sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 26. VE 27. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 26. VE 27. AYETLER
11.03.2025
7
A+
A-

26- Düşünün ki, bir zamansayınız az idî. Yeryüzünde zayıf görülen­lerdiniz, İnsanların sizi kapıp götürmesinden korku yor d un uz. Öyle iken Allah sizi barındırdı. Yardımıyla destekledi. Ve sizi, helal ve temiz şeylerle rıziklandırdi ki şükredesiniz.

Ey iman edenler, Allah’ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Bir zaman sizler az ediniz. Kâfirler tarafından küçümseniyor, dininzden dönmeye zorlanı­yor ve çeşitli işkencelere maruz kalıyordunuz. Müşriklerin, sizi kapıp götürme­sinden korkuyordunuz. Allah sizleri Medine’de yerleştirdi. Oranın sakinleri olan Ensar ile size yardım etti. Onlar vasıtasıyla Bedir savaşında muzaffer oldunuz. Ve Allah, size verdiği nimetlere karşılık, ona şükredesiniz diye sizleri çeşitli ni­metlerle nzıklandırdı.

Ayet-i kerimede müminlerin, birtakım insanlar tarafından kaçırılıp götü­rülmekten korktukları zikredilmektedir. Kendilerinden korkulan bu insanlardan kimlerin kastedildiği hususunda iki görüş zikredilmiştir.

a- İkrime, Kelbi ve Katadeye göre, müslümanlann, kendilerini kaçıracak­larından koltuklan bu insanlar, Kureyş müşrikleridir.Zira müslümanlar hicret etmeden Mekke’de iken Kureyş müşriklerinden çekiniyorlar, Bedir savaşı başla­madan önce de yine onların, kendilerini esir edip Mekke’ye götüreceklerinden korkuyorlardı.

b- Vehb b. Münebbih ve Katadeye göre ise burada, kendilerinden korkul­duğu zikredilen insanlardan maksat, Farslar ve Bizanslılardır. Onlardan korkan-lar’dan maksat ise Araplardır.

Bu hususta Katade şunîan söylemiştir: “Araplar insanların en zelili, ya­şantısı en perişan olanı, karnı en aç olan, vücudu en çıplak olan, sapıklığı en açık olanıydı. Onlardan yaşayan, derbeder ve perişan şekilde yaşardı. Ölenler ise cehennem azabına sürüklenirdi. Başkaları tarafından sömürülür, kendileri başkalarının bir şeyini yiyemezlerdi: Vallahi yeryüzü sakinlerinden, o günün şartlarında onlardan daha perişan bir millet yoktu. Nihayet Allah islamı gönder­di. Onları yeryüzünde yerleştirdi. Rızıklanm bollaştırdı. Onlan İslamla, insanla­rın üzerine idareciler yaptı. Evet, bu gördüğünüz şeyleri Allah size İslam saye­sinde verdi. O halde nimetlerine karşı Allah’a şükredin. Zira rabbiniz, şükrü se­ven bir lütufkârdır. Şükredenler ise Allah’tan, daha fazla nimetlere erişirler.

Taberi diyor ki: “Bu görüşlerden tercihe şayan olanı birinci görüştür. Müslümanlann kendilerinden korktukları insanlar, Kureyşlilerdir. Çünkü müs­lümanlar, hicret etmeden önce Kureyşlilerin haricinde herhangi bir kimseden korkmuyorlardi. Zira kafirlerden, müslümanları en yakınında olanlar Kureyş müşrikleriydi. Onlar sayıları çok, müminleri az idi. Bu sebeple müminler, onlar­dan çekmiyorlardı. [1][39]

 

27- Ey iman edenler, Allah’a ve Resulüne ihanet etmeyin/Bildiğiniz halde emanetlerinize de ihanet etmeyin.

Müfessirler, bu âyet-i kerime’de geçen cümlesindeki fiilinin cümlenin içindeki gramer durumunun ne olduğu hakkında iki görüş zikretmişler ve âyete, bu görüşlere göre mana vermişlerdir.

Abdulah b. Abbas’a göre bu fiil kendisinden Önce geçen cümlesine atfedil mistir. Bu itibarla her ne kadar başında harfi zikredilme-mişse de manen zikredilmiş gibidir. Bu izaha göre âyetin manası, mealde veril­diği gibidir.

Süddi ve İbn-i İshaka göre ise fiili, yukanda geçen cümle­nin illeti ve gerekçesidir. Buna göre âyetin manası şöyledir: “Ey iman edenler, Allah’a ve Resulüne ihanet etmeyin. Zira onlara ihanet etmeniz, sizin, emaneti­nize ihanet etmeniz ve onu yok etmenizdir.’

