sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 7. VE 8. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 7. VE 8. AYETLER
27.10.2024
9
A+
A-

7- Ana baba ve akrabaların, miras olarak bıraktıklarında erkeklerin hissesi vardır. Kadınların da, ana baba ve akrabların bıraktıklarında his­seleri vardır. Bunlar az olsun çok olsun, farz kılınmış bir hissedir.

Katade diyor ki: “İslamdan Önce kadınlara mirastan pay verilmiyordu. Bu âyet-i kerime indi ve bu âdeti kaldırarak onlara da miras haklarının verilme­sini hükme bağladı.

îkrime ise bu âyet-i kerimenin, Ensardan olan Ümmü Kühhe, onun kızı Kühhe, Sa’lebe ve Evs b. Süveyd hakkında nazil olduğunu söylemiştir. “Sa’Iebe veya Evsten biri Ümmü Kühhanın kocası, diğeri ise çocuğunun amcası idi. (Ya­ni kayın biraderi idi) Kadın, Resulullaha geldi ve dedi ki: “Ey Allanın Resulü, kocam Öldü. Geriye beni ve kızımızı bıraktı. Bizi, mirasçı saymadılar.” Bunun üzerine, çocuğun amcası şöyle dedi: “Ey Allanın Resulü, bu kadın ata binmez, âcizlerin yükünü yüklenmez, düşmana karşı savaşamaz, tüketir, üretmez.” İşte bunun üzerine bu âyet nazil oldu. [1][19]

 

8- Miras taksim olurken (Mirasçı olmayan) akrabalar, yetimler ve fakirler de bulunursa mirastan onlara da verin ve onlara güzel söz söyle­yin.

Mirasın taksimi sırasında ölenin akrabaları, yetimler ve yoksullardan da orada bulunanlar olursa onlara da gönlünüzden kopan bir şeyler verin ve onlara güzel söz söyleyin.

Müfessirler bu âyet-i kerimenin, mensuh mu (Hükmü kaldırılmış mı) Yoksa muhkem mi (Hükmü baki mi) olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir.

a- Abdullah b. Abbas, İbrahim en-Nehai, Şa’bi Mücahid, Said b. Cübeyr, Hasan-ı Basri, Zühri ve Yahya b. Ya’mur İbn-i Şirin, Ebu Musa eî-Eş’arî Urve b. Zübeyr ve Alâ b. Bedr’e göre bu âyet-i kerimenin hükmü bakidir, mensuh de­ğildir. Mirasçıların miras taksim ederlerken orada hazır bulunan akrabalara, ye­timlere ve yoksullara, gönüllerinden koptuğu kadar bir şeyler vermeleri farzdır. Bu hususta Said b. Cübeyrin şunları söylediği rivayet edilmektedir: “İnsanlar bu âyetin hükmünü umursamamaktadırlar. Ölenin akrabaları iki çeşittir. Birincisi ona mirasçı olan akrabaları, ikincisi ise mirasçı olmayan akrabalarıdır. Ayet-i kerime, Ölünün mirasçılarına, mirastan payı olan akrabalara paylanın vemıeleri-ni emretmiş mirasçı olmayan akrabalara ise güzel sözler söylemeyi emretmiştir. Bu itibarla âyet muhkemdir, mensuh değildir.”

Görüldüğü gibi Said b. Cübeyr, bu âyetin, mirasın taksimini emreden bu surenin on birinci, on ikinci ve yetmiş altıncı âyetleriyle çelişmediğini kabul et­miş, bu itibarla mensuh olmadığını söylemiştir.

Yahya b. Ya’mur da bu âyet hakkında şunları söylemiştir: “Medinede inen üç muhkem âyet vardır ki insanlar bunlarla amel etmeyi bırakmışlardır. İşte bu âyetler, Nisa suresinen bu âyeti, yatak odasına girmek İçin izin istemeyi emreden Nur suresinin eli sekizinci âyeti ve insanların birbirleriyle tanışmaları­nı emreden. Hucurat suresinin on üçüncü âyetidir.

Ancak bu görüşte olan âlimler, mirası taksim edenlerin, mirasta paylan bulunup bulunmaması ve mirasçıların büyük veya küçük olmaları bakımından hükümlerin farklı olup olmayacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir.

aa- Said b. Cübeyr, İkrime ve Süddiye göre, şayet mirası taksim eden kimsenin mirasta herhangi bir payı yoksa ve miras da küçük çocuklara ait ise, mirası taksim eden böyle bir kimsenin, yetimlerin mallarından, mirasın taksimi sırasında hazır bulunan, akrabalara, yetimlere ve yoksullara herhangi bir şey vermesi caiz değildir. Onlara sadece “Bu mal küçüklere aittir, ben bundan size herhangi bir şey verme yetkisine sahip değilim.” şeklinde güzel sözler söyler.

bb-Ubeyde es-Selmani ve İbn-i Şîrîne göre ise, mirası taksim eden kim­senin mirastan payı olmasa, miras da çocuklara ait olsa yine de mirası taksim eden velinin, mirastan, akrabalara, yetimlere ve yoksullara bir şeyler vermesi gerekir. Mirasçıların büyük veya küçük olmaları farketmez. Ancak mirasçılar büyük iseler, bizzat kendileri verirler. Küçük iseler velileri verir.

