sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENAM SURESİ 141. VE 145. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENAM SURESİ 141. VE 145. AYETLER
13.01.2025
11
A+
A-

141- Çardaklı ve çardaksız baylan, hurma ağaçlarını, çcşifli meyve­leri olan bitkileri, zeytin ve narları, birbirine benzeyen ve benzemeyen özelliklerde yaratan O’dur. Bunların herbiri mahsul verdiği zaman mah­sullerinden yeyin. Hasat zamanı da hakkını verin. İsraf etmeyin. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez.

Sizler için çardaklı ve çardaksız bağlan ve kavun karpuz gibi yeryüzüne yayılmış, elma armut gibi yerden yükselmiş meyve ağaçlarını ve bahçeleri yok­tan var eden, hurma ağacını, çeşitli meyve ve taneleri olan bitkileri, zeytini ve Narı, görünüşleri, tatlan, renkleri ve büyüklükleri birbirine benzeyen ve benze­meyen şekilde yaratan Allahtır. Onların herbiri meyve verdikleri zaman meyve­lerinden yeyin. Hasat zamanı da üzerlerinde olan zekât ve benzeri haklan verin. İsraf etmeyin. Zira Allah, israf edenleri sevmez.

Ayet-i kerimede geçen ve “Hasat zamanı da hakkını verin” diye tercü­me edilen cümlesi, müfessirler tarafından çe­şitli şekillerde izah edilmiştir.

  1. a) Enes b. Malik, Abdullah b. Abbas, Hz. Abbas, Cabirb. Zeyd, Hasan-ı Basri, Said b. el-Müseyyeb, Katade, Tavus, Muhammed b. el-Hanefiyye, Deh-hak ve İbn-i Zeyde göre “Hasat gününde de hakkını verin” ifadesinden maksat, “Mahsullerinizin zekâtını verin…” demektir. Mahsullerin zekâtı ise, sulama ile yetiştirilip elde edilen mahsullerden onda bir’in yansı, sulama yapılmadan elde edilen mahsullerden ise onda biridir.

Bu hususta Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki:

“Yağmurun, nehirlerin, pınarların suladığı veya yerin altından kendiliğin­den su alan mahsullerin zekâtı onda birdir. Deve ile veya kuyulardan su çekile­rek sulanan mahsulün zekâtı ise onda bir’in yansıdır.

Katade demiştir ki: “Bu zekât, ölçülen ürünlerdedir. Bu ürünler, beş vesk’e yani. üç yüz sa’a ulaşınca ondan zekât vermek farz oluyordu. Ancak, öl­çülmeyen ürünlerden de, ölçülenlerin miktarında zekât verilmesini müstehap görüyorlardı.

  1. b) Cafer b. Ali, Ata, Hammad, Mücahid, İbn-i Ebi Neciyh, Abdullah b. Ömer, İbn-i Şîrîn, İbrahim en-Nehai, Yezid b. el-Esam, Rebi b. Enes, Said b. Cübeyr, ve Muhammed b. Kâ’b’a göre ise “Hasat gününde mahsullerin hakkım verin” ifadesinden maksat, “zekâtın haricinde, mahsullerden tasaddukta bulu­nun” demektir. Ancak bu âlimler, zekâtın haricinde, tasadduk edilecek miktarın ne kadar olacağı hususunda çeşitli izahlarda bulunmuştur.

Atâ’ya göre, mahsul sahibinin gönlünden kopacak olan bir miktardır. Ve­ya yiyecek maddelerinden bir avuçtur. İbrahim en-Nehaiye göre bir tutam mah­suldür, Rebi’ b. Enese göre, yere dökülen başaklardır. Mücahide göre fakirlerin yemesi için mescitlere asılan hurma salkımıdır. Said b. Cübeyre göre, hayvanla­rın yiyeceğidir.

Mücahid demiştir ki: “Kişi ekinleri biçtiği zaman dilencilere başak verir, dövmeye götürdüğü zaman da onlara yine başaklardan verir. Dövüp sapından ayırınca da onlara yiyecek olarak verir, işini bitirip mahsulü ölçünce de zekâtını ayınr. Hurmaları toplarken de onların salkımlarından yedirir. Ölçerken de yedi-rir. Ölçmeyi bitirince de zekâtını ayırır.

