sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 106. VE 110. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 106. VE 110. AYETLER
01.12.2024
2
A+
A-

106- Allah’tan bağışlanma iste. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Ey Muhammed, şüphesiz ki biz sana Kur’an’ı indirdik ki Allah’ın sana, kitabında gösterdiği şekilde insanlar arasında hüküm veresin. Onların ihtilafları­nı çözesin. Ey Muhammed, sakın sen, bir müslümana veya müslümanlarla ant­laşması olan birine ihanet eden kimseyi savunma. Başkasının malına ihanet eden birini savunmandan dolayı yaptığın yanlışlığın, Allah tarafından affedil­mesini iste. Şüphesiz ki Allah, af dileyen kullarını, hak ettikleri cezayı vermeye­rek çokça affeden ve onlara karşı çok merhametli davranandır.

Müfessirler, bu âyetlerin ve bundan sonra gelen yüz on altıncı âyete ka­dar olan âyetlerin, hırsızlık yapan veya kendilerine verilen bir emaneti inkâr ederek ihanette bulunan, Resulullah’ın da bilmeden savunduğu bir kişi hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir.

Bu hususta Katade b. Numan diyor ki:

“Bizde bir aile vardı. Onlara “Übeyrikin oğullan” deniyordu. Bunlar, “Bişr” “Beşir” ve “Mübeşşir” isimli kişilerdi. Beşir münafıktı, şiirler yazar onunla Resulullah’ı ve sahabilerini hicvederdi. Sonra da bu şiirleri başka kimse­lere isnad ederek “Falan kişi böyle söyledi” “Filan kişi şöyle söyledi.” derdi. Sahabiler bu şiirleri duyunca “Vallahi bu şiiri ancak bu habis herif söyler. Bunu Übeyrikin oğlu söylemiştir.” derlerdi.

Bu aile, cahiliye döneminde de, İslamın gelişinden sonra da fakir ve muhtaç bir aile idi. O sırada Medine halkının gıdası, hurma ve arpa ekmeğinden ibaretti. Eğer bir insanın imkânı varsa, Şam’dan un taşıyan kervan geldiğinde ondan un satın alır ve sadece kendisi yerdi. Çocukları ise ancak hurma ve arpa ekmeği yiyebilirlerdi.

İşte o günlerde Şam’dan bir kervan geldi. Amcam Zeyd oğlu Rifaa, bir hayvan yükü un satınaldı. Onu kilere koydu. Orada silah, zırh ve kılıçlar da bu­lunuyordu. Kilerin altından delik açılarak yiyecekler ve silahlar çalındı. Sabah olunca amcam Rifaa bana geldi ve “Yeğenim bu gece soyulduk. Kilerimize de­lik açılarak yiyeceklerimiz ve silahlarımız çalındı.” dedi. Bunun üzerine evde inceleme yaptık. Sağa sola sorduk. Bazıları: “Biz bu gece Übeyrikin oğul­larının ateş yaktıklarını gördük. Kanaatimiz odur ki bunlar sizin yiyeceklerini­zin bir kısmı için bu ateşi yakmışlardı.” Biz olayı çevreden soruştururken Übey­rikin oğullan şöyle diyorlardı. “Vallahi biz bu işi Lebid b. Şehrin yaptığı kanaa­tindeyiz.”

Katade diyor ki: “Halbuki Lebid aramızda salih ve dinine bağlı bir insan­dı. Lebid bunu işitince silahını çekip onlara hücum etti ve “Ben çaldım ha? Val­lahi ya bu kılıç sizi doğrar veya bu hırsızlığın mahiyetini ortaya çıkarırsınız.” dedi. Bunun üzerine Übeyrikin oğulları: “Bizden uzak ol be adam, bunu sen yapmadın.” dediler. Bundan sonra çevreden tekrar soruşturduk ve kesinlikle an­ladık ki bu işi Übeyrikin oğullan yapmış. Amcam bana: “Yeğenim, Resulullah’a gidip hadiseyi anlaîsana.” dedi. Ben de Resulullah’a gittim ve ona: “Bizden fakir ve şerir bir aile, amcam Zeyd oğlu Rifuarım kilerini yarıp silah ve yiyeceklerini aldı. Bari silahlarımızı bize iade etsinler, yiyeceklere ihtiyacımız yok.” dedim. Resulullah (s.a.v.) “Bunu emredeceğim.” buyurdu.

