TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA TEVBE SURESİ 56. VE 60. AYETLER

56- Bu münafıklar, sizden olduklarına dair Allaha yemin ederler. Gerçekte ise onlar sizden değildirler. Fakat onlar, korkak bir güruhtur.
Ey Muhammed, bu münafıklar, sizin dininizden olduklarına dair Allaha yemin ederler. Halbuki onlar, aslında sizin dininizden değildirler Onlar, şüpheci ve nifakçı insanlardır. Onlann, sizin dininizden olduklarını söylemeleri, onla-n öldüreceğinizden kormalanndandir. [1][76]
57- Eğer birsığınak veya mağraîar yahut girecekleri bir delik bulsalar hemen oraya süratle koşarlar.
Bu münafıklar sizden o derece korkarlar ki şayet siğınacaklan bir kale veya dağlarda mağralar yahut yer altında bir geçit bulacak olsalar hemen oralara sığınırlardı. [2][77]
58- Onlardan bazıları sadaka hakkında sana dil uzatırlar. Kendilerine ondan verilirse razı olurlar. Ondan birşey verilmezse bir de bakarsın kızarlar.
Bu âyet-i Kerime “Zul Huveysire” adındaki bir münafık hakkında nazil olmuştur. Resulullah (s.a.v.) Huneyn ganimetlerini taksimi ederken bu adam Resulullaha “Ey Muhammed âdil ol. Hiç de adaletli davranmadm.” demiş Resu-İullah (s.a.v.)’de ona “Vay haline, ben adaletli davranmazsam kim adaletli dav-ranır[3][78] buyurmuştur. Bunun üzerine bu âyet nazil olmuştur. [4][79]
59- Eğer onlar, Allanın ve Peygamberi*nin, kendilerine verdiği şeye razı olsalar ve “Allah bize yeter, Allah bizi ilerde lütfuyla rızıklandırır Resulü de. Biz, AHahı istiyoruz.” deselerdi bu onlar için daha hayırlı olur.
Ey Muhammed, eğer sadaka hakkında sana dil uzatan bu insanlar, Alla-hın ve Resulünün, kendilerine verdiği paya razı olup “Allah bize yeter. O bize, hazinelerinden lütfuyla verecek. Peygamberi de kendisine gelen sadakalardan verecektir. Biz, Allahm, lütfuyla rızkımızı artırmasını arzularız.” deselerdi daha hayırlı olurdu. [5][80]
60- Zekât, Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlere, yoksullara, zekât toplayan memurlara, kalbleri İslam’a ısındırılmak istenenlere, kölelere, borçlulara, Allah yolunda cîhad edenlere ve yolda kalanlara verilir. Allah, her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Âyet-i kerime’de kenidlerine zekât verilecek sekiz sınıf insan zikredilmiştir. Bu sınıflar şunlardır.
1- FAKİRLER: Tercih edilen görüşe göre bunlar, muhtaç olan, bununla birlikte iffetinden dolayı insanlardan dilenmeyen kimselerdir.
2- MİSKİNLER: Bunlar, muhtaç olan ve dilendikleri için de mmeskenet ve zilletleri belli olan kimselerdir.
Müfessirler, fakirlerle miskinler arasındaki farkı, çeşitli şekillerde izah etmişlerdir.
a- Hasâh-i Basri, Abdullah b. Abbas, Cabir b. Zeyd, Zühri, Mücahid ve İbn-i Zeyde göre “Fakir”den maksat, muhtaç olan, bununla birlikte iffetinden dolayıe dilenmeyen kişidir. “Miskin” ise muhtaç olan ve dilenen kimsedir.
b- Katadeye göre ise “Fakir” vücudunda sakatlık bulunan muhtaç kimsedir. “Miskin” sağlam olan muhtaç kimsedir.
c- Dehhak, tbraim en-Nehai, Said b. Cübeyr ve Said b. Abdurrahman’a göre buradaki fakir’den maksat, muhacirlerin fakirleridir. Miskin’den maksat ise hicret etmeyen müslümarüann fakirleridir.
d- İkrimeye göre ise burada zikredilen fakir’den maksat rnüslümanların muhtaçlarıdır. Miskin’den maksat ise ehl-i kitabın muhtaçlarıdır.