Bu hususta Yezid b. el-Esam diyor ki: “Hurmalar toplanınca hurma sa­hipleri, ağaçlarından bir hurma salkımı getirip Resulullahin mescidine asarlardı. Fakirler gelir, dernekleriyle o salkıma vururlar ve düşenleri yerlerdi. Birgün Resulullah, Hasan veya Hüseyinle birlikte mescide geldi. Onlardan biri bir hur-

73/a    Ebu Davud, K. ez-Zekât bııb: 12, Hadis No: 1596

ma alıp ağzına götürdü. Resulullah o burmayı çekip ağzından aldı. Çünkü Resu-kıllah da, ehl-i beyti de sadaka yeriliyorlardı.

  1. a) Abdullah b. Abbas. Said b. Ciibeyr, İbrahim en-Nehai, Ilasan-ı Ba.sri,

Süddü ve Atiyye’den nakledilen diğer bir görüşe göre, “Hasat gününde, mahsul­lerin hakkını verin” emri, daha Önce nazil olmuştu. Mahsullerin, zekâtını belir­ten emirler gelince bu âyet neshedümiş oldu. Artık hangi mal olunsa olsun, ekin ve ağaç ta olsa zekât dışında bunlardan bir miktar tasaddukta bulunmak farz de­ğildir. Çünkü, mahsullerin onda birinin veya onda yarımının zekât olarak veril­mesi farz kılınmıştır,                                             Taberi de bu son görüşü tercih etmiştir. Zira, bütün âlimler, ekinlerin zekâtlarının ancak dövülüp ianelerinin ayrılmasından sonra, hurmalann zekâtlarının da ağaçlarından toplanıp kurumalarından sonra verileceği hususun­da ittifak etmişlerdir Halbuki bu âyette, mahsullerin haklarının hasat gününde verilmesi emredilmektedir. Bu da göstermektedir ki bu emir neshedilmiştir.

Âyet-İ kerimenin sonunda “israf etmeyin. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez.” buyumlmaktadır.

Müiessirier. burada geçen “İsraf etmeyin” ifadesindeki muhataplardan kimlerin, israftan da neyin kastedildiği hususunda farklı görüşler zikretmişler–dir.

  1. a) Ebul Âliye, İbn-i Cüreyc ve Ataya göre buradaki israf yasağı, tarımla meşgul olan kimseleredir. O kimselerin israf etmelerinden maksat ise, mahsulle­rini ve diğer mallarını fazlaca dağıtıp yoksul hale düşmeleridir.
  2. b) Said b. el-Miiseyyeb ve Muhammed b. Kâ’b el-Kureziye göre ise bura­daki muhataplar, tarımla meşgul olan insanlardır. İsraf etmelerinden maksat ise, mallarındaki, zekât ve sadaka hakkını vermeyerek günahkâr olmalarıdır. Bunla­ra göre israf etme, “Hakkı tecavüz etme” demektir.
  3. c) İbn-i Zeyd’e göre ise, burada, kendilerine, israf etmeleri yasaklanan kimselerden maksat, idarecilerdir. İsraf etmelerinden maksat, ise, idare ettikle­rinden, Ali ahin koyduğu sinirin üstünde mal almalarıdır. Allah teala, bu âyeti kelimesiyle, idare ettiklerinden zekâtları toplayan idarecilere, Allanın farz kıldı­ğı miktardan daha fazlasını almalarını yasaklamıştır.

Taberi diyor ki: “Bize göre. bu hususta söylenecek doğru söz şudur: “Al­lah teala bu âyet-i kerime ile, haddi aşma anlamına gelen bütün israfları yasak­lamıştır. Bu israf, Allanın koyduğu miktarın üstüne çıkmakla da olur, altına düş­mekle de olur. Bu israfa, bizzat mal sahipleri de düşmüş olabilir, idareciler de, Kur’an-ı kerimi, tahsis edici herhangi bir delil olmadıkça genel anlamıyla olmak elbette ki daha isabetlidir.

