sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 43. AYET

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 43. AYET
14.11.2024
16
A+
A-

43- Ey iman edenler, sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar na­maza yaklaşmayın. Cünüp iken de gusül edinceye kadar namaz kılmayın. Yolcu olanlar müstesnadır. Eğer hasta iseniz veya yolculukta iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlara dokunmuşsanız ve bu durumda da su bulamamişsanız, tertemiz bir toprak ile teycmmün edin. Yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah, çok affeden, çok bağışlayandır.

Ey iman edenler, içki içerek sarhoş olmuşken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın. Cünüp iken de gusül edinceye kadar namaz kılma­yın. Fakat yolcu olup ta su bulamayanlar müstesnadır. Onlar teyemmüm eder­ler. Eğer yaralı veya başka bir şekilde hasta iseniz veya sıhhatli olduğunuz halde yolculukta iseniz yahut küçük veya büyük abdest bozmaktan gelmişseniz veya cinsi münasebette bulunmuşsanız ve bu durumda abdest alacak veya cünüplük-ten temizlenecek kadar su bulamamışsanız tertemiz bir toprak ile teyemmüm edin.

Âyet-i kerimede: “Sarhoşken ne söylediğiniz bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.” buyuru İm aktadır.

Müfessirler, burada zikredilen sarhoşluğun, neden meydana gelen bir sar­hoşluk olduğu hususunda iki görüş zikretmişlerdir:

a- Hz. Ali, Abdullah b. Abbas, Ebu Rezin, Mücahid, Katade ve İbrahim en-Nehaiye göre bu âyette zikredilen sarhoşluktan maksat, içki içmekten mey­dana gelen sarhoşluktur. Onlara göre bu âyet-i kerime, içkinin kesin olarak ya­saklanmasından önce nazil olmuş, içki içtikten sonra sarhoş olanların uyanıp ne söylediklerini bilinciye kadar namaza yaklaşmam al arını emretmiştir. Daha son­ra ise içki kesin olarak yasaklanmış ve bu âyetin hükmü neshedilmiştir.

Bu hususta Hz. Alinin şunları söylediği rivayet edilmektedir:

“Bir gün Abdurrahman b. Avf bize yemek yaptı ve bizi davet etti ve bize içki içirdi. İçki bizi sarhoş etti. O sırada namaz vakti gelmişti. Beni İmam olarak öne geçirdiler. Ben de Kâfırûn suresini yanlış bir şekilde şöyle okudum: “De ki: “Ey kâfirler, ben sizin yaptıklarınıza ibadet etmem. Biz ise sizin taptıklannza ibadet ederiz.” Bunun üzerine Alla teala ” Ey iman edenler, sarhoşken ne söylediğinizı bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.” âyetini indirdi. [1][134]

Ebu Vâil, Ebu Rezin ve İbrahim en-Nehai bu âyetin ve Bakara suresinin iki yüz on dokuzuncu âyeti olan: “Ey Muhammed, sana içki ve kumardan soru­yorlar. De ki “Onlarda büyük günahlar vardır. İnsanlar için bazı faydalan da vardır. Ancak günahları faydalarından çok büyüktür.” âyetinin ve Nahl suresi­nin altmış yeydinci âyeti olan: “Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümler­den, sarhoş edici içkiler ve güzel nzıkiar edinirsiniz…” âyetinin, içkinin kesin olarak haram olduğunu belirten Maide suresinin doksanıncı âyetiyle neshedildi-ğini söylemişlerdir.

b- Dehhaka göre ise bu âyette zikredilen sarhoşluktan maksat, uyku sar­hoşluğudur. Buna göre Allah teala müminlere, uykudan dolayı sarhoş bir hal­deyken tamamen kendilerine gelip ne söylediklerini bilinceye kadar namaza yaklaşmamalarını emretmiştir.

