TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 1. VE 4. AYETLER

ENFAL SURESİ
Yetmiş beş âyettir. 30.-36. âyetleri Mekke’de, diğerleri Medine’de nazil olmuştur.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
1- Ey Muhammed, sana, ganimetlerden soruyorlar. De ki: “Ganimetler, Allah’ın ve Resulünündür. Eğer gerçek müminler iseniz, Allah’tan korkun, aranızı düzeltin. Allah’a ve Resulüne itaat edin.”
Ey Muhammed, arkadaşların sana, ganimet malının kime ait olduğunu soruyorlar. Onlara de ki: “Ganimet sizin değil, Allah’ın ve Resulünündür. Onu dilediği yere verir. Eğer, rabbiniz tarafından gönderilenlere iman ediyorsanız, Allah’ın emirlerini tutup yasaklarından kaçınarak ondan korkun. Aranızdaki durumları düzeltin. Allah’ın ve Resulünün emrine itaat edin.
Bu âyetten geçen ve “Ganimet” olarak tercüme edilen “ENFAL” kelimesinden neyin kastedildiği hususunda şu açıklamalar yapılmaktadır.
a- İkrime, Mücahid, Dehhak, Abdullah b. Abbas ve İbn-i Zeyde göre buradaki “Enfal” kelimesi, “Ganimetler” demektir. Âyet-i kerime, ganimetlerin o sırada sadece Resulullah’a ait olduğunu, başka kimsenin bunda bir hakkı olmadığıni bildirmektedir. Daha sonra gelen başka bir âyet ise, ganimet mallarının nasıl taksim edileceğini beyan etmiştir. Bu görüşe göre âyetin manası şöyledir: “Ey Muhammed, sahabilerin sana, Bedir savaşında elde ettiğiniz ganimetlerin kime ait olacağım soruyorlar. De ki: “Onlar, Allah’ın ve Peygamberindir.”
b- Ali b. Salih’ten rivayet edilen diğer bir görüşe göre burada zikredilen “Enfal”dan maksat, müfrezelerin elde ettikleri ganimetlerdir. Âyet-i kerime’de bu gibi ganimetlerin, Allah’a ve Resulüne mahsus olduğu beyan edilmektedir.
c- Zührinin, Abdullah b. Abbas’tan rivayet ettiğine ve Atâ b.Ebi Rebah’a göre ise buradaki “Enfal” kelimesinden maksat, savaş sırasında kaçıp Müslümanlar tarafına geçen, asker, köle, Cariye, hayvan vb. şeylerdir. Bunlar,Resulul-lah’a aittir.O, bunlardan dilediği gibi tasarrufta bulunur. -Enfal, ganimet mallarının beşta biri demektir. Mücahid diyor ki: “Muhacirler: “Ganimet mallarından beşte bir niçin ayrılarak bizim paylarımızdan çıkarılıyor?” diye sorunca bu âyet-i kerime nazil olmuş ve ganimet mallarının beşte birinin Allah’a ve Resulüne ait olduğu bildirilmiştir.
d- Mücahide göre ise burada zikredilen “Enfal” kelimesinden maksat, bu surenin kırk birinci âyetinde, verileceği yerler belirtilen ganimetin beşte biridir. Bu âyette: “Savaştan ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri, mutlaka Allah’ın, Peygamber’inonun yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır.” buyurulmaktadır.
e- Abdullah b. Abbas’dan nakledilen diğer bir görüşe göre ise buradaki “Enfal” kelimesinden maksat, Resulullah’in veya yerine geçen Halifesinin, ganimet malının taksimi bittikten sonra bazı mücahitlere verebileceği, öldürdükleri düşmanın, elbise kılıç benzeri eşyalarıdır. Yani, ganimetten özel bir paydır.
f- Abdullah b. Mes’ud ve Mesruk’tan rivayet edilen diğer bir görüşe göre ise buradaki “Enfal” kelimesinden maksat, savaştan önce, Peygamberimizin veya Halifesinin, bazı mücahidlere vermeyi vaaddettiği ganimet mallandır.
Taberi ise “Enfal” kelimesinin, devlet başkanının, ordunun bir kısmına veya tümüne ganimet paylarından fazla olarak verdiği mallar mânâsına geldiğini söylemiştir. Buna göre âyet-i kerime’inin izahı şöyledir: “Ey Muhammed, sahabilerin sana, Bedir savaşı ganimetlerinin taksiminden sonra arta kalan malların kime ait olacağını soruyorlar. De ki: “Onlar size değil Allaha ve Resulüne aittir. O, onlan dilediği yere verir.”
