sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 116. VE 120. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 116. VE 120. AYETLER

116- Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak ki derin bir sapıklığa düşmüştür.

Şüphesiz ki Allah, Tu’me b. Übeyrik gibi, kendisine ortak koşan ve müş­rik olarak ölenleri affetmez. Allah’a ortak koşma dışında başka bir günah işle­yen kimselerin ise affedilmeleri Allah’a kalmıştır. Allah onlardan dilediğini af­feder, dilediğini ise cezalandırır. Kim Allah’a ibadetinde ortak koşmuş olursa şüphesiz ki o, hak yoldan kaymış, derin bir sapıklığa düşmüştür. Zira o, Allah’a ibadette ona ortak koşmasıyla şeytana itaat etmiş ve onun yolundan gitmiş olur. Bu da büyük bir sapıklık ve açık bir hüsrandır.

Allah’a ortak koşmaktan daha büyük bir günah yoktur. Bu hususta Ab­dullah b. Mes’ud şöyle diyor:

“Ben Resulullah’tan “Allah katında en büyük günah hangisidir?” diye sor­dum. Resulullah buyurdu ki: “Başka bir şeyi, seni yarattığı halde Allah’a eş koş-mandır.” Dedim ki: “Bunun büyük olduğu muhakkak. Bundan sonra hangisi bü­yüktür?” Buyurdu ki: “Seninle beraber yemek yiyeceğinden korkarak çocuğunu Öldürmendir.” Dedim ki: “Bundan sonra hangisidir?” Buyurdu ki: “Komşunun karısıyla zina etmendir.” [1][283]

 

117- Onlar, Allah’ı bırakıp da sadece bir takım dişilere taparlar. Böylece ancak inatçı şeytana tapmış olurlar.

Allah’a ortak koşan müşrikler, Allah’ı bırakıp da dişilerin adlarını tatkıtla: n, Lat, Uzza, Menat gibi putlara taparlar. Bunların ilah ve rab oldukanm iddia ederler. Onlar bu davranışlarıyla ancak, Allah’a isyan eden şeytana tapmış olur­lar. Bu da onların, sapıklık ve inkâr içinde olduklarının ve doğru yoldan ayrıl­dıklarının en büyük delilidir. Zira onlar herşeyin dişisini o şeyin kötüsü sayar­lar. Buna rağmen onu ilah kabul edip ona taparlar.

Müşreklir, taptıkları varlıklara dişi adlanın koyuyarlar hatta meleklerin de Allah’ın kızları olduklarım iddia ediyorlardı. Âyet-i kerime bu hususa işaret ederek insanların ötedenberi tanrıça edinme sapıklıklarını kınamaktadır.

Müfessirler ^yet-i kerimede, müşriklerin taptıkları zikredilen dişilerden neyin kasdedildiği hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- Ebu Malik, Süddi ve İbn-i Zeyd’e göre burada müşriklerin taptıkları zikredilen dişilerden maksat, kendilerine dişi adlarını verdikleri putlardır. Mese­la, Lut, Uzza, Menat, Naile vb. putlar, kendilerine dişi adlan takılan putlardır.

b- Abdullah b. Abbas, Katade ve Hasan-ı Basri’den nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyette kendilerine tapınıldıktan belirtilen dişilerden maksat, taş ve ağaçlar gibi cansız varlıklar ve putlaştırılan ölülerdir.

c- Dehhak’a göre ise âyette zikredilen dişilerden maksat, meleklerdir. Çünkü müşrikler, meleklerin Allah’ın kızlan olduklarını zannediyorlardı.

d- Hasan-ı Basri’den nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyette zikredilen dişiden maksat, putlar demektir. Zira müşrikler putlarına “Dişiler” derlerdi. Bu hususta Ebu Reca, Hasan-ı Basri’nin şunları söylediğini rivayet etmiştir. Arap kabilelerinden her bir kabilenin kendisine ait bir putu bulunuyordu. Onlar, put­larını kasdederek “Filan kabilenin dişisi.” diyorlardı.

c- Mücahid ve Urve’den nakledilen diğer bir görüşe göre burada zikredi­len “Dişiler”den maksat, putlar demektir.

Taberi diyor ki: “Bu âyette zikredilen dişilerden maksat, kendilerine dişi adları takılan Lat, Uzza, Naile.Menat gibi putlardır. Doğru olan görüş de budur. Zira dişi kelimesinin Arapçadaki en açık mânâsı “Dişi olmak” demektir. Bu ke­limeyi en açık manâsıyla yorumlamak icabeder. Bu mânâda yorumlandığında da bundan maksadın, kendilerine dişi adlan takılan putlar olduğunu söylemek gerekir. [2][284]

 

118-119- O şeytan ki Allah ona lanet etti. O da şöyle dedi: “Yemin olsun ki kullarından belirli bir kısmını alacağım. Onları mutlaka saptıraca­ğım. Onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim. Hayvanla­rın kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim, Allah’ın yaratışını değiştirecekler.” Kim, Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse şüphesiz ki o, apaçık bir hüsrana uğramış olur.