Mahsullerini toplarken fakirlerin haklarını vermeyenler hakkında Kalem suresinde şöyle buyumluyor:

“Bahçe sahiplerini imtihan ettiğimiz tzibi, bunları da imtihan ettik. Bir za­man bahçe sahipleri, sabahleyin erkenden bahçelerinin meyvelerini devşirecek-lerine dair yemin etmişlerdi.”

“Hiçbir istisnaya yer vermemişlerdi.”

“Oniar daha uykudayken rabbin tarafından o bahçeyi bir beia sardı da simsiyah kesiliverdi.”

“Sabah eıkenden birbirlerine “Haydi devireceksiniz mahsulünüzün başı­na erken gidin” diye seslendiler.

“Biıl’üıi hkhir yoksul. oıava girip yanınıza sokulmasın” diye aralarımla fısıldanarak bahçeye doğru yürüdüler.”

“Onlar, fakirlere \ardını etmemeye güçlerimin yeteceğini zannederek git­tiler.”

“Bahçevi görünce şöyle dediler: “Şüphesiz biz yolumuzu şaşırdık.” “H;i\ m hayır. bı/. mahrum edilmişiz”

“İçlerinden on insaflıları: “Ben size, tevbe edip Aüahı teshili etmeniz ge­rekir dememiş miydim dedi.”

“Onlar ..:a ‘Biz, rabbımi/i. layık olmadığı sıfatlarda;! tenzih ederiz. Şüphe­si/, biz. Zaümlermişi dediler.”

“Birbirlerini kınamaya başladılar.”

“Yazıklar olsun bize. şüphesiz biz. haddi aşanlar

“L’mukir ki rabbimiz, bı/e hu bahçeden daha hayırlısını verir. Biz, herşe-yi yalnız labbimizden isteriz.” dediler.

“Kte azap böyledir. Ahire! azabı ise daha büyüktür. Keşke bilselerdi.” [1][188]

 

142- Hayvanlardan yük taşıyanları, etinden ve yününden istifade edi­lenleri de yaratan O’dur. AlUıhın, size rı/ik olarak vermiş olduğu şeylerden ycyin. Şeytanın izinden gitmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.

Hayvanlardan binilmeye müsait ve yük taşımaya elverişli olanları, kesip etinden istifade ettiğiniz, ayrıca yünlerinden ve tüylerinden faydalandıklarınızı yaratan Allahtır. Allah in size, nzık olarak vermiş olduğu ekinlerden, meyveler­den ve hayvanların etinden yeyin. Allanın size helal kıldığı temiz rizıkları ken­dinize haram kılarak Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü .şeytan, sizin apaçık düşmanmizdır. Sizin yok olmanızı ve Aİlahın yolundan alıkonulmanızı ister.

Âyet-i kerimede, bir kısım hayvanların yük taşıyan yani “Hamule” oldukları, diğerlerinin ise “Etinden ve yününden istifade edilen” Yani “fersen” oldukları zikredilmiştir. Miifessirler, bu iki kısım

hayvanlardan hangi hayvanların kastedildiği hususunda iki görüş zikretmişler­dir.

Abbdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Abbas, Mücahid ve Hasan-i Basri’den nakledilen bir görüşe göre “Hamule” diye vasıflandırılan hayvanlardan maksat, gebe kalabilen ve sutlarında yük taşıyabilen büyük develerdir. “Ferşen”den maksat ise küçük develerdir.

Abdullah b. Abbas, Rebi b. Enes, Katade Süddi, Dehhak, Hasan-ı Basri ve İbn-i Zeyde göre ise, “Hamule”den maksat, sırtlarına binilebilen deve, at, ka­tır gibi hayvanlardır. “Ferşen”den maksat ise, koyunlar ve diğer hayvanların yavrularıdır. Taberi bu son görüşün tercihe şayan okluğunu söylemiştir.

