TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA TEVBE SURESİ 111. VE 113. AYETLER

111- Şüphesiz ki Allah, cihad eden müminlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar, Allah yolunda savaşırlar öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allanın, TcvraÜa, İncildc ve Kur’anda olan gerçek vaadidir. Allahdan daha fazla kim ahdine vefa gösterir? Öyleyse yaptığınız bu alışverişe sevinin. İşte büyük kurtuluş budur.
Muhammed b. Kâ’b el-Kurezi ve aynı rivayeti nakleden diğer âlimler diyorlar ki: “Akabe biatinin yapıldığı gecede, Abdullah b. Revaha, Resulullaha (s.a.v.)’e şöyle demiştir “Rabbin için ve kendin için dilediğini şart koş.” Resul-lah da “Rabbim için sadece ona kullak etmenizi, hiçbir şeyi ona ortak koşmamanızı şart koşuyorum. Benim için de, kendinizi ve mallarınızı koruduğunuz gibi korumanızı şart koşuyorum.” dedi. Bunun üzerine Resulullaha biat eden Medi-neliler dediler ki “Biz bunu yaparsak ne kazanmış oluruz? “Resulullah da “Cenneti.” cevabım verdi. Medineliler “Bu, kârlı bir alış veriş. Bunu ne biz bozarız ne de karşı tarafın bozmasını isterim.” dediler. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.
Evet, iman eden insanlar fâni bir hayatı ve değeri olmayan dünya malını vererek karşılığında ebedi hayatı ve tükenmeyen cennet nimetlerini satın almış olurlar Çok kârlı.bir alış veriştir bu. Nitekim Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde böyle buyurmuştur:
“Allah, sadece kendi yolunca cihad etmek ve Peygamberini tasdik etmek maksadıyla efere çıkan bir gaziyi Öldürürse cennete koyacağına, sağ selim evine döndürürse mükâfaat veya ganime vereceğine [1][175]
112- Bunlar, günahlardan tevbe edenler, Allaha ibadet edenler, ona hamd edenler, onun yolunda seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülüğü yasaklayanlar ve Allanın koyduğu sınırları koruyanlardır. Müminleri müdelc.
Allanın, cennet karşılığında caniannı ve mallarını aldığı müminler o kimselerdir ki, Allahm sevmediği şeylerden vaz geçip sevdiği şeylere yönelirler Allah’tan korkarak ona boyun eğer, kullak ederler Her hallerinde ve her türlü imtihan karşısında Allaha hamdederler. Oruç tutarak vücutlarını Allah yolunda esirgemedikleri için seyahat edenler gibi kendilerini yorarlar. Namazlarında rüku ederler secdeye varırlar. İnsanlara, hakka uymalarını, doğru yolda gitmelerini ve salih amel işlemelerini emrederler. Ve onlara, Allahın yasakladığı her şeyi yasaklarlar. Allahm kendilerine, farz kıldığı ibadetleri yerine getirip yasakladığı şeylerden kaçınarak onun koyduğu sınırlan korurlar.
Âyet-i kerime’de Allah yolunda cihad edecek olan müminlerin bir kısım sıfatlan zikredilmiştir. O sıfatlar şunlardır:
Tevbe edenler: Bundan maksat, yaptıkları günahlardan vaz geçenler, şirk ve nifaktan uzaklaşanlar, demektir.
İbadet edenler: Bundan maksat, Allah korkusundan dolayı boyun eğip kulluk edenler ve kulluklarını her halükârda yaparak bu uğurda vücutlannı esirgemeyenlerdir.
Hamd edenler: Bundan maksat, Allanın, kendilerini imtihan ettiği hayırlı durumlarda da, kötü hallerde de ona hamd edenler demektir.
Seyahat edenler: Bundan maksat ise Ubeyd b. Umeyr, Ebu Hureyre, Abdullah b. Mes’ud, Ebu Abdurrahman, Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr, Abdurrahman, Mücahid, Ebu Amr el-Abdi ve Hz. Aişeye göre, oruç tutanlar’dir. Oruç tutanlar da seyahat edenler gibi Allah yolunda vücutlannı esirgemedikleri için onlara “Seyahat edenler” denilmiştir. Ubeyd b. Umeyr ve Ebu Hureyre, Re-sulullarun, bu âyette zikredilen -Seyahat edenler”den maksadın, oruç tutanlar olduğunu beyan ettiğini rivayet etmiştir. Hz. Aişe de, “Bu ümmetin seyahati oruç tutmaktır.” dremiştir. [2][176]
113- Ne Peygamberin ne de müminlerin, cehennemlik oldukları belli olduktan sora, akrabaları da olsa, müşrikler için af dilemeleri asla doğru olmaz.
Ne Peygamber Muhammede ne de onunla birlikte iman edenlere yakın akrabaları dahi olsa, kâfir olarak ölüp cehennemlik oldukları belli olduktan sonra, müşrikler için af dilemeleri onlara yakışmaz.
