TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA TEVBE SURESİ 91. VE 95. AYETLER

91- Allah ve Peygamberine karşı samimi oldukları takdirde, âcizlere, hastalara, harcayacak birşey bulamayanlara, cihada çıkmamaktan dolayı bir sorumluluk yoktur. İyilikte bulunanları ayıplamaya yer yoktur, Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
Âyet-i kerime”nin “Allah ve Resulüne karşı samimi oldukları takdirde” diye tercüm edilen bölümü “Allah ve Resulü için nasihatta bulundukları takdirde” şeklinde izah edilmiştir.
Bu âyet-i kerime, cihada katılmamakta kimlerin mazur sayılacağını beyan etmektedir. Bunlar, kör ve topal gibi âcizler, hastalar ve savaşa gitmek için maddi imkânı olmayanlardır. Yeter ki bunlar Allaha ve Peygamberine karşı samimi olsunlar, özürlerinde haklı bulunsunlar. İnsanları savaştan caydırmasınlar. Geride fitne çıkarmasınlar ve onlara nasihatta bulunsunlar. İşte bu takdirde kendilerine bir sorumluluk yoktur. Katade bu âyet-i kerimenin Âiz b. Amr hakkında indiğini söylemiş Abdullah b. Abbas ise Abdullah b. Mukaffel ve arkadaşları hakkında indiğini söylemiştir. Katade’nin görüşü bu şekilde izah edilmektedir.
Zeyd b. Sabit diyor ki: “Ben, Resulullaha gelen vahyi yazanlardan biriydim. Birgün Tevbe suresini yazıyordum. Kalemi kulağımın üzerine koyduğum bir sırada (Yazım işi bittiği bir sırada) bize savaşmamız emredildi. Resulullah (s.a.v.) kendisine vahyedilen emirlerle meşguldü. O anda gözleri görmeyin birisi geldi “Ey Allanın Resulü benim durumum ne olacak, ben körüm?” dedi. İşte bunun üzerine bu âyet nazil oldu. [1][134]
92- Cihada çıkma maksadıyla binek vermen için sana geldikleri vakit “Sizi bindirecek birşey bulamıyorum” dediğinde, harcayak birşey bulamadıklarına üzlüüp, gözleri yaşla dolu olarak geri dönenlere de sorumluluk yoktur.”
Yine, cihada çıkmayan şu kimselere de sorumluluk yoktur ki onlar, Allah yolunda savaşmak gayesiyle, kendilerine teçhizat ve binek vermen için sana geldiler sen de onlara “Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum.” dedin. Bunun üzerine onlar, Allah yolunda harcayacak bir şey bulamadıklarına üzülerek gözlerinden yaşlar döküp geri dönmek zorunda kaldılar.
Mücahide göre bu âyet-i kerime Müzeyne Kabilesinden “Mukarrin”in oğlullan hakkında nazil olmuştur.
Abdurrahman b. Amr ve Hucr b. Hucr’e göre ise bu âyet-i kerime, Jrbad b. Sâriye hakkında nazil olmuştur,
Muhammed b. Kâ’b’a göre ise bu âyet-i kerime, çeşitli kabilelerden olan yedi kişi hakkında nazil olmuştur. Bunlar Amr oğullarından Salim b. Umeyr, Vâkıf oğullarından Haremî b. Amr, Mazin oğullarından “Ebu Leyla” lakabıyla anılan, Abdurrahman b. Kâ’b, Mualla oğullarından Selman b. Sahr, Harise oğullarından, Abdurrahman b. Yezid, Seleme oğullarından Amr b. Ğanme ve Abdullah b. Amr el-Müzeni’dir.
Bunlar Resulullaha gelmişler “Biz, savaşa çıkmayı adadık bize binek ver de seninle birlikte savaşa katılalım.” demişler. Resullah da onlara “Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum.” cevabını vermiş. Onlar da ağlayarak dönüp gitmişlerdi.
Enes b. Mâlik’in rivayetine göre bu kişiler hakkında Resulullah efendimiz, tebük seferinden dönerken Medineye yaklaştığında şöyle buyunnuştur.
“Medine’de öyle topluluklar var ki sizin yürüdüğünüz her mesafede ve aştığınız her vadide onlar sizinle beraberdirler.” Orada bulunan sahabiler “Ey Allanın Resulü, onlar şimdi Medinede mi?” diye sorunca, Resullah “Evet onlar Medine’de, onları özürleri orada hapsetti.” Buyunnustur.[2][135]
93- Sorumluluk sadece, zengin oldukları halde, cihada gitmemek İçin senden izin isteyenlerdir. Onlar, geri kalanlarla beraber olmaya razı oldular. Allah, onların kalblcrini mühürlcmiştir. Onlar, bilmezler.
Evet, gerçek özür sahiplerine günah yoktur. Günah, savaşa gitmeye güçleri yetecek kadar zengin oldukları halde, cihaddan geri kalmak için senden izin istenleredir. Çünkü bunlar, cihada katılamayan kadınlarla beraber olmayı kendilerine layık görmüşlerdir. Kazandıkları günahlar sebebiyle Allah, onların kalb-lerini mü hü dem iştir. Onlar, akıbetlerinin kötü olduğunu bilmezler. [3][136]
94- Savaştan dönüp onlara geldiğinizde, sizden özür dilerler. Onlara de ki: “Özür beyan etmeyin. Biz, asla size inanmıyoruz. Çünkü Allah bize, haberlerinizi bildirdi. Allah da Peygamberi de amellerinizi yakında görecektir. Sonra, gizliyi de açığı da bilen Allahın huzuruna çıkarılacaksınız. Yaptıklarınızı size haber verecektir.”
