sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 228. AYET-İ KERİME

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 228. AYET-İ KERİME
17.05.2024
167
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

228- Boşanmış kadınlar üç ay hali iddet beklerler. Eğer Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorlarsa Allah’ın, rahimlerinde yarattığı şeyi gizlemeleri kendileri için helal değildir. Kocaları sulh olmak isterlerse, iddet müddeti içerisinde onları geri almakta daha çok hak sahibidirler. Örfe gö­re kadınların, vazifeleri kadar hakları da vardır. Erkekler kadınlardan bir derece daha üstündür. Allah, her şeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Hayız gören kadınlar, kocalarından boşandıklarında, bir başka erkekle evlenebilmek için üç ay başı hali iddet beklemek zorundadırlar. Üç ay başı hali­nin sonunda iddetleri sona erer. Boşanmış kadınlara, rahimlerinde bulunan hayız ve gebelik gibi hususları gizlemeleri helal değildir. Şayet onlar, Allah’ı ve âhiret gününü tasdik eden gerçek müminler ise bunu böyle yapmazlar. Zira rah­minde bulunan hayız ve çocuğu gizlemek, Allaha ve âhiret gününe iman eden kimsenin yapacağı iş değildir. Bu ancak kâfir kadınların yapacağı bir iştir. Tek­rar geri dönebilecek şekilde karısını boşayan bir koca eğer sulh olup anlaşmak isterse, boşanmış karısını iddet müddeti içerisinde geri almakta herkesten daha çok hakka sahiptir. Kadınların, kocalarına itaat etme vezifeleri olduğu gibi, hoş ve iyi muamele ve örfe göre bakımları hususunda kocaları üzerinde haklan da vardır. Emir ve itaat mevzunda erkekler, kadınlardan bir derece daha üstündür­ler. Allah, yasaklan çiğneyip, koymuş olduğu hudutları aşanlara galiptir, yaptık­larında hüküm ve hikmet sahibidir.

Bu âyet-i kerime, hayız gören kadınların iddet sürelerini beyan etmek­tedir. Âyet-i kerimede “Ay başı hali” diye tercüme edilen kelimesi­nin, hayız mânâsına mı yoksa “Hayızdan temizlenme” mânâsına mı geldiği hu­susunda âlimler ihtilaf etmişlerdir.

Ebu Haııife ve Ahmed b. Hanbel’in tercih edilen görüşüne göre âyette ge­çen kelimesinden maksat, “Hayız” halidir. Bunlara göre âyetin mânâsından şu hükümler çıkarılır: Kadın temiz iken boşanır, âdet görür temizle­nir, tekrar âdet görür temizlenir, tekrar âdet görür temizlenirse iddeti bitmiş olur. Şayet erkek hanımını bir veya iki ric’î talakla boşamış olursa ve hanımına tekrar dönmek isterse üçüncü hayız görmesinin içinde bu kararını açıklaması gerekir. Şayet açıklamaz da üçüncü hayız da bitecek olursa artık erkek hanımına dönme hakkını kaybeder. Artık dönüp dönmeme kararı kadına aittir. Bunlar bu görüşlerine delil olarak Resulullah’ın şu hadis-i şerifini zikretmişlerdir. Resulullah, kendisinden devamlı olarak kan gelen bir kadına: “Kur’u günlerinde namazı bırak. Bunlar bitince yıkan, namazını kıl ve her vakit için abdest al.” buyurmuş­tur. Diğer bir rivayette ise,

Ebi Hubeyş’in kızı Patıma Resulullah’a gelmiş ve kendisinden devamlı olarak kan geldiğine dair şikayetçi olmuş Resulullah da şu cevabı vermiştir: “Bu, damardan gelen bir kandır. Durumuna bak, senin kuru günlerin ge­lince namazı kılma. Kuru günlerin geçince de yıkan. Sonra iki kuru günleri arasında geçen sürede namaz kıl. [1][53] Görüldüğü gibi Resulullah (s.a.v.) ku­ru, günlerinde namaz kılınmamasını emretmektedir. Bundan da kuru’ kelimesi­nin “Hayız” mânâsına geldiği anlaşılmaktadır.

