TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 5. VE 6. AYETLER
5- Allahın, yaşayışınızın sebebi kıldığı mallarınızı, aklı zayıf olanlara vermeyin. Ancak onları o mallardan yedirin ve giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.
Ey insanlar, Allahın, sizin hayatınız için yaşama sebebi kıldığı mallarınızı, çocuk ve benzeri gibi aklı zayıf olanlara vermeyin. Aksi takdirde o malı zayi ederler. Fakat mallardan onlara harcayın ve onları o mallarla yedirip giydirin ve onlara: “Düzelir de rüştünüze ererseniz mallarınızı size teslim edeceğiz.” şeklinde güze! sözler söyleyin.
Âyet~i kerimede geçen ve “Aklı zayıf olanlar” diye tercüme edilen kelimesinden hangi çeşit insanların kastedildiği hakkında farklı görüşler zikredilmiştir.
a- Said b. Cübeyr, Hasan-ı Basri, Süddi, Dehhak, Mücahid, Hakem, Katade, Ebu Malik ve Abdullah b. Abbastan nakledilen bir «örüşe göre bu âyette zikredilen “Aklı zayıf olanlardan maksat, kadınlar ve çocuklardır. Âyet-i kerime, insanların, yaşama vasıtası olan mallarını bunlara vermemelerini emretmiştir. Ta ki mallan zayi etmesinler.
b- Said b. Cübeyr ve Hasan-ı Basriden nakledilen diğer bir görüşe göre burada zikredilen “Aklı zayıf olanlar”dan maksat, yalnızca çocuklardır.
c- Ebu Malik, İbn-i Zeyd ve Abdullah b. Abbastan nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyette zikredilen “Aklı zayıf olanlar”dan maksat, kişinin, aklı kıt olan çocuğudur. Bu hususta Ebu Musa el-Eş’arinin şunları söylediği rivayet edilmiştir. “Üç kimse vardır ki onlar, Allaha dua ederler. Allah onların dualarını kabul etmez. Onlar, kötü ahlaklı kansı bulunduğu halde onu boşamayan, malını, Allah teala “Mallarınızı aklı zayıf olanlara vermeyin.” buyurduğu halde bu gibi kimselere veren ve bir başkasında alacağı olduğu halde buna dair şahit tutmayandır.”
d- Hadremi, Mücahid ve Dehhakka göre ise bu âyette zikredilen “Aklı zayıf olanlar”dan maksat, sadece kadınlardır.
Taberi, âyet-i kerimede geçen kilemesinin mutlak olarak zik-redildiğini, bu itibarla bütün aklı zayıf olanları kapsar mahiyette olduğunu, bu kelimeyi, aklı zayıflardan sadece bir sınıfa tahsis etmenin delilsiz bir dâva olacağını zikretmiştir.
Âyette zikredilen “Mallarınız” ifadesinden maksat, Süddi, Abdullah b. Abbas ve İbn-i Zeyde göre “Sefih olmayan insanların mallandır. Yani Allah teala, aklı başında olan kimselere, mallarını aklı yetersiz insanlara vennemelerini emretmiştir.
Said b. Cübeyre göre ise buradaki “Mallarınız” ifadesiden maksat, aklı zayıf olanların mallandır. Bu izaha göre Allah, aklı zayıf olanların velilerine, idare ettikleri, bu aklı zayi olan kişilerin mallarını, kendilerine vennemelerini emretmiştir. Zira onlar, kendi mallan hakkında nasıl davranacaklarını bilemezler ve mallarını zayi etmiş olurlar.
Tabeberi, buradaki “Mallarınız” ifadesine hem aklı zayıf olanlann malla-nnın hem de onlan idare eden aklı sağlam olan kişilerin mallarının girebileceğini bu itibarla buradaki “Mallarınız” ifadesini sadece belli bir zümreye tahsis etmenin isabetli olmayacağını söylemiştir.
Âyet-i kerimenin devamında: “Onlan, o mallanndan yedirin ve giydirin.” buyurulmaktadır. Burada ifade edilen “Mallar”dan maksadın, kime ait olan mallar olduğu hususu da yukanda zikredilen şekildedir.
Mücahid, Abdullah b. Abbas, Süddi ve İbn-i Zeyde göre bu mallar aklı zayıf olanlan sevk ve idare edenlerin mallandır. Bunlara göre, âyetin bu bölümünün izahı şöyledir: “Ey aklı beşında olan insanlar, sizler Öz mallarınızdan, aklı hafif olanlann yemelerine ve giymelerine harcayın.”
Diğer bir kısım âlimlere göre ise buradaki “O mallardan” ifadesinden maksat, zayıf akıllı olanlara ait mallardır. Buna göre, Allah teala, bu gibi insan-lan sevk ve idare edenlere bunların mallanndan, yiyecek ve giyeceklerine har-camalanni emreüniştir.
Taberi buradaki “O mallardan” ifadesinden maksadın hem aklı zayıf olanlann mallanılın hem de onlan idare edenlerin mallarının kastedilmiş olabileceğini, bu itibarla âyeti genel anlamda yorumlamanın daha isabetli olacağını söylemiştir.
