TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENAM SURESİ 31. VE 35. AYETLER
31- Allahın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır Kıyamet günü ansızın gelince onlar, günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak şöyle derler: “Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize!” Bakın yüklendikleri günah ne kötüdür.
İnkârı imana tercih ederek, öldükten sonra dirilmeyi, cenneti, cehennemi ve AHahın huzurunda hesaba çekilmeyi yalanlayanlar, hüsrana uğramışlardır. Allanın, ölüleri diriltip kabirlerinden çıkaracağı o kıyamet günü onlara ansızın gelince onlar, daha önce yaptıklarından dolayı pişmanlıklarını belirterek “Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize.” diyeceklerdir. Onlar, günahlarını bizzat yükleneceklerdir. Yüklendikleri bu günah ne kötüdür.
Ayet-i kerimede geçen ve “Günahlar” diye tercüme edilen kelimesi hakkında Taberi diyor ki: “Bundan maksat, işlenen günahlardır. Bir kısım insanlar buradaki kelimesinin “sırtlarında taşıyacakları yükler” anlamına geldiğini söylemişlerdir. Fakat ben bu kelimenin bu mânâya geldiğine dair ne bir delil gördüm. Ne de Arapçasına güvenilen birinden bir açıklama duydum. Kâfirlerin kıyamet gününde sırtlarına yüklenecekleri bildirilen şeylerden maksat, günah olan amelleridir. Bu hususta Süddi demiştir ki: “Hiçbir zalim insan yoktur ki o ölüp kabrine konulduktan sonra onun yanma çirkin yüzlü,.siyah renkli, pis kokulu, kirli elbiseli bir adam gelmiş olmasın. Ölen zalim kimse, kabirde yanına giren o kişiyi görünce, “Yüzün ne de çirkinmişi” diyecek, o da “Senin amelin böyleydi!” diyecek. Zalim: “Kokun ne pişmiş” diyecek o da “Senin amelin böyle pis idi” diyecek, zalim: “Senin elbisen ne kadar kirli” diyecek o da: “Senin amelin böyle kirli idi.” diyecek. Zalim: “Sen kimsin?” diyecek. O da: “Ben senin amelinim” diyecektir. O, ölen zalim kişiyle birlikte kabirde kalacak, kıyamet gününde zalim kimse diriltilince de ameli ona diyecek ki: “Dünyada iken zevk ve şehvani arzular vasıtasıyla ben seni taşıyordum. Bu gün de sen beni taşıyacaksın.” Böylece ameli o kişinin sırtına biner, onu sürer ve cehennem ateşine sokar, işte Allah tealanm “Onlar, günahlarını sırtlarına yüklenirler.” ifadesinden maksat budur. [1][35]
32- Dünya hayatı oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir, Ahirct yurdu ise Allahtan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?
Ey insanlar, dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Kısa bir süre içinde gelip geçer. Sakın kendinizi ona kaptırmayın. Çünkü ona al-dananlar, sonunda pişman olurlar. Âhiret yurdu ise Allahtan korkup o hayata hazırlık yapanlar için daha hayırlıdır. Hiç aklınızı kullanmaz mısınız?
Bu âyet-i kerime: “Hayat ancak dünya hayatıdır. Biz tekrar diriltilecek değiliz” diyen kâfirlere cevap vennekte ve bu dünya hayatının geçiciliğine dikkati çekmektedir. Başka bir âyet-i kerimede de dünya hayatı şöyle tasvir edilmektedir: “Bilin ki dünya hayatı sadece bir oyun,, bir eğlence, bir süs, aranızda bir Övünme vesilesi, mal ve evlatların çoğalmasından ibarettir. Bu bir yağmura benzer ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider, sonra o bitki kurumaya yüz tutar. Bir de bakarsın ki sapsan kesilmiş. Daha sonra çerçöp haline gelir. Ahirette ise şiddetli bir azap, Ailahm bağışlaması ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka birşey değildir. [2][36]
33- Ey Muhammed, onların söylediklerinin seni üzeceğini elbette biliyoruz. Onlar aslında seni yalanlamıyorlar. Fakat o zalimler, Allanın âyetlerini inkâr ediyorlar.
Ey Muhammet!, senin hakkında “Şüphesiz ki o bir yalancıdır.” şeklindeki sözlerinin seni üzdüğünü çok iyi biliyoruz. Aslında onların maksadı, seni yalanlamak değildir. Çünkü onlar, senin doğru söylediğini biliyorlar. Fakat o zalimler, Allanın âyetlerini inkâr ediyorlar. Onlann asıl maksadı, hakka karşı inatçı olmak ve onu yalanlamaktır.
Allah Teâlâ bu âyet-i kerimede Resulullah (s.a.v.)’i kâfirlerin iftira ve yalanlarına karşı teselli etmekte ve onlann bu çirkin iftiralarına aldırmamasını tavsiye buyurmaktadır. Aslında o kâfirler, Resulullah (s.a.v.)’in yalan söylemediğini biliyor ve fakat getirdiği İslam dinine karşı çıkarak, onu karalıyor ve her türlü iftirada bulunuyorlardı. Müfessirlerin bir kısmı, bu âyeti şöyle izah etmişlerdir:
Bazı müşrikler Resulullahın hak Peygamber olduğunu bildikleri halde sadece inat ederek onu yalanlıyorlardı. Ona “Şair” “Kahin” “Mecnun” gibi sıfatlar atfediyorlardı. Böylece kalbleriyle, hak peygamber olduğunu kabul eden bu müşrikler, dilleriyle Ailahm bir delili olan Hz. Muhammedi yalanlıyorlardı. İşte âyet-i kerime, müşriklerin bu halini beyan etmektedir.
