sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 66. VE 70. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 66. VE 70. AYETLER
21.03.2025
6
A+
A-

66- Şimdi ise Allah, yükünüzü hafifletti. Çünkü içinizde zaaf bulun­duğunu biliyordu. Bundan böyle İçinizden sabırlı yüz kişi çıksa, ikiyüz kişiye galip gelir. Eğer sizden bin kişi olsa, Allah’ın izniyle iki bin kişiye galip gelir. Allah, sabredenlerle beraberdir.

Abdullahb. Abbas diyorki:

“Eğer içinizden sabırlı yirmi kişi çıkarsa iki yüz kişiye galip gelir…” ayeti nazil olunca, bir müslümanın on düşman karşısında direnmesi farz kılınmıştır. Bu ise Müslümanlara çok zor geldi. Bunun üzerine bu âyet nâzii oldu. Ve Müs­lümanların yükünü hafifletti. Ancak, Allah teala, karşı konacak düşman sayısını eksilttiği nisbette müminlerin sabrını da eksiltti[1][91]

Taberi diyor ki: “Âyet-i kerime’de, her ne kadar ifâde emir şeklinde de­ğilse de mana itibariyle emirdir. Yani, bir Müslüman en az iki düşman karşısın­da savaşmak farzdır.

Abdullah b.Abbas, İkrime, Hasan-ı Basri ve Süddi’den nakledilen bir gö­rüşe göre bu âyet, bundan Önce gelen âyetin hükmünü neshetmiştir. Artık bir müminin on kâfirle savaşma mecburiyeti kalmamıştır. Ancak bir mümi’nin iki kafire karşı savaşması farzdır. Onların önünden kaçması haramdır. Taberi de bu âyetin bundan Önceki âyeti neshettiğini söylemiş ve ayetlerin emi mı ahi yetinde olduğun söylemiştir.

Mücahid diyor ki: “Bir mümin’in on kâfire karşı savaşması hükmü, Bedir savaşına katılan sahabiler içindi. Bu durum onlara ağır geldi. Bununüzerine, bir-mümin’in iki kâfirle savaşması hükmü geldi.”

Abduah b. Abbas da diyor ki: “Bir müminin on kâfir karşısında on mümi­nin de yüz kâfir karşısında.savaşıp sabretaıesi emri, müslümanlannın sayılarının az olduğu zamanda idi, Müslümanlar çoğalamca Allah onların yüklerini hafifletti Bir müminin iki kâfir karşısında, on müminin de yirmi kâfir karşısında svaşmalan emredildi. [2][92]

 

67- Hiçbir Peygambere, yeryüzünde düşmanlarına tam bir darbe in­dirmedikçe esir almak yaraşmaz. Siz, dünya malını istiyorsunuz. Allah ise sizin için âhireti istiyor. Allah, her şeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibi­dir.

Hiçbir peygamberin, kendisiyle savsan bir putperesti yüryüzünde müşrik­lere tam bir darbe indirmedikçe sırf fidye almak için veya lütufta bulunmak için esir alması yaraşmaz. Ey müminler, siz, müşrikleri esir alırken onlardan fidye olarak dünya metaını elde etmek istiyorsunuz. Allah ise sizin için âhiretteki ni­metleri ve hazırladığı cenneti istiyor. Eğer siz, âhireti ister, kâfirleri esir etme yerine onlan öldürmeye kalkarsanız, onlar size galip gelemez. Çünkü Allah, ner şeye galiptir ve yaratıklarını sevk ve idarede hikmet sahibidir.

Abdullah b. Abbas diyor ki: “Bu âyet, müslümanlarm az olduğu Bedir savaşının yapıldığı günde inmiştir. Müslümanların sayısı çoğalıp hakimiyetleri artınca Allah teala esirler hakkında şu âyeti indirmiştir. “Kâfirlerle karşılaştığı­nızda boyunlarım vurun. Onları sindirip perişan edince de esir alıp bağlayın. Sonra ya bir lütuf olarak karşılık almadan serbest bırakın veya serbest bırakma karşılığında fidye alın… [3][93]

