TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 171. VE 174. AYETLER

171- Hani bir zaman dağı bir gölgelik gibi İsrailoğullarının üzerine kaldırmıştık ta onu, üzerlerine düşecek zannetmişlerdi. Ve onlara; “Size verdiğimiz kitabı kuvvetle tutun ve ondaki hükümleri düşünün. Belki Allah’tan korkarsınız.” demiştik.
Ey Muhammed, İsrailoğullannın şu halini de bir düşün. Biz bir zaman dağı yerinden koparıp onların üzerine bir bulut gibi kaldırdık. Onlar, Allanın, kendilerine emrettiği şeyleri yapmadıkları takdirde dağın, üzerlerine mutlaka düşeceğini anladılar. O zaman biz, kendilerine: “Sizi sorumlu tuttuğumuz kitabımızın hükümlerine sımsıkı sanlın. Onda bulunan ahit ve antlaşmaları hatırlayın. Belki bu1 yoila rabbinizden korkar ve cezalandırmasından çekinirsiniz.” demiştik.
İsrailoğulları Tevratla amel etmeyi terkedince Allah Teâlâ Cebrail’e emretmiş, Cerbrail bir dağı yerinde koparıp onların üzerine kaldırmıştır. Allah Teâlâ onlara “Ya Tevrattaki hükümlerle amel etmeyi kabul edersiniz veya bu dağı başınıza indiririm.” buyurmuştur.
Hasan-i Basrî diyor ki: “Yahudiler, dağı üzerlerine kalkmış görünce, onun düşüneceğinden korkarak, sol kaşlarının üzerine secdeye kapanmış ve sağ gözleriyle de dağa bakıp duruyorlardı. Yahudiler bugün de hâlâ sol kaşlarının üzerine secde etmektedirler. [1][222]
172- Hani rabbin, ÂdemoğuHarının sulbterinden zürriyetlerini çıkarmış, onları kendi nefislerine şahit tutarak: “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” demiş onlar da: “Evet, şahidiz sen bizim r ab b i m izsin.” diye cevap vermişlerdi. Bu, kıyamet gününde: “Bizim bundan haberimiz yoktu.” dememiz içindir.
Müfessirler, nakillere dayanarak âyetin zahirî mânâsını almışlar ve Allah Teâlâ’nın, bütün insanları zerrecikler halinde Hz. Âdemin sulbünden çıkarıp akıl verdiğini ve onlara, rableri olduğunu ikrar ettirdiğini, daha sonra beşer olarak dünyaya gelen insanlardan bir kısmının bu sözlerine sadık kaldıklarını bir kısmının da sözlerinden döndüklerini açıklamışlardır.
Abdullah b. Abbas da Peygamber efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir;
“Allah, Araftta, Âdemin sulbündeki zerreciklerden söz aldı ve onun sulbünden yarattığı her zürriyeti çıkardı. Onlar, zerrecikler halinde önüne dizdi sonra hepsiyle yüzyüze konuştu ve onlara bu âyetleri bildirdi. [2][223]
Abdullah b. Amr Resulullah’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Âdemin sulbünden, daha sonra meydana gelecek olan insanlar, tarağın, baş/tan bir şeyleri alması gibi alınıp çıkarıldılar. Sonra Allah onlara: “Ben sizin rabbınız değil miyim?” diye sordu. Onlar da: “Evet sen bizim rabbimizsınız.” dediler. Melekler de kıyamet gününde: “Biz böyle bir şey hatırlamıyoruz” dememeniz için bizler şahidiz.” dediler.
