TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 58. VE 60. AYETLER
58- Allah size, cırüuuîieri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmederken adaletle hükmetnıcni/.i emrediyor. Allah size ne güzel nasihat ediyor. Şüphesiz Allah, herşeyi çok iyi işiten, çok iyi görendir.
Uy idareciler, Allah sizlere, ganimet mallan, zekâtlar, idare edilenlerin haklan gibi emanetleri ehline vermenizi emreder. İnsanlar arasında hüküm verdiğinizde adaletle hüküm vermenizi, taraf tutmamanızı, haksizlik yapmamanızı emreder. Allah size bu şekilde ne güzel nasihat ediyor. Şüphesiz ki Allah, söylediklerinizi çok iyi işiten, yaptıklarınızı da çok iyi görendir. İyilikte bulunan İyiliği ile mükâfatlandırılacak, kötülükte bulunan ise kötülüğü ile cezalandırılacaktır,
Müfessirler, bu âyette, emanetleri ehline vermeleri emredilenlerin kimler oUUıklan hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.
a- Zeyd b. Eşlem, Şehr-b. Ilavşeb. Mekhul ve İbn-i Zeyd’e göre bu âyette emaneli ehline vermeleri emredilenler, müslümanlann idarecileridir. Bu hususta Mus’ab b. Sa’d demiştir ki: “Ali (r.a.) isabetli olan şu sözleri söylemiştir: “İmamın (Devlet Başkanının) Allah’ın indirdiği ile hükmetmesi ve emanetleri ehline vermesi, idare edilenlerin, onun üzerinde bir hakkıdır. İmam bunu yapacak olursa onun, insanlar üzerinde olan hakkı, onu dinlemeleri, ona itaat etmeleri ve davetine icabet etmeleridir.”
b- İbn-i Cüreyc’e göre ise bu âyetin muhatabı Resulullah’tır. Allah teala ona, Mekke’yi fethettiğinde. Osman b. Talha’dan aklığı Kabe’nin anahtarını tekrar ona vermesini emretmiştir. Zira Hz. Ömer demiştir ki: “Ben Resulullah’ın, Kâbeden dışarı çıktığında bu âyeti okuduğunu işittim. Babam anam ona feda otsun. Ben daha önce onun bu âyeti okuduğunu işitmemiştim.”
Taberi diyor ki: “Bu görüşlerden tercihe şayan olanı, buradaki emanetleri ehline verme emrinin, müslümanlann idarecileri için okluğunu söyleyen görüştür. Allah teala müslümanlann idarecilerine, kendilerine emanet edilen ganimet mallan ve diğer emanetleri, idare ettikleri kimselere vermelerini ve onlar arasında hüküm verirken âdil davranmalarını emretmiştir. Bu âyetin muhatabının müslüman idareciler okluğu, bundan sonra gelen ve idare edilenlere, idarecileri-, ne itaat etmelerini emreden âyetten de anlaşılmaktadır.
Allah teala önce idarecilere bu âyetle, hakkaniyete uymalarını, emaneti ehline vermelerini, idare edilenlere karşı adaletli davranmalarını emretmekte daha sonra gelen âyetle ise idare edilenlerin idarecilere karşı adaletli davranmalarını emretmekte daha sonra gelen âyetle ise idare edilenlerin idarecilere itaat emlerini emretmektedir. Böylece emir ve itaatin karşılıklı olarak vazifelerin yerine getirildiğinde tam olarak tahakkuk edeceğini beyan etmektedir.
îbn-i Cüreyc’in: “Bu âyet, Osman b. Talha hakkında nazil olmuştur.” görüşüne gelince, bu âyetin özel olarak Osman b. Talha hakkında nazil olduğunu, bununla birlikte kendisine bir şeyler emanet edilen herkesi kapsadığını, müslü-manlann idarecilerinin de bunlardan olduklarını söylemek de caizdir. Bu sebepledir ki bir kısım âlimler bu âyet-i kerimenin, bütün borçları Ödemeyi, insanların haklarını kendilerine vermeyi kasdettiğini söylemişlerdir. Mesela Abdullah b. Abbas’m bu âyeti izah ederken “Allah teala bu âyetle ne zengine ne de fakire kendisine verilen emaneti yerine vermeyip elinde tutmasına dair ruhsat vermiştir.” demiştir.