Allah’ı bırakıp da dişilerin adlarını taktıkları bir kısım putlara tapan ve böylece Allah’ın huzurundan kovulmuş olan şeytana tapmış olan bu müşriklerin varacakları yer cehennemdir. Tapmış oldukları o şeytanı ise, Allah, rahmetinden uzaklaştırmış ve rüsvay etmiştir. Şeytan da rabbine, aldatmaları ve vesveseleriy-le kullarından belli bir kısmını yakalayacağını, onları İslamdan saptırıp inkâra düşüreceğini ve bir kısım boş kuruntularla onların kalblerini kaydıracağını ve o kullara emrederek bir kısım hayvanların kulaklarını yardırıp putlara adatacağını yine onlara emredip Allah’ın yarattığı şekli değiştirmeye sürükleyeceğini söyle­miştir. Allah da şeytanın aldatıp kendisine bağladığı bu kimselere, apaçık bir hüsrana düşeceklerini beyan etmiştir.

Taberi diyor ki: “Eğer denilecek olursa ki “Şeytan, Allah’ın kullarından bir kısmını kendisine nasıl bağlayabilir?” Cevaben denilir ki “Şeytan onları doğ­ru yoldan saptırarak, onları kendisine itaat etmeye çağırarak ve onlara sapıklığı ve inkan süslü göstererek onların ayaklarını doğru yoldan kaydınr. İşte bunlar­dan, şeytanın çağırışına ve süslü gösterdiği şeylere uyanlar ve bu âyette zikredi­len, şeytanın kendisine bağladığı belli kimselerdir. Allah teala şeytanın bu dav­ranışını zikrederek, doğru yolu gördükten sonra Peygamberle ayrılığa düşenle­rin şeytanın payına düştüklerini beyan etmiştir.

Âyet-i kerimede, şeytanın bir kısım kullara emrederek onlara, hayvanla­rın kulaklarını yardırdığı beyan edilmiştir. Burada, kulaklarının yardırılacağı be­yan edilen hayvanlardan maksat, bu şekilde işaretlenerek tağutlara ve putlara tahsis edilen “Bahire” ve “Şaibe” gibi isimlerle isimlendirilen hayvanlardır.

Bu hususta Katade ve Süddi demişlerdir ki: “Şeytanın müşriklere verdiği vesvese üzerine onlar hayvanların kulaklarını yarıp “Bahire” ve “Şaibe” adını takıyor ve putlarına adıyorlardı.”

Âyet-i kerimede, şeytanın, kendisine uyan insanlara emrederek Allah’ın yaratışım değiştireceği zikredilmektedir. Müfessirler, âyette geçen ve “Allah’ın yaratışı” diye tercüme edilen ifadesini çeşitli şekillerde izah etmişlerdir.

a- Abdullah b. Abbas, Enes b. Malik, Rebi1 b. Enes, İkrirne ve Ebu Sa­lih’e göre burada bir kısım insanların, şeytanın kendilerine emretmesiyle değiş­tirdikleri “Allah’ın yaratışı”ndan maksat, hayvanları kısırlaştırmaktır. Ancak Ha-san-ı Basri’nin, koçlarını ki sı rl aştırıl m asında bir mahzur gönnediği, Mücahid’in de buradaki dan maksadın, “Allah’ın dini” demek olduğu rivayet edilmiştir.

b- Abdullah b. Abbas, İbrahim en-Nehai, Mücahid, îkrime, Hasan-ı Bas-ri, Katade, Kasım, Süddi, Dehhak ve İbn-i Zeyd’den nakledilen diğer bir görüşe göre âyette bir kısım insanların, şeytanın emriyle değiştirdikleri zikredilen “Al­lah’ın yaratışından maksat, “Allah’ın dinidir” Buna göre şeytana tabi olanlar, onun emriyle Allah’ın dinini değiştirmeye kalkışırlar.” demektir.

c- Hasan-ı Basri ve Abdullah b. Mes’ud’dan nakledilen diğer bir görüşe göre burada “Allah’ın yaratışını değiştirme” diye zikredilen şeyden maksat, in­sanların “Dövme” yaptırmaları, dişlerini törpületerek aralannı açtınnalan, tüyle­rini aldırmaları vb. şeylerdir.