Taberi buradaki sarhoşluktan maksadın, içki içmekten meydana gelen sarhoşluk olduğunu ve Aîlah tealanın, içkiyi kesin olarak yasaklamasından önce müminlere, sarhoşken namaza yaklaşmamalarını emrettiğim söyleyen görüşün tercihe şayan olduğunu söylemiştir.Zira bu âyetin, içki içmekten meydana gelen sarhoşluk hakkında nazil olduğuna dair, Resulullahın sahabilerinden, birbirini destekleyen haberler zikredilmiştir.

Taberi diyor ki: “Eğer denilecek olursa ki: “Bu âyette zikredilen sarhoş­luktan maksadın, içki içmekle meydana gelen sarhoşluk olduğu nasıl söylenebi­lir? Zira sarhoş olan aklını kaybeder, deliler gibi olur. Delileri de herhangi bir vazife ile yükümlü tutmak mümkün değildir. O halde sarhoş olan kimse nasıl olur da namaza yaklaşmamakla emrolunur?” Cevaben denir ki: “Sarhoşlar akıl­larını kaybeden deliler gibi değil, vücutları uyuşan ve hareketleri yavaşlayan kimselerdir. Bu nedenle emir ve yasaklara muhatap olma durumundadırlar. Şa­yet birsarhoş tamamen aklını kaybedip deli durumuna düşerse elbette ki bu âyet-i kerime ile muhatap olduğu söylenemez.

Âyet-i kerimenin: “Cünup iken de gusül edinceye kadar namaz kılmayın. Yocu olanlar müstesnadır.” diye tercüme edilen ifadesi müfes­sirler tarafından iki şekilde izah edilmiştir:

a- Abdullah b. Abbas, Hz. Ali, Said b. Cübeyr, Mücahid, Hasan-ı Basri, Hakem ve İbn-i Zeyde göre bu ifadeden maksat, “Yolcu olanlar” demektir. Bun­lara göre bu cümlenin mânâsı şöyledir: “Cünüp olan kimse yıkanmadan namaz kılmasın. Ancak yolcu olanlar müstesnadır. Onlar cünüp olurlarsa teyemmüm ederek namaz kılabilirler.”

Bu hususta Abdullah b. Abbasm şunları söylediği rivayet edilmektedir: Men maksat, yolculuk yapanlardır. Allah teala onlara buyur­muştur ki: “Cünüp iseniz, su bulduğunuz zaman yıkanmadan önce namaza yak­laşmayın. Şayet su bulamazsanız, ben sizin için toprağa meshederek teyemmüm yapmanızı helal kıldım.”

Hz. Alinin de şöyle söylediği rivayet edilmektedir: “Cünüp iken yıkan­madan namaza yaklaşmayın. Ancak misafir olup ta su bulamama durumunuz müstesnadır. Bu takdirde teyammüm edin.”

b- Yine Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr Hasan-ı Basri, İbrahim en Nehai, Ebu Ubeyde, İkrime, Zühri, Yezid b. Habib ve Mücahide göre ifadesinden maksat, “Yoldan geçenler müstesnadır.” demek­tir. Bunlara göre âyetin bu bölümünün mânâsı şöyledir: “Ey iman edenler, sar­hoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaz kılmak için namazgahlara yak­laşmayın. Cünüp olduğunuzda da yıkamncaya kadar namazgahlara yaklaşma­yın. Ancak namazgahtan, bir yol uğrağı olarak geçenler müstesnadır. Bunlar cü­nüp te olsalar yıkanmadan önce namazgahların içinden geçebilirler.”

Bu hususta Abdullah b. Abbasın şunları söylediği rivayet edilmektedir: Cünüp iken mescide yaklaşma. Ancak yolunun oradan geçmiş olması durumu müstesnadır. Oradan bir geçit olarak geçebilirsin. Fakat orada oturma.”

Yine Abdullah b. Abbasın, Hayızh olan kadının ve cünüp bir kimsenin, içinde oturmadıkça mescitten geçmelerinde bir sakınca yoktur.” dediği rivayet edilmektedir.

