TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENAM SURESİ 106. VE 110. AYETLER
106- Rabbin tarafından sana vahyolunana tabi o!. Ondan başka ilah yoktur. Allaha ortak koşanlardan yüzçcvir.
Ey Muhammed, rabbinin sana vahyettiği emirlerine uy. Müşriklerin seni davet ettikleri putları bırak. Allahtan başka hiçbir ilah yoktur. Hakkıyla kulluk edilmeye ancak o layıktır. Allaha ortak koşanlarla tartışmayı bırak, onlardan yüzce vir. [1][142]
107- Allah dileseydi onlar ortak koşmazlardı. Biz seni onların üzerine bekçi yapmadık. Sen onlara vekil de değilsin.
Eğer Allah dileseydi onları da hidayete kavuştururdu. Onlarda Allaha ortak koşmazlardı. Ey Muhammed, biz seni, onların üzerine, yaptıkları amelleri denetleyen bir bekçi yapmadık. Sen onların vekilleri de değilsin ki onları müdafaa edesin. [2][143]
108- Kâfirlerin, Allahtan başka taptıklarına sövmeyin ki onlar da aşın giderek bilgisizce Allaha sövmesinler. Her ümmete, yaptığı işi böylece süslü gösterdik. Sonra onların varacakları yer, rablcrînin huzurudur. Rab-leri onlara yaptıklarını haber verecektir.
Abdullah b. Abbas diyor ki: “Müşrikler “Ey Muhammed, ya bizim ilahlarımıza hakaret etmekten vazgeçersin veya biz de senin rabbini alaya alırız.” dediler ve bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.”
Katade diyor ki: “Bu âyet-i Celilenin asıl nüzul sebebi, Müslümanların, kâfirlerin putlarına sövmeleri, kâfirlerin de haddi aşarak cahillikle Allah tealaya sövmeleridir.
Bu âyet-i Kerime, herhangi bir menfaatin, büyük bir zarara yo! açtığı takdirde terkedilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Bir Hadis-i Şerifte Peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır:
“Kişinin, anne ve babasına sövmesi, büyük günahlardandır.” Sahabiler: “Ey Allahm Resulü, kişi nasıl olur da anne ve babasına söver?” diye sorunca Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Kişi başkasının babasına söver, sövdüğü adam da onun babasına söver. Ve başkasının annesine söver o da onun annesine sö-ver. [3][144]
Bu âyetin izahında Süddinin şunları söylediği rivayet edilmiştir: Ebu Talibin ölümü esnasında Kureyşliler demişlerdir ki: “Haydin bu adamın yanına gidelim. Kardeşinin oğlunun bize sataşmasını yasaklamasını isteyelim. Çünkü bizler, onun ölümünden sonra yeğenini öldürmekten utanırız. Çünkü Araplar diyeceklerdir ki: Onu öldürmelerine Ebu Talip engel oluyordu. O ölünce yeğenini öldürdüler.” Ebu Süfyan Ebu Cehil, Nadr b. Haris, Ümeyye b. Halef, Übey b. Halef, Ukbe b. Ebi Muayf, Amr b. el-Ass ve Esved bir araya gelip “Muttalip” isimli birini Ebu Talibe gönderdiler. Kendisini ziyaret için ondan izin istidiler. Adam Ebu Talibin yanına vardı ve ona “Bunlar kavminin ileri gelenleridir. Senin nin yanına gelmek istiyorlar” dedi. Ebu Talib izin verdi . İçeri girdiler ve ona dediler ki: “Ey Ebu Talib, sen bizim büyüğümüz ve efendimizsin. Muhammed, bize de ilahlarımıza da eziyet etti. Onu çağırıp bizim ilahlarımıza sataşmaktan’ vaz geçmesini, bizim de onu, ilahı ile başbaşa bırakmamızı emretmeni istiyoruz.” Bunun üzerine Ebu Talib Resulullahı çağırdı. Resulullah geldi. Ebu Talib ona: “Bunlar senin kavmin ve amcalarının oğullarıdır.” dedi. Resulullah: “Ne istiyorsunuz?” dedi. Onlar da: “Senin, bizi ve ilahlarımızı bırakmanı, bizim de seni ve ilahını bırakmamızı istiyoruz” dediler. Ebu Talib, Resulullaha “Kavmin sana insaflı davrandı. Onların bu tekliflerini kabul et” dedi. Resulullah da buyurdu ki: “Söyleyin bana, eğer ben, bu teklifinizi kabul edeceğime dair size söz verecek olsam sizler de, söylediğiniz takdirde Araplara hakim olacağınız ve Arap olmayanları da haraç alarak boyun eğdireceğiniz bir sözü söyleyeceğinize dair bana söz verir misiniz?” Ebu Cehil dedi ki: “Baban hakkı için evet söyleriz ve onun on mislini de söyleriz. O söz nedir?” Resulullah da dedi ki: “Lailahe illallah” deyin” müşrikler bunu kabul etmediler. Yüzlerini astılar. Ebu Talib de dedi ki: “Ey yeğenim, onun dışında başka bir söz söyle. Çünkü kavmin bu sözden tedirgin oldu” Resulullah da dedi ki: “Ey amca, onlar güneşi getirip sağ elime koysalar, yine de ben bunun dışında bir söz söylemem.’1 Resulullah bunu söyleyerek müşriklerin beklentilerinden vazgeçip ümide kapılmamalarını istedi. Fakat onlar öfkelendiler, ve dediler ki “Ya ilahlarımıza sövmekten vaz geçersin veya biz de sana’ ve sana emir gönderene söveriz..” İşte bu âyet bunu izah etmektedir. [4][145]
109- Kendilerine bir mucize gelirse, ona mutlaka iman edeceklerine dair en ağır ycnımleriylc Allaha yemin ettiler. De ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır.” Onlara mucizeler geldiğinde dahi iman etmeyeceklerini sîz nereden bileceksiniz?
