sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 256 VE 257. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 256 VE 257. AYETLER
13.06.2024
165
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

256- Dinde zorlama yoktur, Artık hak bâtıldan seçilip belli olmuştur. Kim Tağutu reddedip Allaha iman ederse, muhakkak ki o, kopmayan sağ­lam bir kulpa sarılmıştır. Allah, her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi bilendir.

İslamda, dine girmek için zorlama yoktur. Artık hak ile bâtıl açıkça orta­ya çıkmıştır. Kim, Şeytan ve putlar gibi, Allahtan başka tapınılan tağutları tanı­maz da Allah’ın, kendisinin rabbi ve hak mabudu olduğuna iman ederse şüphesiz ki o, en sağlam bir iman kulpuna yapışmıştır. O kulp kendisine sarılanı Allahın azabı ve cezasından kurtaracak olan en sağlam bir kulptur. Allah, kendi birliğini tasdik edenlerin ikrarını işiten, ihlas ve samimiyetlerini çok iyi bilendir.

Bazı âlimlere göre bu âyetin hükmü kaldırılmıştır. Fakat sahih olan gö­rüşe göre bu âyetin hükmü kaldırılmamıştır. Bu âyet, İslam devletine Cizye ve­rerek boyun eğen ehl-i kitabın durumunu hükme bağlamaktadır. Bunlardan, ciz­ye verenleri İslama girmeye zorlama yoktur. Fakat putlara tapanlar ve İslam dininden donenler bu hüküm dışmdadırlar. Onlar, İslamı kabul etmeye zorlanırlar.

Bu âyet-i kerimenin hükmünün kaldırılıp kaldırılmadığı hususundaki gö­rüşleri şöylece özetlemek mümkündür:

a- Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr, Âmir eş-Şa’bi ve Mücahide göre bu âyet-i kerime, Ensardan bir kısım insanlar hakkında nazil olmuştur. Bu in­sanların kadınlarının çocukları yaşamadığında bu kadınlar, çocukları yaşadığı takdirde onu Yahudi yapacaklarına dair adakta bulunurlardı. Çünkü bunlar müş­riktiler. Yahudiler ise ehl-i kitaptandı. Bu sebeple müşrikler ehl-i kitabın üstün­lerini kabul ediyorlardı.

Resullah (s.a.v.) Medineden Yahudi kabilesi Nadr oğullarını uzaklaştırdı­ğı zaman bunların içinde, Ensarın, Yahudileşmiş bu gibi çoeuklan-tla bulunu­yordu. Ensar, “Biz çocuklarımızı bırakmayız.” dediler. Bunun üzerine Allah tea-la: “Dinde zorlama yoktur. Artık hak bâtıldan seçilip belli olmuştur.” âyetini in­dirdi Ensann, çocuklannı zorla Yahudilikten çevirip Müslüman yapmaları­nın doğru olmadığını, onlan kendi iradelerine bırakmalım gerektiğini, onlar, İs­lam gelmeden önce Yahudiliği kabul ettiklerinden, kendilerine ehl-i kitap mua­melesi yapılacağım beyan etti.

b- Abdullah b. Abbas ve Süddiden nakledilen diğer bir görüşe göre ise bu âyet-i kerime, Ensann Salim b. Avf oğullanndan “Hüseyni” adlı bir kişi hakkın­da nazil olmuştur. Bu kişi Müslümandı ve onun, Hristiyan olan iki de oğlu var­dı. Bu kişi, oğullarının, kendi istekleriyle Hristiyanlıktan dönmemeleri üzerine, Resulullahtan, bunların zorla Müslüman edilmelerini istedi. İşte bunun üzerine de Allah tealabu âyeti indirdi

c- Katade, Dehhak, Mücahid ve Abdullah b. Abbastan nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyet-i kerime, cizye verip boyun eğen ehl-i kitap hakkında nazil olmuştur. Bu sebeple hükmü bakidir, mensuh değildir. Zira bunlarla “Ki­tap ehlinden Allaha ve âhiret gününe iman etmeyenler, Allahın ve Peygamberi­nin haram kıldığını haram saymayanlar ve hak din olan İslamı din edinmeyen-İerle, boyun eğip kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşm. ayeti gere­ğince Müslümanlara boyun eğip cizye verdikleri takdirde zorla İslam dinine so­kulmaları için savaşılmaz. Daha sonra açıklanacağı üzere Taberi bu görüşü tercih etmektedir.