Übeyrikin oğulları bunu işitince akrabaları olan ve adına “Esir b. Urve” denen bir kişiye vardılar ve bu hususu ona anlattılar. Bunun üzerine çevre halkı toplandı ve Resulullah’ın yanına gelip şöyle dediler: “Ey Allah’ın Resulü, Kata­de b. Numan ve amcası, aramızda müslümanhkiarı ve salih kişilikleriyle tanınan bir aile aleyhine kalkıştılar. Onları hiçbir delil ve ispat olmadığı halde hırsızlıkla itham ettiler.”

.Katade b. Numan sözlerine devamla diyor ki: “Ben de Resulullah’ın ya­nına vardım ve onunla konuştum. Resulullah bana: “Müslümanlıkları ve salih kişilikleri anlatılan bir aile aleyhine kalkışmışsın. Onları, hiçbir delilin olmadan hırsızlıkla suçluyormuşsun.” dedi. Bunun üzerine geri döndüm ve “Keşke bir kı­sım mallarımı kaybetseydim de Resulullah’a bu hususu anlatmadaydım.” diye pişmanlık duydum. Amcak Rifaa bana geldi ve “Yeğenim ne yaptın?” dedi. Ona, Resulullah’ın bana söylediği şeyleri haber verdim. O da “Alah yardımcı­mız olsun.” dedi. Çok geçmeden işte bu surenin yüz beşinci âyetinden yüz on altıncı âyetine kadar olan âyetler nazil oldu. O âyetlerde şöyle buyuruluyordu: “Ey Muhammed, şüphesiz ki Allah’ın gösterdiği şekilde, insanlar arasında hük­metmen için biz Kur’an’ı sana hak olarak indirdik. Sen, hainlerin savunucusu ol­ma.” (Yani Übeyrikin oğullarının savunucusu olma. Katade’ye söylediklerinden dolayı da) “Allah’tan bağışlanma iste. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” “Kendi nefislerine hainlik edenleri savunma. Şüphesiz ki Allah, hain günahkârı sevmez. Yaptıkları günahları insanlardan gizlerler de Allah’tan gizlemezler. Oysa geceleyin, Allah’ın razı olmadığı sözü tertipledikleri vakit Allah onlarla beraberdi. Allah onların yaptıklarım ilmiyle kuşatıcıdır.”

“Dünya hayatında onlan siz savunuyorsunuz peki kıyamet gününde Allah’ın hu­zurunda onları kim savunacaktır? Yahut onlara kim vekil olacaktır?” “Kim bir kötülük işler veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanmasını dilerse Allah’ı mağfiret ve merhamet edici olarak buiur.” “Kim bir günah kazanırsa an­cak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sa- „ hibidir.” “Kim bir hata yapar veya günah işler de sonra (Übeyrikin oğullarının, Lebide attıkları gibi) onu suçsuz birinin üzerine atarsa şüphesiz o, iftira ve apa­çık bir günah yüklenmiş olur.” “Eğer Allah’ın sana lütfü ve merhameti olmasay­dı onlardan bir topluluk seni saptırmaya çalışırdı. Halbuki onlar ancak kendi ne­fislerini saptırırlar. Sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana kitap ve hikmet in­dirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın sana olan lütfü büyük­tür.” “Sadaka vermeyi, iyilik yapmayı ve insanlar arasında sulh yapılmasını em­reden kimse müstesna, onların fısıltılarının çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa ilerde ona büyük bir mükâfaat vereceğiz.”

Katade b. Numan diyor ki: -‘Bu âyetler inince çalınan silahlar Resulul­lah’a getirildi. Resulullah onlan Rifa’ya verdi. Silahlan amcam Rifaa’ya ben tes­lim ettim. Amcam, ömrünü cahiliye döneminde geçirmiş, ihtiyar birisiydi. Ben onun, istemeyerek müslüman olduğu kanaatindeydim. Ona silahlan götürünce şöyle dedi: “Yeğenim bunları Allah yoluna veriyorum.” İşte o zaman sağlam bir şekilde müslaman öl.duğu kanaatine vardım.” Bu âyetler inince Übeyrikin oğul­larından Beşir, müşriklerin safına geçti. Sa’d’in kızı Sülaka’nm yanında kalmaya başladı. Bunun üzerine Allah teala: “Kendisine doğru yol açıklandıktan sonra kim Peygamberle ayrılığa düşer ve müminlerin yolunun dışında bir yol takib ederse onu gittiği yolda bırakırız ve cehenneme atarız. O cehennem ne kötü bir yerdir.” “Şüphesiz Allah kendisine oitak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışın­da dilediğini bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak ki derin bir sapıklı­ğa düşmüştür. [1][268]ayetlerini indirdi.