Bu hususta Abdullah b. Mes’ud diyor ki: “Bedir savaşı bitince esirler ge­tirildi. Resulullah:”Bu esirler hakkında ne diyorsunuz.” diye sordu Ebubekir: “Ey AH ahin Resulü, Bunlar senin kavmin ve ailendir. Bunlan sağ bırak ve bun­larla yardımlaş. Umulur ki: Allah bunlarıntevbelerini kabul eder.” dedi. Ömer ise: “Ey Allah’ın Resulü, bunlar seni yalanladılar, yurdundan çıkardılar. İnsanla­rın Önünde onların boyunlarını vur.” dedi. Abdullah b. Revaha da dedi ki: “Ey Allanın Resulü, ağacı bol olan bir vadi araştır. Onları onun içine koy, sonrna ateşe ver.” Abbas da dedi ki: “Sen akrabalık bağım kopardın.” Resulullah sustu, onlara cevap vemıedi. Sonra çadırına girdi. Bir kısım insanlar dediler ki: “Ebu-bekir’in teklifini kabul edecek.” Diğer bir kısım insanlar ise dediler ki: “Ömer’in teklifini kabul edecek.” Başka bir kısım insanlar da dediler ki: “Abdullah b. Re-vaha’nın dediğini kabul edecek.” Sonra Resulullah dışarı çıktı ve buyurdu ki:

“Şüphesiz ki Allah, bir kısım insanların kalblerini yumuşak kılmışştır. Öyle ki onların kalbleri sütten daha yumuşaktır. Bir kısım insanların kalblerini de katı kılmıştır. Öyle ki, onların kalbleri taştan daha katıdır. Ey Ebubekir sen İbrahim gibisin. O şöyle demişti “Kim bana uyarsa şüphesiz ki o benim dinimdendir. Kim de bana karşı gelirse şüphesiz ki sen, af ve merhameti bol olansın. [4][94] yine sen İsa gibisin. O da şöyle demişti: “Eğer onlara azap edersen, şüphesiz ki onlar senin kullarındır. Şayet bağışlarsan muhakkak ki sen, her şeye galipsin, hüküm-ve hikmet sahibi sin[5][95] Ey Ömer sen de Nuh gibisin o da şöyle demişti: “Rab-bim kafirlerden, yeryüzünde dolaşan tek kişi birakma[6][96]Ey Abdullah b. Reva­na sen de Musa gibisin. O da şöyle demişti: “Rabbimiz, onların mallarını yok et. Kalblerini katılaştir. Can yakıcı azaba görmedikçe iman etmiş olmasınlar. [7][97] Bugün sizler, üstünsünüz. Onlardan hiçbiri, fidye vermedikçe veya boynu vu­rulmadıkça kaçıp sizden kurtulamazlar.” Abdullah b. Mesud diyor ki: “Dedim ki: Ey Allah’ın Resulü, Süheyl b. Beyda bu esirlerin dışındadır. Çünkü ben onun müslüman olduğunu söylediğini duydum.” Bunun üzerine Resulullah sustu. O gün ben, gökten üzerime bir taş düşeceğinden korktuğum kadar hiçbir gün kork-mamıştim. Nihayeyt, Resuiullah buyurdu ki: “Süheyl b Beyda müstasnadır.” Âyet Hz. Ömer’in görüşünü destekler mahiyette indi ve Allah teala buyurdu ki: “Hiçbir peygambere yeryüzünde düşmanlarına tam bir darbe idndirmedikçe esir almak yaraşmaz.t[8][98]Bu olay, Abdullah b. Abbas’tan da buna yakın birşekilde rivayet edilmiştir. Enes b. Mâlikin de bu hususta şunları söylediği rivayet edil­miştir. [9][99]

“Resulullah Bedirde esir alman müşrikler hakkında sahabîlerle istişare et­ti ve şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki Aziz ve Celil olan Allah, bunlara karşı size bir imkân verdi.” Bunun üzerine Ömer b. Hattab ayağa kalkıp şöyle dedi: “Ey Alla-hin Resulü, bunların boynunu vur.” Resululla\ bunu benimsemedi ve şöyle bu­yurdu: “Ey insanlar, Allah, bunlara karşı size bir imkân verdi. Bunlar düne ka­dar sizin kardeşlerinizdi.” Ömer b. Hatta yine söz alarak şöyle dedi: “Ey Allanın Resulü, bunların boynunu vur.” Resulullah yine benimsemedi ve yine aynı söz­lerini tekrarladı. Bunun üzerine Ebubekir ayağa kalti ve dedi ki: “Ey Allah’ın Resulü, dilersen onları affet ve verecekleri fidyeyi kabul et.” Bununüzerine Re-sulullahm yüzündeki sıkıntılı ifade gitti ve fidye alarak esirleri serbest bırak-tı. [10][100] İşte bu olay üzerine bundan sonra gelen âyet-i kerim azil oldu. [11][101]

 

68- Eğer, Allanın, geçmişte verilmiş birhükmü olmasaydı, aldıkları­nızdan ötürü, size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.

