TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 258. AYET-İ KERİME
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
258- Allah’ın, kendisine hükümdarlık verdiğinden dolayı, İbrahim ile, rabbi hakkında münakaşa eden kimseyi görmedim mi? İbrahim ona: Benim rabbim dirilten ve öldürendir.” dediğinde o: “Ben de diriltir ve öldürürüm.” demişti, ibrahim ona: “Allah güneşi doğudan getiriyor sen de batıdan getir de görelim.” dediğinde ise inkâr eden kimse şaşırıp kaldı. Allah, zalim bir topluluğu doğru yola sevketmez.
Ey Muhammed, kendisine hükümdarlık verildi diye şımararak İbrahim ile rabbi hakkında münakaşaya giren kimseyi kalb gözünle görüp benim de sana bildirmemle bilmedin mi?” İbrahim ona: “Benin rabbim hayatı ve ölümü elinde bulundurandır. Dilediğini yaşatır dilediğini ise öldürür.” elediğinde: “Onu ben de yaparım. Ben de yaşatır ve öldürürüm.” demişti. İbrahim ona: “Benim rabbim güneşi doğudan getiriyor sen de ilahlık iddiasında samimi isen onu batıdan getir de görelim.” dedi. Bunun üzerine o inkarcı şaşırıp kaldı ve ileri sürecek hiçbir delil bulamadı. Zira Allah, zalimleri, tartr.ma ve husumetlerinde delil bulmaya muvaffak kılmaz.
Hz. İbrahim ile rabbi hakkında tartışan bu adamın Nemrud b. Men’an adında, yeryüzünde ilk zorbalık yapan bir hükümdar olduğu Mücahid, Katade, Rebi’ b. Enes, Sütldi ve İbn-i Zeyd tarafından rivayet edilmektedir.
Mücahid diyor ki: “Bu zorba hükümdara iki adam getirildi. O, adamların birisini öldürdü diğerini bıraktı ve dedi ki: “İşte ben şunu öldürdüm şunu yaşatıyorum.” Bu davranış Nemrudun ahmaklığını, beyinsizliğini ve anlamsız bir de-megojiye giriştiğini gösterir. Çünkü yaşatma ve öldürme, yok olan bir şeyi var edip ona hayat venne, verdiği cam alıp onu öldürmedir. Yoksa bir insanı öldürüp diğerini affetme değildir,
Zeyd b. Eşlem diyor ki: “Yeryüzünde ortaya çıkan ilk zorba kişi Nemruttu. İnsanlar gelip yiyeceklerini ondan alıyorlardı. Hz. İbrahim de bu insanlar gibi yiyecek almaya gelmişti. Nemrut, önünden geçen herkese “Rabbiniz kimdir?” diye sorar, onlar da “Sensin” derlerdi. Nihayet önünden İbrahim geçerken ona da: “Rabbin kimdir?” diye sordu. İbrahim de: “Rabbim, dirilten ve öldürendir.” dedi. Nemrut “Ben de diriltir ve öldürürüm.” dedi. İbrahim ona: “Şüphesiz ki Allah güneşi doğudan getiriyor sen de onu batıdan getirsene.” dedi. Bunun üzerine inkarcı Nemrut, şaşırıp kaldı ve İbrahime yiyecek vermeden geri çevirdi. İbrahim, ailesine dönerken boz renkli bir kum yığının yanından geçti ve kendi kendine: “Ben, bundan biraz alıp aileme götürsem de, onların yanına vardığımda gönülleri hoşnut olsa acaba nasıl olur?” dedi. Sonra o kumdan biraz alıp ailesine götürdü. Eşyasını yere koyduktan sonra yatıp uyudu. Kansı getirdiği şeye baktı. Bir de ne görsün, o zamana kadar gördüğü yiyeceklerin en güzelini getirmiş. Ondan yemek yapıp kocasına ikram etti. Kocası, ailesinde yiyecek bir şey olmadığım biliyordu bu sebeple “Bunu nereden buldun?” dedi. Karısı da: “Senin getirdiğinden yaptım.” dedi. Bunun üzerine İbrahim bu