İmam Şafıiye, İmam Mâlike ve İmam Ahmed b. Hanbclden rivayet edi­len ikinci bir görüşe göre âyetteki “Kum” kelimesinden maksat “Hayızdan te-mizlenmek”tir. Bunlara göre kadın temiz iken boşanır. Âdet görür temizlenir, tekrar âdet görür temizlenirse bu temizliğinin bitmesiyle iddeti bitmiş olur. Çünkü içinde boşandığı birinci temizlik te hesaba dahildir. Bu görüşte olanlar delil olarak şu âyeti zikretmişlerdir; [2][54]Ey Peygamber, kadınları boşamak is­tediğiniz zaman iddctlcri içinde boşayın…”Görüldüğü gibi âyet-i celile-de, kadınların, iddetleri içinde boşanılması emredilmektedir. Kadınların boşan­ması temiz iken başladığına göre, üç temizlik bitince iddetleri bitmiş olur. Bura­dan da anlaşılıyor ki “Kuru”dan maksat “Temizlik”tir.

Taberinin beyanına göre de müfessirler bu âyette zikredilen kelimesinin mânâsı hakkında iki görüş zikretmişlerdir:

a- Bazılarına göre bu kelimenin mânâsı “Hayız görmek” demektir. Bu görüş, Rebi’ b. Enes, Katade, Dehbak, Abdullah b. Abbas, Amr b, Dinar, İkri-me, Süddi, İbrahim en-Nehai, Abdullah b. Mes’ud, Ömer b. el-Hattab, Ebu Mu­sa el-E.ş’ari, Hz. Ali, Said b. Cübeyr ve Ma’bed el-Cüheni’den nakledilmiştir.

. İbrahim en-Nehai, bu hususta Hz. Ömerin şunları söylediğini rivayet et­miştir: “Bir erkek karısını bir veya iki ric’i talakla boşayacak olursa boşanan ka­dın, üçüncü hayız görmesinden sonra temizlenip yıkanmadıkça ona dönmeye kocası daha layıktır ve aralarında miras hükümleri devam eder.” Yine İbrahim en-Nehai diyor ki: “Hz. Ömere, hanımını, tekrar geri alabilecek şekilde boşayan bir erkeğin meselesi arzedikli. O da bu meseleyi Abdullah b. Mes’uda havale et­ti ve “Sen bu mesele hakkında görüşünü söyle.” dedi. Abdullah b. Mes’ud da “Bu mesele hakkında senin konuşman daha evladır.” dedi. Ömer: “Sen mutlaka görüşünü söyleyeceksin.” dedi. Abdullah b. Mes’ud: “Benim kanaatim şu ki, ka­tlın üçüncü âdetinden yıkanmadıkça kocası onu tekrar hanımlığına kabul etme­ye daha layıktır.” dedi. Ömer de: “Benim görüşüm de budur. Söylediğin söz, kalbimdeki kanaatime uygun düştü.” dedi ve böyle hüküm verdi.

b- Diğer bir kısım müfessirlere göre bu âyette zikredilen keli­mesinden maksat, “Âdetten temizlenmek” demektir. Bu görüş ise. Hz. Aişe, Ebu Bekir b. Abdurrahman, Abdullah b. Ömer, Zeyd b. Sabit, Zahirî. Salim b. Abdullah ve Eban b. Osmandan nakledilmiştir.

Bu hususta Süleyman b. Yesar diyor ki: “Şam halkından “Ehvas” adında bir kişi karısını bir talakla boşadı ve kadın boşandıktan sonra gördüğü üçüncü hayızının içinde iken adam öldü. Durum Muaviyeye arzedikli. Muaviye mesele­nin hükmünü bilemedi. Bunu Fedale b. Ubeyd’e ve Resulullahın Samda bulunan sahabilerine sordu. Onlar da bu meselenin hükmünü bilemediler. Bunun üzerine Muaviye, Zeyd b. Sabite binekli bir adam gönderdi. Zeyd o adama dedi ki: “Üçüncü hayızının içinde olan bu kadın kocasının mirasçısı olamaz. Bu kadın da ölmüş olsaydı kocası ona mirasçı olamazdı.” Süleyman diyor ki: “ömerin oğlu Abdullah da bu görüşte idi.”

