TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 103. VE 105. AYETLER
103- Namazı kıldıktan sonra ayakta iken otururken ve yanlarınız üzerine yatarken Allah’ı zikredin. Emniyete kavuştuğunuzda namazı gereği gibi kılın. Şüphesiz ki namaz, müminler üzerine belli vakitlerde farz kılınmıştır,
Âyet-i kerimede “Namazı kıldıktan sonra, ayakta iken, otururken ve yanlarınız üerine yatarken Allah’ı zikredin.” buyurulmaktadır.
Bu hususta Abdullah b. Abbas şunlan söylemiştir: “Allah teala kullarına neyi farz kılmışsa onun için belli bir mükâfaat tayin etmiştir. Kulların, özürleri bulunması halinde de onları mazur görmüştür. Ancak, Allah’ı zikretme ibadeti böyle değildir. Zira Allah teala zikir için belli bir sınır koymamış, aklı olmayanların dışında onu terkedenleri mazur görmemiş ve buyurmuştur ki: “Allah’ı ayakta iken otururken, yanlarınız üzerine yatarken, gece ve gündüz, karada ve denizde, yolcu iken, mukim iken, zengin iken, fakir iken, hasta iken, sıhhatli iken, gizli olarak, açık olark ve her halükârda zikredin.”
Allah’ı zikretme hususunda başka bir âyette de şöyle buyurulmuştur: “Ey iman edenler, bir düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çokça zikredin. Umulur ki kurtulaşa erersiniz.” [1][264]
Âyet-i kerimenin devamında “Emniyete kavuştuğunuzda namazı gereği gibi kılın.” buyurulmktadır.
Müfessirler bu ifadeyi iki şekilde izah etmişlerdir:
a- Mücahid ve Katade’ye göre bu ifadenin mânâsı şudur: “Sizler, vatanlarınızda karar kılıp şehirlerinizde ikamet ettiğiniz zaman, yolculuk yaparken korku anında, kısaltmanıza izin verilen namazı artık tam olarak kılın.”
b- Süddi, ibn-i Zeyd ve Mücahid’den nakledilen diğer bir görüşe göre âyetin bu bölümünün mânâsı şöyledir: “Sizler, korkudan sonra emniyete kavuşup sükunet bulduğunuz zaman namazın bütün farzlarını tamamlayarak küın. Artık onu, bineğin üzerinde veya yürüyerek yahut oturarak kılmayın.”
Taberi, âyetin bu bölümünü bu son şekliyle izah etmenin daha evla olduğunu söylemiştir.
Âyet-i kerimede geçen ve “Şüphesiz ki namaz müminler üzerine belli vakitlerde farz kılınmıştır.” şeklinde tercüme edilen cümlesi, müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir:
a- Atiyye el-Avfı, Abdullah b. Abbas, Süddi ve Mücahid’den nakledilen bir görüşe göre bu cümlenin mânâsı şöyledir: “Şüphesiz ki namaz müminlerin üzerine farz kılınmış bir farzdır.”
b- Hasan-ı Basri, Mücahid, Abdullah b. Abbas ve Ebu Cafer’den nakledilen diğer bir görüşe göre bu cümlenin mânâsı şöyledir: “Şüphesiz ki bu namaz, müminlerin üzerine gerekli bir farzdır.”
c- Abdullah b. Mes’ud ve Zeyd b. Eslem’den nakledilen diğer bir görüşe
göre bu cümlenin mânâsı şöyledir: “Şüphesiz ki namaz müminler üzerine vakitlere bölünmüş bir farzdır. Onlar onu vakitlerinde eda ederler.”
Taberi diyor ki: “Bu görüşler birbirlerine yakın olan görüşlerdir. Bununla birlikte bu âyetin izahında evla olan yorum: “Şüphesiz ki namaz, müminlerin üzerine, vakitlere ayrılmış bir farzdır.” şeklindeki yorumdur. Zira kelimesinin mânası, “Vakitlendirilmiş” “vakitlere ayrılmış” demektir. [2][265]
104- O kâfir kavmi takib etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız onlar da sizin kadar acı duyuyorlar. Üstelik siz, Allah’tan, onların ummadığı şeyleri umuyorsunuz. Allah, herşeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ey müminler, düşmanlarınızı takib etmekte gevşek davranmayın. Şayet sizler, aldığınız yaralardan acı duyuyorsanız, onlar da sizin acı duyduğunuz gibi , aldıkları yaralardan acı duymaktadırlar. Üstelik sizler, Allah’tan sevap umuyorsunuz. Onlar ise bunu da ummuyorlar. Çünkü sizler, Allah’ın sevabının kesin olduğuna iman ediyorsunuz. Onlar ise bunu yalanlıyorlar. Allah, yarattıklarının menfaatini çok iyi bilendir, yaptıklarında hüküm ve hikmet sahibidir.
Bu âyet-i kerime, Uhud savaşında zayiat veren müslümanlan teselli etmektedir. Bu hususta Abdullah b. Abbas diyor ki: “Uhut savaşında müslümanlar zayiat verince Resulullah Uhut dağına çıktı. Ebu Süfyan da oraya geldi ve şöyle dedi: “Ey Muhammed, yara ancak yaraya karşılıktır. Savaş nöbetleşedir. Bir gün bize, bir gün de sizedir.” Bunun üzerine Resulullah, sahabilerine buyurdu ki: “Şuna cevap verin.” Onlar da dediler ki: “Aramızda eşitlik yok. Çünkü bizden öldürülenler cennette sizden öldürülenler ise cehennemdedir.” Bunun üzerine Ebu Süfyan dedi ki: “Bizim Uzza putumuz var sizin ise Uzza putunuz yok.” Resulullah da buyurdu ki: “Ona deyin ki: “Allah bizim dostumuzdur. Sizin ise dostunuz yoktur.” Ebu Süfyan dedi ki: “Ey Hübel putu yücel, ey Hübel putu yücel.” Resulullah da buyurdu ki: “Deyin ki: Allah daha yüce ve daha büyüktür.” Ebu Süfyan dedi ki: “Buluşacağımız yer, küçük Bedir mevkiidir.” İşte müslümanlar orada yaralı halleriyle uyudular. Bu âyet-i kerime ve şu âyetler bunlar hakkında nazil oldu. “Eğer siz bir yara almişsanız aynı yarayı, düşmanlarınız olan o topluluk da almıştır. Biz bu günleri insanlar arasında evirip çeviririz ki Allah, iman edenleri belirtsin. İçinizden şahitler meydana çıkarsın. Allah, zalimleri sevmez. [3][266]
105- Ey Muhammcd, şüphesiz ki Allah’ın gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmetmen için biz Kur’aıı’ı sana hak olarak indirdik. Sen, hainlerin savunucusu olma. [4][267]