TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA TEVBE SURESİ 6. VE 10. AYETLER

6- Ey Muhammed, müşriklerden biri sana sığınırsa, onu emniyet altına al ki Allahın kelamını dinlensin. Sonra onu, güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. Çünkü onlar, hakkı bilmeyen bir topluluktur.
Ey Muhammed, eğer müşriklerden biri senden, Allah kelamını işitmek için kendilerine, güven içinde bulunacağına dair teminat vermeni isterse, Kuranı dinleyip onu düşünebilmesi için ona teminat ver. Sonra onu, Müslüman olmasa bile, kendisini güven içinde hissedebileceği bir yere kadar ulaştır. Çünkü bunlar cahil bir topluluktur. Gösterilen delilleri anlamaz, iman etmekle neler kapanacaklarını idrak etmezler. [1][8]
7- Bu müşriklerin, Allah ve Peygamberi katında nasıl bir antlaşmaları olabilir? Ancak Mescid-i Haram çevresinde kendileriyle antlaşma yaptıklarınız müstesna. Onlar size doğru davrandıkça siz de onlara doğru davranın. Şüphesiz ki Allah, takva sahiplerini sever.
Ey Müminler, rablerine ortak koşan insanların, Allah ve Resulü nezdtaâe, kendilerini himaye edecek nasıl bir muahadleri olabilirki? Bunların muahedeleri bitmiştir. Bunları bulduğunuz yerde öldürün. Ancak bu müşriklerden Bekiroğlu kabilesine mensup bazı insanların mescid-i haram yanında sizinle yapmış oldukları muahedeleri bunun dışındadır. Onlar size karşı muahedelerinde dürüst davrandıkları müddetçe siz de onlara dürüst davranın. Şüphesiz ki Allah, verdiği sözü yerine getirerek emirlerinitutup yasaklarından kaçınarak kendisinden korkanları sever.
Müfessirler, bu âyet-i kerime’de zikredilen ve meseid-i haram civarında, müminlerle muahede yaptıkları beyan edilen ve muahedelerinin korunması emredilen insanlardan kimlerin kastedildiği hususunda farklı görüşler zikretinişlerdir.
a- Süddi, Muhammed b. Abbad ve İbn-i İshaka göre burada, kendileriyle mescid-i haram civarında muahede yapıldığı zikredilen insanlar, Cüzeyme kabilesinden bir topluluktur. Bunlara, Bekir oğullarının Deyi kolu da denmektedir.
b- Abdullah b. Abbas, İbn-i Zeyd ve Katatleye 0m ise bunlar, Ki)fey$li-lerdir. İbn-i Zeyd diyor ki: “Bunlar, Kureyşl ilerdir.. Fafaa banlar, muahedelerinde durmayıp ihanet etmişlerdir. Bu sebeple, Mekke’nin fethinden sonfâ tanlara dört ay mühlet verilmiştir. Ya Müslüman olsunlar gitsinler diye. Fakat bunlar dört ay dolmadan müslüman olmuşlardır.
c- Mücahide göre ise bunlar, Huzaa oğullarından bir topluluktur.
Tafeeri diyor ki: “Bu görüşlerden, tercihe şayan olan görüş, bu insanların, l^kiroğullarından bir kısım insanlar olduklarını söylen görüştür. Resulullah, Htıdeyte&yi musalahasını yaparken bunlar da Kureyşliierle birlikte bu musalaha-ya katılmışlar ve bu muahadelerini bozmamışlardır.Halbuki Kureyşliler, kendileriyle muahadeli olan Deyi oğullarına, Resulullah ile muahedeli olan Huzaa oğullarına karşı yardım etmişler ve böylece Hudeybiye musalahasını bozmuşlardır. [2][9]
8- Evet, Allah ve Resulü yanında onların nasıl bir antlaşması olabilir ki? Size gelip gelecek olsalar ne akrabalık bağını gözetirler ne de verdikleri sözü. Ağızlarıyla sizi memnun etmeye çatışırlar fakat kalbleri bundan kaçınır. Onların çoğu fâsıktırlar.
Bu müşriklerin, Allah ve Resulü katında ahitleri nasıl geçerli olabilir ki? Eğer bunlar, siz müminlere galip gelecek olsalar, ne akrabalık bağnı, ne Allahın hakkını, ne yaptıkları yeminleri ne de verdikleri sözü gözetirler. Sizlere dilleriyle tatlı sözler söyleyip, kalelerinde bulunanın akine, size şirin görünmeye çalışırlar. Halbuki aslında onlann kalbleri, böyle davranmalarını kabullenmemektedir. Onlann çoğu ahitlerini bozan, rablerini inkâr eden ve Allaha itaatten ayrılan insanlardır.
Evet, Allah teala müminleri işte bu çeşit insanlardan sakındirmakta ve bunlara karşı savaşmalarını tavsiye etmektedir.
Âyet-i kerime’de geçen ve “Akrabalık bağı” diye tercüme edilen kelimesinin burada hangi manayı ifade ettiği hususunda çeşitli görüşler zikredilmiştir.
a- Mücahid ve Ebu Miclez’e göre kelimesinin manası, “Allah” demektir. “Cebrail, İsrafil, Mikail” isimlerinin sonlarındaki “İL” kelimesi de bu türdendir. Allah teala bu âyette, muahedelerini bozan kâfirlerin, ne Allahın hakkını gözeteceklerini ne de verdikleri muahedelerine bağlı kalacaklarını beyan etmiştir.
b- Abdullah b. Abbas, Dehhak ve S üddiye gör e ise burada zikredilen kelimesinden maksat, “Akrabalık” demektir. Allah teala,
âyet-i kerimede, muahedelerini bozan müşriklerin, akrabalık bağını gözetmeyeceklerini ve verdikleri muahedeye bağlı kalmayacaklarını bildirmiştir.
c- Katadeye göre, burada zikredilen kelimesinden maksat, yemin etmektir.
d- Mücahid ve İbn-i Zeyd’den nakledilen diğer bir görüşe göre burada zikredilen kelimesi, bundan sonra gelen kelimesi gibi “Söz verme” manası nadir. Pekiştirme için tekrar edilmiştir ,
Taberi kelimesinin “Söz verme, sözleşme yapma, yemin etme ve akrabalık” manalarına, geldiğini aynca “Allah” manasına geldiğini, âyet-i kerime’de mutlak bir şekilde zikredildiğinden burada bu manaların hepsinin kastedildiğini söylemenin daha isabetli olacağını söylemiştir. [3][10]
9- Onlar, az bir değer karşılığında Allah’ın ayetlerini sattılar. Böylece insanları Allah’ın yolundan alıkoydular. Onların yaptıkları ne kötüdür.
Onlar, Kur’anı bırakıp, karşılığında dünyanın değersiz şeylerini aldılar. İnsanların İslama girmelerine engel oldular. Yaptıkları bu alışveriş ve bu davranış ne kötüdür. Müşrikler, Resulullah ile yaptıkları muahedeyi, Ebu Süfyan’ın kendilerine yedirdiği bir yemek karşılığında bozdukları için muahedelerim bozmuşlar ve böylece az bir değer karşılığında Allah’ın ayetlerini satmışlardır. [4][11]
10- Onlar, hiç bir Müminin akrabalık bağım ve onlarla yaptığı sözleşmeyi gözetmezler. İşte haddi aşanlar bunlardır.
Onlar, bir Müminin canına kastederken ne Allanın hakkını, ne akrabalhk bağını, ne yaptıkları yeminleri ne de verdikleri sözü gözetirler. İşte onlar, haddi aşan zalimlerdir. [5][12]