sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENAM SURESİ 156. VE 160. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENAM SURESİ 156. VE 160. AYETLER
16.01.2025
12
A+
A-

156-157- Bu Kur’anı indirdik ki: “Kitap, bizden önceki Yahudi ve Hıristiyan taifelerine indirildi. Biz ise, onların kitabını okumaktan haber­sizdik.” Veya: “Eğer bize kitap indirilseydi biz onlardan daha doğru yolda olurduk.” demeyisiniz. Şimdi ise, rabbinizden size apaçık bir delil, bir hi­dayet ve raHfact gelmiştir. Allanın âyetlerini yalanlayan ve onlardan yüzçe-virenden daha zalim kim olabilir? Âyetlerimizden yüzçcvirenlcri, yiizçcvir-diklcrindcn dolayı yakında en kötü bir azapla cezalandıracağız.

Ey Müşrikler topluluğu, “Bizden önceki Yahudi ve Hristiyan taifelerine kitap indi. Bize ise, tâbi olacağımız bir kitap inmedi. Biz bu iki taifenin okudu­ğu şeylerden habersiziz. Çünkü o kitaplar bizim lisanımızla değil.” Demeyisiniz veya: “Yahudi ve Hıristiyanlara indirildiği gibi, şayet bizim üzerimize de kitap indirilmiş oisaydı biz onlardan daha fazla doğru yolda olurduk.” demeyesiniz diye bu kitabı indirdik. Şüphesiz ki sizlere, rabbiniz tarafından açık bir delil, bir hidayet ve rahmet olan Kur’an geldi. Artık Ailahın âyet ve delillerini yalanla­yan ve onlardan yüzçevirip onlara iman etmeyenden daha zalim kim olabilir? Ayetlerimizden yüzçevirenSeri, yüzçevinneleri sebebiyle kötü bir azapla ceza­landıracağız. [1][216]

 

158- Onlar, kendilerine Meleklerin gelmesinden yahut rabbînin bazı alâmetlerinin gelmesinden başka bir şey mi beklerler? Rabbinin alâmetlerinden bir kısmının geldiği gün, daha önce inanmamış veya ima-nıyla bir iyilik kazanmamış olan bir nefse imanı fayda vermeyecektir. De ki: “Bekleyin, şüphesiz biz de bekliyoruz.”

Ey Muhammed, bu müşrikler, kendilerine canlarını almak için Melekle­rin gelmesinden veya kıyamette hesaba çekmek için rabbinin gelmesinden ya­hut, güneşin batıdan doğması gibi, rabbinin kıyamet alâmetlerinin gelmesinden başka birşey mi beklerler? Rabbinin kıyamet alâmetlerinden bir kısmının geldi­ği gün, daha önce iman etmemiş veya imanı kendisine fayda vermemiş olan bir kişiye o gün imanı fayda vermeyecektir. O halde ASIahın, size gelecek olan ceza ve azabını bekleyin. Biz de sizinle beraber bekliyoruz.

Bu ayet-i kerimede Allah tealanm, kıyamet kopmadan önce göstereceği bazı alemetlerin ortaya çıkması halinde, ondan önce iman etmeyenlerin, o ala­met çıktıktan sonra iman etmelerinin, kendilerine herhangi bir fayda sağlamaya­cağı beyan edilmektedir. Bu alâmetin kıyamet alâmetlerinden hangisi olduğu hususunda iki görüş zikredilmiştir.

  1. a) Ebu Said el-Hudrİ, Ebu Hiireyre, Ebu Zer.el-Ğifari, Safvan b. Assa!, Muaviye b. Ebi Süfyan, Abdurrahman b. Avf, Abdullah b. Amr b. el-As ve Ab­dullah b. Abbasın, Resulullahdan rivayet ettiklerine göre bu alâmet, güneşin ba­tıdan doğmasıdır.

Abdullah b. Mes’ud, Katade, Ubeyd b. Umeyr, Dehhak, Muhammed b. Ka’b el-Kurezî ve Abdullah b. Amr da bu görüştedirler.

