TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 51. VE 55. AYETLER
51- Onlar, dinlerini cğclcnce ve oyun edinenler ve dünya hayatına al-dananlardir. Bugüne kavuşacaklarını unuttukları ve âyetlerimizi inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unutacağız.
Allah’ın kendilerine cehennemde su ve yemeği haram kıldığı bu kâfirler, dünyada iken dinleriyle eğlenen, onunla oynayan, kendilerini dine davet edenlerle alay eden ve onları eğelenceye alan kimselerdir. Onlar nasıl bu kıyamet günüyle karşılaşacaklarını unuttular, bunun için amel etmediler ve dünyadayken âyetlerimizi inkâr ettilerse biz de onları bugün, merhametli davranma yönünden unutur ve onlan aç, susuz, azabın içinde bırakırız. [1][75]
52- Şüphesiz ki biz, onlara, iman eden bir topluluk için bir hidayet rehberi ve bir rahmet kaynağı olmak üzere, ilim île açıkladığımız bir kitap indirdik.
Yemin olsun ki biz onlara, hakkı bâtıldan ayıran bir kitap gönderdik. O kitapta meseleleri bilerek açıklığa kavuşturduk. Bu kitap Müminler için bir hidayet rahberi ve mehamet kaynadğıdır. [2][76]
53- Onlar, kitabın vaaddettiği akıbetten başka bir şey mi beklerler. O akıbetin geldiği gün daha önce o kitabı unutanlar şöyle diyecekler: “Meğer rabbîmizin Peygamberleri bize gerçeği getirmişler. Şimdi ise bize şefaat edecek şefaatçiler yok mudur? Yahut da tekrar dünya hayatına döndürülür müyüz ki, yaptıklarımızdan başka ameller yapalım?” Şüphesiz ki onlar, kendilerini ziyana soktular ve uydurdukları şeyler kendilerinden uzaklaşıp kayboldu.
Bu müşrikler, kitabın kendilerine vaadettiği, hesaba çekilme ve cehenneme girme akıbetinden başka bir şey mi beklerler? O Kur’anm haber verdiği, Allah’ın cezalandırma akıbeti geldiğinde, daha önce dünyada onunla amel etmeyi unutanlar, pişmanlıklarını belirterek: “Meğer rabbimizin Peygamberleri bize gerçeği getirmişler. Bugün, rabbimizin katında bize şefaatçi olacak dostlar yok mudur? Veya tekrar dünyaya döndürülür müyüz ki, daha önce yaptığımız amellerden başka ameller yapalım da rabbimizi razı edelim.” derler. Bunlar, devamlı
olan âhiret nimetlerini bırakıp ta geçici ve basit dünya nimetlerini tercih ederek kendilerini zarara uğratanlardır. Uydurdukları ilahları kendilerinden uzaklaşıp gitmiştir.
Diğer âyetlerde, bu gibilerin, tekrar dünyaya döndü rülürseler bile yine de kendilerine yasak edilen şeyleri yapmaya devam edecekleri şöyle ifade ediliyor:
“Ateşin üzerinde durduruldukları zaman: “Ne olurdu tekrar dünyaya dön-dürülseydik, rabbimizin âyetlerini yal ayni amas aydık da müminlerden olsaydık.” dediklerini bir görsen.”
“Hayır, daha Önce gizledikleri onlara göründü. Tekrar dünyaya döndürül-seler yine kendilerine yasak edilen şeylere dönerler. Doğrusu onlar, yalancıdır. [3][77]
54- Şüphesiz ki rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yaratan sonra Arş’a hükmedendir. O, gece ile, onu durmadan takibeden gündüzü bürür. Emrine amade olan güneş, ay ve yıldızları da o yaratmıştır. İyi biliniz ki yaratmak ve emretmek ona mahsustur. Âlemlerin rabbi olan Allah, yüceler yücesidir.
