sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 250 VE 251. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 250 VE 251. AYETLER
10.06.2024
317
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

250- Müminler Calut ve ordusuyla karşılaştıklarında şöyle dediler “Ey rabbimiz, üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımıza kuvvet ve sebat ver ve kâfir kavme karşı bize yardım et.

Talut ve ordusu, Calut ve onun ordusuyla karşılaşınca şöyle dua ettiler: “Ey rabbimiz, sen bizim üzerimize sabır indir, ayaklanmızı yerlerinde sabit kıl. Calut ve ordusu karşısında mağlup duruma düşmememiz için bize kuvvet ver. Sen, ilahlığını inkâr edip putlara tapan bu kâfirlere karşı bize zafer nasibet.  

251- Allahın izniyle kâfirleri bozguna uğrattılar. Davut Calutu öl­dürdü. Allah, Davuda hükümdarlık ve hikmet verdi. Ve dilediği şcyîeri ona öğretti. Eğer Allah, insanların bir kısmını diğer bir kısmıyla dcfctmcscydi yeryüzü fesada uğrardı. Fakat Allah, âlemlere karşı lütuf sahibidir.

Allah, müminlerin duasını kabul etti, Talut ve ordusu, Calutun taraftarla­rım, Allanın izni ve takdiriyle mağlup etli. Müminlerden biri olan Davud, azgın olan kâfir Calutu öldürdü. Allah, Davuda hükümdarlık ve Peygamberlik verdi. Ve ona zırh yapma sanatı gibi, dilediği şeyleri öğretti. Eğer Allah, iman ve itaat ehli vasıtasıyla şirk ve isyan ehlini defetmeseydi yeryüzü fesada uğrar, orada bulunanlar helak olur ve orada fitne çıkardı. Fakat Allah, bütün yaratıklarına karşı lütuf sahibidir. Onun için böyle yaptırdı.

*Hz. Davudun, kâfirlerin Kralı olan Calutu ne şekilde öldürdüğü husu­sunda müfessirler çeşitli rivayetler nakletmişlerdir.

a- Vehb b. Münebbihten nakledilen bir rivayette Vehb özetle şunları an­latmıştır: Talut, Calutun karşısına çıkınca Calut ona “Benimle teke tek vuruşa­cak bir kimseyi ortaya çıkarın. Eğer beni öldürürse benim ülkem sizin olsun, şa­yet ben onu öldürecek olursam sizin ülkeniz benim olsun” demiştir. Bunun üze­rine Hz. Davud, Taluta getirilmiş Talut da ona: “Eğer Calutu öldürecek olursa kızını onunla evlendireceğini ve onu, mallarının idarecisi yapacağını söylemiş­tir. Talut onu silahla teçhizattandırmış Davud ise bunu istememiş ve “Eğer Al­lah, ona karşı bana yardım etmeyecek olursa silahın hiçbir faydası olmaz.” de­miştir. Davud, Caluta karşı sapanla ve içine taş doldurduğu bir sepetle çıktı. Ca­lut onu “Benimle sen mi savaşacaksın? dedi. Davud : “Evet” detli. Calut “vay ha­line, benim karşıma köpeğin karşısına çıkıyormuşcasına sapan ve taşla mı çıkı­yorsun? Ben, senin etlerini parçalayacağım ve bugün seni kuıtlara kuşlara yem edeceğim.” dedi. Davud da ona : “Ey Allahın düşmanı, sen, köpekten daha kötü­sün.” dedi. Bir Taş alıp sapanına koydu ve Caluta doğru attı. Taş Calutun iki gö­zünün arasına isabet etti. Kafasını kırarak içine girdi. Calut yere düştü. Ordusu mağlup oldu. Davud, Calutun kafasını kesti. Ordu, Calutu mağlup ettikten sonra Taluta dönünce herkes Calutu, kendisinin Öldürdüğünü idda etmeye başladı. Ba­zıları kılıcını getiriyor, bazıları diğer silahlarını getiriyor bazıları da Calutun vü­cudundan bir kısım parçalar kopararak getiriyordu. Davud, Calutun kestiği kafa­sını saklamıştı. Talut, “Kim Calutun başını getirirse onu öldüren odur.” dedi. Bunun üzerine Davut Calutun başını getirdi ve Taluta: “Bana vaaüettiğini ver” dedi. Fakat Talut daha önce vermiş olduğu sözden dolayı pişman oldu ve Davu­da “Biliyorsun ki Kralların kızlarının mehirleri pahalıdır. Sen cesaretli bir adamsın. Kızımın mehiri, düşmanlarımızdan üç yüz kişinin, sünnet edilirken ke­silmesi gereken kabuklandır” dedi. Talut, bu davranışıyla Davudu öldürtmek is­tiyordu. Fakat Davut savaştı, düşmanlarından üç yüz kişiyi esir aldı. Onları sün­net edip kabuklarını aldı ve Taluta götürdü. Talut bu durumda kızını Davuda vermekten başka çare bulamadı. Fakat daha sonra buna pişman oldu ve Davudu Öldürmek istedi. Davud kaçıp dağlara sığındı. Talut onu takibetti ve çenber içi­ne aldı. Bir gece Talut ve muhafızları uykuya daldılar. Davud dağdan gelip Ta­lutun su içtiği ve abdest aldığı ibriği aldı. Sakalından kıllar, elbisesinden de par­çalar kesip aldı. Sonra yerine dönüp Taluta şöyle bağırdı: “Muhafızlarını değiş­tir. Eğer ben isteseydim seni dün öldürürdüm. İşte senin ibriğin, sakallarının kıl­ları ve elbisenin parçalan “Davud bu aldığı şeyleri Taluta gönderdi. Talut anladı ki, Eğer Davud isteseydi kendisini öldürmüş olurdu.” bunun üzerine Talut Da­vuda yumuşak davranmaya başladı. Ona güven verdi. Kendisinden Davuda her­hangi bir kötülük gelmeyeceğine dair Allaha söz verdi ve çekilip gitti. Talut, son zamanlarda yine de Davudu öldümıek için planlar kuruyordu. Fakat ona bir şey yapamadan öldü.

