TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA TEVBE SURESİ 122. VE 124. AYETLER

122- Müminlerin hepsinin savaşa çıkmaları gerekmez: Her Topluluktan bir scemaatin, dinî iyi Öğrenmeleri ve kavimleri kendilerine döndüklerinde onları uyarmaları için, savaştan geri kalmaları daha doğru olmaz mı? Gerekcrir ki böylece yanlış haraketlerinden sakınırlar.
a- Mücahide göre bu âyet-i kerime, Resuİullahın çölde yaşayan bazı sa-habileri hakkında nazil olmuştur. Resululiah onlan, insanlara İslamı öğretmeleri için vahalara göndermişti. Bu sırada “Medine halkı ve çevresinde bulunan Bedevilere, Peygamberle birlikte savaşa çıkmaktan geri kalmaları, kendi canlarım onun canından daha çok sevemeleri yakışmaz. [1][196] âyeti nazi! oldu. Bu sahabi-ler, Resulullahtan geri kalmış sayacaklarından ve bu âyetin kınadığı kişilerden olacaklarından korkarak, vahaları bırakıp Resuİullahın yanına döndüler. Bunun üzerine Allah teala, “Müminlerin hepsinin savaşa çıkmaları gerekmez.” ayetini indirerek bu sahabilerin mazur olduklarını beyan etti. Hepsinin, vahaları bırakıp Medine’ye gelmelerini hoş görmediğini ibildirdi. Bu hususta Mücahit de demiştir ki:
Sahabe-i Kiramdan bazıları, çöllerde yaşayan Bedevilere dini tebliğ etmek için gitmişler, tebliğde bulundukları insanlar tarafından ilgi ile karşılanmışlardı. Onlar, bu insanları hidayete davet ediyorlardı. Diğer yandan sahabilerin bir kısmı da düşmanlara karşı savaşa çıkıyorlardı. Bu Bedeviler, kendilerine dini tebliğ eden sahabilere demişlerdi ki “Ne oluyor size? arkadaşlarınızı bırakıp bize geldiniz.” Bunun üzerine tebliğde bulunan sahabiler bundan sıkıntı hissetmişler ve hepsi dönüp Medineye gelmişlerdir. îşte bunun üzerine bu âyet-i Kerime nazil olmuş ve herkesin savaşa gitmesinin gerekli olmadığını beyan etmiştir. Böylece Bedevilere tebliğde bulunanların savaşa katılmamalarını mazur görmüş dini öğrenerek gidip Bedevileri uyarmalarını emretmiştir.
b- İbn-i Zeyd, Abdullah b. Abbas, Katade ve Dehhak’tan nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyet-i kerime, Resuİullahın gönderdiği müfrezelere herkesin katılmasının gerekli olmadığını beyan etmektedir. Ayette, Resuİullahın gönderdiği her müfrezeye herkesin katılarak Resulullahı yalnız bırakmamaları her kabileden belli kişilerin, Resuİullahın izni ile müfrezelere katılmaları diğerlerinin ise Resulullah ile birlikte kalıp yeni inen ayetleri öğrenmeleri ve müfrezeden dönen mümin kardeşlerine, öğrendiklerini öğretmeleri emre d i İm iştir. Bu izaha ,göre, belli insanlar timler halinde savaşa gönderildiklerinde geride kalan insanlar, dini hükümleri Öğrenir ve savaştan geri dönen mücahidlere, onlan öğretirler.