Hayvanların, insanların istifadesi için yaratıldığını beyan eden diğer âyetlerde de Duyuruluyor ki:

“Onlar, kendileri için, bizzat kudretimizin eseri oiarak yarattığımız hay­vanları görmüyorlar mı? Üstelik o mallara sahiptirler.”

“Biz, o hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Bazılarına binerler, bazıla­rının da etini yerler.”

“Kendileri için onlarda daha nice faydalar ve içecekler vardır. İliç şükret­mezler mi? [2][189]

“Sizler için hayvanlarda da ibret vardır. îşkembclerindeki yem artıklarıy­la kandan meydana gelen, saf, kolayca içilebilen sütü size içiririz.”

“Allah, evlerinizi sizin için mesken kıldı. Hayvanların derilerinden, yol­culuğunuzda ve mukim olduğunuzda kolayca taşıyabildiğiniz barınaklar yarattı. Size bu hayvanların yünlerinden, tüylerinden ve kıllarından eşya ve belirli bir zamana kadar kullanılan ticaret mallan yarattı. [3][190]

 

143- Sekiz çifti yaratan da O’dur. ikisi koyun ikisi keçidir. Ey Mu-hammed, de ki: “Allah, o çiftlerden iki erkeği mi yoksa iki dişiyi mi yahut o her iki dişinin karındakilcri mi haram kılmıştır? Eğer doğru iseniz, bilgiye dayanarak bana haber verin.”

Deve. sığır, koyun ve keçilerden dişi ve erkek olmak üzere sekiz tane çif­ti yaratan da Allahtır. Bunlardan ikisi, koyun ve koç ikisi de keçi ve tekedir. Ey Muhammed, kendilerine ekin ve hayvanlardan bazılarını yasaklayıp onu Alla-hın haram kıldığını iddia eden şu insanlara de ki: “Allah, o çiftlerden erkek olan koç ve tekeyi mi yoksa dişileri olan koyun ve keçiyi mi yahut koyun ve keçinin karnındaki kuzu ve oğlağı mı haram kıldı’? Eğer Aİlahın, bunları size haram kıl­dığı iddianızda doğru iseniz, ilme dayanarak, bunu bana bildirin.”

Görüldüğü gibi Allah bu âyet-i kerime ile, helal kıldığı şeyleri kendile­rine çeşitli isimler takarak haram kılan müşrikleri kınamakta ve böyle bir yasağı kendisinin koymadığını beyan etmektedir. [4][191]

 

  1. Geriye kalanın ikisi deve, ikisi de sığırdır. De ki: ” Allah, bu çift­lerden iki erkeği mi yoksa iki dişiyi mi yahut o dişlerin karnındakilerı mı haram kılınıştır? Yoksa Allah bunu sîze emrederken huzurunda mı bulu­nuyordunuz?” Hiçbir bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak için Allaha karşı yalan uyduranlardan daha zalim kim olabilir? Şüphesiz ki Allah, za­lim kavmi hidayete erdirmez.

Bunlardan ikisi erkek ve dişi deve, ikisi de erkek ve dişi sığırdır. Böylece hepsi sekiz çift eder. Ey Muhammed, yine onlara de ki: “Allah, erkek deve ve erkek sığın mı haram kıldı. Yoksa dişi Deve ve dişi sığırı mı? Yahut bu dişile­rin kannlanndaki yavruları mı haram kıldı? Yoksa rabbiniz bunları size emre­derken sizler orada hazır mı bulunuyor dunuz? Çünkü bu iddia etliğiniz şeyler, ya vahiy yoluyla yahut da kulaklarınızla işitmek suretiyle bilinir. Allah size bu hususta Peygamber gönderip onun vasıtasıyla vahiy mi indirdi? Yoksa siz biz­zat Allatılan kulağınızla mı duydunuz? Hiçbir bilgiye dayanmaksızın, sırf ceha­leti ve beyiıısizüğiyle, insanları yoldan saptırmak için Al i aha karşı yalan uydu­ranlardan daha zalim kim olabilir? Şüphesiz ki Allah, zalim kavmi hidayete er­dirmez.