Talut, savaştığı her düşmanı mağlup ediyordu. Vehb b. Münebbihe “Ta­lut Peygamber miydi?” diye sorulunca o şeyle cevap vermiştir: “Taluta vahiy gelmiştir. Fakat onun yanında, kentlisine vahiy gelen “İşmoil” isimli bir Pey­gamber vardı. Talutu hükümdar yapan da o idi.

Vehb b. Münebbihin, Hz. Davudla Talutun arasında geçen bu olayı, daha farklı şekilde izah ettiği de rivayet edilmiştir. Mesela, diğer bir rivayette Vehb’in özetle şunları söylediği nakledilmektedir.

İsrailoğulları Talutun hükümdarlığını kabul edince, Peygamberlerine şöy­le bir vahiy gelmiştir: “Taluta söyle, Medyen halkına karşı savaşsın. Orada hiç­bir cani bırakmayarak hepsini öldürsün. Çünkü ben onu onlara galip getirece­ğim.” bunun üzerine Talut, ordusuyla birlikte Medyenin üzerine yürüdü. Kralla­rı hariç orada bulunanların hepsini öldürdü. Krallarını ise esir edip getirdi. Ayrı­ca canlı hayvanlarını da sürüp getirdi. Bunun üzerine Allah teala, Peygamberi İşmoile: “Talutun yaptıklarına hayret etmiyor musun? Ben ona bir şey emrettim. O ise emrime karşı geldi. Medyenlilerin Kralım sağ bırakıp esir aldı ve hayvan­larını da sürüp getirdi. Git ve ona de ki: “Ben, hükümdarlığı onun ailesinden mutlaka alacağım. Sonra da, kıyamete kadar bir daha bu duruma dönemeyecek­tir. Çünkü ben, bana itaat edene ikram eder, emrimi tutmayanı da hor ve hakir hale getiririm.” diye vahyetti. İşmoil Talutu gördü ve ona “Ne yaptın? Niçin on­ların Kralını esir alarak getirdin ve hayvanlarını da sürüp getirdin?” dedi. Talut, “Ben, hayvanlarını kurban etmek için getirdim.” dedi. İşmoil Taluta, “Allah, hü­kümdarlığı senin ailenden aldı. Bir daha kıyamete kadar ona dönmeyeceksin.” dedi. Sonra Allah, İşmoile şunu vahyetti: “Sen îşi’ye git. O, oğullarını sana gös­tersin. Sana emrettiğim oğlunu Kudüsün yağı ile yağla. O, İsrailoğulhırının hü­kümdarı olsun’.” İşmoil îşi’ye gitti ve “Oğullarını bana göster” dedi. îşi1 en bü­yük oğlunu çağırdı, O, vücudu iri ve yakışıklı bir genç olarak çıkıp geldi. İşmoil ona bakmca beğendi ve “Alhıha hamdolsun, şüphesiz ki Allah, kullarını çok iyi görendir.” dedi. Allah teala da ona “Senin gözlerin zahiri görüyor. Ben ise kalblerde olanı bilirim.” diye vahyetti. Bunun üzerine İşmoil “Bu oğlunu değil diğer oğlunu göster.” dedi. îşi’, îşmoile, altı oğlunu da gösterdi. Herbirinde İşmoil “Bu değil” dedi. Nihayet ona “Senin bunlardan başka herhangi bir çocuğun var-mı?” dedi. îşi’, “Benim, çobanlık yapan küçük bir oğlum daha var.” dedi. İşmoil “Birini gönderip onu getirt.” dedi. Bunun üzerine Davud geldi. O, beyaz ve kır­mızı tenli birisiydi. İşmoil onu Kudüs yağı ile yağladı ve babasına “Sen bunu gizle, zira Talut bunun gelecekteki durumunu anlayacak olursa onu öldürür.” dedi. İşte o dönemlerde Calut, ordusuya birlikte İsraioğullannm üzerine yürüdü. Talut da, İsrailoğullan ile birlikte Calutun karşısına yığınak yaptı. Her iki ordu da savaş