Taberi, bu ikinci görüşün tercihe şayan okluğunu ifade­sinden maksadın “Ancak namaz kılınan yerlerden gelip geçenler müstesnadır.” demek olduğunu söylemiştir. Çünkü âyetin devamında: “Eğer hasta iseniz veya yolculukta iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlara dokunmuşsa-nız ve bu durum da su bulamamişsanız tertemiz bir toprakla teyemmüm edin.” bu yum I m akta ve cünüp olan yolcunun hükmü beyan edilmektedir. Âyetin bu bölümünde önce zikredilen ifadesini de yolcu olarak izah et­mekle âyetin, lüzumsuz bir tekrarda bulunduğu söylenmiş olur ki bu doğru de­ğildir. Diğer yandan kelimesinin türetildiği fiilinin Arapçadaki mânâsı, “Yolun veya nehirin bir yanından diğer yanına geçmektir.” Buradaki sıfatı da namazgahın bir tarafından diğer tarafına geçeni ifade etmek­tedir.

Ayet-i kerimede: “Eğer hasta iseniz veya yolculukta iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlara dokunmuşsanız ve bu durumda da su bula-mamışsanız tertemiz bir toprakla teyammüm edin.” bu yunıî m aktadır.

Müfessirler, burada zikredilen hastanın naşı! bir hasta olduğu farklı şekillerde izah etmişlerdir.

a- Bazılarına göre burada zikredilen “Hasta”dan maksat, bir yeri kınlan veya yaralanan yahut bir yerinde yara çıkan, su ile yıkandığı takdirde zarar gö­receğinden korkan kimselerdir.Bu gibi kimselerin teyemmüm etmeleri caiz olur. Bu görüşte olanlardan Abdullah b. Mes’uda göre burada zikredilen “Hasta”dan maksat, bir yeri kırılan veya yaralanandır. Ebu Malik ve Süddiye göre ise “Bir yeri yaralanandır.” Said b. Cübeyre göre “Bir yeri yaralanan ve kendisinde yara meydana gelen yahut çiçek hastalığına yakalanandır.”

b- İbn-i Zeyde göre ise burada zikredilen “Hasta”dan maksat, suyu kulla­namayacak derecede hasta olan ve kendisine su getirin yıkayacak kimsesi de bulunmayan hastalardır. İşte böyle bir hastanın teyammüm etmesi caizdir.

Taberi diyor ki: “Âyetin te’vili şöyledir: “Eğer sizler yaralanacak oluşanız veya bir yerinizde yara çıkacak olursa yahut bir yeriniz kırılacak olursa ya da cünüplükten yıkanmaya gücünüz yetmeyecek kadar hasta olursanız ve o sırada yolcu olmayıp meskun iseniz temiz toprakla teyemmüm edin.”

Âyet-i kerimede geçen ve “Tuvalet” diye tercüme edilen keli­mesinin asıl mânâsı “Geniş bir vadi” demektir. Tuvalet olarak Özel yerler yapıl­madan Önce insanlar beşeri ihtiyaçlarını bu gibi vadilerde giderdikleri için “Tuvalet yeri” mânâsına bu kelime kuli anı İm ıştır.

Âyet-i kerimede geçen ve “Kadınlara dokunmuşsanız” diye tercüme edi­len ifadesi, müfessirler tarafından iki şekilde izah edilmiştir.

a- Abdullah b. Abbas, Hz. Ali, Katade ve Hasan-ı Basriden nakledilen bir görüşe göre burada zikredilen “Kadanlara dokunmak”tan maksat, kadınlarla cin­si münasebette bulunmaktır. Bu görüşte olanlara göre âyet-i kerimede, kadınlar­la cinsi münasebette bulunan kimsenin su bulamaması halinde teyemmüm et­mesi emredil inektedir.