Cihaddan geri kalan bu münafıklar, seferden döndüğünüz zaman sizden özür dilerler. Ey Muhammed onlara de ki: “Hiç özür dilemeyin, söylediklerinize asla inanmıyoruz. Çünkü Allah, sizin durumunuzu bize bildirdi. Daha sonra Allah ve Resulü ne yapacağınızı görecektir. Münafıklığınızdan vaz mı geçeceksiniz yoksa onda ısrar mı edeceksiniz? Sonra, görülen ve görülmeyen her şeyi bilen Allahın huzuruna çıkarılacaksınız. O, size, yaptıklarınızı haber verecek ve herkese amellerinin karşılığını gösterecektir. [4][137]
95- Cihaddan döndüğünüzde, kendilerini bırakmanız için, Allaha yemin edeceklerdir. Onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar murdardırlar. İşledikleri günahın cezası olarak varıp kalacakları yer cehennemdir.
Siz, cihaddan döndüğünüz zaman, bu münafıklar, kendilerini ayıplamanız için, sizi ikna etmek maksadıyla AlJaha yemin edeceklerdir. Siz onlardan yüz çevirin. Onları, tercih ettikleri inkarcılık ve nifakla başbaşa bırakın çünkü onlar necistirler. İşledikleri günahlar sebebiyle varacakları yer, cehennemdir.
Bu âyetin izahında Abdullah b. Abbas diyor ki: “Resulullaha denildi ki: Sanlarla (Rumlarla) savaşmaz mısın? Belki de sen Rumların liderinin kızını esi-rahrsın. Çünkü onlar güzeldir.” Bunun üzerine iki adam şöyle dediler “Ey AUa-hın Resulü, biliyorsun ki kadınlar fitnedir. Sen bizleri, onlar yoluyla baştan çıkarmış olma. Bize (cihada katılmamak için) izin ver.” Bunun üzerine Resulullah o ikisine de izin verdi. Bunlar oradan ayrılıp gidince biri diğerine şöyle dedi. “Bu, ancak ilk yiyeni yiyeceği bir yağdır.”
Resulullah yoluna devam etti. Bu gibi izin isteyenler hakkında ona bir şey nazil olmadı. Ancak yolun bir kısmini yürüyüp bazı suların başına varınca Resulullaha şu âyetler indi. “Eğer cihad, kolaylıkla elde edilecek bir dünya me-faati ve istenilen bir yolculuk olsaydı elbette sana uyarlardı…” Allah seni affetsin. Doğru söyleyenleri bilmeden cihada çıkmamalarına niçin izin verdin?.. AlIaha ve âhiret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla cihad etmemek için-senden izin istemezler. [5][138]ayetleri ve “Onlardan” yüzçevirin. Çünkü onlar murdardılar. İşledikleri günahın cezası olarak varıp kalacakları yer, Cehennemdir.” âyetleri nazil oldu. Resulullah iie birlikte cihada katılanlardan bir adam geri kalan bu adamlara gitti ve dedi ki: “Biliyormusunuz, sizden sonra Resullah’a Kur’an âyetleri indi?” Onlar da dediler ki “Ne duydun?” O da dedi ki “Bilmiyorum ama âyetin, “Şüphesiz ki onlar murdardılar” dediğini işittim. “Bunun üzerine savsa katılmayan kişilerden “Mahşi” diye isimlendirilen bir adam diğerlerine dedi ki “Vallahi ben, sizinle birlikte geride kalmaktansa bana yüz sopa vurulmasını isterdim.” Sonra çıkıp Resulullahın yanına gitti. Resulullah ona: “Seni buraya getiren sebep nedir?” dedi. O da “Resulullahın yüzünü rüzgar yakarken ben güneş görmeyen yerde mi oturup kalayım?” Bunun üzerine Allah teala bu ayetleri indirdi. “Onlardan bazısı, Peygambere “Bana izin ver, beni fitneye düşürme” diyordu’[6][139]âyeti ve “Bu sıcakta savaşa çıkmayın.” dediler[7][140] âyeti nazil oldu. “Vallahi ben, sizinle birlikte savaşa gitmemektense bana yüz sopa vurulmasını isterdim.” diyen kimse hakkında da şu âyet nazil oldu. “Münafıklar aleyhlerine bir sure inip kalblerinde gizlediklerini haber vereceğinden korkuyorlar[8][141] Resuiullah ile birlikte bulunanlardan bir münafık ta, müminleri kastederek şöyle dedi: “Şayet bunlar, söyledikleri gibi iseler bizde hiçbir hayır yoktur.” Bu kişinin sözü Resuhıllaha ulaştı. Resulullah onu çağırıp “Duyduğum bu sözün sahibi sen misin?” dedi. O kişi de: “Sana kitabı indirene yemin olsun ki, hayır!” diye cevap verdi. Allah, bunun hakkında da “Onlar, söylemediklerine dair Aİlah a yemin ettiler. Halbuki onlar, kâfirliğe götüren sözü söylediler. [9][142] âyetini ve “İçinizde onları dinleyenler de vardır. Allah, zalimleri çık iyi bilir.” âyetlerini indirdi[10][143]
Tebük seferinden geri kalan, Kâ’b b. Malik’in oğlu Abdullah b. babası Kâ’b b. Malikin bu âyet nazil olduktan sonra şunları söylediğini rivyat etmiştir.
“Allah beni hidayete kavuşturduktan sonra Resulullaha karşı doğu söylemeden daha büyük bir nimet lütfetmedi. Yalan söyleyip te, yalan söyleyenler gibi bu âyetin beyan ettiği üzere helak olmadım[11][144]Kâ’bın korkusu âyet-i kerimenin, yalan söyleyenleri, “Onlar murdardılar” şeklinde vasıflandırınasındandır. [12][145]