hazırlığı yaparken, Calut, Taluta bir adam göndererek ona “Niçin sen benim kavmimi ben de senin kavmini öldüreceğiz? Seninle ben teke tek savaşa­lım veya sen dilediğin kimseyi benimle teke tek savaştır. Eğer ben seni öldüre­cek olursam iktidar benim olsun. Sen beni öldürecek olursan iktidar senin ol­sun.” dedi. Bunun üzerine Talut, askerinin içine bir adam göndererek Calutla te­ke tek savaşacak kim var? Eğer o Calutu öldürecek olursa, Kral Talut kızını onunla evlendirecek ve onu mülküne ortak yapacak.” diye ilan ettirdi. Bu sırada, Davudim babası îşi’, Davudu Talutun ordusunun içinde bulunan diğer kardeşle­rinin yanına gönderdi ve ona “Git kardeşlerini bana çağır ve diğer insanların du­rumunun ne olduğunu öğren ve bana bildir.” dedi. Davud, kardeşlerinin yanına geldi ve orada, Kral Talut, Caluta karşı savaşıp onu öldürene kızını verecek ” şeklinde bir ilan duydu. Davut, kardeşlerine “Sizin içinizde Calutla teke tek sa­vaşıp ta Kralın kızı ile evlenecek birisi yok mu?” dedi. Onlar da: “Sen, ahmak bir çocuksun, Caluta karşı kim güç yetirebilir? O, zorbaların hayatta kalanların-dandir.” dediler, Davut, kardeşlerinin istekli olmadıklarını görünce “Ben, gidip onu Öldüreceğim.” dedi. Kardeşleri onu azarladılar ve ona kızdılar. Fakat Davut, onların bir ara dalgınlıklarından istiafade ederek gidip Kralın tellalının yanına vardı ve ona: “Caluta karşı teke tek ben savaşacağım.” dedi. Tellal onu alıp Kra­la götürdü. Kral ona: “Bana İsrailoğullanndan bu gencin dışında kimse cevap vermedi ha? O da bu genç öyle mi?” dedi. Sonra gence “Yavrum, sen Caluta karşı teke tek savaşıp onu öldürecek misin?” dedi. Davud, “Evet” dedi. Kral, “Sen, şimdiye kadar, kendine güveneceğin bir şey yaptın mı?” dedi. Davud: “Evet, ben koyunlara çobanlık yapıyordum. Bir arslan bana hücum etti. Ben onun iki çenesini tutup ağzını ayırdım.” dedi. Bunun üzerine Talut ona bir yay ve diğer bütün teçhizatı istetti. Davut onları giyip ata bindi. Halkın yanına vardı. Ve orada attan inerek tekrar Kralın yanına döndü. Kral ve yanında bulunanlar “Bu genç korktu” demeye başladılar. Davut gelip Kralın yanında durdu. Kral ona “Ne var?” dedi. Davut, “Eğer Allah onu Öldürmeyecek olursa bu at ve bu si­lahlar onu öldüremez. Bırak beni de onunla dilediğim gibi savaşayım.” dedi. Kral ona “Peki yavrum.” dedi. Bunun üzerine Davut, torbasını aldı, içine taş doldurdu. Çobanlık yaparken yanında bulundurduğu sapanını aldı. Caluta doğru ilerledi. Ordusuna yaklaşınca, “Calut nerede Benimle teke tek savaşsın.” dedi. Calut, bütün silahlarını kuşanmış bir şekilde atının üzerinde geldi. Davudu gö­rünce “Teke tek seninle mi savaşacağım?” dedi. Davut, “Evet.” dedi. Calut: “Sen benim karşıma köpeğin karşısına çıkarmış gibi sapan ve taşlarla mı çıkı­yorsun?” dedi. Davut “Evet öye.” dedi. Calut: “Peki şimdi senin etlerini gökler­deki kuşlara ve yerdeki kurtlara yem edeceğim.” dedi. Davut, “Belki