Bu âyet-i kerime, taptıkları pullan Allaha denk tuian müşriklerin, bir kısım hayvanları “Bahire” “Sâibe” “Vasile” ve “Mâm” diye vasıflandırarak on­lardan faydalanmamalarını kınamakla ve bu cahiliye atletlerini reddetmektedir. [5][192]

 

145- Ey Muhammed, de ki: “Bana vahyolunanlardıı, yiyen bir kişi­nin yediği herhangi bir şeyin haram olduğuna dair bir hüküm bulamıyo­rum. Ancak leş veya akıtılmış kan yahut domuz eti -Ki o pistir- yahut doğ­ru yoldan çıkarak AMahtan başkası adına kesilen hayvanların yenmesi ha­ramdır. “Kim zaruret içinde kalırsa, haddi aşmamak ve başkasının hakkı­na tecavüz etmemek suretiyle bunlardan yiyebilir. Şüphesiz ki nıhhin çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

Ey Muhammed, Allaha ortak koşan bu müşriklere ki: “Allahm kitabında bana vahyettiği hükümler içinde, sizin haram saydığınız şeylerin haram okluğu­nu görmüyorum.” Ancak şunlar hariç. Bunlar haramdır. Bunlar da leş. akıtılmış kan, pis olduğundan doîayı domuz eti, Al!ahin adı anılmayıp Allahm dışındaki başka varlıkların adı anılarak kesilen hayvanların etidir. Kim mecbur kalır da zanıret halini aşmadan ve başkalarının hakkına tecavüz, etmeden bunlardan yer­se, bilsin ki rabbin çok affeden ve çok merhamet edendir. Mecbur kalanın bu haram şeylerden yemesine izin vermesi de onun merhametindendir.    –

Allah teala bu âyet-i kerime ile, ekinlerinden ve hayvanlanndan bir kıs­mını putlarına, bir kısmım da Allaha ayıran yine ekin ve hayvanlanndan bazıla-nnm sadece belli kimselere helal olup diğerlerine haram olduğunu iddia eden müşrikleri yalanlamakta ve buyurmaktadır ki: “Bunlann haram kılındığına dair, Allah tarafından size bir peygamber mi gelip te haber verdi. Yoksa sizler, bizzat Ali ahi görüp, haram kıldığını ondan işittiniz de onların haram okluklarınımı söylüyorsunuz? Sizler bu iddialarınızda yalancısınız.

Ey Muhammed de ki: “Bana gelen âyetlerde, ancak leşin, akıtılmış kanın, domuz etinin ve Allah’tan başka bir varlık adına kesilenin haram olduğu bildiril­di. Ey müşrikler, sizlerin, bir takım şeyleri kendi iftiralanmzla helal veya haram kılmanız, uydurulmuş yalandan başka bir şey değildir. Ona itibar edilmez. Zira, helâl ve haram kılma yetkisi ancak Allaha aittir.

Âyet-i kerimede, akıtılmış kanın haram kılındığı ifade edilmiştir. Bu iti­barla, kesilen hayvanın etinin üzerinde veya pişirildiği kabın ağzında görülen kan ve kırmızılıklar haram değildir.

Dini usullere riayet edilmeden kesilen ve leş olan hayvanın eti, hayvanı keserken akıtılmış olan kan, domuz eti, kesilirken, Allahm adı anılmayarak ke­silen hayvan, boğularak Ölen, dövülerek öldürülen, yüksek bir yerden düşerek ölen, birbirleriyle dövüşerek ölen hayvanların, eğitilmemiş yırtıcı av hayvanlan-nın, yakalayıp bir kısmını yedikleri hayvanın etleri haramdır. Bunlar yenmez.

Eğer boğulmakta olan, dövülen, yüksek yerden düşen, dövüşerek ölme durumuna gelen ve yırtıcı hayvanların saldınsına uğrayan hayvanlar henüz öl­meden yetişilip kesilirse etleri helaldir, yenir. Zira âyette “… Canı çıkmadan kestiğiniz hariç[6][193]buyurulmaktadır.

Bu konuda daha geniş bilgi için Maide suresinin üçüncü âyetinin izahına bakınız. [7][194]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.