıkaran bir buzağı heykeli ilah edindi. O buzağının kendileriyle konuşmadığını ve onlara doğru yola sevk etmediğini görmüyorlar mıydı? Onlar, buzağıyı ilah edinmekle zalimler oldular.
Musa Rabbi’nin kendisine verdiği vaadi yerine getirmesi ve ona münaca-at’ta bulunması için kavmi olan İsrailoğullannı bırakıp Tur dağına gittikten sonra kavmi, Masır Kiptiierinden emanet olarak aldıkları zinet eşyalarını Samiriye vermişler o d abunlan böğüren bir buzağı haline getirmiş ve İsrailoğullan’nın ilahları’nm bu olduğunu ve onların buna tapmaları gerektiği söylemiş onlar’da bunu ilah edinmişlerdir. Süs eşyalarından meydana getirilen bu buzağıyı ilah edinen İsraüoğullan hiç görmüyorlar mıydıki, bu buzağı onlarla konuşmuyor onlara herhangi bir yol göstermiyor? Bu durum hakkıyle kendisine kulluk edilen bir ilah’a yakışmayan bir sıfattır. Hakiki olan ilah’ın sıfatı peygamberlerine konuşması yaratıklarını hayra iletmesi onlara helaka sürükleyici yollan yasaklamasidir.
İsrailoğulları hiçbir şey konuşmayan ve hiç bir yol gösteremeyen bir buzağıyı ilah edinmekle kentilerine zulmetmişlerdir.
Hz. Musa Cenab-ı Hak ile konuşmak için Tûr dağına gidince geride kalan İsrailoğullarfmn içinden “Sâmirî” adında birisi, İsrailoğullannın, Mısırdan çıkarken, bayram gününü kutlamak gerekçesiyle, Mısır kıptîlerinden emanet olarak aldıkları mücevheratı toplayıp ateşe attı. Onları eriterek, buzağı şeklinde, böğürür gibi ses çıkaran bir heykel yaptı. Ve İsrailoğullarına: “İşte sizin de Musa’nın da ilahı budur.” diyerek ona tapmaya teşvik etti. Allah Tealâ Hz. Musa ile konuşurken ona, kavminin, samirhi tarafından saptırıldığını haber verdi. Musa kavmine dönünce onlara çok kızdı. Karedeşi Harunu ser bir şekilde hesaba çekti. Bundan sonra Allah Teâlâ, buzağıya tapanların ancak birbirlerini öldürerek tevbe edebileceklerini bildirdi. Onlar da birbirlerini öldürdüler. Sağ kalanlar ise tevbe etmiş sayıldılar[3][186]
İsrailoğullannın bu davranışları ne kadar gariptir. Kendilerini Firavunun zulmünden kurtaran ve herşeye gücünün yettiğini iyi bildikleri Allah’ı bırakıp, şeklen buzağıya benzeyen cansız bir varlığa, sırf buzağı gibi ses çıkardığı için tapmışlar ve neticede birbirlerini öldürmek gibi en çetin bir azaba uğratılmışlardır. [4][187]
149- Pişman olup saptıklarını görünce: “Yemin olsun ki eğer rabbi-miz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa muhakkak hüsrana uğrayanlardan oluruz.” dediler.
Buzağıya tapan İsrailoğullaı, Musa Konuştuktan sonra geri dönüp kendilerini uyarması onların da Musa’nın verdiği hükmü, kabul etmeleri üzerine buzağıya tapma davranışlarından pişman olmuşlar doğru yoldan ayrıldıklarını Allah’ın dininden çıktıklarını ve rab’lerini inkâ ettiklerini görmüşler, bu defa Allah’a yönelip tövbe ederek şöyle demişlerdir. “Yemin olsun ki: “Eğer rabbimiz bize merhamet etmez, ve bizi bağışlamazsa bizler mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz.” [5][188]