de Allah senin etini öyle yapar.” dedi. Bunun üzerine sapanına bir taş koyup onu Caluta doğru fırlattı. Taş, Calutun başında bulunan miğferin burun tarafına isabet etti. Onun kafasını kırıp beynine işledi. Calut, kafası üzerine yere düştü. Davut iler­leyip kafasını kılmayla kesti. Boynundaki torbasıylîı birlikte, Talutu techizatıy-la birlikte sürükleyerek götürüp Talutun önüne attı. Herkes sevinç içindeydi. Talut geri dönerken, şehrin kapısına varınca, bütün insanların Davultan bahset­tiklerini gördü. İçinden onu kıskandı. Bu arada Davut, Taluta gelip “Hanımımı ver.” dedi. Talut, “Sen Kralın kızıyla mehirsiz olarak mı evlenmek istiyorsun?” dedi. Davut ona: Sen bana mehiri şart koşmam ıştın. Benim verecek bir şeyim yok.” dedi. Talut ona: “Ben seni gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü tutmaya­cağım. Sen cesaretli bir adamsın. Bizim dağlarımızda insanlara karşı savaş açan bazı insanlar var. Bunlar sünnetsiz kişilerdir. Onlardan iki yüz kişiyi öldür ve kabuklarını bana getir.” dedi. Bunun üzerine Davut, öldürdüğü her kişinin, sün­net eder gibi kabuğunu kesip ipe düzüyordu. İki yüz kişi tamamlanınca onların kabuklanın getirip Taluta verdi. Ve ona: “Artık hanımımı bana ver. Şart koştu­ğun şeyi getirdim.” dedi. Talut da kızını onunla evlendirmek zorunda kaldı. Bu­nun üzerine insanlar Davudu daha fazla Övmeye başladılar. Bu defa Talut oğlu­na: “Davudu öldüreceksin.” dedi. Talutun oğlu, “Sübhanallah, bu sana yakışır mı?” dedi. Talut “Sen ahmak bir çocuksun, yakında o seni de aileni de iktidar­dan uzaklaştıracaktır.” dedi. Talutun oğlu, babasından bunları işitince, kızkarde-şinin yanına gitti ve ona: “Ben babamın, senin kocan Davudu Öldüreceğinden korkuyorum. Kocana söyle de tedbirini alsın ve babamın gözünün önünden kay-bolsun.” dedi. Davudun karısı durumu kocasına anlattı. Bunun üzerine Davut ortadan kayboldu. Sabah olunca Talut, Davudu çağırması için bir adam gönder­di. Davudun kansı, yatakta birisi yatıyormuş gibi bir şekil yaptı vq üzerine yar-ganı öıttü. Talutun gönderdiği adam geldi ve “Davut nerede? Kral onu çağırıyor gelsin.” dedi. Kız ona: “Geceleyin hastalanmıştı. Şu anda gördüğünüz gibi yata­ğında uyuyor.” dedi. Adamlar gidip Taluta durumu anlattılar. Talut biraz durdu, sonra tekrar adam gönderdi. Kızı yine: “Gördüğünüz gibi henüz uyanmadı.” de­di. Gelen bu adamlar Krala gidip durumu anlatınca bu defa Kral, “Uyuşa da kal­dırıp getirin.” dedi. Onlar gidip yatağı kontrol ettiler fakat içinde kimseyi bula­madılar. Tekrar Kralagidip durumu anlattılar. Kral bu sefer kızını çağırttı ve ona “Bana karşı yalan söylemene sebep neydi?” dedi. Kızı da: “Böyle yapmamı benden Davut istemişti. Eğer öyle yapmayacak olsaydım beni öldüreceğinden korkuyordum.” dedi. Davut dağlarda kaçak olarak yaşamaya devam etti. Nihayet Talut öldürüldü. Ondan sonra Davut gelip İsrailoğullanna hükümdar oldu.

