TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 180. AYET-İ KERİME
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
180- Sizden birine ölüm geldiği zaman, eğer geride mal bırakıyorsa, ana babaya ve akrabalara uygun bir şekilde vasiyette bulunmanız size farz kılındı. Bu, muttakiler üzerine bir borçtur.
Ey müminler, sizden birine Ölüm geldiği vakit, eğer o kimse geride mal bırakıyorsa, işte bu durumda ana baba ve akrabalara uygun bir şekilde vasiyette bulunması ona gereklidir. Bu, Allah’tan korkan ve ona itaat edenlerin üzerine bir borçtur.
Taberi bu âyet-i kerimeyi şu şekilde izah etmiştir: “Ey iman edenler, sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman şayet o kimse geride mal bırakacak durumda ise onun, anne ve babasına ve kendisine mirasçı olmayan akrabalarına, dinen tayin edilmiş olan üçte bir sınırını aşmamak üzere vasiyet etmesi farz kılınmıştır. Bu, Allah’tan korkan müminler üzerine bir haktır.”
Görüldüğü gibi Taberi, anneye babaya ve mirasçı olmayan akrabalara vasiyette bulunmanın farz olduğu ve vasiyet edilecek malın miktarının da terekenin üçte birini aşmaması gerektiği kanaatindedir.
Taberi âyeti bu şekilde izah ettikten sonra müfessirlerin bu âyet hakkında üç görüş zikrettiklerini özetle şu şekilde nakletmektedir:
a- Bir kısım müfessirlere göre bu âyet-i kerime, Nisa suresinde, mirasçıların paylarını belirten 11. 12. ve 176. âyetlerle neshedilmemişlir. Bu âyetin genel hükmü her anne ve baba için geçerli, akrabalar için ise sadece mirasçı olmayanlar için geçerlidir. Yani ölen kişi, geriye mal bıraktığı takdirde anne ve babası için ve mirasçı olmayan akrabaları için vasiyet etmek mecburiyetindedir. Bu, onun üzerine bir farzdır. Bunun yapmadığı takdirde günahkâr olur. Bu görüş Cabirb. Zeyd, Ebu Miclez, Abdullah b. Ma’mer, Dehhak. Lâhik b. Humeyd ve Mesruk’tan nakledilmiştir. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir.
b- Diğer bir kısım müfessirlere göre bu âyet-i kerime, daha önce kendisiyle amel edilmesi farz iken daha sonra onun, anne babaya ve mirasçı olan akrabalara vasiyet etme ile ilgili olan hükmü, miras hükümlerini belirten âyetlerle neshedilmiş ancak bu âyetin, mirasçı olmayan akrabalara vasiyette bulunulmasını ifade eden hükmü baki kalmıştır. Buna göre, ölen bir kişi geriye mal bırakacak olursa anne ve babasına ve mirasçı olan akrabalarına vasiyette bulunmayacak fakat mirasçı olmayan akrabalarına vasiyet etmek mecburiyetinde olacaktır. Bunu yapmadığı takdirde ise günah işlemiş olacaktır. Bu görüş te Katade, Abdullah b. Abbas, Tavus, H asan-ı Basri, Rebi1 b. Enes, Müslim b. Yesar ve A’lâ b. Zeydden nakledilmiştir.
c- Başka bir kısım müfessirlere göre bu âyet-i kerime, miras hükümlerini açıklayan âyetlerle, tamamen neshedilmiştir. Artık hiçbir kimse mirasçı olmayan akrabasına dahi vasiyet etme mecburiyetinde değildir. Bu görüş ise, İbn-i Zeyd, İbn-i Abbas, Şüreyh, Katade, Mücahid, Süddi, Abdullah b. Ömer ve İbrahim en-Nehaiden nakledilmiştir.
Âyet-i kerimede, ölen kişinin vasiyet edebilmesi için, ölümünden sonra geride mal bırakacak durumda olması zikrediliyor. Bırakacağı malın ne kadar olması halinde vasiyet etmesi gerekir hususu, müfessirler arasında ihtilaf konusudur.
Katadeden nakledilen bir görüşe göre geriye bırakacağı malın en az bin dirhem miktarıda olması gerekir. Aksi halde vasiyette bulunması farz değildir. Nitekim Hz. Ali, yedi yüz ile dokuz yüz dirhem arasında mal bırakan kişiye vasiyet etmesinin gerekli olmadığını söylemiştir.
İbrahim en-Nehaiye göre ise, ölenin geride bırakacağı malın en az beş yüz ile bin dirhem arasında olması gerekir.
Zühriye göre ise, ölenin malının azlığına veya çokluğuna bakılmaz. Mutlaka vasiyette bulunması gerekir.
Taberi de bu görüşü tercih etmiş, âyette malın “Hayır” kelimesiyle ifade edildiğini, hayrın ise malın hem azına hem de çoğuna söylendiğini belirtmiştir.