Bu hususta Abdullah b. Mes’ud’un şunları söylediği rivayet edilmiştir. “Allah, vücuduna dövme yaptıran kadına da yapan kadına da, tüylerini alan kadına da aldıran kadına da, güzeleşmek için dişlerini torpilleterek aralarını

açan kadına da, hasılı, Allah’ın yarattığını değiştiren her kadına da lanet eder. [3][285]

Taberi diyor ki: “Bu görüşlerden tercihe şayan olanı, “Allah’ın yarattığın­dan maksat Allah’ın dinidir.” diyen görüştür. Zira diğer bir âyet, bu âyetteki “Allah’ın yarattığından maksadın”, Allah’ın dini olduğunu ifade etmektedir ki o âyet de şudur: “Ey Muhammed, hakka yönelerek yüzünü dosdoğru bir şekilde dine çevir. Bu, Allah’ın insanlara verdiği bir fıtrattır. [4][286]

Âyet-i kerimede geçen “Allah’ın yaratışından maksadın din olduğu söy­lendiği takdirde burada zikredilen diğer bütün görüşler bunun içine girmiş olur. Zira, Allah’ın, kısırlaştırmasını yasakladığı varlığı kısırlaştırmak, dövme yap­mak gibi yasakladığ işeyleri yapmak, Allah’a karşı gelmektir ve onun dininin hükümlerini değiştirmeye kalkmaktır. Âyeti genel bir şekilde yorumlayarak di­nin herhangi bir hükmünü değiştirmeye kalkmanın burada zikredildiğini söyle­mek dinin sadece belli hükümlerinin değiştirilmesini kasdettiğini söylemekten daha evladır. Âyetin sadece kısırlaştırmayı veya dövme yaptırmayı yasakladığı­nı söylemek onu geniş mânâsından çıkarıp dar bir mânâda izah etmek olur ki bu da isabetli değildir.

Âyeî-i kerimenin sonunda “Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse şüphesiz ki o, apaçık bir hüsrana uğramış olur.” Duyurulmaktadır. Allah teala âyet-i kerimenin bu bölümünde, kendilerine doğru yol belli olduktan sonra Al­lah ve Resulüyle ayrılığa düşen, dolayısıyla şeytanın taraftan olan insanların ha­lini bildirmekte ve buyurmaktadır ki, “Kim Allah’a isyanda ve emirlerine karşı gelmekte şeytana itaat eder, onu dost edinir ve yardımcı kabul edecek olursa şüphesiz ki o apaçık bir şekilde hücrana sürüklenmiş ve kendisine yazık etmiş olur. Zira Allah’a karşı günahlarından dolayı Allah’ın onu cezalandırması halin­de şeytanın ona yardım etmeye hiçbir gücü yoktur. Bilakis onun şeytana muhtaç olduğu bir sırada onu yalnız bırakıp ondan uzaklaşacaktır. Şeytan Öyle bir kişi ile dünyada yaşadığı sürece ve cezalandırılması ertelenmiş olduğu müddetçe be­raber olur. Nitekim bu husus, bundan sonra gelen âyette açıklanmaktadır. [5][287]

 

120- Şeytan onlara vandlcrdc bulunur ve onları kuruntulara sokar. Halbuki şeytan onlara, aldatıcı şeylerden başkasını vaad etmez.

Şeytan o müşriklere yardım edeceğini ve onları savunacağını vaad eder. Onları, düşmanlarına karşı muzaffer olacakları kuruntusuna kaptırır. Halbuki şeytan onlara, aldatmacadan başka bir şey vaad etmez.

*Bu hususta diğer bir âyet-i kerimede de şöyle buyurulmaktadır: “Al­lah’ın emri yerine gelince şeytan şöyle der. “Şüphesiz Allah size gerçek bir va-adde bulunmuştu. Ben de size vaadde bulunmuştum. Fakat vaadimi bozdum. Benim, sizin üzerinizde bir nüfuzum yoktur. Fakat sizi sapıklığa çağırdım siz de bana uydunuz. O halde beni kınamayın, nefsinizi kınayın. Artık ne ben sizi kur­tarabilirim ne de siz beni. Daha önce beni, Allah’a ortak koşmanızı reddediyo­rum.” Elbette zalimlere can yakıcı bir azap vardır. [6][288]

Yine şeytan, yaptıkları amelleri kendilerine süslü gösterdiği müşriklere Bedir savaşında şunları söylemiştir: Bu hususu şu âyet-i kerime şöyle beyan etmiştir: “O zaman şeytan onlann yaptıklarını kendilerine güzel göstermiş “Bu­gün insanlardan sizi yenecek hiçbir kimse yoktur. Ben de mutlaka sizin yanınız­dayım.” demişti. İki tkopluluk birbirine görününce de geri dönüp “Ben sizden uzağım. Ben sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum. Ben Allah’tan korkuyorum. Allah, cezası pek şiddetli olandır.” demiştir. [7][289]

Evet, Allah düşmanı şeytanın aldattığı kimselerin, tam kendilerine muh­taç olduğu bir sırada vaadleri boşa çıkmış, veridği vesveseleri, engin çöllerdeki serap gibi olmuştur. Allah teala bu hususta da şöyle buyurmaktadır: “İnkâr edenlerin amelleri düz bir arazideki serap gibidir. Susayan onu su zanneder. Fa­kat oraya vardığında umduğundan hiçbir şey bulamaz. Yanında sadece Allah’ı bulur. O da onun hesabını eksiksiz görüverir. Allah, hesabı sür’atli olandır.” [8][290]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.