d- Zeyd b. Eslem’e göre ise bu âyet-İ kerime, kâfirlere karşı savaşmayı emreden şu âyetlerle neshedilmiştir. Ve attık bütün insanların İslam dinine da­vet edilmeleri gerekmektedir. İnsanlar bu daveti kabul ederlerse Müslümanların kardeşleri olacaklarını, kabul etmezlerse öldürülmeleri gerektiğini, ancak bu in­sanlardan ehl-i kitap olanların müslümanlara boyun eğerek cizye vermeleri ha­linde Öldürülmeyeceklerini söylemiştir.

Bu konuda âyet-i kerimelerde şöyle buyrulmaktadır: “Ey müminler, çev­renizde bulunan kâfirlerle savaşın. Sizi sert ve kuvvetli bulsunlar. İyi bilin ki Allah, kendisinden korkanların yanındadır: “Ey Peygamber, kâfir ve mü­nafıklarla cihad et. Onlara karşı sert davran. Onların varıp kalacakları yer ce­hennemdir. Orası varılacak ne kötü bir yerdir”Ey Muhammed, savaşa ka­tılmayıp geride kalan Bedevilere sen şöyle de: “Yakında güçlü kuvvetli bir ka-vim’e savaşa çağırılacaksınız. Onlarla ya savaşacaksınız veya müslüman ola­caklar. Eğer bu davete uyarsanız Allah, size güzel bir mükâfaat verecektir. Eğer daha önce yüz çevirdiğiniz gibi yine de yüz çevirecek olursanız sizi, can yakıcı ağır bir azapla cezalandıracaktır.

Taberi, âyet-i kerimenin, cizye veren ehll-i kitap ve Mecusilerin hüküm­lerini beyan ettiğini söyleyen, bu nedenle mensuh olmadığını zikreden görüşü tercih etmiş ve gerekçe olarak ta özetle şunları zikretmiştir: Bir nasşın mensuh olabilmesi için, onu nesneden diğer nass ile tamamen çelişmesi ve aralarını te’lif etmenin imkânsız olması halinde söz konusu olur. Şayet iki passın birini âmm (Genel) ifadeli diğerini hâss (Özel ifadeli) kabul etmek mümkünse, âyetlerin bir­birlerini neshettiklerini söylemek isabetli değildir. Bu âyet de bu kabilendir. Ya­ni, cizye vererek boyun eğen ehl-i kitabı ve mecusileri zorla dine sokmak caiz değildir. Buna makabil cizye vermeyen veya ehl-i kitap ve mecusi olmayan kâfirleri zorla dine girmeye mecbur etmek caizdir. O halde bu âyetle, kâfirleri öldürmeyi emreden âyetlerin arasını te’lif etmek mümkündür. Bu da bu âyetin, özel bir kısım kâfirlerin hükmünü, yani eh-li kitap olan Yahudi ve Hristiyanla-nn bir de Mecusilerin hükmünü beyan ettiğini göstermektedir.

Bu konuda Âlûsî de şunları söylemektedir. “Kişiyi İslam dinine sokmaya çalışmak onu zorlamak de ğildir. Zira zorlamak, kötü şeyleri kabul ettirmeye ça­lışmakla olur. Müslüman olmak ise bütün insanların hayrınadır. Bu itibarla Müslüman olmayan bir kişiyi kılıçla İslama davet etmek, onu zorlamak değildir. Bilakis ona ikramda bulunmaktır. Âyet-i kerime bunu ifade etmektedir.

TAĞUT: Âyette zikredilen “Tağut” kelimesinden maksat, Ömer b. el-Hattab, Mücahid, Şa’bi, Dehhak, Katade ve Süddiye göre “Şeytan” demektir Ebul Âliye ve Muhammede göre sihirbaz demektir. Said b. Cübeyr, İbn-i Cüreyc ve Cabir b. Abdullaha göre, “Kâhin” demektir.