b- Süddi ise Hz. Davulla Talutun arasında geçen bu hadiseyi özetle şöyle nakletmiştir. “Talutla birlikte nehirden Davudun babası on üç oğlu ile birlikte geçti. Davut, babasının en küçük evladı idi. Bir gün babasına geldi ve ona: “Ey babacağım, bu sapanımla her attığımı öldürüyorum,” dedi. Babası ona: “Müjde­ler olsun sana evladım. Allah senin rızkını, bu sapanına bağladı.” dedi. Yine bir gün Davut, babasına gelerek: “Ey babacığım ben, dağların arasında yürüdüm. Orada yatan bir arslan gördüm onun sırtına binip kulaklarından tuttum. O bana bir şey yapmadı.” dedi. Bunun üzerine babası ona: “Müjdeler olsun oğlum. Bu büyük bir şey, Allah bunu sana verdi.” dedi. Yine başka bir gün, Davut babasına gelerek “Ey babacığım, ben dağların arasında yürüyor ve Allahı teşbih ediyo­rum. Benimle birlikte, Allahı teşbih etmeyen hiçbir dağ kalmıyor.” dedi. Bunun üzerine babası ona: “Müjdeler olsun evladım. Bu, hayırlı bir şeydir. Allah bunu sana verdi.” dedi. Davut, çobanlık yapıyordu. Babası ona ve diğer kardeşlerine azık getiriyordu. Bu sırada tsrailoğullannın Peygamberleri, içinde yağ bulunan bir boynuzu, demirden yapılmış bir elbiseyi (Zırhı) Taluta göndermiş ve ona “Sizin arkadaşlarınızdan Calutu öldürecek olan kişinin başına bu boynuz konul­duğunda boynuz kaynayacak, ondan akan yağlarla o kişi başını yağlayacak fa­kat o yağlar, kişinin yüzüne akmayacak ve sadece başında bir taç gibi kalacak­tır. O kişi bu elbiseyi onlara giydirdi. Fakat hiçbirinin vücuduna uygun gelme­di. Onları elbiseyi giyecek ve vücuduyla onu dolduracaktır.”Bunun üzerine Ta­lut bütün İsrailoğullarmı çağırıp bu elbiseyi onlara giydirdi. Fakat hiçbirinin vücuduna uygun gelmedi. Onlar elbiseyi deneme işini bitirdikten sonra Talut, Da­vudun babasına : “Senin bizim göremediğimiz herhangi bir oğlun kaldı mı?” de­di. Davudun babası: “Evet, oğlum Davut kaldı. O bize azığımızı getiriyor.” de­di. Davut yolda gelirken, kendisine üç taş tesadüf etti. Taşlar onunla konuşlu ve ona “ey Davut, sen bizi al Calutu bizimle öldürürsün.” dediler. Davut onları alıp torbasının içine koydu. Talut: “Kim Calutu öldürürse kızımı onunla evlendirece­ğim ve onu mülküme ortak edeceğim.” demişti. Davut gelince, boynuzu başına koydular. Boynuz kaynadı ve içindeki akan yağ ile yağlandı. Elbiseyi giydi. As­lında Davut hastalıklı ve sararmış birisiydi. Elbiseyi daha önce kim giyiniş idiy­se, onun içinde kaybolur gibi olmuştu. Fakat Davut giyince ona dar geldi. Da­vut, Caluta doğru ilerledi. Calut insanların vücutça en irileri ve en güçlüleri idi. Davudu görünce kalbine korku düştü. Ve ona: “Ey genç, geri dön ben .sana acı­yorum ve seni Öldürmek istemiyorum.” dedi. Davut, “Bilakis ben seni öldürece­ğim.” dedi. Torbasından taşı çıkarıp sapana yerleştirdi. Her taşı çıkardığında ona bir şey okudu. Birinciye “Bu, atam İbrahim adıyla” İkinciye “Bu, Atam İs-hakin adıyla.” Üçüncüye de: “Bu, atam Yakubun adıyla.” dedi. Sonra taşlan at­maya girinşince hepsi tek taş haline geldi. Davut pnlan fırlatıp attı. Taş Calutun iki gözünün arasından girip kafasını deldi ve onu öldürdü. Bundan sonra Davut, Talutun kızıyla evlendi. Fakat Talut bu sefer Davudu kıskanmaya başladı ve onu öldürmeye kalktı. Bunu hisseden Davut, yatağına içki dolu bir küp koyarak kaçtı. Davudun yatakta olduğunu sanan Talut, küp’e bir kılıç vurdu. Küpten ağ­zına bir damla sıçrayınca “Allah Davuda rahmet etsin. Ne de çok içki içiyor-muş.” dedi. Ertesi gün Davut, Tuluk uyurken onun evine vardı. Başına iki, ayak­ları ucuna İki, sağına İki, soluna da iki ok bıraktı. Talut uyanınca okları gördü ve meseleyi anladı. Kendi kendine şöyle dedi: “Allah Davuda rahmet eylesin, o benden daha hayırlı. Zira ben onu yakaladığımda vurdum. Fakat o beni yakala­dığında bana dokunmadı.” dedi. Sonra bir gün Talut, atının üzerinde çölde ge­çerken Davudun oralarda dolaştığını gördü ve “Allık bugün Davudu öldürece­ğim.” dedi. Davut, korktuğu zaman kaçarken ona hiçbir şey kavuşamazdı. Talut kovaladı. Davut kaçtı. Nihayet Davut bir mağranin içine girdi. Allah örümceği, mağaranın önüne, ağını Örmesini ilham etti. Talut mağaranın önüne varınca, örümceğin ağını gördü ve “Şayet Davut buraya girmiş olsaydı bu ağı delerdi.” dedi. Böylece Allah, Talutun Davuda dokunmasına engel oldu.

