sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 196. VE 200. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 196. VE 200. AYETLER
03.03.2025
13
A+
A-

196- Şüphesiz ki benim dostum, kitabı indiren Allah’tır. O, salih kimselere dost olur.

Şüphesiz ki size karşı benim yardımcım ve dostum, Kur’anı bana hak ola­rak indiren Allah’tır. O, her salih kulun dostudur. [1][255]

 

197- Allah’tan başka taptıklarınızın size yardım etmeye güçleri yet­mez. Hatta, kendilerine bile yardım edemezler.

Allah’tan başka taptığınız ilahların ne size yardım etmeye güçleri yeter ne de kendi kendilerine yardım etmeye. O halde dostlarına yardım etme güç ve kudretine sahib olan Allah mı kulluk edilmeye daha layıktır? Yoksa kendi ken­dine dahi yardım etmekten âciz olan putlar mı? [2][256]

 

198- Onları doğru yola davet etseniz duymazlar. Onları sana bakar görürsün. Halbuki onlar görmezler.

Şayet sizler, putlarınızı doğru yola davet etseniz, onlar davetinizi duy­mazlar. Çünkü onların kulakları yoktur.

Ey Muhammed, sen o müşriklerin ilahlarını, sun’î gözleriyle sana doğru bakar gibi görürsün. Fakat onlar görmezler. Çünkü onların görme duyulan yok­tur. Onlar, bir kısım cansız varlıklardır.

Bu âyette geçen “Halbuki onlar görmezler” ifadesinden, müşriklerin bizzat kendilerinin kastedildiğini ve bunların, hakkı görmeyen ve işitmeyen in­sanlar olduklarını söyleyenler de vardır. [3][257]

 

199- Ey Muhammed, sen af yolunu tut. İyiliği emret ve cahillere aldı­rış etme.

Allah Teâlâ, putlara tapanların tuttukları yolun bâtıl ve metodlannın sa­kat olduğunu beyan ettikten sonra, Peygamber efendimize, doğru yolu ve üstün ahlakı öğretmiş, ümmetinin de onun yolunda olmasını istemiştir.

Âyet-i kerime’de geçen ve “Af yolunu tut” diye tercüme edilen ifadesi müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

a- Mücahid ve Urve b. Zübeyre göre bu ifadenin manası şöyledir: “Ey Muhammed, sen insanların ahlaklarının zahirine bak. Onlara sert davranma ve ahlaklarının iç yüzünün araştırmaya girişme.”

b- Abdullah b. Abbas Şüddi ve Dehhaka göre ise bu ifadeden maksat şu­dur: “Ey Muhammed sen, insanların mallarından, fazla olanı ve isteyerek sana getirdiklerini al.” Bu görüşte olanlara göre Bu âyet, zekâtın farz olduğunu beyan eden. Tevbe suressi’nin altmışıncı ayeti inmeden önce nazil olmuştur. Tevbe sü­resindeki âyet inince bunu neshetmiştir.

c- İbn Zeyd’e göre ise bu ifadenin manası şöyledir: “Ey Muhammed, sen, müşriklere karşı af yolunu tut. Onların yaptıklarına bakma.” Bu görüşe göre de bu âyet-i kerime, Resulullah Mekke’de iken nazil olmuş ve ona, müşriklere kar­şılık vermemesini emretmiştir. Daha sonra ise, Allah Teâlâ Resulullah’a, müş­riklere karşı sert davranmasını, onları yakalayabileceği her yolu tutmasını, onla­rı kuşatmasını emretmiş ve buyurmuştur ki: “Mukkaddes olan haram aylar çı­kınca müşrikleri nerede bulursanız öldürün. Onlan yakalayın, çember içine alın. Her gözetilecek yerden onları gözetleyin. Şayet tevbe ederler, namazı kılıp zekâtı verirlerse artık yollarını serbest bırakın1[4][258]“Ey Peygamber, kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et.Onlara sert davran. Varıp kalacakları yer cehennem­dir. Orası varılacak ne kötü bir yerdir.” [5][259]

Allah Teâlâ, bütün mü’minlere de, kâfirlere karşı sert davranmalarını em­rederek buyurmuştur ki: “Ey iman edenler çevrenizde bulunan kafirlere karşı sa­vaşın. Sizde bir sertlik bulsunlar. İyi bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir;. [6][260]

Evet, Allah Teâlâ daha önce müminlere, kafirleri affetmelerini emreder­ken ve “Ey Muhammed, iman edenlere söyle, Allah’ın cezalandırma günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar ki Allah her kavmi kazandığı ile cezalan­dırsın. [7][261] buyururken daha sonra müminlerin, kâfirleri affetmeleri hükmünü neshetmiş ve kafirlerin müslüman olmaları yahut da kendilerine karşı savaşıl-mayı kabul etmelerinden başka bir yollan olmadığını bildirmiştir.