Bu hususta Resulullah (s.a.v.) buyurmaktadır ki:
“Emaneti, sana emanet edene ver. Sana ihanet edene sen de ihanet etme. [1][174]
59- Ey iman edenler, Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat edin. Eğer Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsanız, aranızda herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düştüğünüz zaman onun hükmünü Allah’a ve Peygambere havale edin. Bu daha hayırlıdır. Ve netice bakımından da daha güzeldir.
Ey iman edenler, Allah’ın kitabı olan Kur’an’a ve onun açıklaması olan Peygamberin sünnetine uyarak bütün emir ve yasaklarda Allah’a ve Resulüne itaat din. Allah’a itaate vesile olacak ve müslümalann menfaatlerini gerçekleştirecek hususlada da sizden olan miislüman idarecilere itaat edin. Eğer gerçekten
Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsanız herhangi bir meselede sizlerle idarecileriniz anlaşmazlığa düşerseniz işi Allah’a ve Resulüne havale edin. Bu sizin için Allah katında daha hayırlı ve netice bakımından daha güzeldir.
Âyet-i kerimede Allah’a itaat edilmesi emredilmektedir. Allah’a itaatten maksat, onun bize gönderdiği emirleri tutmak ve yine onun bize yasakladığı şeylerden kaçınmaktır.
Yine âyet-i kerimede Resulullah’a itaat edilmesi emredilmektedir. Zira Resulullah’a itaat etmek Allah’a itaat etmektir. Bu hususta Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
“Kim bana itaat ederse şüphesiz ki o, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de bana karşı gelirse şüphesiz ki o, Allah’a karşı gelmiş olur. Kim benim emirime itaat ederse, şüphesiz ki bana itaat etmiş olur. Kim de benim emirime karşı-gelirse şüphesiz ki bana karşı gelmiş olur. [2][175]
Müfessirler, Resululllah’a itaatten neyin kasdedildiği hususunda iki görüş zikretmişlerdir.
a- Ata’ya göre Resululllah’a itaatten maksat onun sünnetine tabi olmaktır, b- İbn-i Zeyd’e göre ise Resulullah’a itaatten maksat, kendisi hayattayken ona itaat etmektir.
Taberi diyor ki: “Bu hususta doğru olan görüş şudur: “Allah teala âyet-i kerimesinde Resululllah’a, hayatta iken emir ve yasaklarında ona uyulmasını, vefatından sonra da onun sünnetine tabi olunmasını emretmiştir. Çünkü âyetteki itaat emri geneldir. Onu Resululiah’ın sadece hayatına veya ölümünden sonrasına tahsis etmek isabetli değildir.
Âyet-i kerimede Ulül Emre itaat edilmesi emredilmektedir. Müfessirler burada zikredilen Ulül Emir’den kimlerin kasdedildiği hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.
a- Ebu Hureyre, Abdullah b. Abbas, Meymıın b. Mihran, ibn-i Zeyd ve Süddi’ye göre burada zikredilen Ulül Emir’den maksat, idarecilerdir. Abdullah
- Abbas bu âyet-i kerimenin, Rcsuiullah’ın bir müfrezenin başına emir tayin ettiği Abdullah b. Huzafe b. Kays es-Sehmi hakkında nazil olduğunu söylemiş. Siidtlİ ise bu fsyelin, Resuiulİah’ın, bir seriyyenm başına eni ir tayın ederek gönderdiği M a! id b. Velid hakkında nfızü olduğunu söylemiş ve bu konuyla ilgili ola bir hadise anlatmıştır.