Bu âyet-i kerime’nin nüzul sebebi hakkında şu üç görüş zikredilmektedir:
a- Bedir savaşına katılanların, ganimet malının kime ait olacağı hakkında ihtilaf etmeleri üzerine nazil olmuştur. Bu hususta Ubade b. Sabid diyor ki:
“Biz, Resulullah (s.a.v.) ile Bedir savaşına gittik. Savsa ben de katıldım. Çatışma başladı. Allah, düşmanı mağlup etti. Müslümanların bir kısmı kaçan düşmanları kovalayıp onlan yakalıyor ve öldürüyorlar, bazıları da savaş almanda ganimet topluyorlar, bir kısmı da Resulullahı düşmandan korumak için onun etrafına toplanmışlardı. Gece olunca herkes bir, araya toplandı. Ganimet toplayanlar, “Bunları biz topladık, kimsenin bunlarda hakkı yoktur.” dediler. Düşmanı kovalayanlar da “Siz, ganimete bizden daha lâyık değilsiniz.” Zira düşmanın o mallan alıp götürmelerine biz mânı olduk, onları bizmağlupettik.” dediler, Resulullah (s.a.v.)’in çevresinde bulunup onu koruyanlar ise: “Siz, ganimete bizden daha layık değilsiniz. Çünkü biz, Resulullaha, düşmandan bir zarar geleceğinden korkarak onun etrafında toplandık ve bundan dolayı ganimet toplayamadık.” dediler. İşte bunun üzerine bu âyet nhazil oldu ve Resulullah, ganimet mallarını müslümanlar arasında eşit bir şekilde taksim etti.[1][1]Bu görü, Abdullah b. Abbas ve İkrimeden de nakledilmiştir.
b- Bedir savaşına katılanların tamamının değil bazı sahabîlerin, ganimetten özel pay istemeleri üzerine nhazil olmuştur. Bu hususta da Sa’d b. Ebi Vak-kas diyor ki:
“Bedir savaşında kardeşim Umeyr öldürüldü. Ben de Saîd b. Âs’ı Öldürdüm. Onun “Zül Kuteyfe” adındaki kılıcını alıp Resulullaha geldim[2][2]Dedim ki:
“Ey Allah’ın Resulü bugün Allah, müşrikleri mağlup ederek beni mesrur etti. Bu kılıcı bana ver.” Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Bu kılıç ne senindir ne de benim. (Onu, toplanan ganimet mallarının içine koy.” Kılıcı koydum geri döndüm) ve kendi kendime şöyle dedim “Belki de Resulullah bu küıcı, savaşta benim gibi imtihan geçilmemiş olan birine verecektir.” Böyle düşünürken birisi arkadan beni çağırdı. Dedi ki “Acaba Allah hakkımda bir hüküm mü indirdi?” Resulullah’ın yanma vardım bana buyurdu ki: “Sen, benden bu kılıcı istedin. O, benim değildi. Şimdi ise bana bağışlandı. Al o kılıç senin olsun.” İşte bu âyet sırada nazil olmuştu[3][3]
c- Bedir savaşına katılanlar Resulullah’tan, ganimet mallarının taksim edilmesini istemişler ve bunun üzerine bu âyet nazil olmuş ve ganimet mallarının Allaha ve Resulüne ait olduğunu, Resulullah’ın, o mallarda dilekliği gibi tasarrufta bulunacağını beyan etmiş ancak daha sonra aynı sure’nin, kırk birinci âyeti gelmiş ve ganimetlerin nasıl taksim edileceğini beyan etmiştir. Bu görüş. A’maş, Dehhak, İb-i Cüreyc ve İkrime’den nakledilmiştir.
Taberi, âyetin genel ifadesinin, bütün bu görüşleri kapsar mahiyette olduğunu söylemiştir.
Âyet-i Kerime’in neshi hususuna gelince: Bir kısım âlemler, bu âyetin mensuh olduğunu sölmeşilerdir. “Enfal” kelimesini bütün ganimetler manasına almışlar ve ganimetlerin önce, sadece Resulullaha ait olduğunu ve bunlarda dilediği gibi tasarrufta bulunduğunu, bu itibarla Bedir savaşı ganimetlerini, kentlisine bir pay almadan, mücahitler arasında eşit şekilde dağıttığını, ancak daha sonra aynı surenin kırkbirinci âyeti inerek, ganimetlerin nasıl taksim edileceğini hükme bağladığını ve bu âyeti de neshettiğini söylemişlerdir, Mücahid, İkrime, Süddî bu görüştedirler.
Diğer bir kısım âlimler ise bu âyette geçen “Enfal” kelimesinin» mânâsının, “Ganimetleri toplamak” olduğunu, daha sonra gelen-kırk birinci, âyetin ise, toplanılan ganimet mallarının, naşı] taksim edileceğini belirttiğini, bu sebeple bu âyetin mensuh olmadığını, sadece kırbirinci âyetle hükmünün kayıtlandığını söylemişlerdir.