Taberi diyor ki: “kelimesinin Arapçada asıl mânâsı “Belli bir vakitte gelmesi mutad olan bir şeyin gelme vaktidir” Bir de belli bir vakitte git­mesi alışılagelmiş olan bir şeyin gidiş vaktidir. Bu bakımdan hem âdet görme hem de âdetten temizlenme mânâlarında tefsir edilmeye müsaittir. Bu nedenle­dir ki bazı Araplar kadının âdetinin gelişine demişler diğer bazıları da âdetten temizlenmesinin gelişine demişlerdir. Resulullah (s.a.v.)in. Falıma bint-i Hubeyşe: “Kuru’ günlerinde namazı bırak.” hadis-i şerifinde kelimesi, âdet görme mânâsında kullanılmıştır. Taberi sözlerine de­vamla diyor ki: “Madem kî kuru’ kelimesinin mânâsı budur ve madem ki Allah teala, karısını boşamak isteyen erkeğe onu cinsi münasebette bulunmadığı temiz durumunda boşamasını emretmiştir ve adetli iken boşamasını yasaklamıştır ve kendisi ile zifaf yapılan kadın boşandığı takdirde üç kum’ beklemekle yükümlü­dür, buradan anlaşılmaktadır ki kadın boşandığı temiz hali ile birlikte iki temiz halini daha beklemek zorundadır. Üç temizlik hali bittikten sonra anık iddeti bitmiştir. Yani boşandıktan sonra üçüncü âdetini görür görmez iddeti bitmiş olur ve kendisiyle evlenmek isteyenlerin tekliflerini kabul edebilir.

Görüldüğü gibi Taberi, şıkkında belirtilen görüşü tercih etmiştir.

Âyet-i kerimede: “Eğer Allaha ve âhiret gününe iman ediyorlarsa, Al-lahın, rahimlerinde yarattığı şeyi gizlemeleri kendileri için helal değildir.” buyurulmaktadır. Müfessirler, bu âyette, kadınların rahimlerinde gizlememeleri emredilen şeyden neyin kastedildiği hakkında farklı görüşler zikretmişlerdir.

a- Zühri, İbrahim en-Nehai ve İkrimeye göre burada kadınlara, rahimle­rinde gizlememeleri emredilen şeydan maksat, hayızdır. Boşanan kadınlar, Alla-hın, rahimlerinde yarattığı hayız hallerini, kendilerini boşayan kocalarından giz­lemeleri helal değildir. Zira bu yolla, boşamadan sonra karısına dönme hakkı bulunan kocanın bu hakkı kaybedilmiş olur. Mesela: Karısını bir veya iki ric’î talakla boşamış olan erkek, karısının iki âdet görmesinden sonra ve üçüncü âdetinden önce tekrar ona dönmesini istemesi halinde kadın yalancı olarak: “Ben üçüncü âdetimi gördüm.” deyip kocasının kendisine dönmesini engelleme­si haramdır.

b- Abdullah b. Ömer, Mücahid, Rebi’ b. Enes, İbn-i Zeyd ve Delıhaka gö­re Allah tealamn bu âyette, kadınlara gizlemelerini yasakladığı rahimlerindeki şeyden maksat, hem hamilelik durumları hem de âdet görmeleridir. Kadınların bu iki hallerini gizlemeleri haramdır.

c- Diğer bir kısım müfessirlere göre burada kadınlara, gizlemeleri yasak­lanan, rahimlerindeki şeylerden maksat, sadece hamile olmalarıdır. Ancak bu görüşte olan âlimler, kadınların, hamile olduklarını gizlemelerinin yasak oluş sebebi hakkında farklı şeyler zikretmişlerdir.

aa- Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas ve İkrimeye göre, kadınların rahimlerindeki hamileliği gizlemelerinin yasaklanış sebebi, kendilerini boşayan kocalarının, hamile oldukları zamanda kendilerine tekrar dönmelerine engel ol­malarıdır. Bu hususta Ali b. Ebu Talha, Abdullah b. Abbasın şunu söylediğini rivayet etmiştir: Eğer bir kişi karısını bir veya iki talakla boşayacak olur da karı­sı da hamile olursa, doğum yapmadıkça ona tekrar dönmeye kocası daha layık­tır.

bb- Katadeye göre ise, kadınların, rahimlerinde bulunan hamileliği gizle­melerinin yasaklanmasının sebebi şudur: Cahiliye döneminde kadınlar, kendile­rini boşayan kocalarının tekrar kendilerine dönmesi korkusuyla hamile oldukla­rını kocalarından saklarlardı. Böylece başka kocalarla evlenir, önceki kocaların­dan hamile kaldıkları çocuklarını yeni evlendikleri kocalarına isnad ederlerdi. İşte Allah teala bu sebepten kadınlara, rahimlerindeki hamileliği gizlemelerini yasakladı.

cc- Süddiye göre ise, kadınların, rahimlerindeki çocukları gizlemelerinin yasaklanmasının sebebi şudur: Erkekler kanlanın boşamak istediklerinde onla­rın hamile olup olmadı klanın sorarlardı. Hamile olduklarını bilince karılarını boşamak istemezlerdi. Çünkü bu takdirde hem kendileri hem de kadınları, doğa­cak çocuktan dolayı zarar görüyordu. İşte bu sebeple kadınların, irâh i mi erindeki çocuklarını kocalarından gizlemeleri yasaklandı.

