TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 93. VE 95. AYETLER
93- Kim bir mümini kasdcn öldürürse onun cezası cehennemdir. Orada ebedi olarak kalacaktır. Allah ona gazap ve lanet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.
Haksız yere adam öldürmenin haram olduğunu beyan eden âyet-i kerime ve hadis-i şerifler pek çoktur. Bazı âyetlerde adam Öldürmeme emri, Allah’a ortak koşmama emriyle beraber zikredilmiştir. Nitekim Allah teala diğer bir âyette şöyle buyuruyor:”… Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik yapın. Fakirlikten dolayı çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz nzık-landırmz. Hayasızlıkların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Allah’ın, Öldürülmesini haram kıldığı cana, haklı bir sebep olmadıkça asla kıymayın. Allah, aklınızı kullarlasınız diye size bunları emretti. [1][217] “Onlar, Allah’ın yanında bir başkasını ilah edinip ona kullak etmezler. Ölümü hak edenler dışında, Allah’ın haram kıldığı cana kıymazlar. Zina etmezler. Kim de bunları yaparsa işlediği günahın cezasını görür. [2][218]
Bu hususta Peygamber efendimiz (s.a.v.) de şöyle buyuruyor:
“Kıyamet gününde insanlar arasında görülecek ilk hesap, (haksız yere dökülecek) kan hususundadır. [3][219]
“Allah katında, dünyanın yıkılıp gitmesi, müşlüman bir kişinin öldürülmesinden daha hafiftir. [4][220]
Müfesirler, âyet-i kerimede zikredilen ve yapılması halinde onu yapanın ebedi olarak cehennemde kalacağı bildirilen kasıtlı öldürmeden neyin kasdedil-diği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.
a- Atâ, Said b. el-Müseyyeb, İbrahim en-Nehai, Tavus ve Haris’e göre, kasıtlı bir şekilde öldürmekten maksat, kişiye kesici veya yaralayıcı yahut kopana ve parçalayıcı bir demirle, flklürünceye kadar vurmaktır. Bunlara göre herhangi bir değnekle veya kamçı ile yahut taş ile dövülme neticesinde öldürülen bir kimse kasıtlı bir şekilde öldürülmüş sayılmaz. Çünkü bu hususta Numan b. Beşir, Resuiullah’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.
“Her şeyin hatası vardır, kılıç hariç. Her hatanın ise bir diyeti vardır. [5][221]
b- Ubeyd b. Umeyr ve İbrahim en-Nehai’ye göre ise, kişinin genellikle Öldürücü olan herhangi bir âletle ve öldürme kastıyla birine vurup Öldürmesi, onu kasden öldürmektir. Mesela bir kişi diğer bir insanı, ölünceye kadar değnekle dövecek olursa veya iple boğazını sıkarak öldürecek olursa o kimse o kişiyi kasden öldürmüş olur ve öldüren katile kısas uygulanır.
Bunların delilleri ise Enes b. Malik’in rivayet ettiği şu hadis-i şeriftir. Enes diyor ki:
“Bir Yahudi bir cariyeyi, gümüşten yapılmış süs eşyalarım elinden almak için, başını taşla ezerek öldürdü. Cariyenin daha canı çıkmadan Resulullah’a getirildi. Resulullah ona: “Seni filan mı öldürdü?” (Yani seni bu ölüm haline getirinceye kadar dövdü?) dedi. Cariye başıyla işaret ederek “Hayır” dedi.. Resulullah başka birini sordu. Cariye yine başıyla “Hayır.” Resulullah üçüncü bir kimseyi sordu. Cariye başıyla işaret ederek “Evet” dedi. Bunun üzerine Resulullah, o adamın da başını iki taş arasında ezerek öldürdü[6][222] (Yani o şekilde öldürülmesini emretti ve öldürüldü.)
Görüldüğü gibi Resulullah’ı, cariyeyi taşla öldüren Yahudiye kısas uygulamış ve onu taş ile öldürtmüştür. Resulullah, öldürme aleti demir olmadığı halde öldürmeyi kasıtla yapılan bir fiil olarak kabul etmiş ve kısas uygulamıştır. Bundan da anlaşılmaktadır ki kişinin, genellikle öldürücü olan herhangi bir âletle ve öldürmek kasdıyla birine vurup öldürmesi, onu kasden öldürmedir.