Bu hususta Ebu Said el-Hudrî diyor ki:

“Resulullah (s.a.v.), Aziz ve Celil olan Allah tealamn “… Rabbinizin alâmetlerinden bir kısmının geldiği gün daha önce inanmamış veya imanıyla bir iyilik kazanmamış olan bir nefse imanı fayda vermeyecektir…” âyetini okuduk­tan sonra buyurdu ki; “Bu alâmet, güneşin batıdan doğmasıdır. [2][217]

Bu hususta, Ebu Hüreyre (r.a.) diyor ki:

Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Güneş batıdan doğmadıkça kıyamet kop-mayacaktır. Güneşin batıdan doğduğunu görünce, yeryüzünde yaşayan bütün insanlar iman edeceklerdir. Fakat o zaman daha önce inanmamış veya imanı kendisine bir fayda vermemiş olan kişiye, imanı fayda vermeyecektir. [3][218]

Ebu Zer el-Gifarî de diyor ki:

Bir gün Resulullah buyurdu ki:.”Bu güneşin nereye gittiğini biliyor mu­sunuz?” Sahabiler de dediler ki: “Allah ve Resulü daha iyi bilir” Resulullah bu­yurdu ki; “Bu güneş, .Arşın altındaki karargahına varıncaya kadar yoluna de­vam eder. Oraya varınca secdeye kapanır. Kendisine “Yukan kalk. Geldiğin ye­re geri dön.” deninceye kadar secde halinde devam eder. Bundan sonra geriye döner, doğduğu yerden doğar, sonra yine Arş’ın altındaki karargahına varıncaya kadar yoluna devam eder. Oraya varınca secdeye kapanır. Kendisine “Yukan kalk. Geldiğin yere geri dön” deninceye kadar secde halinde devam eder. Bun­dan sonra geri döner. Doğduğu yerden doğar. Sonra insanlar o güneşte garip karşılayacakları bir değişiklik görmezler. Nihayet Arş’ın altındaki karargahına varır. Orada ona denir ki “Yukan kalk. Artık batıdan doğ.” Güneş te batısından doğar. Siz biliyor musunuz bu ne zaman olacaktır?” Bu, daha önce iman etme­miş veya imamyla bir iyilik kazanmamış olan kimseye, imanının fayda verme­yeceği bir zamandır. [4][219]

Safvan b. Assâl diyor ki:

Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Güneşin battığı yerde, genişliği, yetmiş yıllık bir mesafede bulunan açık bir kapı vardır. Bu kapı, güneş batı yönünden doğuncaya kadar, tevbe için açıktır. Güneşin bu yönden doğduğu zamandan iti­baren ise daha önce iman etmeyen veya imanından hayır görmeyen herhangi bir kimsenin iman etmesi ona fayda vermeyecektir[5][220]

Abdullah b. Abbas diyor ki “Yatsılardan bir yatsı vaktinde Resulullah dı­şarı çıktı ve insanlara dedi ki; “Ey Aliahm kulları, Allaha tevbe edin. Çünkü siz­lerin, güneşin batıdan doğduğunu görmeniz yakındır. Güneş bunu yapınca tevbe kapısı kapanacak, amel defteri dürülecek ve İman etme imkanı sona ermiş ola­caktır.” İnsanlar da dediler ki! “Ey Allahin Resulü, bunun bir alâmeti var mı­dır?” Resulullah da buyurdu ki: “Bunun, sîzin için alameti, üç gece kadar uza­yan bir gecedir. Rablerinden korkan insanlar uyanacaklar, rablerine namaz kıla­caklar. Namazlarını bitirecekler, gece bitmeyecek aynen devam edecektir. Sonra yataklarına varıp uyuyacaklar, uyandıklarında, gecenin aynen devam ettiğini görecekler. Bunu anlayınca büyük bir hadisenin, başlarına geleceğinden korka­caklar. Sabah olunca güneşin doğması uzayacak, onlar, güneşin doğmasını bek­lerken güneş onlara batı tarafından doğacak. Güneşin böyle yapmasından sonra, daha önce iman etmemiş olan kimsenin iman etmesi, kendisine herhangi bir fayda sağlamayacaktır.

  1. b) Abdullah b. Mes’ud, Hz. Aişe, Ebu Hureyre, Hasan-ı Basri ve Kat aile­den nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyette beyan edilen ve ortaya çıkması halinde, iman etmeyenin iman etmesinin fayda sağlamayacağı bildirilen bir kı­sım kıyamet alametlerinden maksat şu üç alamettir. Onlar da Dâbbetül Arz ile Ye’cûc ve Me’cûc’ün ortaya çıkması ve güneşin batıdan doğması alametleridir.