b- Mücahid, îbn-i Ebi Neciyh, Abdullaiı b. Abhav A: san-ı Ba\ri ve Ebui Aliye’den nakledilen diğer bir göıüşe göre bu ayette zikredilen L’lü! Finıir”Jen maksat âlimler ve fakihlertlir. Ebui A:ı/e okluğuna şu âyeti delil göstermiştir. “Kendilerine emniyet korku hususunda bir haber geldiğinde onu yayarlar. Eğer onu Peyğmabeie ve kendilerinden ol.uı Uiül Emre İta vale etmiş olsalardı, onlardan hüküm ‘çıkarmaya kadir olanlar onun ne olduğunu bilirlerdi.. [3][176] Görüldüğü gibi burada ‘.’lül Emir olan kimseler, hukum çıkarmaya kadir olanlar ve meselenin ne olduğunu bilenler şeklinde vasıflandırılmışlardır. Bunlar da âlimlerin ve fakihlerin vasıflandır.
c- Mücahidden nakiedüen diğer bir görüşe göre hu âyette zikredilen Ulu! Emirden maksaî. Resuİulîiah’sn sahahiieridir.
d- îkîir.ıe’den nakledilen başka bir görüşe göre ise burada zikredilen Uiü! Enür’den maksat. Uz. Hbubekir ve
Taberi. bu yörtislci’den îeıvihe, buradaki Ulül Emirden maksadın, idareciler veler olduğunu ifade etmiştir. Çünkü idarecilere, müsiümanlarm men’Vta’ları hulusunda ılaaî edilmesini emreden şahsi; haberler nakledilmiştir.
Resuhıllah efendimiz buyurmuştur ki: “Beıulan sonra işlerinizi )üıtiîmeyi üzerlerine alan bir kısım idareciler gelecektir. Sizin idarenizi, muttaki olan tak-vasıyla, tacir olan da fücuruyla üzerine almış oiacaklır. Onlann hakka uyan her sözlerini dinleyin ve itaat edin ve arkalarında namaz kılın. Eğer iyilikte bulunacak olurlarsa bu kendileri için de iyidir, sizin için de iyidir. Şayet kötülük yapacak olurlarsa bu sizin lehinize onların ise aleyhinedir.”
Peygamber efendimiz diğer bir hadis-i şerifinde de şöyle buyurmuşum uaklaştmnayı ister.
Müfessirler bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi hakkında çeşitli rivayetler zikretmişlerdir.
a- Âmir eş-Şa’bi, Hadremi ve Katade’ye göre bu âyet-i kerime, bir münafık ile bir Yahudi hakkında nazil olmuştur. Bunlar bir kâhinin hakemliğini kabul etmişler ve bunu ii üzerine bu âyet nazil olmuştur.
Şa’bi’ye göre kâhin, Cüheyn’e kabilesinden bir kimsedir. Hadremi’ye göre bu kâhine başvuran münafık, Yahudi iken müslüman olduğunu söyleyen biridir. Katade’ye göre ise Ensar’dan Bişr adında biridir.
Bu hususta Âmir eş-Şa’bi diyor ki: “Yahudilerden biri ile münafıklardan bir kişi arasında anlaşmazlık çıktı. Münafık olan kimse, Yahudilerin rüşvet aldıklarını bildiği için onların huzurunda muhakeme olunmak istiyordu. Yahudi ise müslümanlann, rüşvet almadıklarını bildiği için onların huzurunda muhakeme olunmak istiyordu. Bu iki kişi Cüheyne kabilesinden bir kâhinin huzurunda muhakeme olmak üzere anlaştılar. İşte bunun üzerine Allah teala bu âyet-i kerimeyi indirdi.
b- Süddi’ye göre ise bu âyet-i kerime, Nadr ve Kureyze oğulları Yahudi-lerinden, müslüman okluklarım iddia eden münafıklarla, yine bu iki Yahudi kabilesinden, gerçekten müslüman olanlar hakkında nazil olmuştur. Münafıklar, Ebu Berze el-Eslemi adındaki bir kâhine başvurmak istemişler, müslümanlar ise, ResuluİIlah’m hakemliğini istemişlerdir. Bunun üzerine de bu âyet-i kerime inerek münafıkları kınamıştır.