c- Ali b. Ebi Talha’mn, Abdullahb. Abbas’dan rivaye ettiği görüşe göre ise âyetin izahı söyledi: Abdullah b. Abbas diyor ki: “Bu âyet cihad hakkında nazil olmamıştır. Bu âyetin nüzul sebebi şöyledir: “Resulullah (s.a.v.) Bi’ri Maûne âdisesinden sonra Mudar kabilesinin, kıtlığa düşmesi için beddua etti. Bunun üzerine mudar kabilesi kıtlığa düştü. Bu kabile, büyük topluluklar hali-ned Müslüman olduklarını söyleyerek akın akın Medineye gelmeye başladılar. Gerçekte Müslüman olmamışlardı. Onlann, kalabalık gruplar halinde Medineye gelmeleri, sahabe-i Kiramı sıkıntıya soktu. Bunun üzerine bu âyet nazil oldu. Onlann mümin olmadıkları bildirildi. Resulullah da onlan geri çevirdi, henüz gelmemiş olanlara da gelmemeleri için uyanda bulundu. Bu izahata göre âyetin manası şöyledir: “Gerçek müminlerin akın edip hep birlikte gelmeleri yakışmaz onlann her kabilesinden bir gurubun gelip dini öğrenmesi ve geri dönerek kabilelerini uyarması daha uygundur. Bölece uyarılanlar da Allahm azabından kaçınmış olurlar.”
Abdullah b, Abbas’dan rivayet edilen bir başka görüşe göre ise bu âyetin nüzul sebebi ve izahı şöyledir: Arap kabilelerinden Resulullaha heyetler geliyor, dinlerini Öğreniyor giderken de ” Topluluğumuza döndüğümüzde onlara nasıl davranmamızı ve neleri bildirmemizi emrediyorsun?” diyorlardı. Resulullah da onlara “Allaha ve Peygamberine itaat etmelerini emrediyor, topluluklanna namaz kılmalarını ve zekât vermelerini bildirmelerini söylüyordu. Onlar da toplu* luklanna döndüklerinde “Kim müslüman olursa o bizdendir.” döyorlar ve onlan uyanyorlardı. Bu izahata göre âyetin manası şöyle anlaşılır: “Bütün müminlerin bizzat Medineye gelmeleri gerekmez. Onlardan bir topluluk, heyet halinde gelip dini öğrenmeleri ve geri döndüklerinde, kabilelerini Allanın azabıyla korkutup cenneüyle müjdelemeleri daha uygundur. Böylece kabileleri de uyarılmış olur.” İkrime’nin naklettiği bir rivayete göre ise bu âyet-i kerime’nin nüzul sebebi ve izahı şöyledir: “Medine halkı çevresinde bulunan Bedevilere, Peygamberle birlikte savaşa çıkmatan geri kalmaları» kendi canlarını onun canından daha çok sevmeleri yakışmazdı…” âyeti inince münafıklar: Resuİullahın, cihada çıkmayıp Bedevilere ve kendi kavimlerine dini tebliğ etmek için vazifelendirdiği sahabilerin ve bunların, kendilerine tebliğde bulundukları Bedevilerin helak olduklarını söylemişlerdir. İşte bunun üzerine âyet-i kerime nazil olmuş ve bu münafikla-n yalanlamıştır. Buna göre âyetin manası şöyle anlışılır: “Bütün müminlerin cihada katılmalan gerekmez. Onlardan bazılarının geri kalıp dini öğrenmeleri ve Müslüman olmayan kavimlerine gidip onlara tebliğde bulunmaları ve onları uyarmaları daha uygundur. Böylece uyarılanlar, Allanın azabından sakınmış olurlar.”