Süddiye göre, kocasına bu şekilde davranan kadının hamile olduğu ortaya çıkınca doğum yapsa bile bir ceza olarak tekrar kocasına döndürülmesi gerekir.

Tabeıi diyor ki: “Bu görüşlerden tercihe şayan olan görüş şudur: Kadınla­rın rahimlerinde gizlemeleri yasaklanan şey, hem hamile olmaları hem de adetli olmalarıdır. Kadınların, kendilerini bir veya iki talakla boşayan kocalarından hamile olduklarım veya âdet gördüklerini gizlemeleri haram kılınmıştır. Zira, kadının bu iki şeyi gizlemesi halinde de erkeğe zarar venne ihtimali vardır. Çünkü karısını bir veya iki ric’î talakla boşayan erkek, kadının iddet süresi bit­meden tekrar ona dönme hakkına sahiptir. Hamile olan kadının iddeti doğum yapması ile biteceğinden âdet gören kadının idcîeti de üç âdet veya üç âdetten temizlenme ile biteceğinden kadının, hamileliğini veya âdet gönnesini gizleme­si yasaklanmıştır. Ta ki kocasının kendisine dönme hakkı iptal edilmiş olmasın.

Âyet-i kerimede: “Kocaları sulh olmak isterlerse, iddet müddeti için­de onları geri almakta daha çok hak sahibidirler.” Duyurulmaktadır. Bu ifa­denin izahı şöyledir: Karısını bir veya iki talakla boşayan erkek, karısı ickiet beklediği sırada veya hamilelik esnasında onu tekrar kendine kabul edip zevce yapmaya başkalanndan daha layıktır. Bu hususta Abdullah b. Abbas şöyle de­miştir: Bir adam kansını bir veya iki talakla boşar kanst da hamile olur ise o adamın, kansını tekrar geri almaya daha çok hakkı vardır, yeter ki doğum yap­mış olmasın.”

İkrime ve Hasan-ı Basri ise bu âyet-i kerimenin, Bakara suresinin iki yüz yinni dokuzuncu âyeti ile neshedildiğini söylemişlerdir. Zira bu âyete göre kişi hanımını üç talak ile boşasa dahi onu tekrar geri almaya daha evla görülüyordu. Fakat iki yüz yinni dokuzuncu âyet bunu neshetti. Kansını üç talakla boşayan kocanın artık onu tekrar geri alma hakkı kalmadığı bildirildi.

Âyet-i kerimede: “Örfe göre kadınların vazifeleri kadar haklan da vardır.” Duyurulmaktadır. Bu ifade iki şekilde izah edilmiştir:

a- Dehhak ve İba-i Zeyd bu ifadeyi şöyle izah etmişlerdir: Kadınların, kocalarına karşı, Allanın kendilerine farz kılmış olduğu itaat etme vazife ve yü­kümlülükleri olduğu gibi onların, kocalarının üzerinde, hoş sohbette bulunma ve örfe göre iyi “davranma haklan da vardır.

b- Abdullah b. Abbas ise âyetin bu bölümünü şöyle izah etmiştir: “Ka­dınların, kocalarına karşı temizlenip süslenme yükümlülükleri olduğu gibi koca­larının da karılanna karşı ayrı yükümlülükleri vardır. Bu hususta Abdullah b. Abbasın şöyle dediği rivayet edilmektedir: Hanımımın bana karşı süslenmesini sevdiğim gibi benim de hanımıma karşı süslenmemi severim. Çünkü Allah teala buyunnuştur ki: “Örfe göre kadınların vazifeleri kadar hakları da vardır.”

Taberi diyor ki: “Bana göre ayetin en güzel tefsiri şöyledir: “Bir veya iki talakla boşanmış olan kadınların, kendilerini boşayan kocaları üzerinde haklan vardır. O hak da, kocalarının, sırf zarar vennek için kendilerine dönmeme du­rumlarıdır. Yani bu şekilde boşanan kanlara, iddetleri içinde tekrar dönmek is­teyen kocaları, onlara zarar vennek için değil faydalı olmak için dönmelidirler. Kadınların, kocalan üzerinde böyle bir haklan vardır. Kocaların da bir veya iki talakla boşadıklan karıları üzerinde hakları vardır ki o da, kadınların, rahimle­rindeki âdetlerini ve çocuklarını gizleyerek kocalarına zarar vennemeleridir. Kadınların, rahimlerindeki durumu gizleyerek kocalannın bu haklarını iptal et­meye hakları yoktur. Taberi, âyetin bu bölümünü bu şekilde izah etmesinin ge­rekçesi olarak âyetin, boşanma ve iddet bekleme hükümlerini kapsamış olduğumı göstermiştir. Buradaki karı ve kocanın haklarının boşama ve iddetle ilgili haklar olmasını kabul etmenin daha doğru olduğunu söylemiştir. Bununla bir­likte bu âyet-i kerimenin, karı kocadan herbirinin diğeri üzerindeki bütün hakla­rı ifade ettiğini söylemenin de mümkün olabileceğini bildirmiştir.

