TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA TEVBE SURESİ 74. VE 75. AYETLER

74- Onlar, söylemediklerine dair Allaha yemin ettiler. Halbuki onlar, kâfirliğe götüren sözü söylediler. Müslüman olduktan sonra tekrar kâfir oldular. Erişemeyecekleri işe giriştiler. Onların kızmaları, sırf, Allah ve Resulünün, Allanın lütfuyla kendilerini zcnginlcşlirmcsindcndir. Eğer tev-be ederlerse bu onlar için daha hayırlıdır. Şayet yüz çevirrirlerse Allah onları dünyada ve âhirette can yakıcı bir azapla cezalandırır. Yeryüzünde onların ne dostu ne de yardımcısı vardır.
Münafıklar yalan yere yemin ederek, kendilerini inkarcılığa götürecek bir şey söylemediklerini iddia ederler. Halbuki onlar, Tebük seferinden dönerken, kendilerini inkarcılığa götürecek şuna benzer sözleri söylemişlerdir. “Eğer Me-dineye dönersek yemin olsunki en şerefli olan en zelil olanı oradan çıkaraacaktır. [1][106]Onlar böylece, müslüman olduklarını ilan ettikten sonra tekrar kâfir olduklarını açığa vurdular. Peygamberi öldürme teşebbüsü gibi, erişemeyecekleri bir işe giriştiler. Onların, Peygambere karşı çıkmaları, sadace, Allanın ve Peygamberin, kendilerini birleştirip kaynaştırarak zengin etmesindendir. Evet onlar, Allahm lütfuyla ganimetlerden pay alarak zenginleşmişler, buna rağmen bu nimeti inkâr ederek İslama ve müslümanlara kızmak suretiyle kindar bir tutum içine girmişlerdir. Fakat bununla birlikte eğer tevbe edip nifaklarından vaz geçerlerse bu onlar için daha hayırlıdır. Şayet yüz çevirir nkâriannda devam ederlerse, Allah onlan, dünyada esir düşürme ve öldürtme gibi azaplarla, âhirette de cehennem ateşinde yakmakla cezalandıracaktır. Onların, yeryüzünde, kendilerini Allanın azabından kurtaracak ne bir dostları ne de bir yardımcıları bulunur.
Bu âyet-i kerimenin kimin hakkında indiği hususunda iki görüş zikredilmiştir.
a- Urve b. Zübeyr, İbn-i İshak, Mücahid ve Abdullah b. Abbas’tan nakledilen bir görüşe göre bu âyet-i kerime, “Cülas b. Süveyd b. es-Samit” isimli bir kişi hakkında nazil olmuştur. Bu kişi Önce münafık olmuş daha sonra ise tevbe edip bu halinden vaz geçmiştir. Urve diyor ki: “Bu âyet Cülas b. Süveyd hakkında nazil olmuştur. Bu kişi” Eğer Muhammed’in getirdiği doğru ise bizler, eşeklerden dahi kötüyüz.” demiş, bunun üzerine onun üvey oğlu Mus’ab ona şu cevabı vermiştir. “Ey Allanın düşmanı» Allaha yemin olsun ki, senin bu söylediğini Resulullaha haber vereceğim. Çünkü ben bunu yapmazsam başıma bir bela geleceğinden veya senin suçundan dolayı hesaba çekileceğimden korkarım.” Mesele Resulullaha intikal edince, Cülası çağırmış ve ona: “Ey Cülas, sen şöyle şöyle söyledin mi?” demiş, Cülas da, söylemediğine dair yemin etmiştir. Bunun üzerine Allah teala “söylemediklerine dair Allah yemin ettiler.” ayetini indirmiştir.
b- Katadeye göre ise bu âyet, Abdullah b. Übey b. Selul hakkında nazil olmuştur. Katade diyor ki: “Cüheyne ve Gifar kabililerine mensup olan iki kişi birbirleriyle kavga etmişler. Cüheyne kabilesi, Ensar ile savunma antlaşması yapan bir kabile idi. Gifar kabilesine mensup olan kişi Cüheyneliye galip gelmişti. Bunu gören münafıkların başı Abdullah b. Übeyy b. Selul, sabredemeyerek şöyle demiş “Ey ensar, kardeşinize yardım edin. Vallahi bizimle Muhammed,” Besle köpeğini yesin seni (Besle kargayı oysun gözünü), diyenin anlattığı kimse gibiyiz.” İbn-i Selul devamla şöyle demiştir: “Eğer Medineye dönersek yemin olsun ki en şerefli olan, en zelil olanı oradan çıkaracaktır.”
İbn-i Selulün bu sözü, Müslümanlardan bir kişi tarafından Resulullaha bildirilmiş Resulullah da onu çağırıp sormuştur. O da böyle bir şey söylemediğine dair yeminler etmiş ve bunun üzerine işte bû âyet nazil olmuştur.
Taberi, ayetin, bu münafıklardan her ikisi hakkında da nazil olabileceğini söylemiştir.
Âyet-i kerimede “Onlar, erişemeyecekleri işe giriştiler.” buyurulmakta-dır.
Müfessirler, burada zikredilen “Onlar”dan kimlerin kastedildiği ve erişemeyecekleri beyan edilen şeyden neyin kastedildiği hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.
Mücahide göre “Onlar”dan maksat münafıklar “Erişemeyecekleri işlemden maksat da onların eleştirilerine karşı çıkan mümini öldürmek istemeleridir.