İkrime diyor ki: “Said b. Cübeyr, Ata b.Ebi Rebah ve Ubeyd b. Umeyr bu âyette zikredilen “Dokunmak”tan neyin kastedildiği hususunda ihtilaf ettiler. Said b. Cübeyr ve Ata, buradaki “Dokunmak”tan maksadın, kadınlara cinsi mü­nasebete varmayacak derecede dokunmak olduğunu söylemişler, Ubeyd ise bu­rada ifade edilen “Dokunmak”tan maksadın, cinsi münasebette bulunmak oldu­ğunu söylemiştir. Onlar bu meseleyi tartışırken, Abdullah b. Abbas çıkıp gelmiş meseleyi ona sormuşlar o da şu cevabı vermiştir: “Arap olmayan iki kişi hata et­mişler, Arap olan kişi ise isabet etmiştir. Buradaki dokunmak’tan maksat, cinsi münasebette bulunmaktır. Fakat Allah teala, örtülü ve nezih bir şekilde ifadede bulunmuştur.

b- Abdullah b. Mes’ud, Ubeyde es-Selmani, Abdullah b. Ömer, Âmir eş-Şa’bi, İbrahim en-Nehai, Hakem, Hammad ve Ebu Ubeydeden nakledilen ikinci bir görüşe göre bu âyette zikredilen dokunmak’tan maksat, erkeğin, kadının vü­cuduna eli veya herhangi bir azası ile dokunmasıdır. Cinsi münasebette bulun­mak değildir. Bunlara göre kadının vücudundan herhangi bir yere çıplak olarak eliyle dokunan veya onu öpen erkeğin abdesti bozulur. O erkeğin yeniden ab-dest alması gerekir.

Taberi diyor ki: “Bu iki görüşten tercihe şayan olan görüş, bu âyette zik­redilen “Dokunmak”tan maksadın, cinsi münesebette bulunmak olduğunu söy­leyen görüştür. Cinsi münasebetin dışındaki diğer dokunmalar değildir. Zira bu hususta Resulullamn, hanımlarından bazılarını öptükten sonra abdest almadan namaz kıldığına dair sahih haberler zikredilmiştir.

Hz. Aişe (r.anh.) Resulullahın kendisini öptüğünü ve ondan sonra da ab­dest almadığını söylemiştir[2][135] Diğer bir rivayette Hz. Aişe şöyle demiştir:

“Resulullah, hanımlarından birini Öptü sonra çıkıp namaza gitti ve abdest de almadı. [3][136] Zeyneb eş-Sehmiye, Hz. Aişenin, şunları söylediğini rivayet et­miştir.

“Resulullah abdest alırdı. Sonra öperdi ve namaz kılardı. Abdest de al­mazdı. Bunu bana yaptığı da olmuştu[4][137]

Taberi, Ümmti Selemenin de Resulullahtan.benzeri bir hadisi rivayet etti­ğini söylemiştir. [5][138]

Müfessirler, bu âyet-i kerimenin kimler hakkında nazil olduğu hususunda iki görüş zikretmişlerdir:

a- İbrahim en-Nahai’ye göre bu âyet-i kerime, yaralanmış olan ve yaralı iken.cünüp olan sahabiler hakkında nazil olmuştur. Onlar bu durumlarım Resu-lullah’a anlatmışlar bunun üzerine bu âyet inmiş ve onların teyemmüm edecek­lerini beyan etmiştir.

b- Hz. Aişe ve diğer bazı sahabilere göre bu âyet-i kerime, bir yolculuk esnasında cünüp olan ve yıkanmak için su bulamayan sahabiler hakkında nazil olmuş ve onların toprakla teyemmüm eüTielerini beyan etmiştir.

Bu hususta Hz. Aişe (r.anh.) diyor ki:

“Biz, bir yolculuğu sırasında Resulullah ile beraber gitmiştik. “Beyda” veya “Zatülceyş” denen yere vardığımızda gerdanlığım koptu. Resulullah onu aramaya girişti. İnsanlar da onunla beraber arıyorlardı. Oniar bir su başında de­ğillerdi. İnsanlar Ebubekir’e gittiler ve ona: “Aişenin ne yaptığını görüyor musun? O, Resuluilah’ı ve insanları yolundan alıkoydu, insanlar ne bir suyun ba-şmdalar ne de onların yanında su bulunuyor.” dediler. Bunun üzerine Ebubekir çıkıp geldi. O sırada Resulullah başını dizime koymuş ve uyumuştu. Ebubekir: “Sen Resuluilah’ı ve insanları yolundan alıkoydun. Onlar bir su başında değiller. Yanlarında su da yok.” dedi. Babam Ebubekir bana çok sitem etti ve Allah’ın di­lediği kadar sözler söyledi. Eliyle böğrüme dürtüyordu. Benim hareket etmeme, Resulullah’m dizimde uyuması engel oluyordu. Nihayet Resulullah sabah olun­ca kalktı. Orada hiç su yoktu. İşte o sırada Allah, teyemmüm âyetini indirdi. Orada bulunanlar teyemmüm ettiler. Üseyd b. Hudayr da: “Ey Ebubekir ailesi, bu sizin ilk bereketiniz değildir.” dedi. Biz, üzerine binmiş olduğum deveyi kal­dırdık. Gerdanlığımı onun altında bulduk.”[6][139]