Taberi diyorki: “Bu görüşlerden tercihe şayan olanı, birinci görüştür. Fakir’den maksat, ihtiyacı olduğu halde dilenmeyen, Miskin’den maksat ise ihti-yaçlı olan ve dilenen kimsedir.” Zira miskin’in lügat manası zillete düşen kimsedir. Fakirler dilendikleri takdirde bu hale düşkütlerinden onlara bu ad verilmiştir. Nitekim bir âyet-i kerime’de fakirlerin kimler oldukları şöyle beyan edilmiştir. “Sadaka kendilerini Allah yoluna vakfeden fakirler içindir. Bunlar, nzık aramak için yeryüzünde dolaşmazlar (dilenmezler) Durumlarını bilmeyen kimse haya ve iffetlerinden dolayı onlan zengin zanneder. Sen onları, yüzlerinden tanırsın. Onlar, insanlardan ısrarla dilenmezler. [6][81]
3- ZEKAT TOPLAYAN MEMURLAR: Bunlar, zekât verecek kişilerden zekâtı toplayan ve zekat almaya layık olan kimselere dağıtan görevlilerdir. Bunlara çalışmalarının karşılğı olarak zekattan ücret Ödenir. Bu sebeple bunların fakir veya zengin olmaları farketmez. Ancak fakir olanlarına ayrıca fakirliklerinden dolayı zekat da verilebilir.
Müfessirler, bu sınıftan olan insanlara, toplanan zekâtın en çok ne kadarının verilebileceği hususunda iki görüş zikretmişlerdir.
a- Dehhak ve Mücahide göre bunlara toplanan zekatın ancak sekizde biri verilir. Çünkü bunlar, sekiz sınıftan birini oluşturmaktadırlar.
b- Abdullah b. Amr b. el-Ass ve İbn-i Zeyd’e göre ise bunlara toplanan zekâttan, yaptıkları işe göre ücret verilir. Bu ücret, herhangi bir miktarla kayıtlanmaz Alacakları ücret çalışmalarıyla orantılıdır.Zira Hz. Ömer bu şekilde tatbikatta bulunmuştur.
Taberi bu son görüşün tercihe şayan olduğunu söylemiştir. Çünkü âyeti kerime, kendilerine zekat verilenleri sekiz sınıfa ayırmışsa da bunlardan herbiri-ne eşit paylarda zekât verilmesini emretmemiştir. Sadece bu sınıflara zekât verilip bunların dışındakilere verilemeyeceğini beyan etmiştir. Onlardan herhangi birini tercih etmeyi, zekatı dağıtana bırakmıştır. Zekat toplama işinde çalışan kimseler, emekharcadiklanndan bu emeklerinin karşılığını almaları haklandın Bunu belli bir miktarla dondurmak doğru değildir.
4- KALBLERİ İSLAMA ISINDIRILMAK İSTENENLER: Bunların fakir veya zengin olmaları şart değildir.
Bunlar da şu üç grupta mütalaa edilebilir.
a- Yeni müslüman olan ancak henüz İslamın kalblerinde iyice yerleşmediği kimseler. Abdullah b. Abbas diyor ki: “Bunlar, müslüman olduklarını beyan ederek Resulullah’a gelen kimselerdi. Resulullah bunlara, sadakalardan pay ayırırdı. Bunlara bir pay verdiğinde “Bu, iyi bir din.” derlerdi vermediğinde ise idini ayıplar ve terkederlerdi Yahya b. Ebi Kesir, diyorki: “Ebu Süfyan b. Harb, Haris b. Hişam, Abdurrahman b. Yerbu Safvan b. Ümeye.Süheyl b. Amr, Hu-vaytıb b. Abdüluzza, Hakim b. Hizam, Süfyan b. Haris b. Abdulmuttalib, Uyey-ne, B. Hısn, Akra b. Habis, Malik b. Avf, Abbas b. Mirdas ve A’lâ b. Harîs, kalbleri İslama ısındırılmak istenen kimselerdi.Resulü 11 ah bunlardan her birine yüz deve verdi. Ancak Abdurrahman b. Yerbu ve Huvaytı b. Abdüluzzaya ellişer deve verdi.