Bu hususta Siiddi diyor ki: “Yahudilerden bir kısım insanlar müslüman olmuşlardı. Müslüman olduklarını söyleyen bu kişilerden bir kısmı da münafıktı. Cahiliye döneminde Nadr oğullan, daha kuvvetli olduklarından Kureyza oğullarından biri Nadr oğullarından bir kimseyi öldürdüğünde katile kısas tatbik edilirdi. Fakat Nadr oğullarından biri Kureyza oğullarından birini öldürecek olursa katile kısas tatbik edilmezdi. Öldürülen kişinin altmış Vesk yiyecek ölçü-sündeki diyeti verilirdi.
Kureyze ve Nadr oğullarından bir kısım insanların müslüman olmalarından sonra, Nadr oğullarından biri Kureyza oğullarından bir kimseyi Öldürdü. Taraflar Resululllah’ın hakemliğine başvurdular. Nadr oğulları dediler ki: “Ey Allah’ın Resulü, biz cahiliye döneminde bu gibi durumlarda onlara diyet veriyorduk.” Kureyza oğullan da dediler ki: “Hayır bunu kabul etmeyiz. Biz hem soy bakımından hem de din bakımından sizinle kardeşiz. Bizim kanımız da sizin kanınız gibidir. Fakat sizler cahiliye döneminde bize galip gelmiştiniz. Artık Allah İslamı getirdi.” Bunun üzerine Allah teala da Yahudilerin, birbirlerine karşı haksızlık yapmalarını ayıplayarak şu âyeti indirdi: “Biz Tevrat’ta onlara şu hükümleri farz kılmıştık: Cana can, göze göz buruna burun” Allah teala Nadr oğullarının diyet vererek kısas uygulamamalarını ayıplayarak da şu âyeti indirdi: “Onlar cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar?” Bundan sonra Resulullah, Nadr kabilesinden olan katili ona kısas tatbik etti. Bundan sonra Nadr ve Kureyza oğullan birbirlerine karşı övünmeye başladılar. Nadr oğulları da “Biz daha üstünüz” demeye başladılar. Yahudiler daha sonra Medine’ye gelip Ebu Berze el-Eslemi adındaki kâhinin yanına gittiler. Ve “Biz Ebu Berze’nin hakemliğine başvuralım da lehimize hüküm versin.” dediler. Bu iki kabileden gerçekten müslüman olanlar ise “Hayır, biz Restılullah’a gidelim de aramızda o hüküm versin.” dediler. Fakat münafıklar bunu kabul etmediler ve Ebu Berze’nin yanına gittiler. Onun, aralarında hakemlik yapmasını istediler. O da dedi ki: “Lokmayı büyük yapın.” Onlar da dediler ki: “Sana on vesk ölçüsü yiyecek verelim.” Ebu Berze “Hayır almam. Benim diyetim olarak yüz vesk vereceksiniz. Çünkü” ben, Nadr oğullanma lehine hüküm verecek olsam, Kureyza oğullarının beni öldüreceklerinden korkarım. Kureyza oğullanılın lehine hüküm verecek olursam. Nadr oğullarının beni öldüreceklerinden korkanın.” Fakat münafıklar, Ebu Berze’ye on veskten fazla yiyecek vermemekte direttiler. Ebu Berze de bu ücretle- aralarında hüküm vermemekte diretti. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu. Ve Nadr ve Kureyza oğullarının münafıklarını ve hakemliğine başvurdukları Ebu Berzc’yi kınadı. Onun bir tağut olduğunu beyan etti.
c- Abdullah b. Abbas. Mücahid. İbn-i Güreye ve Ata’ya göre bu âyet-i kerime. Kâ’b b. cl-Eşref adlı Yahuılinin hakemliğine başvuran bir münafıkla bir
Yahudi hakkında nazil olmuştur.
Bunlara göre münafık olan kişi, Ka’b b. ci-Eşrefe, Yahudi de Resulul-lah’a giderek hakem olmalarını istemişler âyet de bunun üzerine nazil olmuş ve
Ka’b b. el-Eşref in bir tağut olduğunu beyan etmiştir. [4][177]