Allah Teâlâ, bu âyet-i kerime ile, Resulullahm sahabilerinden iman eden­lere hitabetmekte ve onlara duyurmaktadır ki: “Ey , Allah’ı ve Peygamberini tasdik edenler, görünüşte iman ediyor gibi olup ta takacılığınızı gizleyerek ve müşriklere, müminlerin gizli durumlarım bildirerek Allah’a ve Peygamberine ihanet etmeyin. Ve Allah’ın size emanet ettiği farzlara da ihanet etmeyin. Onlan eksik yapmayın. Bunu, bile bile yapmayın.” Müfessirler, bu âyet-i kerime’nin nüzul sebebi hakkında farklı görüşler

zikretmişlerdir.

a- Atâ b. Ebi Rebahın, Cabir b. Abdullah’tan naklettiğine göre bu âyet-i kerime kervanı ile ticaret yapmaya giden Ebu Süfyan’a, müslümanlann, kerva­nına el koyma planı yaptıklarını bildiren bir münafık hakkında nazil olmuştur. Cabir b. Abdullah diyor ki: “Ebu Süfyan, ticaret yapma maksadıyla Mekke’den ayrılıp Şam’a gidince, Cebrail (a.s.) Resulullah’a gelerek “Ebu Süfyan, ticaret kervanıyla falan yerde bulunmaktadır.” demiş, Resulullah da sahabilerine: “Ebu Süfyan filan yerde gidin onu yakalayın. Bunu da gizli tutun” buyurmuştur. Bu­nun üzerine münafıklardan bir adanı mektup yazıp Ebu Süfyana göndermiş ve demiştir ki: “Muhammed üzerinize gelecek tedbirinizi alın.” İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime inmiş ve “Ey iman edenler, Allah’a ve Resulüne ihanet etme­yin. Bildiğiniz halde emanetlerinize de ihanet etmeyin.” buyurmuştur.

b- Zühri ve Abdullah b. Ebi Katadeye göre ise bu âyet-i Kerime, “Ebu Lübabe” isimli bir sahebe hakkında nazil olmuştur.

Hendek savaşında, Mekkeli müşrikler, müslümanlarla savaşmak için Me­dine’yi kuşatmışlardı. Bunu gören Yahudi Beni Kureyza kabilesi, daha önce Medine’yi savunmak üzere Müslümanlarla anlaştıkları halde bu durumu fırsat bilerek Müslümanlar aleyhine müşriklerle işbirliği yaptılar. Allah, müşrikleri mağlup ederek müslümanlan galip getirince Resulullah (s.a.v.) bu hainlerden hesap sordu. Ve kendilerine verilecek cezada bir hakem seçmelerini istedi. On­lar da Sa’d b. Muaz’ı seçtiler Fakat, Sa’d’in haklarında ne gibi bir hüküm verece­ğini öğrenmek için, sahabeden, Ebu Lübabe ile istişare ettiler. Ve “Biz bu kale­den inip te teslim olursak hakkımızda ne işlem yapılacak?” diye sordular. Ebu Lübabe ise eliyle boğazına işaret etti. Onlar da bundan, kafalarının kesileceğini anladılar.

Ebu Lübabe diyor ki: “Daha oradan kımıldamadan, Allah ve Resulüne ihanet ettiğimi anladım.” Ebu Lübabe gelip, kendisini Mescid-i Nebevideki bir direğe bağladı ve “Ölünceye veya Allah tarafından tevbesi kabul edilinceye ka­dar yeyip içmeyeceğine yemin etti. Bu şekilde yedi gün kaldı. Sonunda düşüp bayıldı. Nihayet Allah Teâlâ, Tevbe suresinin yüz iki ve yüz üçüncü âyetlerinde Ebu Lübabe’nin tevbesini kabul ettiğini bildirdi. İşte bu olay üzerine bu âyety nhazil oldu.

c- Muğire b. Şubeye göre ise bu âyet-i kerime, Hz. Osman (r.a.)’nın öldü­rülmesi hakkında nazil olmuştur.

Taberi diyor ki: “Bu hususta en doğru olan söz şudur. “Allah teâlâ, âyet-i kerimede, müminlere, kendisine, peygamberine ve müminlere emanet ettiği şey­lere ihanet etmemelerini emretmiştir. Bu âyetin, Ebu Lübabe hakkında inmiş olması da mümkündür, başkaları hakkında inmiş olması da. Bu âyetin iniş sebebi­ne dair elimizde kesin bir delil bulunmamaktadır.

Müfessirler, âyette zikredilen “Emanetleriniz” ifadesinden neyin kastedil­diği hususunda iki görüş zikretmişlerdir:

Abdullah b. Abbas’a göre burada zikredilen “Emanetler”den maksat, in­sanların, gözleriyle göremedikleri, Allah’ın farzlarıdır.

Abdullah b. Abbas diyor ki: “Allah’a ihanet etmek, onun farzlarını ter-ketmekle, Resulullah’a ihanet etmek ise onun sünnetlerini yapmamakla olur.Kendi emanetlerine ihanet de, Allah’ın, kullarını sorumlu tuttuğu görevleri yerine getirmemekle olur.

İbn-i Zeyde göre ise burada zikredilen “Emanetler”den maksat, “Din”dir. İbn-i Zeyd demiştir ki: “Münafıklar, bile bile dine ihanet etmişlerdir. Çünkü on­lar, kâfir oldukan halde, mümin olduklarını açığa vurmuşlar, Allah’ın, kendileri­ne emanet ettiği dinine ihanet etmişlerdir. [2][40]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.