Taberi bu ikinci görüşün tercihe şayan olduğun zira Resulullah’ın hadısınin bunu ispatladığını söylemiştir.
Âyet-i kerimede geçen “Onun cezası cehennemdir, orada ebedi olarak kalacaktır.” ifadesi müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir.
a- Ebu Miclez ve Ebu Salih bu ifadeyi şu şekilde izah etmişlerdir. “Eğer Allah, onu cezalandırmayı dileyecek olursa onun cezası cehennemdir. Allah dilerse onu affedebilir de.”
Görüldüğü gibi bunlara göre kasıtlı olarak bir mümini Öldürenin büyük günah işlemesine rağmen affedilmesi muhtemeldir.
b- İkrime ve İbn-i Cüreyc’e göre de bu ifadenin izahı şöyledir: “Kim kasıtlı bir şekilde ve Öldürülmesini helal sayarak bir mümini öldürecek olursa işte onun cezası cehennemdir ve o orada ebedi olarak kalacaktır.
Görüldüğü gibi bu izaha göre kasıtlı olarak bir mümini Öldürenin, ebedi olarak cehennemde kalması söz konusu değildir. Fakat öldüren kişi bu öldürmenin helal olduğuna inanırsa, haramı helal saydığı için dinden çıkar ve bu sebeple de ebedi olarak cehennemde kalmayı hak etmiş olur.
c- Mücahid’e göre ise bu ifadenin mânâsı şudur: “Kim kasıtlı olarak bir mümini öldürecek olursa onun cezası cehennemdir. O orada devamlı olarak ka-. lacaktır. Ancak tevbe etme durumu müstesnadır.
Görüldüğü gibi bu izaha göre tevbe edenin affedileceği ümit edilmektedir.
d- Abdullah b. Abbas’tan nakledilen başka bir görüşe göre ise bu ifadeden maksat, “Kim bir mümini kasıtlı olarak öldürecek olursa onun cezası cehennemdir. O orada ebedi olarak kalacaktır. Tevbe etse de tevbesi kabul edilmeyecektir.” demektir.
Görüldüğü gibi bu görüşte olanlara göre bir mümini kasden öldüren, bu günahından tevbe etse dahi ebedi olara cehennemde kalacaktır. Bu görüşte olan âlimlere göre Furkan suresinin altmış sekiz altmış dokuz ve yetmişinci âyetleri bu âyetten sonra inmişlerdir. Bu itibarla onlarda zikredilen, bir mümini kasden öldürenin tevbe edip salih ameller işlediği takdirde affedileceği hükmü bu âyet-i kerimeyi meshetmemiştir.
Bu hususta Salim b. Ebil Ca’d diyor ki: “Biz, Abdullah b. Abbas, gözlerini kaybettikten sonra yanında bükmüyorduk. Ona bir adam geldi ve “Ey Abdullah b. Abbas, bir mümini kasden öldüren kişi hakkında görüşün nedir?” diye sordu. Abdullah b. Abbas da dedi ki: “Onun cezası cehennemdir. Orada ebedi olarak kalacaktır. Allah ona gazap ve lanet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır. Adam da; Ne dersin o tevbe etse, imanında samimi olsa, salih amel işlese ve hidayete kavuşsa da mı?” diye sordu. Abdullah b. Abbas ise: “Vay annesi kaybedesi, ona tevbe nereden, hidayet nereden? Ruhum, kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki Peygamberinizin şöyle buyurduğunu işittim: “Vay annesi kaybedesi, o öyle bir kişidir ki, kasıtlı olarak birini öldürmüştür. Öldürdüğü kimse kıyamet gününde öldürenin kaküllerinden yakalamış bir şekilde tutup getirir. Onun kendi başı elindedir. Damarlarından kan fışkırmaktadır. Öldürülen kişi der ki: “Ey Rabbim, işte beni öldüren budur.” “Onu arşa kadar çekip götürür.” Abdullah b. Abbas, sözlerine devamla diyor ki: “Abdullah’ın ruhu kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki bu âyet indi ve Peygamberinizin ruhu alınıp âhirete intikal etmesine kadar bu âyeti nesneden herhangi bir âyet inmedi. [7][223]
Abdullah b. Abbas demiştir ki: “Bir adam müslüman olur, İslamın hükümlerini ve emirlerini öğrenir sonra da bir mümini kasten öldürecek olursa artık onun tevbesi kabul edilmez.” Daha önce Furkan süresindeki, “Onlar Allah’ın yanında bir başkasını ilah edinip ona kulluk etmezler. Ölümü hak edenler dışında Allahın haram kıldığı cana kıymazlar. Zina etmezler. Kim de bunları yaparsa, işlediği günahın cezasını görür..” Kiyamet gün azabı kat kat olur. O korkunç azabın içinde hor ve hakir bir halde ebediyyen kalır. [8][224]âyetleri nazil olunca Mekke halkından müşrik olanlar dediler ki: “Biz Allah’a ortak koştuk. Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı kimseleri haksız yere öldürdük, fuhuş işledik. Artık islam bize fayda vermez.” İşte bunun üzerine: “Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır. İşte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok affeden ve çok merhamet edendir.” [9][225] âyeti nazil oldu.