Eğer Allahm, ganimet mallarını Muhammed ümmetine helal kıldığına ve Bedirsavaşına katılan müminlere azap etmeyeceğine dair geçmişte verilmiş bir hükmü olsaydı, Bedirde esir ettiğiniz düşmanı serbest bırakma karşılığında aldı­ğınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.

Müfessirler bu âyet-i kerime’yi çeşitli şekillerde izah etmişlerdir.

a- Hasan-ı Basri, Abdullah b. Abbas, A’meş, Ebu Hurey’re Dchhak ve Ata bu âyet-i şu şekilde izah etmişlerdir. “Eğer Allah’ın, ganimet mallarını ve esir almayı, Muhammed ümmetine helal kıldığı hükmü, daha önceden, Allah’ın bilgisinde ve levh-i mahfuzda mevcut olmasaydı, ganimetlerin size helal olduğu bildirilmeden öcne Bedir esirlerinden fidye alıp serbest bırakmanızdan dolayı sizleri büyük bir azap yakalamış olurdu. Fakat, ganimetlerin, Muhammed üm­metine hela olacağı hükmü daha Önceden yazılmış olduğundan sizleri böyle bir azaip yakalamadı. Bu hususta Ebu Hureyre, Resulullahın şöyle buyurduğunu ri­vayet etmiştir. “Sizden önce Âdemoğullarından hiç bir kimseye ganimet helal kılınmamıştı. Gökten ateş iner, onlaı yakıp bitirirdi. Bedirsavaşı olunca henüz ganimetlerin müslümanlara helal olduğu bindirilmeden onlar ganimetlere daldı­lar. Bunun üzerine Allah teala “Eğer Allahm, geçmişte verilmiş bir hükmü ol­masaydı, aldıklarınızdan ötürü size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.” âyetini indirdi.

b- Said b. Cübeyr, Mücahid, Katede İbn-i Zeyd ve Hasan-ı Basri’den nak­ledilen diğer bir görüşe göre bu âyetin izahı şöyledir: “Şayet, Allanın kitabında Bedir savaşına katılanların azaba uğratılmayacaklan hükmü olmasaydı, Bedir savaşında, size helal kılınmadan önce ganimet mallarını almanızdan dolayı sizi şiddetli bir azap yakalamış olurdu.

Bedir savaşına iştirak edenlere azap edilmeyeceği hususunda da şu hadisi şerif zikrediliyor: “Hâtıb b. Ebî Belte’a, Mekke müşriklerine mektup yazmış, Resulullah’ın savaş hazırlığı içinde olduğunu bildirmişti. Mektup yolda iken Re-sulullah’a vahiy gelmiş ve o mektubu, bir kadının götürmekte olduğun ubildir-miştir. Bunun üzerine Resululîah (s.a.v.) Hz. Ali ile iki kişi göndermiş ve mek­tubu yakalatıp getirmiştir. Bunun üzerine Resululîah (s.a.v.) Hâtıb hakkında asahabıyla istişare etmiş, Hz Ömer, Hâtıb b. Ebi Beta’nın öldürülmesi görüşünü ileri sürmüş Resulullah ise şöyle buyurmuştu: “Hâtıb, Bedir savaşma katılanlar­dan biri değil midir? Ne bileceksin belki de Allah, Bedir savaşına katılan mü­minlere bakmış ve onlar için “Dilediğinizi yapın. Ben, sizi affetmişimdir.” de­miştir. Bunun üzerine Hz. Ömerin gözleri yaşarmış ve “Allah ve Resulü daha iyi bilir.” demiştir. [12][102]

c- Mücahide göre ise bu âyetin izahı şöyledir: “Şayet Alalhın kitabında bilmeyerek bir günah işleyenin hesaba çekilmeyeceği yazılmış olmasaydı esir almanızdan dolayı size büyük bir azap dokunudur.”