Taberi bu hadisi Hz. Aişe’den çeşitli şekillerde rivayet etmiştir.

Âyet-i kerimede geçen ve “Toprak” diye tercüme edilen ( kelimesi, Katade tarafından “Ağaç ve bitki olmayan yer”, İbıvi Zeyd tarafından “Düz yer”, Amr b. Kays tarafından, “Toprak”, diğer bir kısım âlimler tarafından ise “Toprak ve tozlu yeryüzü” diye izan edilmiştir.

Taberi bu kelimeden maksadın, “Bitkilerden, ağaçlardan, binalardan arın­mış olan düz yer.” olduğunu söyleyen görüşün doğru olduğunu söylemiştir.

Ayet-i kerimede, teyemmüm eden kimseye, yüzünü ve ellerini toprağa sünnesi emredil inektedir.

Müfessirler, teyemmüm eden kimsenin, ellerinin ne kadarını toprağa sür­me mecburiyetinde olduğu hususunda üç görüş zikretmişlerdir.

a- Ammar b. Yasir, Âmir eş-Şa’bi, İkrime, Evzai ve Mekhul’dcn nakledi­len bir görüşe göre, teyemmüm eden kimse ellerini toprağa sürüp bileklerine ka­dar mesheder. Bileklerinden yukarı, dirseğe doğru herhangi bir yerini meshet-mez.

Bunlar, görüşlerine delil olarak, Abdurrahman b, Ebza’dan rivayet edilen şu hadis-i şerifi göstermişlerdir:

“Bir adam Ömer’e geldi. Ben cünüp oldum fakat su bulamıyorum.” dedi. Ömer ona “Namaz kılma” dedi. Bunun üzerine Ammar, “Ey mü’minlerin emin, hatırlamıyor musun bir zaman ben ve sen bir müfrezede buîunuyoduk. İkimiz de cünüp olmuştuk ve su bulamamıştık. Sen namaz kılmamıştm. Ben ise toprak­ta yuvarlanmış ve namaz kılmıştım. . Resulullah da buyurmuştu ki: “Senin iki elini yere vurman sonra da onlara üflemen daha sonra da o ikisiyle yüzünü ve ellerini meshetmen senin için kâfi idi… [7][140]

Hadisin diğer bir rivayetinde Resulullah Ammar’a:

“Şöyle yapman senin için yeterliydi.” buyurmuş ve Resulullah iki elini yere vurmuş, onlara tiflemiş ve onlarla yüzünü ve iki elini meshetmiştir.” [8][141]

Görüldüğü gibi bu görüşte olanlar, teyemmümde ellerin, sadece bileklere kadar meshedilmesinin yeterli olduğunu, zira Kur’an-ı Kerim’de “El” kelimesi zikredilince bileğe kadar olan kısmının kasdedildiğini söylemişlerdir. Nitekim hırsızlık yapan erkek ve kadının ellerinin kesilmesi emredilmiş ve bunlara hır­sızlık cezası uygulanırken de elleri bileklerinden kesilmiştir. Bu da göstermek­tedir ki bu âyette teyemmüm hususunda zikredilen “El”den maksat da bileğe ka­dar olan el’dir.

b- Abdullah b. Ömer, Hasan-ı Basri ve Âmir eş-Şa’bi’ye göre ise teyem­mümde ellerin meshedilme sınırı, dirseklere kadardır. Zira abdest alırken eller dirseklere kadar yıkanır. Allah Teâlâ, teyemmüm eden kişiden, başını ve ayak­larını meshetme yükümlülüklerini kaldırmış fakat onların, yüzlerini ve ellerini toprakla meshetmelerini emretmiştir. Bundan anlaşılmaktadır ki, teyemmümde ellerin meshedilme sınırlan, abdest alırken yıkanan yerlerdir.

