sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA TEVBE SURESİ 3. VE 5. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA TEVBE SURESİ 3. VE 5. AYETLER
24.03.2025
4
A+
A-

3- Bu, Allah ve Resulünü, Müşriklerden uzak olduklarına dair, bü­yük Hac gününde, insanlara, Allah ve Resulü tarafından yapılan bir tebli­gattır. Eğer tevbe ederseniz, bu sizin İçin daha hayırlıdır. Eğer yüz çevirir­seniz, bilin ki Allah âciz bırakamazsınız. Kâfirleri, can yakıcı bir azapla müjdele.

Bu âyet, Büyük Hac gününde, Allah ve Resulünün, bütün müşriklerden beri olduklarına, onlardan uzak olduklarına dair ve yine, Allah ve Resulü tara­fından yapılan bir tebligattır. Ey Müşrikler, eğer tevbe ederseniz bilin ki bu si­zin için çok hayırlıdır. Şayet bu ikazları dinlemez, bu ihtarlardan yüz çevirseniz bilin ki Allah’ı âciz bırakamazsınız. O, size, lâyık olduğunuz cezayı mutlaka ve­rir. Onun vereceği cezaya kimse engel olamaz.

Ey Resulüm, o kâfirleri, acıklı bir azap ile müjdele * Onların azapla müjtielenmesi, kendilerini alçaltıcı bir ifadedir. Zira, müjdelenmek, sevinçli bir haber için söz konusudur. Bu ifadede ise onların, çok acıklı bir azaba düşecekleri belirtilmektedir. Bu sebeple onlar, müjdelenmiş de­ğil, alay edilmiş, küçük düşürülmüş oluyorlar.

Müfessirler, âyette zikredilen “Büyük Hac günü”nden neyin kastedildiği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.

a- Hz. Ali, Ebu Ceheyfe, Atâ, Hz. Ömer, İbn-i Zübeyr Muhammed b. Kays, Mücahid ve Abdullah b. Abbas’a göre burada zikredilen “Büyük Hac Gü-nü”nden maksat, Arafa günüdür.

Ebu es-sahba diyor ki: “Ben, Ali b.Ebi Talib (r.a.)’a büyük Hac gününün hangi gün olduğunu sordum. O da dedi ki “Resulullah, Ebu Ebubekir (r.a.)’in insanlara Hac yaptınnak için gönderdi. Beni de tevbe suresinin kırk âyetiyle birlikte gönderdi. Ebubekir Arafata vardı. Arafa günü hutbe okudu. Hutbeyi bitir­dikten sonra bana döndü ve “Ey Ali kalk, Resulullah’ın mesajını ilet” dedi. Ben de kalktım. Tevbe suresin’den kırk âyet okudum. Sonra birlikte Minaye geldik. Şeytan taşladım kurbanı kestim, başımı tıraş ettim. O sırada anladım ki, toplu­luklar, Arafa günü Ebubekir’in hutbesinde bulunmamış!ar. Ben çadırları gezdin. Onlarda bulunan insanlara tevbe suresinin baş tarafım okudum. Samnmki be­nim bayram gününde böyle yapmamdan dolayı büyük hac gününü, bayram gü­nü Olduğunu sandınız, dikkat edin, o Arafa günüdür.”

Abbad el-Asri diyor ki: “Ben, Ömer b. el-Hatbın şöyle didiğini işittim.: “Bugün Arafa günüdür, büyük hac günüdür. Bu günde kimse oruç tatmasın.”

Muhammed b. Kays da, Resulullah’ın Arafa günü akşamleyin hutbe oku­duktan sonra “Bu büyü hac günüdür.” dediğini söylemiştir.

b- Yine Hz. Ali, Abdullahb.Ebi Evfa, Muğire b. Şu’be, Abdullah b. Ab-bas, Said b. Cübeyr, Ebu Cüheyfe, Abdullah B. Şeddad, Nâfi b. Cübeyr, İbra­him en-Nehaî, Şa’bi, Mücahid, İkrime, Zühri, Humeyd, Abdullah b. Ömer, Atâ, İbn-i Zeyd ve Süddi’ye göre ise, âyette zikredilen “Büyük hac günü”nden mak­sat, kurban bayramı günüdür. Bu hususta Haris, Hz. Ali’nin şunları söylediğini rivayet etmiştir.