Müslim b. Yesar diyor ki:
“Ömer b. Hattab’dan bu âyet hakkında soruldu. Ömer şu cevabı verdi. “Ben bu âyetin, Resulullah’dan sorulduğunu duydum. Resululullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki Allah Âdemi yarattı. Sonra onun sırtını sağı ile meshetti. Âdemden zürriyetler çıkan ve: “Bunları cennet için yarattım, bunlar, cennetliklerin amellerini işleyeceklerdir.” dedi ve tekrar Âdem’in sırtını meshetti. Yine ondan zürriyetler çıkardı ve: “Bunları da ateş için yarattım. Bunlar cehennemliklerin amellerini işleyeceklerdir.” dedi. [3][224]
Übey.b. Kâ’b’dan bu âyetin izahı hakkında şunları söylediği rivayet edilmektedir:
“Allah, Âdem’in soyundan gelecek olan insanları onun sulbünde toplamış, onlara can vermiş ve onları şekillendirmiştir. Sonra onları konuşmalarını istemiş onlar da konuşmalardır. Daha sonra bunlardan ahd almış ve bunları, kendi nefislerine şahit tutarak: “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” demiş onlar da: “Evet, şahidiz sen bizim rabbimizsin.” diye cevap vermişlerdir. Bunun üzerine Allah: “Ben de yedi kat göğü ve yedi kat yeri ve atanız Âdemi, kıyamet gününde: “Biz bunu bilmiyorduk.” dememeniz için size karşı şahit tutuyorum. Bilin ki benden başka ne bir ilah ne di bir rab vardır. Hiçbir şeyi bana ortak koşmayın. Ben sizlere, sizden aldığım ahdi size hatırlatacak Peygamberlerimi göndereceğim ve sizlere kitaplarımı indireceğim.” dedi. Onlar da: “Senin, bizim rabbimiz ve ilahımız olduğuna, bizim senden başka hiçbir rabbimiz olmadığına şahitlik ederiz.” dediler. Ve böylece ikrarda bulundular. [4][225]
Enes b. Mâlik, Resulullah (s.a.v.)’in bu hususta şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
“Allah Teâîâ cehennemliklerden azabı en hafif olana şöyle diyecektir: “Yeryüzünde,ne varsa hepsi senin olsaydı şimdi onlan verip kendini kurtarmak ister miydin?” O kişi ise “Evet” diyecektir. Bunun üzerine Allah ona: “Sen, Âdem’in sulbünde iken ben senden, bundan daha kolayını istemiştim. Bana ortak koşmamanı istemiştim, fakat sen, ortak koşmaktan direttin. [5][226]
Bir kısım müfessirlere göre ise bu âyette bir misal söz konusudur. Bu âyet, insanların. [6][227]
173- Yalı utta: “Daha önce babalarımız Allah’a ortak koşmuşlardı. Bize de onların arkalarından gelen zürriyetleriyiz. Şimdi o, hakkı batıl gösterenlerin yaptıkları yüzünden bizi helak mi edeceksin?” dememeniz içindir.
Veya:”Bizden önceki atalarımız sana ortak koşmuşlardı. Biz, gerçeği bilmeyerek onların izini takibettik. Şimdi sen, sapık atalarımızın sana ortak koşmalarından, Allah’tan başka ilahlar olduğu iddialarından dolayı bizi helak mi edeceksini?” dememeniz için sizlerden ahit aldık. [7][228]
174- Doğru yola dönsünler diye işte biz, âyetleri böye genişçe açıklarız.
yaratılışları itibariyle Allah’ın varlığını ve birliğini kabule meyilli olduklarını ifade etmektedir. Yani Allah Teâlâ kullarını, kendisini tanıyacak ve emirlerine uyacak kabiliyette yaratmış ve bu özelliği benliklerine yerleşl irmiş tir.
Hasan-ı Basri de bu âyeti bu şekilde tefsir etmiş, görünüşün doğru olduğuna dair de şunları söylemiştir. “ÂyetTi Kerime’de” Âdemin sulbünden” denilmemiş, ” Âdemoğullannm sulblerinden.” denmiştir. Bu da meselenin, sadece Hz. Ademle ilgili olmayıp bütün Ademoğullan ile ilgili olduğunu göstermektedir. Bütün Âdem-oğullarının sulblerinden zerrecikler çıkarılıp kendilerinden süz alınması bahis konusu olmadığına göre, âyetin ifadesinden, Âdemoğullannın yaratılış itibariyle Allah’ı bilme Özelliğine sahip oldukları kastedilmektedir.
Evet, bu nimet Âdemoğullannın, yaratılışları itibariyle Allah’ı bilme nimetidir. Zura Allah Teâlâ, kendisini tanımayan ve kendisine ortak koşan kullarını hesaba çekerken onlara verdiği bu nimeti aleyhlerine delil olarak gösterecektir. Eğer bu nimet, bütün kulların, Âdemin sulbünden zerrecikler halinde çıkarılıp, daha başlangıçta Allah’ın birliğini ikrar etme nimeti olsaydı, daha sonra dünyaya gelen kulların, hesap sırasında bu ahdi hatırlamaları gerekirdi. Zira kişi, hiç bilmediği bir şeyden hesaba çekilemez. O halde bu nimet, kulların, Allah’ın varlık ve birliğini bilecek kabiliyette yaratılmaları nimetidir. Allah onlara verdiği bu nimeti hatırlatarak onları hesaba çekecektir.
Ey Muhammed, senin ümmetine geçmiş ümmetlere neler yaptığımızı, inkârları ve ortak koşmaları yüzünden onları nasıl cezalarla cezalandırdığımızı açıklıyoruz ki ibret alsınlar. İnkârdan ve ortak koşmaktan kaçınsınlar, imana ve tevhid dinine dönsünler. [8][229]