Taberi, bu görüşte olanların, Ebu Cüheym’den rivayei edilen şu hadisi de­lil gösterdiklerini zikretmiştir. Ebu Cüheym diyor ki: “Ben, Resulullah’m, küçük abdest ini bozduğunu gördüm. Ona selam verdim o benim selamımı almadı. İhti­yacını görünce bir duvarın önünde kalktı. Ellerini duvara vurdu. Onlarla yüzünü mesnetti. Ellerini tekrar duvara vurdu ve ellerini dirseklerine kadar mesnetti.

Ondan sonra benim selamımı aldı… [9][142]

c- Zühri’ye göre ise teyemmüm eden kimse ellerini omuzianna ve koltuk altlarına kadar meshetmek zorundadır. Zira yüzünü meshederken bütününü meshettiği gibi ellerini meshederken de bütün kolunu meshetmesi gerekir.

Bu görüşte olan âlimler, görüşlerine delil olarak Amrnar b. Yasir’den ri­vayete dilen şu hadisi zikretmişlerdir;

“Resuluİlah, “Ulâtüî Ceyş’ denen yerde konakladı. Yanında hanımı Aişe de bulunuyordu. Aişe’nin, Zıfar şehri boncuklarından olan gerdanlığı kopup düşmüştü, insanlar onu aramak için hareketten ahkonmuş oldular. Nihayet tan yeri ağardı. İnsanların yanında su da yoktu. Ebubekir Aişeye kızdı ve ona dedi ki: “İnsanları yolundan alıkoydun. Onların yanında su da yok.” Bunun üzerine Aziz ve Celil olan Allah, temiz toprakla teyemmüm etme ruhsatım İndirdi. Müslümanlar Resuluİlah ile birlikte kalkıp ellerini toprağa vurdular. Sonra elle­rini yukarı kaldırdılar.

Toprağa silkelemediler ve elleriyle yüzlerini ve dıştan omuzlarına içten de koltuk altlarına kadar olmak üzere ellerini mesnettiler.” [10][143]

Taberi, zikredilen bu üç görüşten birinci görüşün tercihe şayan olduğunu, teyemmüm eden kimsenin, ellerini bileklerine kadar meshetmek mecburiyetinde olduğunu zira oraya kadar meshetme hususunda icma bulunduğunu ancak bilek­lerden yukarıya doğru meshetmenin gerekli olmayıp caîz olduğunu, teyemmüm eden kimsenin, dirseklerine veya omuzianna kadar meshetmesinin bir mahzuru olmadığını söylemiştir. Çünkü Allah teala, teyemmüm eden kimse için ellerini meshetme hususunda bir sınır koymamıştır. Ancak, bilikîere kadar meshetme­nin gerekli olduğu icma ile sabittir. Teyemmüm edenin buna uyma mecburiyeti vardır. Bileklerden yukarısının meshedilmesi ise ihtilaflı bir meseledir. Bu iti­barla teyemmüm eden kimse bileklerden yukarısını meshedip etmemekte ser­besttir.