Müfessirler, bu âyet-i kerime’nin nüzul sebebi hakkında farklı görüşler zikretmişlerdir.
a- Müseyyeb b. Hazen, Mücahid, Amr b. Dinar ve Said b. el- Müseyeb’e göre bu âyet-i kerime, Resulullahın amcası Ebu Talib hakkında nazil olmuştur. Bu hususta Müseyyeb diyor ki:
“Ebu Talip ölüm hastalığında iken Resulullah onun yanına gitti. Orada, Kureyşin ileri gelenlerinden, Ebu cehil ve Abdullah b. Ebi Ümeyye bulunuyordu. Resulullah Ebu Tabile “Ey amca, Ünlahe illallah” de. Bununla Alla katında seni savunayım.” dedi. Ebu Cahil ve Abdullah b Umeyye “Ey Ebu Talip, Ab-dulmuttalibin dininden dönecek misin?” dediler. Bunlar Ebu Talibe devamlı olarak aynı şeyi telkin ediyorlardı. Nihayet Ebu Talip onlara son söz olarak Ab-dulmuttalibin dini üzere olduğunu söyledi. Bunun üzerine Resulullah şöyle buyurdu “Bana yasaklanmadıkça senin için mutlaka af dileyeceğim. [3][177] İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nâzi! oldu ve iman etmeyenler için af dilemeyi yasakladı. Aslımda, hakkında af dilemekle herhangi bir kimseyi imana getirmek mümkün değildir. Nitakim bu hususta yine Ebu Talib hakkında nazil olduğu rivayet edilen bir âyet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır “Ey Muhammed, şüphesiz sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin. Fakkat Allah dilediğini hidayete erdirir. O, hidayete erecekleri çok iyi bilir. [4][178]
b- Atiyye ve Abdullah b. Abbastan nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyet-i kerime, Resulullahm annesi hakkında nazil olmuştur. Atiyye diyor ki: “Resulullah Mekke’ye gelince annesi için af dilemesine izin verilir ümidiyle güneş ortalığı iyice kızdınncaya kadar annesinin kabrinin başında durdu. Nihayet “Ne Peygamberin ne de müminlerin, cehennemlik olduktan sonra, akrabaları da olsa müşrikler için af dilemeleri asla doğru olmaz” ayeti inti. Resulullah da annesi için af dilemekten uzak durdu. Bu hususta Ebu Hureyde diyor ki:
“Resulullah (s.a.v.) annesinin kabrini ziyaret etti. Kendisi ağladı, çevresinde bulunanları da ağlattı ve buyurdu ki: “Ben rabbimden onun için af dilememe izin vermesini istedim. O bana izin vermedi. Onun kabrini ziyaret etmek için izin istedim. Bana izin verildi. Sizler, kabirleri ziyaret edin. Çünkü onlar, ölümü hatırlatırlar. [5][179]
c- Abdullah b. Abbas ve Katadeden nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyetin nüzul sebebi, bazı müminlerin, Ölen akrabaları müşrikler için af dilemeleridir. Bu hususta Katade diyor ki: “Bize anlatıldığına göre, Resulullahın sahabi-lerinden bazı kişiler dediler ki: “Ey Allahın Resulü, atalarımızdan bazıları iyi komşuluk yapıyor, akrabalarına iyi davranıyor, darda kalanların sıkıntılarını gideriyor ve üzerlerinde bulunan haklan yerine getiriyorlardı. Biz, onlar için af dilemeyelim mi?” Resulullah da buyurdu ki: “Evet dileyin. Ben de” İbrahimin babası için af dilediği gibi babam için af dileyeceğim” Bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu. Af dilemelerini yasakladı. Bundan sonra gelen âyet de nazil olup Hz. İbrahimin mazeretini belirtti.
Âyet-i kerime’de, cehennemlik oldukları belli olduktan sonra müşrik akrabalar için af dilenüemeyeceği beyan edilmektedir. Onların, cehennemlik oldukları ölümlerinden sonra belli olacağından Abdullah b. Abbas, diri olan müşrik akrabalar için af dileneceğinin caiz olduğunu söylemiştir. Said b. Cübeyr diyor ki: “Yahudi olan bir kişi öldü. Onun, müslüman bir oğlu vardı. Cenazesine katılmadı. Bu, Abdullah b. Abbasa anlatıldı. O da dedi ki: “Oğlunun cenaze ile beraber gidip onu defnetmesi icabederdi. Ölünceye kadar ona iyi dileklerde bulunmalıydı. Öldükten ssonra ise o haline bırakılır. Allah teala buyurmuştur ki «İbrahimin, babası için af dilemesi, yalnızca ona verdiği sözü yerine getirmesi içindi. Fakat babasının, Allah düşmanı olduğu ortaya çıkınca ondan uzaklaştı.»
Atâ b. Ebi Rebah, bu âyette zikredilen, af dilemeden maksadın, öldükten sonra cenaze namazım kılmak olduğunu söylemiş, Ebu Hureyre de dua etmek olduğun beyan etmiştir.
Taberi de, aslında af dilemenin, kulun, rabbinden, günahların bağışlanmasını istemesi oldu’ğunu, bu itibarla Atâ’nın izah ettiği gibi cenaze namazını kılmayı da ona dua etmeyi de kapsadığını söylemiştir. [6][180]