Bu hususta Ebu Hüreyre, Resıılullahın şöyle buyurduğunu rivayet etmiş­tir.

“Üç şey ortaya çıktığında, daha önce iman etmeyenin veya imanından ha­yır görmeyenin iman etmesi, artık kendisine fayda vermeyecektir. Bu üç şey de, güneşin batıdan doğması, Deccalin ve Dâbbetül Arz’ın ortaya çıkmalarıdır[6][221]

Tabeıi diyor ki: “Bu iki görüşten doğ m olmaya daha layık olanı, hakkın­da Resuhıllahtan birbirini destekleyen haberler rivayet edilen birinci görüştür. Yani, güneş batıdan doğduktan sonra artık herhangi bir kimsenin iman etmesi ona bir fayda sağlamayacaktır.

Evet, güneşin batıdan doğduğu zaman insanlar büyük bir paniğe kapıla­caklar, o günün dehşetini bizzat gözleriyle görecekler, artık düşünüp öğüt alma imkanları kalmayacaktır. İşte o anda ister istemez iman edenlerin imanlan ken­dilerine fayda vermeyecektir. Bunlar daha önce, ellerinde olan fırsatı kaçırdıkla­rından, bahaneleri de olmayacaktır. [7][222]

 

159- Ey Muhammcd, dinlerini parça parça edip fırkalara ayıranlarla artık senin bir alakan yoktur. Onların işi Allaha kalmıştır. Sonra Allah, yaptıklarını onlara bildirecektir.

Ey Muhammed, sen dinleri hakkında ihtilafa düşüp bölünerek fırka ve hi­ziplere ayrılan Yahudiler, Hıristiyanlar bid’atçilar, şüpheciler ve sapıklardan uzaksın. Sen, hak olan dininden ayrılan müşriklerden, putperestlerden, Yahudi­lerden, Hıristiyanlardan ve mürtedlerden değilsin. Onlar da senden değildir. On­ların cezalandırılmaları Allaha aittir. Sonra Allah ahirette onlara yaptıkları amelleri bildirecek ve ona göre hesaba çekecektir.

*Miifessirler, bu âyette, dinlerini parça parça ederek gruplara ayrılıldıkla-n beyan edilen, kişilerden kimlerin kastedildiği hususunda iki görüş zikretmiş­lerdir:

  1. a) Mücahid, Katade, Süddi, Abdullah b. Abbas ve Dehhaka göre bunlar­dan maksat, Yahudi ve Hristiyaniardır. Çünkü bunlar, Resulullah gelmeden ön­ce dinlerini bölük pörçük etmişler ve ihtilafa düşmüşlerdir. Resulullah gelmce de bu âyetle halleri beyan edilmiştir.
  2. b) Ebu Hüreyre’ye göre ise bu âyette, dinlerini parça parça edip ayrılığa düşmeleri beyan edilen insanlardan maksat, bu ümmetin bid’atçılan, Kuranm muhkem âyetlerini bırakarak müteşabih âyetlerine uyanlarıdır. Ebu Hüreyre, Resulullahın, bu âyeti bu şekilde izah ettiğini rivayet etmiştir.

Taberi, diyor ki; “Bana göre bu konuda doğru olan söz, Allah tealanın, bu âyetle hak dinini bölük pörçük eden ve ayrılığa düşen bütün insanları kastettiği­ni söyleyen sözdür. Resulullahın üzerinde bulunduğu Hanif dininden ayrılan putperest müşrikler de Yahudiler de Hıristiyanlar da, Hanif dinindeymiş gibi görünüp te bid’atlar icadedip insanları doğru yoldan saptıranlar da bu âyetin ge­nel ifadesine dahildirler.”

Âyet-i kerimede “Senin, dinlerini parça parça edip fırkalara ayrılanlarla bir alakan yoktur” buyurulmaktadır.

Süddiye göre bu âyet-i Kerime, kâfirlerle savaşmanın farz kılınmasından önce inmiş, Resulullaha, kâfirlerle savaşmamalarını emretmiş, daha sonra ise tevbe suresinin, otuz altıncı âyetindeki “Ey müminler, müşriklerle topluca sava­şın” emriyle neshedilmiştir.