îbn-i İshak diyorki: “Allah teala, müminlere, ganimet toplamalarından ve esir almalarından dolayı sitem etmiştir. Zira Resulullah’tan önce hiçbir peygam­ber düşmanıdan aldığı ganimeti yiyemiyordu. Çünkü ona helal değildi.

Ganimetlerin, sadece Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ümmetine helal kılındığı hussunda şu hadis zikrediliyor. Cabir b. Abdullah diyor ki:

“Resulullah şöle buyurdu: “Bana, benden önceki hiçbir kimseye verilme­yen beş özellik verildi: Bir aylık mesafedeki düşmanın kalbine bir korku girme­si ile yardım olundum. Yeryüzü bana mescid ve temiz kılındı. Ümmetimden ki­me namaz vakti gelirse o namazım kılsın. Ganimetler bana helak kılındı. Ben­den önce kimseye helal kılınmamıştı. Bana şefaat etme hakkı verildi. Daha ön­celeri Peygamberler, kendi kavimlerine gönderilirlerdi ben ise bütün insanlığa Peygamber olarak gönderildim. [13][103]

Taberi diyor ki: “Âyet-i kerime’yi bu görüşlerdensadece birine tahsis et­mek isabetli değildir. Âyet-i kerime bütün bu görüşleri kapsar mahiyettedir. Âyeti genel bir şekilde yorumlamak daha isabetlidir. [14][104]

 

69- Artık elde ettiğiniz ganimetleri, hela! ve temiz olarak yeyin. Al­lah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet eden­dir.

Ey Müminler, düşmandan elde etmiş olduğunuz ganimet mallarını artık helal ve temiz olarak yeyin. Çünkü o, sizin cihadınızın sonucudur. Allahın emir­lerine karşı gelmekten çekinin. Bedir savaşında esir edilen müşriklerden fidye alıp serbest bırakma gibi davranışlarda bulunmayın. Şüphesiz ki Allah, mümin kullarını çokça affeden ve onlara merhametli davranandır. [15][105]

 

70- Ey Peygamber, elinizde bulunan esirlere şöyle de: “Eğer Allah, kalbinizde bir hayır olduğunu bilse, size, sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

Ey Peygamber, Bedir savaşında esir aldığınız müşriklere de ki: “Eğer Al-lah,sizin kalbinizde, İslâm’ın, İhlasın ve imanın varlığını bilse, sizden alman fid­yeler karşılığında sizlere daha üstün şeyler verir ve geçmişte yaptığınız günahla­rı bağışlar. Çünkü Allah, çok affeden ve çok merhamet edendir.

Hz. Abbas, “Bu âyet, benim hakkımda nazil olmuştur.” dedi.

Resullah (s.a.v.) esir düşen amcası Abbas’dan, fidye vererek kendisinin ve kardeşinin çocukları Akîl ve Nevfel’in serbest bırakılmalarını sağlamasını is­tedi. Bunun üzerine Abbas şöyle dedi: “Ey Muhammed, sen beni, yaşadığım müddetçe Kureyş’ten dilenecek hale getirdin.” Resulullah da ona şöyle dedi: “Savaşa çıkarken, hanımın Ümmül Fadl’a verdiğin altınlar nerede? Altınları ve­rirken ona şöyle demiştin: “Ben, bu seferimde başıma ne geleceğini bilemiyo­rum. Öldürülme veya esir edilme gibi bir hal başıma gelecek olursa bu altınlar senin ve çocukların olsun.” Abbas da “Sen bunun nereden biliyorsun?” deyince Resulullah “Bunu bana rabbim haber verdi.” dedi. Bunun üzerine Abbas: “Senin doğru söylediğini ve Allah’ın Pegamberi olduğunu kabul ediyorum. Vallahi bu yaptığımı kimse görmemişti. Ben, altınları ona, gecenin karalığında verdim.” dedi.

Hz. Abbas bu âyeti açıklayarak şöyle derdi. “Allah, verdiğim fidyeden daha hayırlısını bana verdi. Bana Zemzemi verdi. Ben, rabbimin affını da bekli­yorum.” [16][106]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.