Ey insanlar, sizin rabbiniz, hiçbir fayda ve zarar vermeye gücü yetmeyen putlar değil, gökleri ve yeri altı günlük bir süre içinde yaratan sonra yüceliğine yaraşır bir şekilde Arş’a hükmeden Allah’tır. O, gece ile, onu devamlı olarak takibeden gündüzü bürür ve onun ışığını ve palrlaklığnı giderir. Emrine âmâde olan güneşi Ay’ı ve yıldızları yaratan da O’dur. İyi bilin ki yaratmak ta emretmek te ona aittir. Ona karşı gelinemez. İnsan, Cin, Melek gibi bütün âlemlerin rabbi olan Allah, yüceler yücesidir. Her şey sonunda mutlaka ona boyun eğecektir.
Ayet-i kerimede zikredilen “altı gün” pazar, pazartesi, salı, çarşamba, perşembe ve cuma günleridir. Mücahid demiştir ki: “Allah Teâlâ, önce Arş’ı suyu ve havayı yaratmış, yeryüzünü de su’dan yaratmıştır. Yer’i yaratmaya pazar günü başlamış pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günleri devam etmiş, Cuma gününde ise yaratma işini tamamlamıştır. Fakat Yahudiler, cumartesi gününü kutsall aştı muşlardır. O altı günden her bin gün sizin, saydığınız günlerden bir sene gibidir[4][78]
Âyet-i kerimenin sonunda, yaratmanır ve emir vermenin yalnızca Allah’a mahsus olduğu zikredilmektedir. Bu hususta Resulullahın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Kim yaptığı salih bir amelden dolayı Alîaha hamdetmez de kendisini örmeye kalkışırsae şükrü azalır, ameli de boşa çıkar. Kim de Allah’ın, kullar için emirden birpay verdiğini zannederse Allanın, Peygamberlerine inl-dirdiğini inkâr etmiş olur. Çünkü Allah Teâlâ… “İyi bilinki yaratmak ve emretmek ona mahsustur. Âlemlerin rabbi olan Allah, yüceler yücesidir.” buyurmaktadır. [5][79]
55- Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin. Çünkü o, aşın gidenleri sevmez.
Ey Müminler, rabbinize boyun eğerek, yalvararak gizlice dua edin. Gösteriş için, bağırarak dua etmeyin. Çünkü Allah, dua ederken bağırarak haddi aşanları sevmez.
Ebu Musa el-Eş’âri şöyle diyor:
“Bir gün Resululîah ile beraberdik. Bir vadiye vardığımızda tekbir ve teh-Hl getirdik. Seslerimiz fazla yükseldi. Bunun üzerine Resululîah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ey insanlar, kendinize gelin ve kendinize acıyın. Sizler sağır veya burada olmayan birine yalvarmıyorsunuz. Şüphesiz ki sizler, herşeyi işiten ve size çok yakın olan Allah’a dua ediyor sunuz. [6][80]
Bu hususta Hasan-i Basri diyor ki: “Önceleri kişi Kukanın tümünü kalbinde toplayıp ezberliyor, komşusu bunu hissetmiyordu. Yine kişi çokça fıkıh bilgisi elde ediyordu, insanlar onu hissetmiyorlardı. Yine kişi, yanında ziyaretçiler bulunduğu halde evinde uzun uzun namaz kılıyor ziyaretçiler bunu hissetmiyorlardı. Biz öyle insanlara kavuştuk ki, onların, yeryüzünde, gizli olarak yapabilecekleri bir ameli açıkça yappuklan asla görülmezdi. Müslümanlar, kendilerini telef edercesine dua ederler fakat sesleri duyulmazdı. Sadece bir fısıltı duyulurdu.Çünkü Allah Teâlâ “Rabbinize yavlarark ve gizlice dua edin.” buyurmuştur. Yine Allah, yaptığı amelden razı olduğu Zekeriyya’y1 zikrederken: “Bir zaman Zekeriyya rabbine gizlice niyaz etmişti. [7][81] buyurmuştur. [8][82]