Bu hususta Ebu Salih diyor ki: “Bir gün Cebrail (a.s.) Resulullah (s.a.v.)’e geldi. Resulullah üzgün bir halde oturuyordu. Cebrail ona dedi ki: “Seni üzen nedir?” Resulullah da dedi ki: “Şunlar beni yalanladılar” Cebrail de ona dedi ki: “Onlar seni yalanlamıyorlar. Senin doğru söylediğini biliyorlar. Fakat zalim olan insanlar, Ailahm âyetlerini İnkâr ederler.”
Süddi de diyor ki: “Bedir savaşının yapıldığı günde, Ahnes b. Şerik, Zehra oğullarının yanına gitti ve onlara dedi ki: Ey Zehra oğulları, şüphesiz ki Muhammed, bacınızın oğludur. Onu savunmaya sizler daha layıksınız. Şayet o peygamber ise ona karşı bugün niçin savaşıyorsunuz? Eğer yalancı ise kızkardeşini-zin oğlunu savunmaya sizler daha layıksınız. Burada bekleyin. Ben, Ebul Hakem ile görüşeyim. Eğer Muhammed galip gelirse sağ salim geri dönersiniz. Mağlup olursa, kavminiz size bir şey yapmaz.” İşte o gün Ahnes’e “sinsi” mânâsına gelen bu isim verildi. Onun asıl ismi “Übey” idi. Ahnesle Ebu Cehil karşılaştılar. Ahnes Ebu Cehille başbaşa kaldı ve ona dedi ki: Ey Ebul Hakem, söyle bana, Muhammed, doğru mu söylüyor yoksa o bir yalancı mı? Burada senden ve benden başka, sözümüzü işiterek, Kureyş’ten herhangi bir kimse bulunmamaktadır” Ebu Cehil dedi ki: Vay haline! Vallahi Muhammed doğru söylüyor. O asla yalan söylemedi. Fakat o sancaktarlığı, hacılara su vermeyi ve Peygamberliği, Kureyşin Kusayoğulları götürecek olursa diğer Kureyşlilere ne kalacaktır?
Süddi diyor ki “İşte bu âyet, Ebu Cehil hakkında nazil olmuştur.
Diğerir kısım müfessirler ise bu âyeti şöyle izah etmişlerdir: “Aslında müşrikler Resulullahi değil onun getirdiği âyetleri yalanlıyorlardı.
Hz. Ali (r.a.)’dan, Ebu Cehilin, Peygamber efendimize şöyle söylediği rivayet edilir. “Ey Muhammed, biz senin, akrabalık hukukunu gözeten ve doğru söyleyen bir kimse olduğunu biliyoruz. Biz seni yalanlamıyoruz fakat biz senin getirdiğin şeyleri yalanlıyoruz.” Bunun üzerine bu âyet nazil olmuştur. [3][37]
34- Muhakkak ki senden önce nice Peygamberler yalanlanmıştı. Kendilerine yardımımız gelene kadar yalanlanmaya ve eziyet olunmaya sabrettiler. Allahm sözlerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz ki sana, Peygamberlerin haberlerinden bir kısmı geldi.
Ey Mulıammed, bu kâfirlerin, seni yalanlamaları ve onlardan görmüş olduğun eziyetler seni üzmesin. Çünkü bu muameleler ilk defa sana yapılmış değildir. Senden önceki Peygamberler de ya! ani anmışl ardır. Onlar, ümmetlerinin kendilerini yalanlamalarına karşı sabırlı olmuş, metanet göstermişler ve bu yolda çeşitli eziyetler görmüşler, buna rağmen, kendilerine zaferimiz ulaşıncaya kadar davalarını, ısrarla devam ettirmekten geri durmamışlardır.
Allahm, Peygamberlerine vaadetmiş okluğu zaferi değiştirecek hiçbir kimse de yoktur. Allahm zaferi sana da ulaşacaktır. Önceki Peygamberlerin, ümmetleriyle olan kıssaları sana gelmiştir. Sen bunları bilmektesin. Kâfirler azaba uğratılmış, müminler ise kurtarılmışlardır. [4][38]
35- Eğer onların yüzçevirmclcri sana ağır geliyorsa ve onlara bir âyet getirmek için yere bir tünel kazmaya veya göğe bir merdiven kurmaya gücün yetiyorsa yap. Allah dileseydi onları, hidayette birleştirirdi. O halde sakın cahillerden olma.
Ey Muhammed, kâfirlerin senden yüz çevirmeleri, sana göndermiş olduğum şeyleri tasdik etmekten kaçınmaları, sana ağır geliyor, onların bu davranışları karşısında s ab red em i yorsan ve onlara, kendilerini ikna edebilecek bir delil getirmek için yere bir tünel kazmaya veya göğe bir merdiven dayamaya gücün yetiyorsa bunu yap. Halbuki bunu yapamazsın. O halde, kâfirlerin böyle davranmaları sana ağır gelmesin. Eğer Allah dileseydi onların hepsini hidayette birleştirirdi. O halde sen, sakın cahillerden olma.
Bu âyet-i kerime, kaderi inkâr eden, her şeyi kulun yaptığıı iddia eden insanlara bir cevaptır. Zira, bu âyette, hidayete erme ve imana kavuşma sebeplerinin, tamamen kullara verilmediği beyan edilmektedir. [5][39]