Taberinin de tercih ettiği, Hasan-ı Basrî’nin görüşüne göre ise bu âyetin izahı şöyledir: “Bütün müminlerin savaşa çıkıp Resulullahı Medinede yalnız basına bırakmaları onlara yakışmaz. Onların her topluluğundan bire emaatın cihada çıkıp. Allanın, kendilerine göstermiş olduğu zafer vasıtasıyla dini öğrenmeleri ve geri dönüp geldiklerinde cihada katılmayan münafık ve kâfirleri, Allanın azabiyla korkutmaları daha uygun olmaz mı? Böylece uyarılanlar, Allahin azabından korkarlar ve imana gelmiş olurlar.” Bu görüşü tercih eden Taberi, özetle şöyle diyor: “Bu görüş tercihe sayındır. Çünkü cihada çıkanlar. Allanın, kendilerine nasibedeceği zafer sayesinde İslâm dininin birçok sır ve hikmetlerini öğrenmiş olacaklar ve savaştan sonra geri döndüklerinde, kavimlerinden, henüz iman etmemiş olan müşrikleri ve iman ettiklerini iddia eden münafıkları uyaracaklar, savaşta mağlup ettikleri müşriklerin düştükleri akıbete onların da düşeceklerini bildireceklerdir. Böylece kendilerine tebliğ edilenler, bunların uyarılarından korkarak AHahve Peygambere iman edeceklerdir. Taberi devamla diyor ki: “Bu görüşü tercih ettik zira âyet-i kerimede “Her topluluktan bir cemaatin ayrılıp gitmesi manasına gelen “Nefere” kelimesi kullanılmaktadır.Bu kelime tek başına kullanıldığında “Cihada çıkma” ve “Savaş yapma” manasına gelir. O halde burada, dini öğrenecek olanlar geride kalanlar değil cihada çıkanlaruır. Eğer “Dini, cihada çıkmayanların değil de çıkanların Öğrenecekleri manasını nasıl çıkarıyorsun?” denecek olursan derim ki: “Aksi takdirde cihada çıkmayanlar, cihada çıkanları uyarmış olacaklardır. Cihada çıkanlar günah mı işlediler ki, geride kalanlar onlan uyarsın? Mutlaka uyarılmak gerekiyorsa, cihad edenlerin, cihad etmeyenleri uyarması gerekir. Kaldı ki burada, uyarılacak olanlardan maksat, Allaha iman etmeyenlerdir. Bunları, cihad edenler uyaracaktır. [2][197]
123- Ey iman edenler, çevrenizde bulunan kâfirlerle savaşın. Sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.
Ey iman edenler, kâfirlerle, size en yakın olanlardan başlayarak savaşın. Savaşmaya sizden uzak olanlardan başlamayın, zira yakınınızdaki düşmana, gücünüz henüz zayi flamamı şken saldırmış olursunuz. Böylece onlan mağlup etmeniz daha kolay olur. Onlar sizde bir sertlik bulsunlar, onlarla savaşmaktan çekinmeyin ve bilin ki Allah, mutlaka takva sahipleriyle beraberdir.
Müminin mümine karşı çok yumuşak ve halim selim olması gerekirken, kâfirleri inkârlarından caydırmak için onlara karşı da sert ve güçlü olması gerekir. Bu hususa işaret eden çeşitli âyetler mevcuttur. Allah teala bu âyetlerin birinde buyuruyor ki: “Ey iman edenler, sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah, onların yerine, kendisinin onlan, onların da kendisini sevdiği, müminlere karşı alçak gönüllü kâfirlere karşı ise güçlü ve şerefli olan, Allah yolunda cihad eden ve kınayanın kınamasından korkmayan bir kavim getirir. İşte bu, Allahm bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir. Her şeyi çok iyi büendir. [3][198]
124- Kur’andan bir sure indiği vakit, kâfirlerden bazıları birbirlrinc şöyle derler: “Bu sure hanginizin imanını artırdı?” Doğrusu inen sure, îman edenlerin imanını kuvvetlendirir. Onlar, bundan sevinç duyarlar.
Allah, Kur’anın surelerinden birini Peygamberi Muhammede indirdiğinde münafıklardan bazıları alaylı bir şekilde “Ey insanlar, bu inen sure sizin hanginizin imanını artırdı? Hanginizin, Allah ve âyetlerine olan imanınızı güçlendirdi?” derler. Doğrusu bu Lure, iman edenlerin imanım artırmıştır. Onlar, Allanın, kendilerine bahşettiği imandan dolayı sevinirler. [4][199]