TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 56 VE 57. AYETLER
56- Sonra şükredesiniz diye, ölmüşken size tekrar hayat verdik.
Sizi çığlıkla Öldürdükten sonra, size olan nimetimize karşılık şükredesiniz diye sizi yeniden dirilttik.
Bundan sonra Allah Teâlâ, İsrailoğullarına, şükretme vazifelerini hatırlatarak onlara vermiş olduğu nimetleri saymaya başlamış ve şöyle buyurmuştur:
57- Bulutları üzerinize gölgelik yaptık. Size, kudret helvası ve bıldırcın indirdik “Size rızık olarak verdiklerimizin temizlerinden yy in.” dedik. onlar bize zulmetmediler fakat kendi kendilerine zulmediyorlardı.
Ey İsrailoğulları, Tin sahrasında bulunduğunuz sırada bulutlan üzerinize gölgelik yaptık. Orada size bir lütuf olarak, ağacın üzerine inen, baldan daha tatlı ve güzel olan kudret nevası ve bıldırcın indirdik” Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin leziz ve temiz olanlarından yeyin” dedik. Fakat siz bu nimetlere karşı nankörlük ettiniz. Emrimize isyan ettiniz. Ancak, bizim emrimize isyan etmekle bize zulmetmediniz. İsyanlarınızla azabı hak ettiğiniz için kendi kendinize zulmettiniz.
Âyet-i kerimede zikredilen ve “Bulutlar” diye tercüme edilen kelimesi aslında gökyüzünü bürüyen her şeye denir. Bu şey bulut ta olabilir duman da, olabilir başka bir şey de. Mücahid, âyet-i kerimede zikredilen ve İsrailoğullarının üzerine gönderildiği beyan edilen in, bildiğimiz bulut olmadığını söylemiş Abdullah b. Abbas da bu bulutun normal bulutlardan daha soğuk ve daha güzel bir bulut olduğunu ve kıyamet gününde Allanın emrinin içinde geleceği* ve Bedir savaşında meleklerin içinde geldiği bulut olduğunu söylemiş ve İsrailoğullarının Tin çölünde bu özel bulutla gölgelendiklerini beyan etmiştir.
Taberi diyor ki: Âyette zikredilen ( fâ. ) kelimesi, göğü kaplayan herhangi bir şey olarak izah edildiği takdirde, İsrailoğullarının gölgelendiren ( fuî ) in da bulut vb. herhangi bir şey olması mümkündür. Allah Teâlâ buna: “Göğü kaplayıp örten” mânâsına gelen ( r’ui ) ismini vermiştir. Buna “Bulut” mânâsına gelen ismini vermesi uygun düşmezdi. Zira, o takdirde o kaplayanın, buluttan başka bir şey olduğunu söylemek mümkün olmazdı.
Âyette zikredilen ve “Kudret helvası” diye tercüme edilen kelimesi, Mücahide göre bazı meyve ağaçlannm gövdesinden akan ve bal’a benzeyen bir maddedir. Katadeye göre kar gibi beyaz olan bir maddedir. Rebi’ b. Enes’e göre bal gibi bir içecektir. İbn-i Zeyd ve Âmir’e göre bal’dir. Vehb’e göre zerrecikler ve un’lar gibi ufanmış ekmeklerdir. Süddi’ye göre bu, Turrencebin ağacı üzerine inen bir nimet, Abdullah b. Abbas ve Âmir’e göre, ağaçların üzerine gökten düşen ve yenilen bir maddedir. Bazılarına göre ise bal gibi tatlı olan Sümam ve Uşer bitkilerinin üzerine düşen bir maddedir. Peygamber efendimiz ir hadis-i şerifinde:
“Mantar den yani kudret hclvasımdandır. Suyu da göz için şifadır. buyurmuştur.
“Bıldırcın kuşu” diye tercüme edilen kelimesi, Abdullah b. Abbas, Dehhak ve Âmir tarafından bu şekilde izah edilmiş, Süddi ve Rebi1 b. Enes tarafından “Bıldırcından daha büyük bir kuş” şeklinde, Vehb tarafından “Güvercin gibi semiz bir kuş” şeklinde, Abdullah b. Mes’ud ve Abdullah b. Abbas tarafından “Bıldtrcın’a benzeyen bir kış” şeklinde izah edilmiş, Katade de bu kuş’u, güneyden esen rüzgârların getirdiğini söylemiştir.