Abdulah b. Abbas, Furkan süresindeki bu âyetlerin imandan ümit kesen müşrikler hakkında nazil olduğunu, bahse konu olan âyetin ise bunlardan sonra indiğini ve bir mümini kasten öldüren müminin hükmünü beyan ettiğini ve mensuh olduğunu söylemiştir.
Abdullah b. Mes’ud ve Zeyd b. Sabit’in de bu âyetin neshedilmediğini söyledikleri rivayet edilmiştir.
Taberi diyor ki “Bu hususta doğru olan görüş, âyetin mânâsının şöyle olduğunu söyleyen görüştür. “Kim kasıtlı olarak bir mümini öldürecek olursa ve Allah da onu cezalandıracak olursa onun cezası cehennemdir. O orada ebedi olarak kalmaya layıktır. Fakat Allah, müminlere lütufta bulunarak onları affeder, onları orada ebedi olarak bırakmaz. Onları ya lütfuyla affedip hiç cehenneme sokmaz yahut da oraya koyar sonra da lütfü ve merhametiyle cehennemden çıkarır. Zira o, mümin kullarına şöyle vaad etmiştir. “Ey Muhammed, kullanma deki: “Ey kendi aleyhlerine haddi aşan kullanın, Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz ki Allah bütün günahları bağışlar. Muhakkak ki o, çok affeden ve çok merhamet edendir. [10][226]
Taberi diyor ki: “Eğer denilecek okusa ki “Kasıtlı olarak bir mümini öldüren kişi, bu âyette zikredilen bütün günahların affedilmesi vaadine dahil ise Allah’a ortak koşan da bu vaade dahildir. Zira, Allah’a ortak koşmak da bir günahtır.” Buna cevaben denilir ki: “Allah teala, kendisine ortak koşanı affetmeyeceğini şu âyetle açıkça beyan etmiştir. “Şüphesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bunun dışında dilediği kimseyi affeder. Kim Allah’a ortak koşarsa şüphesiz büyük bir günah ile iftira etmiş olur. [11][227]
94- Ey iman edenler, Allah yolunda cihada çıtığınız zaman iyice araştırın. Size selam verene, dünya hayatının menfaatini gözeterek “Sen mümin değilsin.” demeyin. Allah katında çok ganimetler vardır. Daha önce siz de öyleydiniz. Allah, size îütufta bulundu. O halde iyice araşitırın. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
Ey Allah’a iman eden ve ondan getirdiği şeyler hususunda Peygamberini tasdik edenler, düşmanlarınızla savaşmak üzere, Allah yolunda sefere çıktığınız zaman düşmanlarınızdan, öldürülmesi caiz olup olmayanları iyice araştırın. Acele edip de kim oludğunu tesbit edemediğiniz kişileri öldürmeyin. Ancak, Allah’a ve Peygamberine karşı kesin olarak savaş açtığım bildiğiniz kimseleri Öldürün. Size teslim olan ve size karşı savaşmadığını açıklayan ve sizin dininizden olduğunu beyan eden bir kimseye “Sen mümin değilsin.” deyip sırf dünya menfaatini elde etmek için onu öldürmeyin. Zira Allah katındaki nimetler, o öldürülen kişiden elde edeceğiniz ganimetlerden pek çoktur. Ve sizin için de daha hayırlıdır. Sizler de, Allah’ın sizi dini ile aziz kılıp müslüman yapmasından önce sizin, öldürmeye teşebbüs ettiğiniz o teslim olan kimseler gibiydiniz. Şimdi dininiz olan îslamı onlar gibi gizliyordunuz. Allah size dini aziz kılarak ve taraftarlarını çoğaltarak Îütufta bulundu. O halde kâfir olup olmadığını kesin olarak bilmediğiniz kişileri öldürmede acele etmeyin. İyice araştırın. Ola ki, Allah o kimseye size lütfettiği gibi, İslamı lütfetmiştir. Şüphesiz ki Allah, düşmanlarınızdan kimi öldürdüğünüzü, kimden el çektiğinizi ve diğer bütün işlerinizi bilir. Kıyamet gününde herkese, yaptığını karşılğuni vermek için sizin de onların da amellerinizi muhafaza ettirir.