Taberi diyor ki: “Bu görüşlerden, tercihe şayan olanı, birinci görüştür. “Ey Muhammed, sen af yolunu tut” ifadesinden maksat, “Sen, insanların ahlak­larının zahirine bak. Onlara sert davranma.” demektir. Bu görüşü tercih etmemi­zin sebebi şudur, Allah Teâlâ, bu surenin daha önce geçen doksanbeşinci ayetin­de “Dek ki: “Ortak koştuklannzı çağırın. Sonra da bana fırsat vermeden hiyleni-zi yapın bana.” buyurarak Resulullah’a, müşriklere karşı, sözle nasıl mücadele edeceğini öğretmiştir. İzah etmekte olduğumuz âyetten sonra da “Şeytanların kardeşlerine gelince, şeytanlar onlan azgınlığa sürüklerler. Sonra o azgınlıktan geri durmazlar…” “Sen onlara bir ayet getirmediğin zaman da “Sen bir âyet yap­saydın ya” derler. De ki: “Ben sadece rabbim tarafından bana vahyolununa tabi oluyorum. Bu Kur’an, inanan bir kavme, rabbiniz tarafından açık bir delil bir hi­dayet rehveri ve bir rahmettir. [8][262]buyurarak Resulullaha, müşriklerle, sözle tartışmayı öğretmiştir. Bu iki öğretme’nin arasında geçen, bu âyetin de Resu-lullah’in, müşriklere karşı nasıl davranacağını, onların ahlaklarının zahirine bak­masını ve onlara karşı sert davranmamasını emrettiğini söyelmek, ayetlerin, bir­birleriyle olan münasebetlerine daha uygundur.

Taberi sözlerine devmla adiyor ki: “Eğer denilecek olursa ki: “Âyetin bu bölümü mensuh mudur?” Cevaben denilir ki: “Bize göre bu ayetin mensuh ol­duğunu gösterecek herhangi bir işaret yoktur. Zira her ne kadar, Allah Teâlâ bu âyeti peygamberine, kendileriyle henüz savaşması emredilmeyen müşriklere karşı nasıl davranacağını öğretmek için indirmişse de âyetin, Resulullah’ı ve bü­tün müslümanlan insanlara karşı nasıl davranacaklannı ve onların ahlaklarının zahirine bakmalarını emrettiğini söylemek mümkündür. Böylece âyetin, Allah Teâlâ’nın bütün yarattıklarına birbirlerine nasıl davranacaklarım emrettiğini be­lirttiği ortaya çıkar. Bu da, kendilerine karşı sert davramlması gerekmeyen ve şiddet kullumlmasi icabetmeyen kimseler için söz konusudur. Kendilerine karşı

sert davranılması ve güç kullanılması icabedenlere ise gereken yapılır. Hasılı, af dan başkası caiz olmayanlara karşı af yolu tutulmuş olur ki bâyet-i kerime onu beyan etmiştir. Affedilmesi mümkün olmayanlar için ise gereken yapılır. Onu da ilgili ayetler belirtmiştir. Madem ki durum böyledir bu âyetin mensuh olduğuna hüküm verilemez.

Âyet-i kerimede geçen ve “İyiliği emret” diye tercüme edilen ifadesindeki kelimesinden neyin kastedildiği hu­susunda farklı görüşler zikredilmiştir.

Süfyan b. Uyeyne ve Übey b. Kâ’bdan rivayet edildiğine göre burada em­redilen örf (iyilik)ten maksat, ilişkiyi kesen akraba ile ilişki kurmak sana bir şey vemıeyene bir şeyler vermek ve haksızlık yapanı affetmektir.

Süddiye göre ise buradaki “örf’ten maksat, iyilik demektir. Taberi, âyetin umum ifadesinin genel olarak alınmasının daha evla olduğunu söylemiş, bura­daki iyiliğin her türlü iyiliği kapsadığını bildirilmiştir.

Âyet-i kerimede “Cahillere aldırış etme” buyuruİmaktadir. Allah Teâlâ, bu âyetle Peygamberine, dolaylı olarak bütün müslümanlara, bilmeyerek haksı-zık yapan bir kısım insanları affetmelerini ve kusurlarına bakmamalarını emret­miştir. Fakat bu âyetten, Allahm kendisine farz kıldığı hükümlerde k usur eden­lerin affedileceği veya Allah’ı inkâr eden, onun birliğini bilmeyen ve müslü­manlara karşı savaş açan kâfirlere aldırış edilemeyeceği anlaşılmamalıdır. Onla­rı affetmeye kimsenin hakkı yoktur. [9][263]

 

200- Eğer Şeytan tarafından sana bir vesvese gelirse Allah’a sığın. Şüphesiz ki Allah, her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi bilendir.

Ey Muhammed, eğer sana, Şeytan tarafında, cahillere aldırış etmemene engel olacak bir vesvese ve bir öfke gelecek olur da seni intikam almaya teşvik edecek olursa, bu vesvese ve ifsada karşı, cahillerin cehaletini çok iyi bilen ve Şeytanın vesvesesini çok iyi işiten Allah’a sığın. [10][264]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.