TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 199. AYET-İ KERİME
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
199- Sonra insanların akın akın döndüğü yerden siz de akın edip dönün ve Allahtan mağfiret dileyin. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
Ey Kureyş topluluğu, diğer insanların yaptığı gibi siz de Arafattan akın edip dönün ve günahlarınız için Allahtan af dileyin. Çünkü o sizi bağışlayan ve size acıyandır.
* Müfessirler bu âyette zikredilen “Akın edip dönme” emrinin kimlere verildiği ve bu emre muhatap olanların, kendilerine uymaları istenen insanlardan kimlerin kastedildiği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.
Urve b. Zübeyr, Abdullah b. Abbas, Ata, Mücahid, Katade, Süddi, Rebi’ b. Enes, Hz. Aişe ve îbn-i Ebi Neciyh’e göre burada, diğer insanlar gibi akıp gitmeleri emredilenler Kureyşlilerdir. Diğer insanlar ise Kureyşlilerin dışındaki insanlardır. Zira KureyşlilerMekkede yaşamaları hasebiyle kendilerinin Beytulla-hın sakinleri olduklarını, bu nedenle diğer insanlardan daha üstün olduklarını sanıyorlar ve bu üstünlüklerini belirtmek için de hac yaparken Harem bölgesinin dışına çıkmıyorlardi. Bu yüzden Arafata vanp orada vakfeye durmuyorlardı. Allah teala onları uyardı. Kendilerinin de diğer insanlar gibi Haccin menasikini yapmalannı emretti. Bu hususta Hz. Aişe (r.anh) diyor ki:
“Kureyşliler ve onların dinine tabi olanlar Hac sırasında Arafata çıkmayıp Müzdelifede kalıyorlar ve kendilerine “Muhafazakârlar” mânâsına gelen “Ahmes” ismini veriyorlardı. Halbuki diğer Araplar Arafata gidip orada vakfe yapıyorlardı. İslam dini gelince AHah teala, Peygamberine, Arafata gitmesini, orada vakfe yapmasını sonra da oradan akıp gelmesini emretti. İşte bu âyet-i kerime bu hususa işaret ediyor.
Dehhaktan nakledilen bir rivayete göre ise burada kendilerine akıp dönmeleri emredilenlerden maksat, Müslümanlardır. Kendilerine uymalan emredilen insanlardan maksat ise, Hz. İbrahimdir. Buna göre âyetin mânâsı şöyledir: “Ey Müslümanlar, siz de İbrahim gibi akın edip.dönün….”
Taberi, müfessirterin ittifak ettikleri bir görüş olarak birinci görüşü tercih etmiş ve âyeti ona göre izah etmiştir. Eğer böyle bir ittifak olmasaydı Dehhaktan nakledilen rivayetin daha evla olduğunu söylemiş olacağını zikretmiştir.
Taberi diyor ki: “Sonra insanların akın akın döndüğü yerden siz de akın edip dönün.” ifadesi iki şekilde tefsir edilebilir. Bunlardan biri, yukarıda zikredilen, Dehhakm görüşüne uygun olan tefsirdir. O da şöyledir: “Ey Müminler, benim dostum İbrahimin, Meş’aril Haramdan ayrılıp Mina’ya doğru gittiği gibi siz de Meş’aril Haramdan dönüp Minaya doğru gidin. Benden günahlarınız için af dileyin. Çünkü ben, günahları çok affeden ve size çok merhametli olanım.”
Taberi diyor ki: “Resulullahtan, Abdullah b. Mirdas ve Abdullah b. Ömer tarafından nakledilen şu iki hadis, âyet-i kerimeyi bu şekilde tefsir etmenin daha uygun olduğunu göstermektedir.
Abbas b. Mirdas es-Selemi diyor ki:
“Resuluilah (s.a.v.) Arafatta durduğu akşam, ümmeti için Allah tealadan mağfiret diledi. Allah teala ona: “Bunları affettim, zalim olan hariç. Çünkü ben mazlumun hakkını ondan mutlaka alacağım.” diye cevap verdi. Resuluilah “Ey rabbim, eğer dilersen mazluma hakkını cenneten verir ve zalimi de affedersin.” dedi. Allah teala, akşamleyin Resulullahın bu talebine cevap vermemişti. Resuluilah Müzdelifede sabahlayınca bu duasını tekrarladı. Bu defa ona istediği verildi. Orada Resuluilah güldü veya gülümsedi. Bunun üzerine Ebubekir ve Ömer: “Babam ve anam sana feda olsun, Bu an, senin gülmediğin bir andır. Seni güldüren nedir? Allah seni güldürsün.” dediler. Resuluilah da buyurdu ki: “AHahın düşmanı İblis, Aziz ve Celi! olan Allanın, benim duamı kabul edip ümmetimi affettiğini öğrenince toprakları alıp başına saçmaya başladı.” Vah başıma gelenlere, keşke «Iseydim de bunu duymasaydım.” Şeklînde bağırmaya başladı. İşte beni güldüren, ondan gördüğüm bu feryattır.
Abdullah b. Ömer diyor ki: “Resulullah, Arafe günü, geceleyin bize bir hutbe okudu ve buyurdu ki: “Ey insanlar, Allah sizlere bulunduğunuz bu yerde Iütufda bulundu. İyilikte bulunanlarınızın iyiliğini kabul etti ve ona istediğini verdi. Kötülükte bulunanlarınızı da bağışladı. Ancak aranızdaki haklar müstesna. Haydi Allanın adıyla dönüp gidin.” Abdullah b. Ömer diyor ki: Namazların cem edildiği günün sabahı olunca Resulullah şöyle buyurdu: “Ey insanlar, Allah size bulunduğunuz bu yerde de lütufta bulundu. İyilikte bulunanlarınızın iyiliğini kabul etti. Kötülükte bulunanlarınızı iyilikte bulunmalarına bağışladı. Aranızdaki hakların karşılığını da kendi katından verdi. Allanın adıyla dönüp gidin.” Bunun üzerine sahabiler “Ey Allahın Resulü, sen bizi dün üzüntülü ve hazin bir şekilde döndürüp götürdün. Bugün ise bizi sevinçli ve mesrur bir şekilde döndürüp götürüyorsun.” Resulullah da buyurdu kî: “Ben dün rabbimden bir şey dilemiştim o, onu bana lütfctmcmiş-ti. Ben ondan, birbiriniz üzerinde olan haklarınızı affetmesini istemiştim. O bunu kabul etmemişti. Bugün ise Cebrail geldi ve dedi ki: “Rabbin sana selam söylüyor ve diyor ki: “İnsanların birbirleri üzerinde olan haklarının karşılıklarını ben kendi katımdan garanti ettim.
Taberi diyor ki: “Ayetin diğer bir izah şekli ise şöyledir: “Sonra sizler, Arafattan dönüp Meş’aril Harama akıp giderken Allah’ı, Meş’aril Haramda zikredin.”