Müfessirler bu âyet-i kerimenin Resuluilah’m gönderdiği bir müfrezenin müslüman olduğu veya kelime-i şehadet gelinliği yahut elindeki koyunlarını ve mallarını teslim etiği halde bir kişiyi öldürmeleri üzerine nazil oludğunu söylemişlerdir.
Taberi, müslüman olduğunu beyan ettiği halde öldürülen bu kişinin ve bunu öldürenin kimler oldukları hususunda çeşitli rivayetler zikretmiştir.
a- Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Ebi Hardet, Abdullah b. Abbas, Urve b. Zübeyr ve diğer bir kısım âlimlerden rivayet edilen bir görüşe göre bu âyetin nüzul sebebi olan olay, Muhalllim b. Cessamc’nin Âmir b. el-Edbad el-Eşcai’yi öldütmesidir. Bu hususta Abdullah b. Ebi Hadret diyor ki: “Resulullah bizi, müslümanlardan bir grup olarak “İdam” denen yere gönderdi. İçimizde, Ebu Katade ve Muhallim b. Cessame b. Kays da bulunuyordu. Biz yola çıktık. İdam’ın tam ortasına varınca yanımızdan Âmir b. el-Edbad el-Eşcai, üzerine bindiği bir devesi ile yanımızdan geçti. Onun çok az eşyası bir kova da sütü vardı. Yanımızdan geçerken bizi, İslam’ın selamıyla selamladı. Biz onu yakaladık. Muhallim ona saldırdı. Daha önce aralarında geçmiş bir olaydan dolayı onu öldürdü. Onun devesini ve eşyalarını aldı. Biz Resuluilah’m yanına gelip olayı anlatınca, işte bizim hakkımızda bu âyet nazil oldu, [12][228]
Urve b. Zübeyr, babasının ve dedesinin bu olayı şöyle anlattıklarını zikretmiştir. “Muhallim b. Cessame el-leysi, İslam geldikten sonra, Eşca kabilesinden bir kişiyi öldürdü. ResululUıh’in hükmettiği iîk diyet, Öldürülen bu kişinin diyeti idi. Uyeyne b. Hısn, kısas uygulanmasını istedi. Akra b. Habis ise Muhal-üm’in affedilmesini istedi. Bunun üzerine sesler yüksekli. Suçlamalar ve gürültüler çoğaldı. Resulullah buyurdu ki: “Ey Uyeyne sen diyeti kabul etmez misin?” Uyeyne “Hayır etmem vallahi bizim hanımlarınızın düştüğü, savaş ve Üzüntüye, onların hanımlarını da düşürmdikçe bundan vaz geçmem dedi. Tekrar sesler yükseldi. Yine gürültü ve suçlamalar çoğaldı. Resulullah tekrar, “Ey Uyeyne diyeti kabul etmez misin? dedi. Uyeyne yine aynı sözleri söyledi. Nihayet Leys oğullarından, üzerinde silah, elinde deriden bir kalkan bulunan, Mü-keytil adında bir adam ayağa kalktı ve dedi ki: “Ey Allah’ın Resulü, ben İslamın ilk zamanlarında bu adamın yaptığına bir örnek olarak ancak şunu görüyorum. Bir kısım koyunlar, suya gelmişler, onların önce gelenleri vurulmuş arkada olanları ise kaçıp gitmişler. Bugün yap yarın boz. (Yani eğer bugün sen buna kısas tatbik etmezsen, yarın senin ümmetin de bu gibi olaylarda kısas tatbik etmez) Bunun üzerine Resulullah, “Elli deve bu yolculuğumuz sırasında, elli deve de Medine’ye döndüğümüzde vereceğiz.” dedi. Muhallim uzun boylu esmer tenli bir kişiydi. O sırada bir kenarda oturuyordu. Yerinden kalkıp geldi ve Resu-lııllah’ın önüne oturdu. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Dedi ki; “Ey Allah’ın Resulü, ben sana bildirilen işi yaptım. Ben Allah tealaya tevbe ediyorum, ey Allah’ın Resulü, sen aziz ve celi! olan Allah’tan benim af fimi dile.” Resulullah da buyurdu ki: “Sen onu silahınla İslamın ilk döneminde mi öldürdün?” Ve yüksek sesle: “Ey Allah’ım sen Muhaliimi affetme.” diye dua etti. Muhallim kalkıp gitti. Giderken cübbesînin ucuyla gözyaşlarını siliyordu. Fakat onun kavmi, Resu-lullah’ın daha sonra onun için af dilediğini zannediyorlardı.” [13][229]
b- Abdullah b. Abbas, Süddi ve Katade’den nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyet-i kerime, Resulullah’m müfrezesinin, Mirdas b. Nehiyk isimli birisini Öldürmesi-üzerine nazil olmuştur.
Bu hususta Süddi diyor ki: “Resulullah, Üsame b. Zeyd’in komutasında Damre oğullarına bir müfreze gönderdi. Müfreze bu kabileden Mirdas b. Nehiyk isimli bir kişiyle karşılaştı. Onun kuzuları ve kırmızı bir devesi vardı. Adam müfrezeyi görünce dağdaki bir mağaraya sığındı. Üsame onu takib etti. Mirdas mağaraya girince kuzularını orada bıkanp dışarı çıktı ve müslümanlara karşı “Esselamü aleyküm. Eşhedü en Lailahe illallah ye Eşhedü enne Muham-meden Resulullah.” dedi. Üsame ona saldırdı ve onu öldürdü. Resulullah Üsa-me’yi bir yere gönderirken onun hayırla-anılmasını isterdi ve arkadaşlanndan onun hakkında malumat alırdı. Bu müfreze dönünce Resulullah onlara Üsame’yi sormadı. Fakat insanlar Resulullah’a konuştular ve dediler ki: “Ey Allah’ın Resulü, Üsame bir adamla karşılaştı. Adam “Lailahe İllallah Muhammeden Resulullah” demesine rağmen ona hücum edip öldürdü.” Resulullah bu söylenenlere pek kulak asmadı. Fakat konuşanlar ısrar edince başını kaldırıp Üsame’ye baktı ve ona: “Seninle Lailahe İlIalİalV’ın haline ne olacak?” dedi. Üsame: “Ey Allah’ın Resulü o bu sözü kendisini kurtarmak için söyledi.” dedi. Resulullah da “Sen onun kalbini yarıp içine baksaydin ya.” dedi. Üsame: “Ey Allah’ın Resulü, onun kalbi vücudunun bir parçasıdır.” dedi. İşte bunun üzerine Allah teala bu âyet-i kerimeyi indirdi. Üsame de artık ondan sonra “Lailahe İllallah” diyen bir kimseyi Öldürmeyeceğine dair yemin etti. [14][230]
c- Said b. Cübeyr’e göre ise bu âyet-i kerime Resulullah’ın, Mikdat b. el-Esved’in komutasında gönderdiği bir müfrezenin müslümanlardan bir kimseyi Öldürüp koyunlarını almaları üzerine nâzi! olduğunu söylemiştir.
d- İbn-i Zeyd’e göre ise bu âyet-i kerime Ebudderda’nm ve öldürdüğü kimsenin hakkında nazil olmuştur.
e- Bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi hakkında Abdullah b. Abbas da şöyle diyor:
“Süleym kabilesinden bir adam, otlattığı koyunlarıyla birlikte Resulullah’ın sahabiierinin yanından geçti ve onlara selam verdi. Sahabiler “Bu adam, kendisini korumak için, korkusundan selam verdi.” dediler ve onu öldürdüler. Koyunlarını alıp Resulullah’a getirdiler. İşte bunun üzerine bu âyet nazil oldu.” [15][231]
Âyet-i kerimede geçen ve “Size selam verene ‘Sen ümin değilsin’ demeyin” diye tercüme edilen cümlesindeki kelimesi bütün Mekke, Medine ve Küfe kurralan tarafından Elif harfi olmaksızın şeklinde okunmuştur. Bu kıraata göre bu kelimenin mânâsı “Teslim’olmak ve boyun eğmektir” ve âyetin bu bölümünün mânâsı da “Size teslim olup boyun eğenlere, “Sen mümin değilsin.”‘ demeyin.” şeklindedir.
Küfe ve Basra kurralarından bazıları ise bu kelimeyi, elif harfiyle birlikte şeklinde okumuşlardır. Bu kıraata göre bunun mânâsı da “Selam vermek”tir.
Taberi birinci kıraat şeklini tercih etmiş ve kelimesinin mânâsının “Tevhid inancına boyun eğmek, müslümanlann dininde olduğunu ifade etmek ve teslim olmak demek olduğunu söylemiştir. Zira bu kelimenin bu kıraat şekliyle okunmasını kabul edip mânâsının da “Teslim olmak” demek olduğunu söylemek yukarıda âyetin nüzul sebebi olarak zikredilen görüşlerin hepsini kuşatmış olur. Çünkü bu görüşlerden bazıları, öldürülen kimsenin, teslim olup kelime-i şehadet getirdiğini, diğerleri, öldürülen kişinin “Ben müslüma-nım” dediğini başka bir gurup ise onun “Selamün aleyküm” diye selam verdiğini söylemişlerdir. Teslim olmak, selam vermek de dahil tüm görüşleri kuşatmaktadır.
Âyet-i kerimede geçen “Daha önce siz de öyle idiniz.” ifadesi müfessirler tarafından iki şekilde izah edilmiştir.
Said b. Ciibeyr’e göre bu ifadeden maksat şudur: “Nasıl ki size selam verdikten sonra öldürdüğünüz o kimse canından korkarak kavmi içinde dinini gizliyor idiyse sizler de Allah’ın sizleri aziz kılmasından önce canınızdan korkarak kavminizin içinde onlar gibi dininizi gizliyordunuz.. O hakle dinini gizleyen bu çobanı nasıl öldürürdünüz?”
İbn-i Zeyd ise âyetin bu bölümünü şöyle izah etmiştir: Nasıl ki size teslim olduktan sonra öldürdüğünüz kimse kâfir idiyse sizler de Öyle kâfir idiniz. Allah sizi hidayete erdirdiği gibi onu da hidayete erdirdi.”
Taberi birinci görüşün tercihe şayan olduğunu söylemiştir. Zira Allah tea-la o kişiyi öldüren müslümanı kınamıştır. Halbuki kâfir bir kimseyi öldürenin kınanması söz konusu değildir.
Ayet-i kerimede geçen “Allah size lütufta bulundu.” ifadesi Said b. Cü-beyr tarafından “Allah dinini ortaya çıkararak ve o dine tabi olanları aziz kılarak size lütufta bulundu” şeklinde izah edilmiş. Si.klc.li tarafından ise “Allah size, teslim olanı öldürmenize rağmen tevbenizi kabul ederek size lütufta bulundu.” şeklinde izah edilmiştir.