Katade b. Numan diyor ki: “Beşir, Sülaka’nın yanında kalırken Hassan b. Sabit, kadının o erkekle ilişkisi olduğuna dair »leyhine bir şiir yazdı. Bunun üzerine kadın, Beşir’in bineğinin eğerini alıp başının üzerinde taşıyarak götürüp “Ebtah” denen yere attı ve ona: “Sen bana, Hassan’m şiirlerini mi hediye getir­din? Zaten senden bana hiçbir hayır gelmemiştir.” dedi. [2][269]

Bu husustaTaberi birkaç rivayet daha zikretmiştir.

a- Katade b. Dumc’ye göre bu âyetler, Ensar’dan bir kişi olan Übeyrikin oğlu Tu’me hakkında nazil olmuştur. Tu’me, amcasının kendisine emanet ettiği zırhı çalmış sonra onu, Zeyd b. es-Semin diye adlandırılan bir Yahudinin çaldı­ğını söylemiştir. Yahudi gelip Resulullah’a şikayette bulununcaTu’me’nin kabi­lesi gelip Resulullah’m Tu’me’yi savunmasını istemişler Resulullah da onu sa­vunmak isterken Allah teala,hakkında bu âyetleri indirmiş ve Tu’me’yi savun­mamasını emretmiştir. Bu olaydan sonra Tu’me dinden çıkıp Mekke’deki müş­riklerin yanma gitmiş Allah teala da onun hakkında “Kendisine doğru yol açık­landıktan sonra kim Peygamberle ayrılığa düşer ve müminlerin yolunun dışında bir yol takibederse onu takibettiği yolda bırakırız ve cehenneme atarız. O cehen­nem ne kötü bir yerdir. [3][270]buyunnuştur.

b- Abdullah b. Abbas’tan nakledilen diğer bir rivayete göre Resulullah ile beraber savaşa çıkan Ensar’dan birinin zırhı çalındı. Zırhın sahibi onu, Tu’me b. Übeyrik’in çaldığını söyledi. Tu’me Resulullah’a getirildi. Hırsız bunu görünce zırhı götürüp suçsuz bir adamın evine attı ve kendi akrabalarına: “Ben zırhı or­tadan kaldırdım, onu götürüp filanın evine attım. O zırh o kişinin evinde bulu­nacaktır.” dedi. Bunun üzerine hırsızın akrabaları geceleyin Resulullah’a gide­rek “Ey Allah’ın Resulü, bizim adamımız bundan beridir. Zırhı çalan falandır. Biz bunu öğrendik. Sen insanların huzurunda arkadaşımızın suçsuz olduğunu ilan et ve onu savun. Zira Allah onu senin vasıtanla korumayacak olursa o helak olur.” dediler. Resulullah da insanların huzurunda o kişinin suçsuz olduğunu söyledi. İşte bunun üzerine bu âyetler nazil oldu. Resululluh’ı ve hırsızı himaye edenleri uyardı.

c- İbn-i Zeyd’e göre ise olay şöyledir; Resulullah zamanında demirden bir zırh çalınmış ve suç, bir Yahudinin üzerine atılmıştır. Yahudi kendisini savu­nunca hırsızın komşuları, hırsızlık yapanı temize çıkamuşlar, hırsızlığı Yahudi­nin yaptığını söylemişler ve Resulullah’a “Ey Allah’ın Resulü, bu murdar Yahu­di, Allah’ı inkâr etmektedir. Sen onu getirip hesaba çeksen iyi olur.” dediler. Re­sulullah da Yahudiye bir kısım sözler söyledi. İşte bunun üzerine bu âyetler nazil oldu. Resulullah’a sistem etti. Hırsızı savunan komşularını da kınadı.