Âyet-i kerimede: “Erkekler kadınlardan bir derece daha üstündür.”

bu yurul m aktadır. Burada zikredilen üstünlük derecesinden neyin kastedildiği hakkında müfessirler çeşitli görüşler zikretmişlerdir:

a- Mücahid ve Katadeye göre, burada zikredilen, erkeklerin kadınlardan üstün olduğu dereceden maksat, Allah tealanın, miras, cihad vb. şeylerde erkek­lere verdiği üstünlüktür.

b- İbn-i Zeyd ve Muhammede göre ise buradaki üstünlükten maksat, er­keklerin emirlik ve kendilerine itaat edilme üstünlükleridir.

c- Şa’biye göre buradaki üstünlükten maksat, erkeğin mehir verme ve ka­rısına “Zina etti” iddiasında bulunması halinde “Lanetleşme” ile zina İftirası ce­zasından kurtulmuş olması üstünlüğüdür. Kadın ise erkeğe mehir vermediği gibi kocasının zina ettiğini iddia edecek olursa bu iddiasını doğrulayacak şahit bula­madığı takdirde kendisine zina iftirası cezası uygulanır. O, “Lanetlenerek” bu cezadan kurtulamaz.

d- Abdullah b. Abbasa göre burada zikredilen erkeğin üstünlüğünden maksat, onun, karısının üzerinde olan bir kısım haklarını tam olarak almaktan vaz geçmesi ve kadının kendi üzerindeki bütün haklarını ona vermesidir. Bu hu­susta Abdullah b. Abbasin şöyle dediği rivayet edilmektedir. “Ben, hanımım üzerinde bulunan bütün haklarımı almak istemem Zira Allah teala: “ftrkcklcr kadınlardan bir derece üstündürler.” buyurmuştur.”

e- Humeyd’e göre ise, bu âyette zikredilen, erkeklerin üstünlüğünden maksat, erkeklere sakalın Kitfedilişi, kadınların ise bundan mahrum kalmaları­dır.

Taberi diyor ki: “Bu görüşlerden âyetin tefsirine daha uygun olanı, Ab­dullah b. Abbasın görüşüdür. Yani buradaki dereceden maksat, erkeğin karısı üzerindeki haklarına karşı bağışlayıcı ve hoşgörülü olması ve onların bir kıs­mından vazgeçmiş olmasıdır. Zira Allah teala bu dereceyi erkek ve kadından herbirinin diğeri üzerindeki haklarını zikrettikten sonra beyan etmiştir. Bu dere­cenin de bu haklarla ilgili olması daha uygundur. Bu da erkeğin, kadının üzerin­deki haklarını kullanırken ona karşı müsamahalı davranmasında görülür. Taberi sözlerine devamla diyor ki: “Her ne kadar: “Erkekler kadınlardan bir derece da­ha üstündür.” ifadesi bir haber mahiyetinde ise de manen, erkeklere, bu üstün­lüklerinin gereği gibi davranmaları emredilmektedir.”

Âyet-i kerimenin sonunda: “Allah her şeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.” buyumlmaktadir. Bu ifadenin mânâsı şudur: Allah teala, hayızlı iken kadınlarına yaklaşarak veya iyilik yapmamak için Allaha yemini kendileri­ne siper edinerek yahut karısına yaklaşmayacağına dair yemin edip ona zarar vererek Allanın hudutlarını aşan erkeklerden ve rahimlerinde bulunan durumu gizleyip kocalarına zarar vererek Allanın koyduğu sınırları aşan kadınlardan in­tikam almakta her şeye galiptir. Bunları cezalandırmasına kimse engel olamaz. Verdiği bütün hükümlerde mutlak bir hikmet sahibidir.” Âyet-i kerimenin bu şekilde bitmesinin hikmeti, Allah tealanın bundan önceki âyetlerde bir kısım emir ve yasaklar koyması ve bu emir ve yasaklara uymayanları tehdit etmesidir.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.