Taberi birinci izah .şeklini tercih etmiş, burada zikredilen Allah tealanın iütfundan maksadın, müslümanların aziz kılınması ve İslam dininin açığa çıkması olduğunu söylemiştir. Zira öldürülen kişi, kavminden korkarak müslüman olduğunu açığa vuramamış bu sebeple müslüman olduğu bilinmeyerek öldürülmüştür. Halbuki, onu öldüren müslümanlar da İslamın güçlenmesinden önce aynen o kişi gibi dinlerini gizleme durumunda idiler. Fakat Allah, lütfuyla onları güçlendirdi. Onlar da müslüman olduklarım açıkça söyieyebiidiler. [16][232]
95- Müminlerden, özür sahibi olanlardan başka oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler bir değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri, derece bakımından, oturup geri kalanlardan daha üstün kılmıştır. Allah, hepsine de güzelliği (Cenneti) vaad etmiştir. Allah, cihad edenleri, oturanlara büyük bir mükâfaatla üstün kılmıştır.
Müminlerden, gözleri kör, ayağı topal gibi özür sahipleri hariç, cihaddan geri kalıp oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, hiçbir zaman eşit değillerdir. Allah, malanyla ve canlarıyla cihad edenleri, özürlerinden dolayı oturup kalanlardan bir derece daha üstün kılmıştır. Allah, cihad edenlere de özürlerinden dolayı cihada gitmeyenlere de güzel bir vaadde bulunmuştur ki o da cennettir. Allah, cihad edenleri, özürsüz olrak cihada gitmeyenlerden üstün kılmıştır.
Bera b. Âzib, Zeyd b. Erkam, Zeyd b, Sabit, Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr, Abdullah b. Şeddad, Süddi ve Ebu Abdurrahman nakledildiğine göre bu âyet-i kerime, önce “Müminlerden, oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler bir değildir.” şeklinde nazil olmuştur. Bunun üzerine, İbn-i Ümmi Mektum ve Ebu Ahmed b. Ceyş gibi körlerin, cihada katılmadıklarından dolayı üzüntülerinin Resıılullah’a bildirilmesi üzerine âyet-i kerimenin, “Özür sahibi olanlar hariç.” bölümü de inmiş ve âyet “Müminlerden, özür sahibi olanlardan başka, oturanlarla Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler bir değildir.” şeklini almıştır.
Mervan b. Hakem, Zeyd b. Sabit’in şunları söylediğini rivayet etmiştir.
“Resulullah, Zeyd’e “Müminlerden geri kalanlarla Allah yolunda cihad edenler bir değildir.” âyetini yazdırırken, İbn-i Ümmi Mektum çıkagelmiş ve “Ey Allah’ın Resulü, Allah’a yemin olsun ki, eğer cihada gücüm yetseydi elbette cihad ederdim.” demiştir. İbn-i Ümmi Mektum kör bir kişiydi. Zeyd iyor ki: “Bunun üzerine Allah teaîa, Peygamberine vahiy indirdi. Onun dizi benim dizimin üzerindeydi. Dizi ağırlaştı. Öyle ki ben, dizimin ezileceğinden korktum. Sonra vahiy bitince Resulullah açıldı ve Allah teala “Özür sahibi olanlar müstesnadır.” bölümünü indirdi. [17][233]
Bera b. Âzib diyor ki: “Müminlerden oturup kalanlarla Allah yolunda cihad edenler” âyeti inince Resulullah, “Filanı çağırın gelsin.” dedi. Ona, yanında mürekkep hokkası ve bir levha yahut da kürek kemiği ile birlikte Zeyd b. Sabit geldi. Resulullah ona dedi ki: “Müminlerden oturup kalanlarla Allah yolunda cihad edenler bir değildir.” diye yaz.” O sırada Resulullah’ın arkasında İbn-i Ümmi Mektum bulunuyordu. Dedi ki: “Ey Allah’ın Resulü, ben âmâ biriyim.” İşte bunun üzerine âyet-i kerime “Müminlerden özür sahibi olanlardan başka, oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenler bir değildir.” şeklinde nazil oldu.” [18][234]
Abdullah b. Abbas, bu âyet-i kerimede, bir kısım müminlerin gitmeyip diğer müminlerin gittiği zikredilen, Allah yolunda cihaddan maksadın, Bedir savaşında cihad etmek olduğunu söylemiş ve Bedir savaşına katılmayanların da,savaşanların derecelerine ulaşmasalar bile, Allah’ın, hepsine de güzel vaadlerde bulunduğunu zikretmiştir. [19][235]