Taberi diyor ki: “Eğer denilecek olursa ki: “Allah tealanın, bu kavmi bulutlarla gölgelendirmesinin ve bunlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirmesinin sebebi nedir?” Cevaben denir ki: “Bu hususta çeşitli rivayetler vardır:
Taberi bu hususta özetle şunları zikretmektedir: Süddi diyor ki “Allah te-ala Hz. Musanın kavminin tevbelerini kabul ettikten ve Musanın seçtiği yetmiş kişiyi öldürüp tekrar dirilttikten sonra İsrailoğullarına, Kudüs’e gitmelerini emretmiştir. Onlar oraya yaklaşınca Musa onlardan on iki önder seçip orada bulunan zorba kavme gönderdi. Bu gidenlerle o kavim arasında cereyan eden olayları Allah teala bizlere haber vermiştir. Kavmi Musaya: “Ey Musa, onlar orada oldukça biz oraya ebediyyen girmeyiz. Sen ve rabbin gidin savaşın biz burada oturacağız.” dediler. Bunun üzerine Musa hiddetlendi ve onlara beddua etti ve şöyle dedi: “Ey rabbim, ben, kendimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyonim. Sen, bizimle bu fasık kavmin arasını ayır Hz. Musanın bu duası, aceleye getirdiği bir duadır. Bu duanın üzerine Allah teala şöyle buyurdu: “Kırk sene o mukaddes yer onlara haram kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklardır. Allah teala, İsrailoğullarını çölde dolaşmaya mecbur edince Hz. Musa, yaptığı duadan dolayı pişman oldu. Kavminden, kendisiyle beraber olan ve kendisine itaat eden insanların yanına vardı. Onlar ona: “Ey Musa, bize ne yaptın?” dediler.Allah teala, Hz. Musa’nın bu pişmanlığı üzerine ona şunu vahyetti: “O fâsık kavim için üzülme. Bunun üzerine Hz. Musa’nın üzüntüsü gitti. Yine kavmi ona: “Ey Musa, biz burada suyu nerede bulacağız?” yemek nerede? dediler. Allah Teâlâ da onlara, Turrencebin ağacım üzerine indirdiği kudret helvasını, bıldırcın’a benzeyen Selva’yı gönderdi. İsrailoğullanndan herhangi birisi gelip kuş’a bakıyordu. Eğer semiz ise onu kesiyor yoksa bırakıyordu. O zayıf kuş da semizleştikten sonra geliyordu. İsrailoğulları: “Yemek olarak bu var. Fakat içecek nerede?” dediler, Musa, âsâsıyla taş/a vurdu. Taştan on iki pınar fışkırdı. On iki toruna ayrılan her bir torun, bunlardan birinden su içmeye başladı. İsrailoğulları: “Yemek ve su olarak bunlar var. Fakat gölgelik hani?” dediler. Bunun üzerine onlar, bulutlarla gölgelendirildiler. İsrailoğulları tekrar: “Bu, gölgelik. Ya giyecek elbise nerede?” dediler. Allah Teâlâ da onların elbiselerini hiç eskimeyecek bir şekle getirdi. Boylan büyüdükçe elbiseleri de büyüyordu. Allah teala şu âyetlerde bu hususları beyan etmektedir: “Bulutlan Üzerinize gölgelik yaptık. Size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. “Size rızık olarak verdiklerimizin temizlerimden yeyin.” dedik. Onlar bize zulmetmediler, fakat kendi kendilerine zulmediyorlardı.” “Bir zaman Musa, kavmi için su aramıştı. Biz de ona “Âsâsı taşa vur.” dedik. Bunun üzerine taştan on iki göze fış-kirdı. Her cemaat su içeceği yeri bildi (ve dedik ki) “Allah’ın rızkından yeyin için, yeryüzünde bozgunculuk yaparak fitne çıkarmayın.
Rebi’ b. Enes diyor ki: “İsrailoğulları Tih çölünde beş veya altı fersahlık bir alanda şaşkın bir vaziyette dönüp duruyorlardı. Sabahtan akşama kadar dolaşıp aynı noktaya geliyorlardı. Kırk yıl bu şekilde devam ettiler. İşte burada onlara kudret helvası ve bıldırcın kuşu gönderiliyor, elbiseleri de eskimiyordu. Yanlarında, Tur dağından alıp götürdükleri bir taş bulunuyordu. Konakladıkları yerde Hz. Musa, âsâsiyla o taşa vuruyor ve ondan on iki pınar fışkırıyordu.”
Abdullah b. Abbas diyor ki: “Onların çölde giydikleri elbise ne eskiyor ne de kirleniyordu.”
İbn-i Cüreyc diyor ki: “Onların, kudret helvası ve bıldırcın etinden, bir günlük yiyeceklerinden fazla almaları halinde bu yiyecekler bozuluyordu. Ancak Cumartesi gününün yiyeceğini Cuma gününden alıyorlardı. O günün yiyeceği bozulmuyordu.