Âyet-i kerimenin sonunda “Ve onlara güzel söz söyleyin” buyurulmakta-dır. Burada zikredilen “Güzel söz”den maksat, Mücahide göre aklı zayıf olanlara, bir kısım vaadlerde bulunmak ve onlann gönlünü almaktır.
İbn-i Zeyde göre ise bu ifadeden maksat, aklı zayıf olanlara “Allah bize de size de afiyet versin. Maşallah.” şeklinde dualarda bulunmaktır.
Taberi ise birinci görüşün daha evla olduğunu söylemiş, aklı zayıf olanlara söylenecek güzel sözden maksadın da “Eğer düzelir, olgunluk çağınıza erişirseniz malınızı tamamen size teslim edeceğiz. Kendiniz ve mallannız hakkında Allahtan korkun.” şeklindeki sözler olacağını söylemiştir. [1][16]
6- Evlenme çağına gelinceye kadar yetimleri deneyin. Eğer rüşde erdiklerini açıkça görürseniz mallarını kendilerine verin. Onların mallarını israf ederek ve büyürler diye tez elden yemeyin. Zengin olan, onlann malına karşı iffetli olsun. Fakir olan ise meşru süratte yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, verdiğinize dair şahit tutun. Hesap görücü olarak Allah yeter.
Yetimleri, buluğa erinceye kadar, akli yetenekleri, mallannı sevk ve idareleri, dini vacibelerini yerine getirmeleri hususunda deneyin, Şayet onlann akli yetenekleri ve mallanın sevk ve idare edecekleri hususunda rüşdlerine erdiklerini görürseniz mallannı kendilerine verin, yanınızda tutmayın. Onlann malını israf ederek ve büyüdükten sonra sizden alacaklanndan korkarak aceleye getirip yemeyin. İçinizden zengin olanlar, yetimin malından elini çeksin. Fakir olanla-nnız ise, zaruri hallerde ihtiyacı kadannı ödünç olarak o yetim mallarından alıp yesin. Yetimlere, kendi mallannı teslim ettiğinizde şahit tutun ki teslim aldıkla-nni inkâr etmesinler. Hesap görücü olarak Allah yeter.
Mealde “Meşru surette yesin” diye tercüme edilen ifadeden neyin kastedildiği, müfessirler arasında ihtilaf konusu olmuştur. Bunu şu şekilde özetlemek mümkündür.
Bazılarına göre “Meşru surette yemek”ten maksat, ihtiyacı olduğu takdirde, yetimin malından ödünç alıp yemesi ve daha sonra gücü yettiğinde de onu ödemesidir.
Diğer bazılarına göre de, bundan maksat, yetimin malından, açlığını giderecek kadarını yemesidir. Bu yediğini ödemesi gerekmez.
Bu hususta Hz. Aişe (r.anh.)dan şunlar rivayet edilmektedir. Hz. Aişe di-yorki:
“Bu âyeti-i kerime, yetimin mallarını idare eden veliler hakkında nazil olmuştur. Bunlar fakir iseler, o mallan idare etmelerinin ücreti olarak onlardan örfe göre yiyebilirler. [2][17]
Ayet-i kerimede zikredilen “Rüşde ermek” ifadesinden neyin kastedildiği hususunda, müfessirler çeşitli görüler zikretmişlerdir.
a- Süddi ve Katadeye göre buradaki “Rüşde ermek”ten maksat, aklın idrak etmesi ve kişinin dininde salih olmasıdır.
b- Hasan-i Bari ve Abdullah b. Abbasa göre ise, kişinin dininde salih olması ve malını güzelce sevk ve idare etmesidir.
c- Mücahid ve Şa’biye göre ise, kişinin’, aklının idrak eder olmasıdır.
d- Ibn-i Zeyde göre ise, kişinin salih bir kimse olması ve kendisi için neyin faydalı olacağını bilmesidir.
Taberiye göre burada tercihe şayan olan görüş, rüşdün. aklın idraki ve malın güzelce sevk ve idare edilmesi olduğunu söyleyen görüştür. Zira, aklı yeten ve mallannı güzelce sevk ye idare eden bir insanın, tacir dahi oisa. hacr altına alınamayacağı ittifakla kabul edilen bir husustur. Çocuklar da bu iki sıfata sahibolduklan takdirde arlık mallarının kendilerine verileceği muhakkaktır.
Ayel-i kerimede, yetimlerin mallarının israf edilerek yenilmemesi enıre-dıjıııektedir. Burada geçen “İsraftan maksat, bunların mallannı. Allanın mubah kıldığı yerlerin dışına harcamaktır.
Yine âyet-i kerimede geçen ve “Büyürler diye tez elden yemeyin.” şeklinde tercüme edilen ifadesinden maksat, “Büyüyecekler ve mallarına sahib olacaklar kuşkusuyla alel acele onların mallannı yemeye girişmeyin.” demektir. Nitekim Abdullah b. Abbas ve Süddi bu ifadeyi bu şekilde izah etmişlerdir.