“Ben, Resulullah’tan, büyük hac gününün hangi gün olduğunu sordum. O da” Kurban bayramı günüdür.”dedi[1][4] Taberi, bunu ifade eden başka bir hadisi Abdullah b. Ömer’den ve Resullahm sahabüerinin birinden de rivayet etmiştir.

c- Mücahidden nekledilen diğer bir görüşe göre büyük hac gününden maksat, haccın bütün günleridir. Tek bir gün değildir.

Taberi,bu görüşlerden, ikinci görüşün daha evla olduğunu, büyük hac gü­nünden maksadın, Kurban bayramı günü olduğunu söylemiştir. Zira, daha önce de zikredildiği gibi bunun böyle olduğuna dair Resulullah’tan hadis rivayet edil­miştir.

Müfessirler; Kur’anda zikredilen bu güne, “Büyük hac günü” denilmesi­nin sebebi hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.

a- Hasan-i Basri ve Abdullah b. el- Haris b. Nevfel’e göre, bu güne “Bü­yük hac günü” denmesinin sebebi, bu hacda, müslümanlarm ve müşriklerin, birleşerek hac yapmaları ve bugünün, Yahudi ve Hristiyanlann bayram gününe denk gelmiş olmasındandır.

b- Mücahide göre ise bugüne “Büyük hac günü” denmesinin sebebi, bu haccın, hacc-ı kıran olmasıdır. Haac-ı ifrat ise, küçük hac sayılmaktadır.

c- Atâ, Âmir eş-Şa’bi, Mücahid, Abdullah b. Şeddad ve Zühri’den nakle­dilen diğer bir görüşe göre, bugüne “Büyük hac günü” denilmesinin sebebi, bu günde asıl haccın yapılmasıdır. Küçük hac ise Umre yapmaktır. Taberi, bu gö­rüşün doğru olduğunu söylemiştir. Zira asıl hac gününde yapılan ameller, Ura-re’de yapılan amellerden daha fazladır. Bu nedenle ona “Büyük hac günü” Um-reye’de “küçük hac günü” denilmiştir. [2][5]

 

4- Ancak, antlaşma yaptığınız müşriklerden, antlaşmada hiçbir ek­siklik yapmayanlar ve aleyhinizde hiçbir kimseye yardım etmeyenler müs­tesna. Bunlarla yaptığınız antlaşmayı müddeti bitinceye kadar yerine geti­rin. Şüphesiz ki Allah, takva sahiplerini sever.

Katade’den rivayet edildiğine göre bu âyet-i kerime’de zikredilen müş­riklerden maksat, Resulullah’ın, Hudeybiye musalahasında kendileriyle antlaş­ma yaptığı kimselerdir.Tevbe suresinin tebliğ edildiği bayram gününden itiba­ren bu müşriklerin andlaşmalarının süresinin dolmasına dört ay daha vardı. Al­lah teala Peygamberine, âyette zikredilen hususlara uymaları şartıyla bu müşrik­lerin antlaşmalarının süresini tamamlamasını emretmiştir. Hiçbir antlaşması ol­mayan müşrikler için ise haram aylarının çıkmasını beklemesi emredümekte ve bundan sonra herhangi bir antlaşmayı kabul emeyip Müslüman oluncaya kadar kendileriie savaşması gerektiğini bildirmektedir.

Abdullah b. Abbas’dan rivayet edilen bir görüşte de şunlar zikredilmekte­dir: Tevbe suresi gelmeden önce, Resulullah’ın kendileriyle antlaşma yaptığı müşriklerin antlaşmalarının sürelerinin dolmasına dört ay kalmıştı. Sure» Rebiülâhir ayının on’unda bitiyordu. Eğer müşrikler bu süre içinde antlaşmaları­nı bozar veya Müslümanların diğer düşmanlanna yardım ecedek olurlarsa ant­laşmaları hemen bozulmuş sayılacaktı. Eğer antlaşmalarına uyar, Müslümanlar aleyhine herhangi bir düşmana yardımda bulunmazlarsa Resulullah’ın da bu dört ay süresince onlara dokunmaması emredilmektedir. [3][6]

 

5- Mukaddes olan “Haram aylar” çıkınca, müşrikleri nerede bulur­sanız öldürün. Onları yakalayın, çember içine alın. Her gözetilecek yerden onları gözetleyin. Eğer tevbe ederler, namazı kılıp zekâtı verirlerse, artık yollarını sebrest bırakın. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayandır ve çok mer­hamet edendir.