Bu olayı İbn-i İshak, Mücahid, Rebi’ b. Enes, İbn-i Zeyd ve İbn-i Cüreyc de bazı farklarla zikretmişlerdir…

Âyet-i kerimede: “Allah Davuda hükümdarlık ve hikmet verdi ve dilediği şeyleri ona Öğretti.” bu yortmaktadır. Burada zikri geçen “Hüküm d arlık “tan maksat, iktidar, “Hikmef’ten maksat, Peygamberlik, kendisine öğretilen şeyler­den maksat ise, zırh yapma sanatı ve sağlam ömıe işidir. Süddiye göre burada zikredilen “Hükümdarlık”tan maksat, Talutun hükümdarlığı, “Hikmef’ten mak­sat da, Şem’unun Peygamberliğidir. Allah Teâlâ Hz. Davuda hem hükümdarlığı hem de Peygamberliği vermiştir.

Âyet-i kerimede: “Eğer Allah, insanların bir kısmını diğer bir kısmıyla def etmeseydi yeryüzü fesada uğrardı. Fakat Allah, âlemlere karşı lütuf sahibi­dir.” buyrulmaktadır.

Taberi diyor ki: “Allah teala bu âyet-i kerime ile, Resulullahın dönemin­de bulunan ve cihaddan geri kalan münafıkları, kalblerindeki şüphelerinden do­layı, müşrik ve kâfirleri de inançlarının sakatlığından dolayı uyarmakta, geçmiş ümmetlerde olduğu gibi Muhammed ümmetinde de, iman edenleri onlara galip geticerek sırlamı bertaraf edeceğini bildinnektedir. Evet, Allah Teâlâ, salih bir kulu sayesinde salih olmayan kullarını düzeltir. Ve salih kul, çevresinde bulu­nan akrabalarına ve komşularına da faydalı olur. Bu hususta Abdullah b. Ömer-den Resulullahın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir. “Şüphesiz ki Allah, salih bir müminle,, komşularından yüz evin ailesinden belayı defeder.” Cebir b. Ab­dullah da bu hususta Resulullahın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir. “Şüp­hesiz ki Allah, müşlüman bir insanın salih olmasıyla onun çocuğunu ve çocuğu­nun çocuğunu ev halkını ve çevresinde bulunan evlerin balkını salih kılar. O salih kul, içlerinde bulunduğu müddetçe onlar Allahın himayesindedirler.”

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.