Âyet-i kerimede geçen ve “Fakir olan veli yetimin malından meşru surette yesin.” şeklinde tercüme edilen ifadesi müfessirler tarafından çeşitli şekillerde tefsir edilmiştir.
1- Hz. Ömer (r.a.) Abdullah b. Abbas, Ubeyde es-Selmani, Said b. Cü-beyr, Mücahid ve Ebu Âliyeye göre buradaki “Meşru şekilde yesin” ifadesinden maksat, ihtiyacı halinde yetimin malından ödünç olarak yemektir.
Bu hususta Harise b. Musarrif, Hz. Ömerin şunları söylediğini rivayet etmektedir. “Ben, AHahm malı olan Beytül Malı bir yetim malı olarak kabul ederim. İhtiyacım olmadığında ona karşı iffetli davranınm. Onu, muhtaç olduğumda da, meşru bir şekilde (örfe göre) yerim. Sıkıntıdan kurtulduğumda ise onu öderim.” Hammad diyor ki: “Ben, Said b. Cübeyre, “Kim de fakir ise meşru bir şekilde yesin.” âyetim sordum. O da dedi ki: “Yetimin malından Ödünç alarak ve zaruret miktannea alır daha sonra, eli genişlerse borcunu öder. Şayet eli genişlemeden Ölüm gelip çatacak olursa, yetimden, hakkını helal etmesini ister. Şayet yetim küçük ise onun velisinden helallik ister.”
Görüldüğü gibi bu görüşte olanlar, yetimin malının, fakir veliler tarafından ancak ödünç alınabileceğini ve imkanları müsait olur olmaz velinin onu derhal ödemesi icabettiğini söylemişlerdir. Bunlar, üslerine delil olarak, aynı âyetin devamında “Mallarını kendilerine verdiğini verdiğinize dair şahit tutun.” şeklinde zikredilen hükmü göstermişle hu hüküm, fakirlerin, yetimlerin mallarından meşru bir şekilde yiyebileceklerini ifade eden hükümden sonra zikredilmiştir. Bu da gösteriyor ki, yetimin malı ancak ödünç olarak alınabilir.
2- Diğer bir kısım müfessirlere göre fakir olan velinin, yetimin malından “Meşru bir şekilde yemesi”nden maksat, israfa kaçmaksızın onun malından yemesi ve bunu geri ödemekle yükümlü olmamasıdır. Ancak bu görüşte olan müfessirler, fakir olan velinin, yetimin hangi malından ve ne kadar yiyebileceği hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.
a- Abdullah b. Abbas, Süddi Ata ve İkrimeye göre, fakir olan veli, yetimin malından ancak parmaklarının ucuyla yiyebilir ve onun malından herhangi bir elbise giyemez.
b- İbrahim en-Nehai ve Mekhul’e göre ise, fakir veli, yetimin malından ancak açlığını giderebilecek kadar yiyebilir ve avret mahallini kapatacak kadar giyebilir.
c- Abdullah b. Abbas, Kasım b. Muhammed, Ebul Âliye, Hasan-ı Basri, Şa’bi Katade ve Dehhaka göre ise fakir olan veli, yetimin meyvelerinden yiyebilir. Bakıp gözettiği hayvanlarının sütlerinden içebilir ve onlardan binek olarak faydalanabilir. Fakat o, yetimin, altın gümüş ve hayvan gibi mallarını, ancak ödünç olarak alabilir.
d- Hz. Ömer, Ata b. Ebi Rebah, İbrahim en-Nehai, Hasan-ı Basri, Hz. Ai-şe ve İbn-i Zeydden nakledilen diğer bir görüşe göre fakir bir veli, yetimin bütün mallarından yiyebilir. Yediği şeyleri geri ödemesi gerekmez. Yeter ki, kendi mallarını yetimin malına tercih etmesin ve yetimin malını kendisine mal edinmesin.
Taberi bu görüşlerden tercihe taşayan olan görüşün, âyette zikredilen “Meşru surette (örfe göre) yesin.” ifadesini “Yetimin malından, zaruret halinde ödünç olarak yesin” şeklinde izah eden görüş olduğunu söylemiştir. Veli, yetimin malını muhtaç olduğunda, ancak ödünç olarak alıp yiyebilir. Bunun dışında herhangi bir şekilde yemesi caiz değildir. Zira, bütün âlimler, yetimin velisinin, yetimin mallarını, sevk ve idare etme dışında, onlar üzerinde herhangi bir yetkisi olmadığı hususunda ittifak etmişlerdir. Madem ki veli, yetimin mallarının maliki değildir o halde, malik olmayan birinin, başkasına ait mallardan yemesi caiz değildir. Bu itibarla yetimin malından herhangi bir şeyi harcayacak olursa, onu ödemekle yükümlü olur. Bu da gösteriyor ki, fakir olan veli, yetimin malını ancak ödünç olarak alabilir.
Fakir olan velinin-yetimin mallarını idare etmesinin karşılığı olarak o mallardan yiyebileceğini söylemek isabetli değildir. Zira, veli, sevk ve idare etmesinin karşılığında teamülü esas alarak yetimin malından belli bir ücret alabilir. Bu, velinin hakkıdır. Yetimin malı sayılmaz.