Âyet-i kerimedeki “Nereden bileceksiniz?., ifadesindeki muhatabın kim olduğu hakkında farklı izahlar yapılmıştır. Mücahide göre burada kendilerine hitabedilen kimseler müşriklerdir ve cümle burada sona ermektedir. Bundan sonra gelen cümle müstakil bir cümledir. Müminlere durumu haber vermektedir. Bu izaha göre âyetin bu kısmının mânâsı şöyledir: “Ey müşrikler, Allanın mucizeleri size geldiğinde iman edeceğinizi nereden biliyorsunuz?” “Ey müminler, o mucizeler onlara gelse de onlar iman etmeyeceklerdir.”
Diğer bir kısım âlimler ise buradaki muhatapların müminler olduğunu söylemişlerdir. Zira müşrikler, kendilerine bir mucize geldiği takdirde iman edeceklerine dair yemin edince müminler Resulullaha demişlerdir ki: “EyAlla-hın Resulü, sen rabbinden bir mucize iste de müşrikler iman etsinler,” Bunun üzerine Allah teala bu âyeti kerimeyi indirmiş ve müminlere buyurmuştur ki: “Ey müminler, o müşriklere, bu istedikleri mucizeler geldiğinde onların iman edeceklerini nereden biliyorsunuz?” âyet-i bu şekilde izah eden alimler cümlesinin başındaki bir pekiştirme edatı olduğunun ve olumsuzluk ifade etmediğini “Sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan neydi[5][146] âyetindeki gibi olduğunu söylemişlerdir.
Başka bir kısım âlimler ise buradaki hitabın müminlere yapıldığını ancak şüphesiz ki” ifadesinden maksadın “Belki de” mânâsında olduğunu söylemişlerdir. Taberi de bu görüşü tercih etmiş ve âyetin mânâsının şöyle olduğunu söylemistir: “Ey müminler ne biliyorsunuz? Belki de bu müşriklere mucizeler geldiğinde bunlar iman etmeyecekler böylece derhal cezalandırılacaklar, ertelenmeyeceklerdir.”
Taberi, İbn-i Kâ’b’m şöyle dediğini rivayet ediyor: “Resulullah (s.a.v.), birgün Kureyşlilerle konuşuyordu, Onlar dediler ki: “Ey Muhammed, sen bizlere, Musanın âsâsı bulunduğunu, onu taşa vurarak on iki göze fışkırttığını haber veriyorsun. Yine sen, İsanın, ölüleri dirilttiğini, Semud kavmine mucize olarak bir Deve verildiğini söylüyorsun. O halde sen de bize bazı mucizeler getir ki biz de seni tasdik edelim” Resulullah (s.a.v.) “Size ne getirmemi istersiniz? diye sorunca Kureyşliler: “Safa tepesini altın .yapmanı istiyoruz” dediler. Resulullah onlara: “Şayet bunu yaparsam beni tasdik eder misiniz?” diye sorunca dediler ki: “Evet, Allaha yemin olsun ki eğer bunu yaparsan hepimiz sana tabi oluruz.” Resulullah (s.a.v.) Kalkıp dua etmeye başladı. Bunun üzerine Cebrail aleyhisse-lam geldi ve Resulullaha şöyle dedi: “Dileğin yerine getirilecek. İstersen Safa tepesi altın olacak. Fakat bir mucize gönderilir de buna rağmen iman etmezlerse biz onlan mutlaka azaba uğratınz. İstersen bırak onları da tevbe edip imana gelenler tevbe etmiş olsunlar.” Resulullah (s.a.v.) bunun üzerine dedi ki: “O halde tevbe edenler tevbe etsin.” İşte bunun üzerine bu âyet-i Kerime nazil oldu[6][147]
110- Biz onların kalblcrini ve gözlerini ters çevriririz de ilk defa ona iman etmedikleri gibi şimdi de İman etmezler. Onları azgınlıkları içerisinde bırakırız, bocalayıp dururlar.
Biz o müşriklerin kalblerini imandan, gözlerini hakkı görmekten çeviririz de, daha önce Allaha ve Resulüne iman etmedikleri gibi mucizeyi gördükten sonra da iman etmezler. Biz onlan, azgınlıkları içerisinde bırakırız, bocalayıp dururlar. Ne hakka ulaşırlar ne de doğruyu görürler. [7][148]