d- Süddi’ye göre ise bu âyet-i kerimeler, bir Yahudinin, kendisine zırhını emanet ettiği Übeyrikin oğlu Tu’me hakkında nazil olmuştur. Yahudi, Tu’me’ye emanet ettiği zırhını, onunla beraber Tu’menin evinde belli bir yere gömdüler. Sonra Tu’me orayı eşip zırhı çıkardı. Yahudi gelip zırhını isteyince Tu’me onu inkâr etti. Yahudi, akrabalarına gidip: “Benimle birlikte gelin. Ben zırhın nereye gömüldüğünü biliyorum.” dedi. Tu’me onlann geleceklerini öğrenince zırhı alıp Ebu Müleyl el-Ensari adındaki kişinin evine attı. Yahudi gelip zırhını aradı fa­kat bulamadı. Bunun üzerine Tu’me ve akrabaları, Yahudiye hakaret ettiler. Tu’me Yahudilere: “Siz beni ihanetle mi suçluyorsunuz?” dedi. Gelenler Tu’me­nin evinde zırhı aradılar. Bir ara Ebu Müleyl’in evine yukardan bakarken zırhın orada olduğunu gördüler. Bunun üzerine Tu’me, “Bu zırhı Ebu Müleyl almış.” dedi. Ensardan olanlar Tu’meyi savundular. Tu’me onlara: “Haydin Resulullah’a gidelim ona söyleyin beni savunsun ve Yahudilerin delilini çürütsün. Zira ben yalancı çıkacak olursam Yahudi bütün Medine halkına karşı yalan söyler.” dedi. Bunun üzerine Ensardan bir kısım insanlar Resulullah’a gidip “Ey Allah’ın Re­sulü, sen Tu’me’yi savun ve Yahudiyi yalancı çıkar.” demişler. Resulullah da bunu yapmak istemiş ve bunun üzerine Allah teala: “Sen, hainlerin savunucusu olma.” âyetini ve ondan sonra gelen âyetleri indirmiş ve Resulullah’ı uyannış ve ihanet edeni savunanları da kınamıştır.

e- İkrime’ye göre ise bu âyet-i kerimeler, Übeyrikin oğlu Tu’me hakkında nazil olmuştur. Ensardan birisi buna, içinde bir zırhı bulunan deposunu emanet etmiş daha sonra gelip orayı açtığında zırhını bulamamış ve onu Tu’me’ye sor­muş, Tu’me de: “Zeyd b. es-Semin” diye adlandırılan bir Yahudinin onu aldığını söylemiş fakat zırhın sahibi, Tu’me’nin yakasını bırakmamıştır. Onun akrabaları bu hali görünce Resulullah’a gidip, Tu’meyi savunmasını istemişler, bunun üze­rine de bu âyetler nazil olmuş ve Resulullah’ı uyarmış, Tu’me’nin kavmini de kı­namıştır. [4][271]

 

107- Kendi nefislerine hainlik edenleri savunma. Şüphesiz ki Allah, hain günahkârı sevmez.

Ey Muhammed, hırsızlık yaparak haram mal yiyip nefislerine zulmeden­leri savunma. Çünkü Allah, hiçbir haini ve günahkarı kevmez. Yukanda da izah edildiği gibi, burada, nefislerine hainlik ettikleri zikre­dilenlerden maksat, Übeyrikin oğullandır. [5][272]

 

108- Onlar, yaptıkları günahları insanlardan gizlerler de Allah’tan gizlemezler. Oysa, geceleyin, Allah’ın razı olmadığı sözü tertipledikleri vakit Allah onlarla beraberdi. Allah onların yaptıklarını ilmiyle kuşatıcıdır.

Bu hainler, işledikleri günahları ve yaptıkları ihanetleri, utandıkları ve çekindikleri için kendilerini ayıplamaktan başka hiçbir şey yapmayacak olan in­sanlardan gizlerler. Fakat bütün yaptıklarını gören, onları cezalandıracak olan ve bu nedenle kendisinden gizlenilmeye daha layık olan Allah’tan gizlemezler. Halbuki geceleyin, Allah’ın razı olmadığı sözü tertipledikleri vakit Allah öfılarla beraberdi. Allah onların yaptıklarını ilmiyle kuşatıcıdır.