Bu hususta Muhammed b. Şîrîn diyor ki: “Ubeyde es-Selmani, bazı ye­timlerin mallarını taksim etti. Onların mallarından bir koyun alınmasını ve pişi­rilip yemek yapılmasını emretti ve dedi ki: “Şayet bu âyet olmasaydı ben bu ko­yunun ve yemeğin, kendi malımdan olmasını isterdim.” Sonra Ubeyde “Miras taksim olurken (mirasçı olmayan) akrabalar, yetimler, ve fakirler bulunursa on­lara da verin.” âyetini okudu.

Taberi diyor ki: “Birinci görüşte olanlar, “Verin” diye tercüme edilen ifadesini, “Mirastan bir şeyler verin.” mânâsında anlamışlar, ikinci görüşte olanlar ise bunu “Mirastan bir şeyler yedirin.” mânâsına almışlardır.

b- Said b. el Müseyyeb, Ebu Malik, Abdullah b. Abbas ve Dehhaktan nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyet-i kerime, bu suresinin on bir, on iki ve yetmiş altıncı âyet-i kerimeleriyle neshedi İm iştir. Zira bu âyet-i kerime, miras paylarını belirten âyetlerden önce nazil olmuş, akrabalara, yetimlere ve yoksul­lara mirastan mal verilmesini emretmiştir. Daha sonra mirasın pay sahiplerini belirten âyetler nazil olunca bu âyetin hükmü neshedilmiş ve kaldırılmıştır.

c- Abdullah b. Abbas, Said b. el- Müseyyeb ve İbn-i Zeydden nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyet-i kerime mensuh değildir. Fakat mirası değil vasi­yeti kastetmektedir. Yani malını vasiyet eden kimsenin vasiyeti yapma anında, âyette zikredilen kişiler bulunuyorsa malını bunlara vasiyet etmesi emredilmiş­tir. Bunlara göre âyette zikredilen “Mirasın taksimi” ifadesinden maksat, vasiyet yapılmasıdır.

Taberi diyor ki: “Bu görüşlerden tercihe şayan olanı, bu âyet-i kerimenin muhkem olduğunu söyleyen ve bundan maksadın, akrabalara vasiyet etmek ol­duğunu, yetimlere ve miskinlere de güzel söz söylemek olduğunu söyleyen gö­rüştür. Zira bir âyetin mensuh olduğuna hüküm verebilmek için başka bir âyetle tamamen çelişir olması veya neshedildiğine dair kesin bir delilin bulunması ge­rekir. Bu âyeti kerimeden maksadın, vasiyet etmek olduğu söylendiği takdirde miras âyetleriyle neshedildiği söylenemez. Zira bunlar arasında çelişme söz ko­nusu olamaz. Diğer yandan bu âyetin neshedildiğine dair ne kitaptan ne de sün­netten bir delil vardır. O halde bu âyetin, isabetli olan tefsiri şöyledir: “Vasiyet eden kimse vasiyetini düzenlerken akrabaları, yetimler ve miskinler bulunacak olursa vasiyetten akrabalarına pay versin. Yetimlere ve miskinlere de güzel söz söylesin.”

Âyet-i kerimenin sonunda “Onlara güzel söz söyleyin” buyurulmaktadir. Said b. Cübeyre göre âyetin bu bölümü, küçük çocukların, yetimlerin veya mi­rastan payı olup ta orada bulunmayanların miraslarını taksim eden idarecileri kastetmektir. Bunlar bu gibi insanların miras paylarından akrabalara, yetimlere ve yoksullara herhangi bir şey vermeyeceklerinden onlara güzel sözler söyler-ler.”Her ne kadâ~r bu maldan bir şeyler alma hakkınız varsa da biz size bir şey verme yetkisine sahip değiliz.” şeklinde konuşurlar.

Diğer bir kısım âlimlere göre ise âyetin bu bölümünde, güzel sözler söy­lemesi emredilen kişi, Ölmeden Önce malının üçte birini vasiyet eden kimsedir. Bu kimse malının üçte biri gibi belli bir miktarım, yakın akrabalarına, yetimlere ve miskinlere vasiyet eder de, vasiyet etmesi icabeden daha başka kimseler de bulunacak olursa o kimselere de güzel sözler söyler.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.