yiyeceklerin, Alla-hm verdiği bir nzik olduğunu anladı ve ona hamdetü. Sonra Allah, bu zorba Nemruda bir melek göndererek “Bana iman et, seni iktidarında bırakayım.” diye emretti. Nemrut, “Benden başka bir rab mı var?” dedi. Melek ikinci defa ona geldi ve aynı şeyleri söyledi. Nemrut da aynı durumda ısrar etti. Melek üçüncü defa geldi. Nemrut yine ısrar etti bunun üzerine Melek ona: “Üç güne kadar, toplayacağın ne gücün varsa topla.” dedi. Zorba Nemrut, gücünü topladı. Allah meleğe emretti. Melek, sivrisineklerin gelecekleri mânevi bir kapı açtı. Sivrisineklerin havada yoğun bir şekilde bulunuşundan dolayı güneşin doğuşunu dahi hissedemez oldular. Allah, bu sinekleri onlara musallat kıldı. Sinekler onların etlerini yeyip kanlarını emdi. Kemiklerinden başka bir şey kalmadı. Nemnıda ise bir şey olmamıştı. Nihayet Allah teala ona da bir sivrisinek gönderdi. Sinek onun burnundan girdi. Dört yüz sene kafasının içinde kaldı. Sineğin verdiği rahatsızlığı önlemek için kafasına çekiçlerle vuruluyordu. Ona en çok merhamet eden, iki eliyle birlikte vuran kimseydi. Bu kişi dört yüz sene zorbalık yapmıştı. Bu sebeple Allah teala ona, dört yüz sene azap etti. Sonra da onu öidüıdü. Nemrut, yüksekçe bir kule yaptırmıştı. Allah onun kulesini temelinden yıkarak başına uçurdu. Şu âyet-i kerime bu hususa işaret etmektedir. “Kendilerinden önceki kâfirler de tuzak kurdular. Fakat Allah, onların binalarını temelinden sarstı. Tavanları başlarına geçti. Azap, beklemedikleri bir yönden kendilerine geldi.
Süddi de Hz. İbrahim ile tartışan Nemrudun kıssasını özetle şöyle anlatmaktadır: “Hz. İbrahim, ateşten kurtulup çıkınca onu Kralın yanına götürdüler. Hz. İbrahim daha önce Kralın yanına hiç gitmemişti. Kral onunla konuştu. Ve ona: “Rabbin kimdir?” diye sordu. Hz. İbrahim, “Rabbim, dirilten ve öldürendir.” dedi. Bunun üzerine Nemrut, “Ben de diriltip öldürürüm. Dört kişiyi eve hapsederim. Onlara yiyecek içecek vermem. Açlıktan ölecek duruma gelince ikisine yemek ve su verip ölmelerini önlerim yaşarlar. İkisini de bırakırım Ölürler,” dedi. Hz. İbrahim, Nemrudun sahip olduğu imkânlarla bunu yapacağını anlayınca ona şu cevabı verdi: “Benim rabbim odur ki, güneşi doğudan getirir. Sen de onu batıdan getirsene.” Bunun üzerine inkarcı Nemrut şaşırıp kaldı ve Hz. İbrahime “Bu, deli bir kimse bunu buradan çıkarın. Görmediniz mi bu, deliliğinden dolayı putlarınıza karşı gelme cesaretini gösterdi ve onları kırdı. Ve kendisini de ateş yakmadı.” dedi. Nemrut, daha fazla tartışırsa, kavminin huzurunda rezil olacağından korktuğu için Hz. İbrahimi huzurunda çıkardı. Allah teala bu hususta şöyle buyurmuştur. “Bu, İbrahime, kavmine karşı verdiğimiz delilimiz-dir. Biz, dilediğimizin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir. Her şeyi iyi bilendir.
Ayet-i kerimenin sonunda “Allah, zalim bir topluluğu doğru yola sevketmez.” buyrulmaktadır. Yani, Allah, inkâra düşerek kendine zulmeden bir kavme, müminleri mağlup edecek herhangi bir delil göstermez. Hak ehlinin karşısında, âciz kalıp susmaya mahkum olurlar.