Geceleyin tertiplendiği zikredilen şeylerden maksat, hırsızlık veya iha­net eden kişiyi Resıılullah’ın huzurunda temize çıkarma planlandır. Bu planı ya­panlardan maksat ise Übeyrikin oğullarını savunanlardır. [6][273]

 

109- Dünya hayatında onları sîz savunuyorsunuz. Peki kıyamet gü­nünde Allah’ın huzurunda onîan kim savunacaktır. Yahut onlara kim ve­kil olacaktır? Yaptıkları kötülükleri ve işledikleri suçları bilmeyerek de olsa Übeyrikin oğullarım siz savunuyorsunuz. Fakat âhirette Allah’ın, kendilerinin suçlu olduk­larını kesin olarak bildiği bu kimseleri orada kim savunacaktır?

Buradan anlaşılıyor ki herhang ibir hususta bir teşebbüse geçmeden ön­ce o husus iyice incelenmeli ve yapılan iş sağlam yapılmalı, hatalardan sakınıl-ınalıdır. Aksi takdirde bunun da mânevi bir sorumluluğu vardır. [7][274]

 

110- Kim bir kötülük işler veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanmasını dilerse Allah’ı, mağfiret edici olarak bulur.

Bir kısım müfessirler, bu âyet-i kerimenin, bundan Önce geçen yüz ye­dinci âyette kendi nefislerine ihanet ettikleri zikredilen kimseler hakkında nazil olduğunu söylemişler diğer bir kısım müfessirler ise bu âyetin, yüz dokuzuncu âyette beyan edilen, kendi nefislerine hainlik edenleri savunanlar hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir.

Taberi diyor ki: “Âyet-i kerime, hainler ve hainleri savunanlar hakkında nazil olsa da her kötülük işleyen veya kendi nefsine zulmedeni ifadesi içine al­maktadır. Ve bu âyet, Muhammed ümmeti için büyük bir lütuftur.

Bu hususta Ebu Vâil diyor ki: “Abdullah b. Mes’ud dedi ki: “İsrailoğuila-nndaıı biri bir günah işlediğinde onun günahının kei’fareti kapısının üzerine ya­zılırdı. Onlardan birinin bir yerine idrar dokunsa orayı makasla kesmek zorun­daydılar.”

Abdullah b. Mes’ud’un bu sözleri üzerine bir adam: “Şüphesiz ki Allah, İsrailoğullarına hayırlı şeyler vermiş.” dedi. İbn-i Mes’ud da “Allah’ın size ver­diği, onlara verdiğinden daha hayırlıdır. Allah sizin için suyu temizleyici kıl­mıştır. Günahlarınızın affedilmesi için de şöyle buyurmuştur “O takva sahiple­ri bir haksızlık yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlarlar ve hemen günahlarının bağışlanmasını isterler[8][275]Kim bir kötülük işler ve-” ya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanmasını dilerse Allah’ı affedici ve merhamet edici olarak bulur.”

Habab b. Ebi Sabit diyor ki: “Bir kadın Abdullah b. Muğaffel’e geldi ve ona, bir kadının fuhuş yaparak hamile kaldığını daha sonra da doğurduğu çocu­ğu öldürdüğünü ve bu kadının durumunun ne olacağını sordu. Abdullah da: “Onun için cehennem ateşinden başka bir şey yoktur.” dedi. Kadın ağlayarak . ayrılıp gitti. Abdullah kadını geri çağırdı ve ona: “Ben senin meseleni şu iki gü­nahtan biri olarak görüyorum,” dedi. Ve “Kim bir kötülük işler veya nefsine zulmeder de sonraAllah’tan bağışlanmasını dilerse Allah’ı mağfiret ve merhamet edici olarak bulur.” âyetini okudu.

Abdullah b. Abbas da bu âyeti izah ederken şunları söylemiştir: “Allah teala bu âyet-i kerimede, kullarına karşı affedici olduğunu, yumuşak davrandığı­nı, rahmetinin ve lütfunun bol okluğunu beyan etmektedir. Kul, büyük küçük herhangi bir günah işler de sonra Allah’tan onun affını dilerse Allah’ın affedici ve merhamet edici olduğunu görür. Günahı çok olsa bile. [9][276]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.