Safvan b.Ümeyye demiştir ki: “Resulullah bana mal verdiğinde o, insanlardan en sevmediğim bir kimseydi. Bana mal vermeye devam etti. Sonunda o bana, insanların sevimli olanı haline geldi.”
c- Henüz müslüman olmayan fakat İslama girmelerini teşvik için kendile-. rine zekât verilen kimseler. Bedeviler bu türden kimselerdi.
Müfessirie, îslamın iyice kuvvetlenip yayılmasından sonra bu gibi insanlara zekâttan pay verilip verilemeyeceği hakkında iki görüş zikretmişlerdir.
a- Hasan-ı Basri, Amir es-Şa*bî ve Ömer b. el-Hattaba göre, kalbleri İslama ısındırılmak istenenlere artık zekattan pay verilemez. Hibban b. Ebi Cebele diyor ki: “Daha Önce zekâttan pay alan Uyeyne b. Hısn, Ömer b. el- Hattab’a geldi. Ömer de ona “Dileyen iman etsin, Dileyen inkâr etsin. [7][82] âyetini okudu ve demek istedi ki” Artık bugün kalbleri İslama ısındırılmak istenen kimse kalmadı.”
b- Ebu Cafer’e göre ise, kalbleri İslama ısındırılmak istenen kimseler her zaman mevcuttur.Bunlara zekâttan pay verilebilir.
Taberi diyor ki: “Bize göre bu hususta söylenecek doğru söz şudur: “Allah teala, zekâtı, iki maksada binaen farz kılmıştır. Bunlardan biri, müslümanla-nn ihtiyacım gidermektir. Diğeri ise İslama yardım etmek ve onu kuvvetlendirmektir. İslamı güçlendirmek için zekât verildiği takdirde zekât fakire de verilir, zengine de, Zira bu durumda kişinin ihtiyacı gözönünde bulundurularak zekât değil İslamı yardım hususu gözönünde bulundurularak verilir. Nitekim Allah yolunda cihad eden mücahidlere verilen zekatın maksadı budur. Bunlar, zengin dahi olsalar, kendilerine zekât verilir. Kalbleri İslam’a ısındırılanlara zekat verilmesinin maksadı İslama yardım etmektir. Bu nedenle Resulullah Mekke’nin fethinden sonra, Huneyn savaşı ganimetlerinden bir çok insana, zengin dahi olsa pay vermiş ve onların, İslama faydalı olmalarını sağlamıştır. Bu faydanın gerçekleşmesi beklenen her zamanda aynı şeyi yapmak isabetlidir. Bu nedenle “Müslümanların sayılan artık çoğaldı. Bu itibarla, müslümanlar kendilerini savunabiliyorlar. Dolayısıyle, bir kısım insanların kalblerini İslama ısındırmaya ihtiyaç yoktur” diyenlerin delilleri yoktur. Zira Resuîullah, müslümanlarm güçlü oldukları bir zamanda bu tatbikatı yapmıştır.
5- KÖLELER: Bunlann hangi köleler oldukları hususunda iki görüş zikredilmiştir.
a- Ebu Musa el-Eş’ari, Zühri, İbn-i Zeyd ve Hasan-ı Basri’nin de katıldığı, âlimlerin büyük çoğunluğuna göre, burada zikredilen “kÖleler”den maksat, belli bir miktar para ödenme karşılığında kölelikten kurtulacağına dair efendisiyle sözleşme yapan ve kendisine “Mükâtep” denen köle’dir. Bu gibi kölelere, zekattan pay verilir ki, efendilerine ödeyip hürriyetlerine kavuşsunlar[8][83]
b- Abdullah b. Abbas’tan nakledilen diğer bir görüşe göre ise, burada zikredilen köle herhangi bir köledir. Zekât malı ile köleler satın alınıp hürriyetlerine kavuşturul abilirler. [9][84]
Taberi, birinci görüşün doğru olduğunu söylemiş ancak mükatep olan kölelere zekâttan pay verilerek azad edileceklerini söylemiştir. Zira, zekât veren kişi zekât verdiği kimseden herhangi bir menfaat bekleyemez. Köleye zekât verip hürriyetine kavuşturan kimse o köle’nin velisi olacağından ve velayetin sağladığı haklardan faydalanacağından zekât verdiği kimseden bir menfaat beklemiş olur ki bu da Allah teala’nm, karşılık beklemeden zekat verme hükmüne ters düşer.