Taberi, âyet-i kerime’nin mensuh olduğuna dair herhangi bir işaret bulunmadığını, bu itibarla, herhangi bir delile dayanmaksızın ayetin mensuh olduğunu söylemenin doğru olmayacağını söylemiş ve özetle şunları zikretmiştir. “Allah Teâla bu âyet-i kerime’de ganimetlerin, Resulullah (s.a.v.)’e ait olduğunu ve bunlardan dilediğine pay vereceğini bildirmiştir. Resulullah da bazan düşmanı Öldürene, Öldürülenin teçhizatını vermiş bazan orduya savaşa başlamadan önce ganimetin dörtte birini, savaş bittikten sonra da beşte bir’in dışında kalanın üçte birini vermiştir Bir kısım insanlara da bazı savaşlarda, ganimetten payını aldıktan sonra, İlaveten develer vermiştir. Bu da göstermektedir ki, zikri yüce olan Allah, ganimetler hakkında nasıl davramlacağını, peygamberi Hz. Muhammet! (s.a.v.)’e bırakmış ki onlarda müsiümanlann maslahatlarım gözeterek tasarrufta bulunsun. Resulullah’tan sonra gelen halifelere düşen de, onun sünnetine uymaları ve ganimet mallarında müslümanlann maslahatını gözeterek çeşitli tasarruflardan bulunmalarıdır.
Ayet-i kerime’de “Aranızı düzeltin” Duyurulmaktadır. Katade ve İbn-i Cüreyce göre bu cümleden maksat, Bedir savaşında ganimet alanlar aldıkları, paylarından birbirlerine vererek uzlaşmalarıdır. Böylece ganimetten pay alan güçlü ve kuvvetli olan insanlar yine ondan pay alan zayıflara kendi paylarından bir kısmını vererek aralarını bulmuş olsun ve uzlaşmış olsunlar.
Mücahid, Abdullah b. Abbas ve Südtli’ye göre ise bu ifadeden maksat, insanların, ganimet hususundaki tartışmaları bırakıp bir birleriyle sulh olmalarıdır. Allah, onlara bu tür tartışmaları yasaklamıştır.[4][4]
2- Müminler ancak o kimsclcrdirki, Allah zikredildiği zaman kalble-ri ürperir. Allah’ın âyetleri onlara okunduğu zaman imanlarını artırır ve sadece rablcrine güvenirler.
Müminler, Allah’ın, kitabında indirdiği yasaklan ihlal edip farzları terke-denler değil, Allah anıldığı zaman kalbleri, ürperen kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda kalbleri ürperip imanları artan ve Allah’tan başka kimseden medet ummayanlardir.
Bu âyet-i Kerime, gerçekten iman edenlerin sıfatlarını beyan etmekte onların, Allah’ın âyetleri okunduğunda kalblerinin ürperdiğini, böylece Allah’ın emirlerine sımsıkı sarılıp yasaklarından derhal kaçındıklarını beyan etmektedir. Mümine yaraşan, bir günah işlediğinde hemen ondan tevbe etmesidir. Bu hususta diğer bir âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır: “Onlar, bir hayasızlık yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman Allahı hatırlarlar ve hemen günahlarının bağışlanmasını isterler. Günahları Allah’tan başka kim bağışlar? Yaptıkları kötülükte bile bile ısrar etmezler. [5][5]
Abdullah b. Abbas diyor ki: “Münafıklar, Allah’ın farzlarını yerine getirirken onların kalbine Allah’ı hatırlatma gimez. Onlar, Allanın âyetlerinden herhangi birine iman etmezler. Allah’a tevekkül etmezler. Kimsenin olmadığı yerde namaz kımazlar. Mallarının zekâtlarım vermezler. Bu nedenle Allah Teâlâ, onların mümin olmadıklarını bildirmiş, müminleri ise şu şekilde vasfılandırmıştır. “Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah zikredildiği zaman kalbleri ürperir. Böylece Allah’ın farz kıldığı ibadetleri yerine getirirler. Âyetleri kendilerine okunduğu zaman ise onların imanları artar ve onlar ancak Allah’a güvenirler. Onun dışında herhangi bir kimseye güvenmezler. [6][6]
3- Onlar, namazlarını dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rı-zıklardan, Allah yolunda harcarlar.
O müminler, kendilerine farz kıldığımız namazı hakkıyla kılarlar ve kendilerine nzık olarak verdiğimiz mallardan, zekât, sadaka,cihad ve Hac gibi yerlere harcarlar. [7][7]
4- İşte gerçek müminler onlardır. Onlar için, rablcri nezdinde dereceler, mağfiret ve güzel nzık vardır.
Gerçek müminler, işte bu şekilde hareket edenlerdir. Yoksa “İman ettik” diyen ve kalbleri nifakla dolu olanlar değildir. Bu gerçek müminler için, Allah katında yüksek dereceler günahlarının affedilmesi ve cennette bol nzıklar vardır. Ayette zikredilen derecelerden masat, Mücahide göre dünya hayatındayken yaptıkları kıymetli amellerdir. İbn-i Muhayriz’e göre ise, cennette erişecekleri mertebelerdir. [8][8]