Müfessirler, cünüp olan kimsenin de teyemmüm etme ruhsatından fayda­lanıp faydalanamayacağı hususunda iki görüş zikretmişlerdir:

a- Abdullah b. Abbas, Hz. Ali, Hasan-ı Basri gibi, âyet-i kerimedeki “Ka­dınlara dokunma” ifadesini “Kadınlarla cinsi münasebette bulunma” şeklinde izah eden sahabi, tabiin ve tebe-i tabiinler, teyemmüm etme hususunda cünüp olan kimsenin de abdestsiz olan kimse gibi olduğunu, onun da su bulamaması halinde temiz toprakla teyemmüm ederek cünüplükten çıkıp temiz olacağını, ancak su bulduktan sonra yıkanacağını söylemişlerdir. Zira cünüp olan kimse­nin, teyemmüm ederek temiz olacağı hususunda Resulullah’tan, şüpheyi bertaraf edecek derecede sağlam rivayetlerle hadisler zikredilmiştir.

b- Abdullah b. Mes’ud, Ömer b. el-Hattab ve İbrahim en-Nehai’den nakle­dilen diğer bir görüşe göre cünüp olan kimsenin, yıkanmaktan başka temizlen­me yolu yoktur. Böyle bir kimsenin toprakla teyemmüm ederek temizlenmesi mümkün değildir. Zira teyemmüm, cünüp olmayanlar için verilen bir ruhsattır. Bu görüşte olanlar, âyette geçen “Cünüp iken de gusül edinceye kadar namaz kılmayın” ifadessini, “Cünüp iken de gusül edinceye kadar namaz kılınan yere yaklaşmayın. Ancak oradan geçip gitmeniz hariç.” şeklinde izah etmişler ve de­mişlerdir ki “Allah teala, cünüp olan kimseye, gusül etmeden namaz kılınan ye­re yaklaşmamasını ve ona teyemmüm etmesini emretmem iştir. Bundan da anla­şılmaktadır ki, cünüp olanın, temizlenmek için yıkanmaktan başka çaresi yok­tur. Bu görüşte olan âlimler, âyette geçen “Kadınlara dokunma” ifadesini, “Ka­dınlarla cinsi münasebette bulunma” haricinde ve onların avret mahallerinin dı­şında herhangi bir yerlerine dokunma şeklinde izah etmişlerdir.

Bu hususta Şakiyk diyor ki:

“Ben, Abdullah b. Mes’ud ve ebû Musa el-Eş’ari ile birlikte otunıyordum. Ebu Musa, Abdullah’a dedi ki: “Ey Ebu Abdurrahman, ne dersin, bir adam cü­nüp olsa da bir ay su bulamayacak olsa o, namazı ne yapacaktır?” Abdullah dedi ki: “Bir ay su bulamasa dahi teyemmüm yapamaz,” Bunun üzerine Ebu Musa dedi ki: “Maide süresindeki, “Şayet su bulamamişsanız teiniz toprakla teyem­müm edin. [11][144] âyeti ne olacaktır? Abdullah dedi ki: “Şayet bu âyetie onlara ruhsat verilecek olsa su kendilerine her soğuk geldiğinde büyük bir ihtimalle toprakla teyemmüm etmeye kalkarlar.” Bunun üzerine Ebu Musa, Abdullah’a dedi ki: “Sen Ammar’ın şu sözünü duymadın mı? Ammar demişti ki: “Resulul-lah beni bir iş için görden-nişti. Ben cünüp oldum ve su bulamadım. Hayvanla­rın yuvarlanması gibi toprakta yuvarlandım. Sonra Resulullah’a geldim ve me­seleyi ona anlattım. O da buyurdu ki: “İki elinle şöyle yapman seni için kâfi idi.” Sonra Resulullah elleriyle yere bir defa vurdu. Sol eliyle sağ elini mesnetti ve iki elinin dış taraflarım ve yüzünü de mesnetti.. Ammar’ın bunu anlatması üzerine Abdullah b. Mes’ud eddi ki: “Sen görmedin mi (Ammar bunu Ömer’e anlattı. Fakat) Ömer, Ammar’in sözüne kanaat getirmedi.” [12][145] Abdurrahman b. Ebza diyor ki:

“B’iz, Ömer b. el-Hattab’in yanında bulunuyorduk. Bir adam gelip ona dedi ki: “Ey müminlerin emin, bazan bizler bir ay iki ay bekliyor su bulamıyo­ruz…” Bunun üzerine Ömer dedi ki: “Ben su bulamayacak olsam, onu- bulunca­ya kadar namaz kılmam.” Bunun üzerine Ammar b. Yasir dedi ki: “Hatırlıyor musun ey müminlerin emiri, ben şu ve şu yerde bulunuyordum. Biz o zaman deve güdüyorduk. Sen biliyorsun ki ikimiz de cünüp olmuştuk.” Ömer dedi ki: “Evet hatırlıyorum.” Ammar dedi ki: “Ben toprakta yuvarlanmıştım. Resulul­lah’a gelip yaptığımı anlattım. Bunun üzerine Resulullah güldü ve buyurdu ki: “Yeryüzü senin için kâfi idi.” Resulllah iki elini yere vurdu. Sonra onları üfledi. Elleriyle yüzünü ve kollarının bir kısmını mesnetti.”

Bunun üzerine Ömer dedi ki: “Ey Ammar, Allah’tan kork.” Ammar.da dedi ki: “Ey müminlerin emiri istersen ben bunu kimseye bunu anlatmam.” Ömer dedi ki: “Hayır, fakat biz seni bu hususta takibettiğin yolda serbest bırakı­rız.” [13][146]

Taberi diyor ki: “Bu hususta doğru olan görüş, cünüp olan kimsenin de teyemmüm ederek temizleneceğini söyleyen görüştür. Zira bu âyette zikredilen “Kadınlara dokunmak”tan maksat, daha önce de zikrettiğimiz gibi onlarla cinsi münasebette bulunmaktır. Ayrıca cünüp olan kimsenin, su bulamadığı takdirde teyemmüm ederek temizleneceği hususunda Resulullah’tan bir çok sahih hadis nakledilmiştir. Biz bunlardan sadece bir kısmını nakletmekle yetindik. Zira hepin uzatmak istemedik.

Müfessirler, su bulamayıp da teyemmüm eden kimsenin, her namaz vakti için teyemmümü yenilemek zorunda olup olmadığı hususunda iki görüş zikret­mişlerdir.

a- Hz. Ali, Abdullah b. Ömer, Şa’bi, Katade, Yahya b. Said, Abdiilkerim b. Rebia ve İbrahim en-Nehai’ye göre teyemmüm eden kimse her namaz vakti için teyemmümü yenilemek zorundadır. Teyemmüm etme abdest almaya benze­memektedir. Yani abdest alan kimse abdesti bozulmadıkça o abdestle namaz kılmaya devam edebilir. Fakat teyemmüm eden kimse, teyemmümü bozulmasa dahi her namaz için teyemmümünü yenilemek zorundadır.

b- Hasan-ı Basri ve Ata’ya göre ise teyemmüm eden kimse teyemmümü, abdesti bozan şeylerle veya suyun bulunmasıyla bozulmadıkça o teyemmüm ile dilediği kadar nafile ve vakit namazı kılabilir. Bu hususta Hasan-ı Basri’nin şu-nu söylediği rivayet edilmektedir: “Bir adam, abdesti bozulmadıkça bütün vakit namazlarını bir abdestle kılar. Teyemmüm de bunun gibidir.”

Taberi diyor ki: “Sahih olan görüş, “Teyemmüm eden kimsenin her na­maz vakti için teyemmümünü yenilemesi gerekir.” diyen görüştür. Zira, Allah teala, namz kılmaya kalkan her insana su ile temizlenmesini, su bulamadığı tak­dirde de teyemmüm etmesini emretmiştir. Bu emrin gereği olarak aslında her namaz vakti için abdest almak, su bulunmadığında da teyemmüm etmek icabet-mektedir. Ancak hadis-i şerifler, abdesti alan kimsenin namaza kalkması halin-de, daha önceden var olan abdestinin kendisi için yeterli olduğunu, yeniden ab-dest alması gerekmediğini beyan etmişler bu nedenle her namaz için, abdest bo-zulmadıkça yeniden abdest almanın gerekli olmadığını anlatmışlardır. Teyem­müm eöen kimse için ise hadislerde böyle bir açıklama olmadığından, âyeti ke­rimenin genel ifadesi geçerlidir. Teyemmüm edenin her namaz için teyemmümü yenilemesi gerekmektedir.[14][147]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.