6- BORÇLULAR: Bunlar, günah işlemek için borçlanmayan, israfa düşmeden borçlanan ve borcunu ödemekten âcîz kalan kimselerdir. Bunlara da zekâttan bir pay verilir ki, borçlarını ödeyip kurtulsunlar. Günahkârlar ve israf edenler ise ancak tevbe etmeleri hallerinde bu haktan faydalanırlar.
Mücahid demiştir ki: “Evi yanan veya sel felaketine uğrayan yahut da çocukları için borçlanan kimse burada ifade edilen” Borçlular” sınıfına girerler.
7- ALLAH YOLUNDA HARCAMALAR: Bundan maksat, Aîlah düşmanları olan kâfirlere karşı savaşta, Allahın dinine ve Şeriatına yardım etmek için verilen zekattır. Mücahidlerin savaş teçhizatının temin edilmesi gazilere yardım edilmesi bu kabildendir. Bu hususta Peygamber efendimiz şöyle bu-yurmştur:
“Şu beş kişi dışında, zengin olan kişiye sadaka helal olmaz.Bunlar Allah yolunda savaşan kimse, zekât toplayan memur, borçlu olan kimse, sadaka malını kendi parasıyla satın alan ve sadaka alan fakir komşusunun kendisine aldığı sadakadan hediye ettiği kimselerdir. [10][85] Bu hadis-i şeriften de anlaşıldığı gibi,
Allah yolunda cihad eden gazilere, zengin dahi olsalar, zekattan pay verilebilir. 8- YOLDA KALAN: Memleketinden ayrılıp başka yere giden ve herhangi bir sebeple yolda iken fakir düşen kimsedir. Bu gibi kimselere memleketlerine sağ selim ulaştıracak kadar, zekattan pay verilebilir.
Müfessirler, âyette zikredilen bu sekiz sınıfa zekâtın nasıl taksim edileceği hususunda iki görüş zikretmişlerdir,
a- Âlimlerin büyük çoğunluğuna göre zekat veren kişi zekâtını, bunlardan herhangibirine vereceği gibi onu kısımlara ayırarak bu sayılanlardan herbirine-, de verebilir. Sınıfların paylarını eşit tutması şart değildir. Zira Allah teala, bu âyet-i kerime’de, kimlere zekât verileceğini belirtmiştir. Bunlar arasında bölüş-türülmesinin gerekli olduğunu beyan etmek istememiştir. Nitekim, Huzeyfetül Yeman, Ömer b. el-Hattab Atâ, Said b. Cübeyr, İbrahim en-Nehai, Ebul Âliye ve Meymun b. Mihran bu görüştedirler.
b- Ancak son dönemin alimlerinden bazıları zekât veren kişinin zekâtının, verilecek kimselere taksim etmek istemesi halinde zekatım altı sınıfa taksim etmesi gerektiğini söylemişlerdir. Çünkü kalbleri İslam’a ısındırılmak istenenler, bunlara göre artık ortadan kalmış, zekât toplama memurları da bu durumda söz konusu değildir. Bu sebeple sayılan sekiz sınıfın altısı kalmıştir.Bu-nun için mükellef olan kişi, zekâtını altı sınıfa dağıtır. Buna mukabil, toplanan zekâtı Halife dağıtacak olursa yedi sınıfa verir. Çünkü bu durumda zekât toplayan memurlar da mevcuttur. [11][86]