Taberi, Tağut hakkında söylenecek en doğru görüşün, onun, “Allaha kar­şı azgınlaşan ve Allanın dışında kendisine tapınılan şeydir.” diyen görüş oldu­ğunu söylemiştir. İsterse tağut, kendisine tapanları zorla taptınnış olsun, isterse onun zoru olmadan insanlar kendilerinden ona tapmış olsunlar. Bu nedenle, kendisine tapılan bu varlık Şeytan da olabilir Heykel de, put da yahut başka her­hangi bir şey de.

Allah teala bu âyet-i kerimede, ifade buyurmaktadır ki, kim Allanın dı­şında kendisine t apılan bir kısım varlıkların ilahtık ve rablıktarını reddeder ve . Allaha hakkıyla iman edecek olursa, işte kopmayan sağlam kulpa sarılan kişi o’dur.

Âyet-i kerimede, tağutu inkâr edip Allaha iman edenin, kopmayan bir kulpa sarılmış olacağı beyan ediliyor. Buradaki kulptan maksat, Mücahide göre iman, Süddiye göre İslam, Said b. Cübeyre göre ve Dehhaka göre demektir. Yani, Allah teala, müminin imanını, kopmayan sağlam bir kulpa ben­zetmiştir. Nasıl ki sağlam bir kulptan tutan kimse tehlikeden kurtulur. İman eden kişi de, dünya ve âhirette hedefine ulaşır.

 

257- Allah, iman edenlerin dostudur. Onları, karanlıklardan aydınlı­ğa çıkarır. İnkâr edenlerin dostları ise tağutlardır. Onları aydınlıklardan karanlıklara düşürürler. İşte onlar cehennemliktirler. Orada ebedi olarak kalacaklardır.

Allah, müminlerin dostudur. Yardım ve muvaffak kılmasıyla onları ko­rur. Onları, inkârın karanlıklarından çıkarıp imanın nuruna kavuşturur. Allanın birliğini inkâr edenlerin dostları ise, Allahtan başka taptıkları putlar ve benzeri tağutlardır. Bunlar, kendilerine tapanları imanın nurundan çıkarır inkârın ve azgınhğın karanlıklarına sürüklerler. Allahtan başka şeylere ibadet eden kimseler ise cehennemliktirler. Orada ebedi olacak kalacaklardır.

Âyette zikredilen “Karanlıklardan maksat, Katadeye göre, sapıklık, Dehhak ve Reb’ b. Enese göre, inkarcılıktır. “Nur”dan maksat ise Katadeye gö­re, Hidayet, Dehhak ve Reb’ b. Enese göre de imandır. Bu izahlara göre Allah teala, kâfirliği ve sapıklığı, karanlıklara benzetmiştir. Çünkü inkâr içinde olan kişinin, basireti kapanır. İmanın aydınlığını göremez olur. İman ve hidayet ise aydınlıktır. Mümin olan kişinin basireti açıktır. Hak ve hakikati aydınlık bir şe­kilde görür.

Mücahid ve Abede b. Ebi Lübabe bu âyetin izahında şunları söylemişler­dir. Hz. İsa gelince bir kısım insanlar, ona iman etmiş, diğerleri ise inkâr etmiş­lerdir. Hz. Muhammed gelince de Hz. İsayi inkâr edenler, Hz. Muhammede iman etmiş, Hz. İsaya iman etmiş olan Hristiynlar ise Hz. Muhammedi inkâr et­mişlerdir. İşte âyet-i kerime bu iki sınıfı beyan etmektedir. Yani Allah, Hz. Mu­hammede iman edenlerin dostudur. Onlan, İsaya iman etmeyerek düştükleri inkârın karanlıklarından çıkarır ve imanın aydınlığına kavuşturur. Muhammede iman etmeyen kâfirlerin dostları ise Şeytanlardır. Şeytanlar onları, İsaya iman etmenin nurundan çıkarır. Muhammedi inkâr etmek karanlıklarına sokarlar.

Görüldüğü gibi, Mücahid ve Abede bu âyeti, özellikle Hristiyanİara ve Hz, Muhammede iman eden putperestlere yorumlamışlardır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.