TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 28. VE 30. AYETLER

28- Bilin ki sizin için mallarınız ve evlatlarınız ancak bir imtihandır. Büyük mükâfaat ise elbette Allah nezdindedir.
Ey iman edenler, bilin ki mallarınız ve çocuklarınız, sezin için ancak bir imtihandır. Allah, onlarla sizi imtihan eder. Emirve yasaklarına uyup uymadığınıza bakar. Büyük mükâfaat ise ancak Allah kalındadır. O halde Allah’a itaat edin de büyük sevaba nail olun.
Âyet-i Kerime, mal ve evlatların insanı yoldan çıkarabileceğini bu itibarla bunlara kapılmayarak, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınılması gerektiğini bildirmektedir. Zira büyük mükâfaatı mal ve evlatlar değil Allah verecektir. Bu hususta diğer âyetlerde de şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edenler, mallarınız ve çocuklarınız, sizi, Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim böyle olursa, işte onlar, hüsrana uğrayanlardır[1][41]“Ey iman edenler, hanımlarınızdan ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakımn.. [2][42].
29- Ey iman edenler, Allah’tan korkarsanız o size, iyi ile kötüyü ayır-dedecek bir anlayış verir. Kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah, büyük lütuf sahibidir.
Ey iman edenler, eğer Allaha itaat edip ona karşı günah işlemekten kaçınırsanız, o size, hakkı bâtıldan ayirdedebileceğiniz bir nur ve bir çıkış yolu verir. Geçmiş günahlarınızı siler ve sizi bağışlar. Allah, yarattıklarına karşı büyük lütuf sahibidir.
Âyet-i kerime’de geçen ve “İyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış” diye tercüme dilen kelimesi, Mücahid, Abdullah b. Abbas, Dehhak ve İkrime’den nakledilen bir görüşe göre “çıkış yolu” demektir. Bunların izahına göre âyetine izahı şöyledir: “Ey iman edenler, Allah’tan korkarsanız o size bir çıkış yolu yaratır.”
Yine İkrime, Mücahid, Süddi, Abdullah b. Abbas ve Katade’den nakledilen diğer bir görüşe göre kelimesinin manası: “Kurtuluş” demektir. Bu izaha göre âyetin mânâsı şöyleldir: “Ey iman edenler, Allah’tan korkarsanız o sizi kurtuluşa eriştirir.”
îbn-i İshaka göre ise bu ifadeden maksat, hakkı bâtıldan ayırdeden kabiliyet demektir. [3][43]
30- Ey Muhammcd hatırla, bir zaman, kâfirler, seni yerinden kımıldatmamak veya öldürmek yahut sürüp çıkarmak için tuzaklar kuruyorlardı. Onlar sana tuzak kurarken, Allah da onların tuzaklarını boşa çıkarıyordu. Allah, tuzakları bozanların en hayirhsıdır.
Ey Muhammed hatırla, hani bir zaman müşrikler Mekkede, Dârünnedvede, seni hapsetmek veya öldürmek yahut vatanından çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar sana tuzak kurarlarken, rabbin de onların tuzaklarını boşa çikanyordu. Allah, tuzakları bozanların en hayırlısıdır.
Âyet-i kerime’de geçen ve “Yerinden kımıldatmamak” diye tercüme edilen kelimesi, Abddullah b. Abbas, Mücahid, Katade ve Miksem tarafıriuan “Seni bağlamak” şeklinde izah edilmiş, Atâ ve İbn-i Zeyd tarafından, “Seni hapsetmek” şeklinde izah edilmiş, Ubeyd b. Umeyr tarafından ise “Seni sinirlemek” diye izah edilmiştir. Birinci izaha göre müşrikler, Resulul-lahı bağlayıp tutmak istemişler ikinci izaha göre bir yere hapsedip tutmak iste- . misler, üçüncü izaha göre ise onu büyüleyip tutmak istemişler, üçüncü izaha göre ise onu büyüleyip şakın hale getirmek istemişlerdir. Mekkeli müşriklerin, Re-sulullahı büyülemek istemeleri hususunda Ubeyde b. Umeyr demiştir ki: “Ebu Talib, Resulullah’a dedi ki: “Kavmin sana karşı ne gibi tuzaklar kuruyorlar?” Resulullah da buyurdu ki: “Beni büyülemeyi, öldürmeyi ve yurdumdan çıkarmayı istiyorlar.” Ebu Talip dedi ki: “Bunu sana kim bildirdi? “Resuluilah da buyurdu ki: “Rabbim bildirdi” Ebu Talip dedi ki: “Rabbin ne güzel bir rabî.ona iyi davran.” Resulullah da buyurdu ki: “Ben mi ona iyi davranacağım? O bana iyi davranır.” İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.
Bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi hakkında Abdullahb. Abbas’dân şunlar nakledilmektedir; “Kureyş kabilesinin ileri gelenleri Darünnedveye gitmek üzere toplandılar. Darünnedvenin kapısına gelince karşılarına, saygı değer yaşlı bir zat şeklinde Şeytan çıktı. Onu görünce “Sen kimsin?” diye sordular. İhtiyar “Ben, Necidli bir şeyhim, sizin, önemli bir husus için toplanacağınızı duydum. Görüş ve nasihati arımdan mahrum olmayasmız diye buraya geldim.” dedi. Peki bizimle baraber içeri gir,” dediler. O da girdi. Dârünnedvede toplananlar Resulullah hakkında “Bu adamın meselesine iyi dikkat edin, vallahi bu, yakında size galip geçektir.” dediler. İçlerinden biri: “Onun elini kolunu bağlayarak hepse-din. Sonra da “Onun, zamanın felaketine uğramasını bekleyin… [4][44] yok olup gitsin. Nitekim bundan önce Züheyr ve Nâbiğa gibi şairler de yok olup gittiler.Bu da onlar gibi birisidir.” dedi. Bunun üzerine, Necidli Şeyh görünümündeki, Allah düşmanı Şeytan bağırdı. “Vallahi sizin bu görüşünüz görüş değildir. Rab-bi, onu, sizin hapsettiğiniz yerden çıkarıp arkadaşlanna kavuşturur. Arkadaşları size karşı ayaklanıp onu elinizden’alırlar, ona bir şey yapmanıza engel olurlar. Ayrıca sizi, memleketinizden çıkarmayacaklarına da emin değilim.”
Müşrikler “Şeyh doğru söyledi başka bir çare düşünün.” dediler. Bunun üzerine başka birisi: “Onu aranızdan çıkarıp sürgün edin. Böylece ondan kurtulmuş olursunuz. Zira o, buradan çıkarıldıktan sonra bize bir zarar veremez. Gittiği yerde ne yaparsa yapsın.” dedi. Necidli Şeyh yine bağırarak şöyle dedi: “Vallahi bu görüşünüz de görüş değildir. Onun sözlerinin tatlılığını, hatipliliğini, ko-nuştuklanyla insanların kalbini çeldiğini görmüyormusunuz? Vallahi eğer siz böyle yaparsanız o gider, davasını diğer Araplara anlatır, onlan aleyhinize kışkırtır. Onlar da gelip sizi memleketinizden çıkanr ileri gelenlerinizi de öldürürler. “Müşrikler Vallahi doğru söyledi. Başka bir çare düşünün.” dediler. Bunun üzerine Ebu Cehil: “Vallahi size, düşünemeyceğinizi sandığım bir görüş arzede-ceğim. Bundan başka da çıkar yolun bulunduğunu sanmıyorum.” dedi. “Nedir o?” diyer sordular. Ebu Cehil şöyle dedi: “Her kabileden seçkin bir genç alalım. Her birinin eline keskin bir kılıç verelim. Onlar hep beraber vurup onu öldürsünler. O zaman onun kanı, bütün kabilelere dağılmış olur. Onun kabilesi olan Haşimoğullannın, bütün Kureyş’e karşı savaşabileceklerini sanmıyorum. Böyle bir durumla karşılaşınca diyeti kabul etmek zorunda kalacakladır. Böylece biz de rahat eder ve bu adamın sıkıntısından kurtulmuş oluruz.” Bunun üzerine Necidli Şeyh “İşte uygun olan görüş budur, bu gencin söylediği söz doğrudur. Bundan başka uygun bir görüş görmüyorum.” dedi. Bu görüş üzerine ittifak ederek dağıldılar. Bunun üzerine Cebrail Aleyhisselam Resululîah’a gelip o gece her günkü yattığı yerde yatmamasını söyledi. Allah teâlâ, Peygamber efendimizin hicretine izin verdi. Peygamber efendimiz de, Tevbe suresinin kırkıncı âyetinde anlatıldığı gibi Mekke’den Medine’ye hicret etti.
Onun Medine’ye hicret etmesinden sonra bu âyet nazil oldu ve Cenab-ı Hak, hicretten evvel müşriklerin, onun hakkında neler düşündüklerini, buna karşılık kendisinin de Resulünü nasıl koruduğunu ve ona olan nimetlerini hatırlattı. [5][45]