Yine Mücahidden nakledilen diğer bir görüşe göre burada zikredilen “Onlar”dan maksat, Cülas b. Süveyd’dir. ‘İstediği fakat erişemeyeceği §ey”den maksat ise ResuluIIahı öldürmeyi kastetmektedir.
Diğer bir kısım alimlere göre ise “Onlar’den maksat, Abdullah b. Üby b. SelûTdür “Kastettiği ve erişemeyeceği §ey”den maksat ise: “Yemin olsun ki eğer Medine’ye döncek olursak aziz olanlar (Medine’nin yerlileri) zelil olanları (Muhacirleri) oradan çıkaracaklardır.” sözüdür.
Âyet-i kerimede “Onların kızmaları, sırf Allahin ve Resulünün Allanın lütfuyla kendilerini zenginleştirmes indendir.” buyuru im aktadır.
Bu münafik’ın zenginleştirilmesi, öldürülen kölesinin fidyesinin ödenmesiyle olmuştur. Resulullah, kölesi öldürülen Cülas’a veya Abdullah b. Übey’e on iki bin dirhem diyet ödemiş, böylece o münafık, zengin olmuş,buna rağmen, Resulullaha ve müminlere di! uzatmaktan geri durmamıştır. [2][107]
75- Münafıklardan bir kısmı da “Yemin olsun kî eğer AHah,Iütfiıyla bize mal verirse biz mutlaka onu hayır yolunda harcarız ve mutlaka salih kullardan oluruz.” diye Allaha söz verdiler.
Bu âyet-i kerime’nin Salebe isimli bir kişi hakkında nazil olduğu rivayet edilmektedir. (Bu kişinin, sahabeden olan Salebe b. Hâtıb rm yoksa başka bir Salebe mi olduğu ihtilaflıdır. Bu olay birçok tefsir kitabında bu âyetin nüzul sebebi olarak gösterildiği için burada da zikredilmiştir. Olay özetle şöyledir:)
Adıgeçen kişi Resulullaha gelerek “Ya Resulullah, Allaha dua et de beni zengin yapsın.” demiş. Resullah da ona “Şükrünü eda edeceğin az mal.şükrünü eda edemeyeceğin çok maldan daha hayırlıdır.” buyurmuştur. Salebe tekrar “Ya Resulullah, seni hak Peygamber ol arak gönderen Allaha yemin ederim ki bana mal verirse her hak sahibine hakkını vereceğim.” demiş bunun üzerine Resulullah da “Ey Allahim sen Salebeye mal ver” diye dua etmiştir.
Salebe bir koyun almış, bu koyun zamanla o kadar çoğalmişki Medine ona dar gelmiş, bu sebeple bir vadiye inmiş, oraya da sığımaz olmuş, kendisi de öğlen ile ikindi vakti dışında cemaata gelemez olmuş. Zamanla da sadece Cumalara gelir olmuş, daha sonra Cumaya da gelmez olmuş, artık çevreden geçen yolculardan Cuma günleri görüşüp haber almaya başlamış. Daha sonra Resulullah (s.a.v.) “Salebe ne yapıyor?” diye sormuş sahabiler: “Ey Allahin Resulü sürü edindi, Medine ona dar geldi.” demişler ve durumunu anlatmışlar bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) “Vay Salebenin haline vay Salebenİn haline, vay Salebenin haline.” buyurmuştur. Daha sonra “Sen onların mallarından zekât el. [3][108] âyeti, nazil olmuş bunun üzerine Resullah zekâtları toplamak üzere iki kişiyi vazifelendirmiş ve bunların, zekâtı nasıl toplayacaklarına dair ellerine bir yazı vermiş ve bu iki kişiye “Salebeye ve Benî Süleym’den falancı kişiye söyleyin zekâtlarım versinler.” buyurmuştur. Bunlar, Salebeye gelip, Resulullahm verdiği yazıyı okuyup zekât isteyince Salebe “Bu ancak bir haraçtır. Bu, haraç benzeri bir şeydir. Bilmiyorum bu nedir?” Gidin işinizi bitirin sonra bana gelin.” cevabını vermiştir. Bu şahıslar ikinci defa gitmişlerse de Salebe yine zekâtı vermekten kaçınmıştır. Memurlar Resulullaha gelip durumu haber vermişler ve bunun üzerine bu âyet nazil olmuştur.
Sonra Salebe gelip zekâtını vermek için Resulullaha yalvarıp yakarmıs, fakat Resuulullah, zekâtını kabul etmemiştir. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer de hilafetleri zamanında Salebenin vermek istediği zekâtı kabul etmemişler ve “Resulullahm almadığı bir şeyi biz kabul edemeyiz.” demişlerdir. Salebenin zekâtının hiçbir Halife tarafından kabul edilmediği ve bu şahsın, Hz. Osman’ın hilafeti zamanında öldüğü rivayet edilmektedir.
Katadeye göre ise bu âyet-i kerime, Hz. Musadan, Tevratın uzun bir kitap olması sebebiyle, Allah tealadan onu kısaltmasını dilemesini isteyen daha sonra da Özetlenmiş olan Tevratla amel etmeyen İsrailoğullanna işaret etmektedir.
Hasan-ı Basri ve, Mücahide göre ise bu âyet-i kerime iki kimse hakkında nazil olmuştur. Bunlar da Sa’lebe b. Hâtıb ve Muattıb b. Kuşeyr’dir. [4][109]