Ebul Ahves, Mâlik b. Miğvel ve Ümmti Selemeden nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyet-i kerime neshedürnemiştir. Zira bu âyet, Resulullahın vefa­tından sonra, islamda olmayan bir kısım şeyleri ihdas edecek olan kişilerden onun beri olduğunu beyan etmektedir.

Taberi diyor ki: “Bu hususta doğru olan görüş şudur: Allah teala bu âyetle, Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)’e, ümmetinin bid’atçılanndan, inkarcılarından, kavminin müşriklerinden, yahudi vehıristiyanlardan beri oldu­ğunu bildirmektedir. Allah tealanın bunu bildirmesi, Resulullahın, onlarla sa­vaşmalarını yasaklamış olduğu mânâsına gelmemektedir. Bu itibarla âyetin mensuh olduğunu söylemek doğru değildir. Zira, bir âyetin mensuh olduğunu söyleyebilmek için ona dair sahih delillerin bulunması gerekir.

Mücahid, Katade, Dehhak. ve Süddî, bu âyetin, yahudi ve Hıristiyanlar hakkında nazil olduğunu söylemiştir. [8][223]

 

160- Kim bir iyilik ortaya koyarsa ona o iyiliğin on katı vardır. Kim de bir kötülük işlerse, sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır. Onlar, haksızlığa uğratılmazlar.

Kim, kıyamet gününde rabbinin huzuruna, yaptığı bir iyilikle gelirse, ona, yaptığı iyiliğin on katı sevap vardır. Kim de yaptığı bir kötülükle gelirse o da ancak yaptığı kötülük kadar bir cezaya çarptırılır. Böylece Allah, bunlardan hiçbirine zulmetmiş olmaz.

Ayet-i kerimede, iyilik yapana on katı mükafaat verileceği, kötülük yapa­na da ancak kötülüğü kadar ceza verileceği zikredilmiştir. Buradaki, iyilik ve kötülükten neyin kastedildiği hususunda iki görüş zikredilmiştir.

  1. a) Said b. Cübeyr, Abdullah b. Mes’ud, Şakiyk, Mücahid, Kasım, Ata, Muhammed b. Kâ’b, İbrahim en-Nehai, Ebu Salih, Dehhak, Hasan-ı Basri ve Abdullah b. Abbas’dan nakledilen bir görüşe göre, burada zikredilen iyilikten maksat, “Lailahe İUalah” demektir. Yani, Allanın varlığına ve birliğine iman et­mek ve peygamberini tasdik etmektir, kötülükten maksat ise Allaha ortak koş­mak ve kafir olmaktır. Taberi bu izahı tercih etmiştir.
  2. b) Ebu Said el-Hudri, Abdullah b. Ömer ve Rebi b. Enese göre bu âyette zikredilen iyiliklerden maksat, Bedevilerin yaptıkları Salih amellerdir. Onlara, bu amellerinin karşılığında on kat sevap verilecektir. Muhacirlere ise bundan daha çok sevap verilecektir. Bu sevap yedi yüz kata kadar erişecektir.

Resulullah (s.a.v.) bir hadis-i şerifinde buyurmuştur ki:

“Ameller altı türlü, insanlar da dört çeşittir. İki türlü amel vardır ki, onlar, karşılıklarını gerekli kılarlar. İki amel de vardır ki karşılıkları tam kendileri ka­dardır. Bir iyilik te vardır ki, karşılığında on misli sevap vardır. Bir iyilik te var­dır ki, karşılığında yedi yüz misli sevap vardır. Karşılıklarını gerekli kılan iki amelden biri, kişinin, ASIaha ortak koşmadan ölmesidir. Bu, o kişinin cennete girmesini gerekli kılar. Karşılıkları tam kendileri kadar olan iki amel ise şunlar­dır. İyilik etmeyi hissedip kalbiyle karar veren, Allah teaîa tarafından da bu hali bilinen kimsenin isteğidir. Onun bu isteğine karşılık tam kendisi kadar olan di­ğer amel ise bir kötülük yapanın amelidir. Ona o kötülüğü kadar günah yazılır. Karşılığında on sevap yazılan amel ise, güzel bir amel işleyenin amelidir. Karşı­lığında yedi yüz kat mükafaat verilecek amel ise, Allah yolunda in fakta buluna­nın  amelidir. [9][224]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.