Haram aylan olan, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem ayı çıktıktan sonra, Resulullah ile hiç muahede yapmamış olan veya muahede yaptığı halde Resu­lullah’ın ve müminlerin aleyhinde bulup muahedesini bozan yahut muahede sü­resi tayin edilmeyen müşrikleri, haram bölgesinde de olsalar dışında da olsalar, haram aylarının içinde de olsalar dışında da olsalar, onları öldürün.

Onları esir edin. Diledikleri gibi gezip dolaşmalarına engel olun. Onları esir almak veya öldürmek için her gözetlenebilecek yerden gözetleyin. Eğer on­lar, Allah’a ortak koşmaktan ve Muhammed’in Pegamberliğini inkâr etmekten vaz geçip tevbe ederler, Allanın kendilerine farz kıldığı namazı kılıp zekâtı ve­rirlerse onlan serbest bırakın, diledikleri gibi hareket etsinler. Beytullah’a gir­sinler. Şüphesiz ki Allah* tevbe edenleri çokça affedendir ve bol merhamet sahi­bidir.

Görüldüğü gibi, bu izaha göre haram aylar’ından maksat, Zilkade, Zül-hicce ve Muharrem aylandır. Tevbe suresi, Zilhicce ayında inmesine rağmen, ondan önceki Zilkade ayının da sayıya katılarak haram aylan şeklinde çoğul bir ifade ile söylenmesinin sebebi, bunlann birbirlerine bitişik aylar olmalarıdır. Ancak Süddi, Mücahid, Amr b. Şuayb, lbn-i Zeyd ve İbn-i îshak’a göre, bu âyette zikredilen haram aylanndan maksat; meşhur olan haram aylan değil, Zil-hicce’nîn yirmisi, Muharrem ayı, Safer ayı Rebiülevvel ayı ve Rebiüihahİr ayı­nın onu’dur. Toplamı dört ay’dır. Bunlar da bu sürenin ikinci ayında zikredilen dört ay’dır. Bu aylara haram aylan denilmesinin sebebi ise Allah tealanın, bu su­renin ikinci âyetinde, bu aylarda müşriklere serbest dolaşma izni vermesi ve onlann kanlannın akıtılmasını, kendilerine kötülük yapılmasını yasaklamasıdır. Bu izaha göre bu âyet-i kerime de ikinci ayette zikredilen, dört ay geçtikten son­ra müşriklerle savaşılmasını emretmektedir. Birinci görüşte olanlara göre ise Kurban bayramından itibaren elli gün’den sonra, müşriklerle savaşılması emre­dilmiştir. Çünkü Muharrem ayı bu günde bitmektedir.

Müfessirler bu âyet-i kerime’nin mensuh olup olmadığı hususunda iki gö­rüş zikretmişlerdir.

İbn-i Zeyd’e göre bu âyet mensuh değildir. Katadeye göre bu âyet, men­suh değil aksine, Muhammed suresinin dördüncü âyeti olan şu âyetin şu bölü­münü neshetmiştir. “Onlan sindirip perişan edince de esir alıp bağlayın. Sonra ya bir lütuf olarak karşılıksız serbest bırakın veya serbest bırakma karşılığında fidye alın.”

Dehhak ve Süddiye göre ise “Müşrikleri nerede bulursunuz öldürün” âyeti, muhammed suresinin şu dördüncü âyetiyle neshedilmiştir. “Kâfirlerle kar­şılaştığınızda boyunlanm vurun. Onlan sindirip perişan edince de esir alıp bağ­layın. Sonra ya bir lütuf olarak karşılıksız serbest bırakın veya şerbet bırakma karşılığında fidye alın…”

Taberi diyor ki: “Bu hususta doğru olan görüş şudur. “Bu âyetlerden her-hangibiri diğerini neshetmiş değildir. Zira bunlardan herhangi biri diğerinin hükmünü ortadan kaldıracak mahiyette değildir. Allah teala müşriklerle savaş­mayı emredip daha sonra o savaşı kaldırarak onlardan fidye alınmasını emret-memiştir. diğer yandan, fidye alınacak kâfirlerden fidyeyi kaldırıp öldürülmele­rini emretmemiştir. Bu da göstermektedir ki, Resululİah’ın, kâfirlerle yapmış ol­duğu ilk savaş olan Bedir savaşından bu yana, müminlerin, müşrikleri buîdukla-n yerde Öldürmeleri, onlan ya öldürmek veya yakalayıp fidye alarak yahut da fidyesiz olarak serbest bırakmalan hükmü geçerlidir.” [4][7]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.